Fulya Soybaş

Kim öldürdü henüz bilinmiyor ama cesedi saklayan tam bir şeytan

10 Eylül 2024
Narin’in cansız bedeninin köyüne yaklaşık 2 kilometre mesafedeki Eğertutmaz Deresi içindeki bir çuvalda bulunmasının ardından cinayete ilişkin sır perdesi de aralanmaya başladı. Şu an gözaltında bulunan şüpheli Nevzat B., Narin’i amcası ile çuvala koyup, dere yatağına bıraktığını itiraf etti. Peki ama küçük kız nasıl, ne zaman ve kim tarafından öldürüldü? İstismar mağduru muydu? Günlerce su altında kalan cesedin çürümeye başladığı söyleniyor. Peki eğer böyle ise bu durum cinayetin aydınlatılmasına gölge düşürür mü? Narin’in otopsi raporundaki bilgilerle hangi ipuçlarına ulaşılabilir? Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan yanıtladı.

- Narin’in bulunan cansız bedeni üzerinde şu ana kadar ne gibi işlemler yapıldı?

“Öncelikle, medyaya ‘ön otopsi’ diye yansıdı ama ön otopsi diye bir şey yoktur! Medyaya yansıyan bilgiler, Diyarbakır’da 12 saat süren otopsi işlemi sonrası hazırlanan savcı tutanağından sızan bilgiler. Narin’in sabah 08.45’te bulunan cansız bedenine önce Diyarbakır Adli Tıp’ta, savcı huzurunda, ölüm muayenesi yapıldı. Tüm vücut; gözle görünür kesici- delici alet veya silahla yaralama, iç kanama var mı diye incelendi. Sonrasında kafatasında; beyin, beyincik, göğüste; kalp, akciğer, karında da karaciğer, dalak gibi diğer organlardan parçalar alındı. Cinsel istismar şüphesi de olduğu için muhtemelen genital ve dışkı bölgesinden de örnekler alınmıştır. Zaten savcılık raporunda da moleküler ve genetik incelemeye esas olacak şekilde toplamda 91 adet biyolojik bulgu ve sürüntü örneği alındığı yazıyor. Böylelikle otopsi bitirilmiş, defin izni verilmiştir.”

- Bu kadar mı yani?

“Hayır, değil. Karaciğer, akciğer gibi organlar ile beyinden alınan örnekler mikroskop ile detaylı şekilde incelenecek. Biz buna histopatolojik inceleme diyoruz. Cesette bir lezyon var mı, nefessiz bırakılarak mı öldürüldü gibi önemli bilgileri verir bu inceleme. Ayrıca alınan karaciğer, böbrek, kan ve idrar örneklerinde de zehir aranacak. DNA incelemeleri yapılacak. Sonra bu veriler birleştirilerek Narin’in ölüm sebebi ve saati ortaya konacak. Bu işlemi de İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yapacak. Zira tüm örnekler ana merkezdeki birinci kurulda; adli tıpçı başkan, 2 adli tıpçı üye, ayrıca genel cerrahi, kadın doğum, kalp hastalıkları, çocuk gibi branşlardan birer uzmanın olduğu ekipçe incelenecek.”

SUDA VE ÇUVALDA OLMASI OLUMLUDUR

-

Yazının Devamını Oku

Hollywood bu ilaçla kilo veriyor: Zayıflatan iğne ne kadar masum

6 Eylül 2024
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya genelinde 1 milyardan fazla kişi obezite ile mücadele ediyor.

Türkiye ise yüzde 66.8’lik bir oranla Avrupa birincisi. Hal böyleyken “kilo vermek” dünya genelinde milyarca dolarlık bir endüstri haline gelmiş durumda. Ve bu endüstri, hiç şüphesiz son yıllardaki en başarılı oyuncusunu da buldu: Ozempic. Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan kalem formunda bir iğne bu. Türkiye’de satışı yok! Ama el altından peynir ekmek gibi gidiyor. Pankreas iltihabı, mide felci, depresyon gibi risklerinden çok, “hızlı kilo kaybı” vaadiyle öne çıkıyor. Elon Musk, Oprah Winfrey, Kim Kardashian ve kardeşleri ile ismi saymakla bitmeyecek kadar çok Hollywood ünlüsü tarafından “mucize” olarak lanse edilen, son günlerde de fenomenler tarafından yeniden parlatılan bu ilaç nedir, ne değildir, sordum.

HİÇBİR İLAÇ MUCİZE DEĞİLDİR

Reality şov yıldızı Kim Kardashian, geçtiğimiz yıl MET Gala’da giydiği ikonik Marilyn Monroe elbisesi ile çok konuşulmuş, Kardashian ise o elbiseye girebilmek için 1 ayda 8 kilo verdiğini açıklamıştı. “İşim medikal estetik olduğu için o gün bugündür bu ilacı soran sorana” diyor Medikal Estetik uzmanı, Dr. Şule Şakrak, ekliyor: “Ancak bu ilaçların Türkiye’de ruhsatı yok! Ayrıca her ne kadar ‘mucize’ olarak pazarlansa da söylendiği kadar masum değiller. Hele de bilinçsiz kullanılırsa.” Peki nasıl çalışıyor bu ilaçlar? Yanıtı şu:

YEME İSTEĞİNİ AZALTIYOR

“Bu ilaç aslında GLP-1 hormonunu taklit ediyor. Vücuttaki insülin seviyesini yükselterek kan şekerini düzenliyor, bu da beyinde hazza bağlı yeme isteğini azaltıyor, mide boşalma zamanını uzatıyor ve böylelikle kişi kendini daha uzun süre tok hissederek az yemek yiyor. Ozempic, 2017’de Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve 2018’de de Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından tip 2 diyabet hastaları için onay aldı. Bu süre içinde ilacı kullananların kilo verdiği görülünce aynı ilaç 2021’de bu kez Wegovy ismi ile obezite tedavisi için piyasaya sürüldü. Aslında iki ilacın da etken maddesi aynı; ‘semaglutide.’ Ancak farklı doz ve durumlar için iki ayrı ticari isimle satışta. İkisi de haftada bir enjekte ediliyor. Dozu, vücudun hormonal dengesi bozulmasın diye yavaşça artırılıyor. Kullananlar, vücut ağırlıklarının yüzde 15’i kadar kilo kaybediyorlar.”

3-5 KİLO VERMEK İÇİN KULLANILAMAZ

Yazının Devamını Oku

Bu çocuklar nasıl kayboluyor... Ecrin Bebek Minik Muhammed Ahmet Tuna Tekin Dilruba Tekin Türkan Ay Miraç Çiçek Evrim Atış ve niceleri

29 Ağustos 2024
Türkiye tam 8 gündür Diyarbakır, Bağlar’da Kuran kursundan çıktıktan sonra kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ı arıyor. Bugüne kadar 8’i şüpheli 58’i tanık, 66 kişinin ifadesi alındı, 1 kişi ise gözaltında. Her ne kadar umutlar azalsa da tek temennim küçük kızın sağ bulunması. Ancak Narin özelinde sormak istediğim bir soru var. Cesedi ormanlık bir alanda parçalanmış şekilde bulunan 1,5 yaşındaki Ecrin, yasak aşkını öğrendi diye öz annesi tarafından öldürülen 6 yaşındaki Muhammed, Ramazan Bayramı’nda şeker toplamaya çıkan ve komşularının cinsel istismarı sonrası öldürülen 8 yaşındaki Ahmet Tuna, Dilruba Tekin kardeşler ile arkadaşları Türkan Ay, 6 yıldır bulunamayan Evrim Atış, 4 yıldır bulunamayan Miraç Çiçek ve niceleri... Bu çocuklar nasıl kayboluyor?

ÇOCUKLAR KAYBOLMUYOR BİZ KAYBEDİYORUZ

TÜİK verilerine göre, 2008 ile 2016 yılları arası 104 bin 531 çocuk kayboldu. Peki son 8 yıldır durum ne derseniz, söyleyemem çünkü kaç çocuğun kaybolduğuna dair veri paylaşımı 8 yıl önce durduruldu. Kayıp çocukların bulunabilmesi, başka çocukların kaybolmaması için önlem almak adına “Türkiye’nin kayıp çocukları” başlığı ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, geçtiğimiz yıl bir soru önergesi verdi ancak sonuç alınamadı.

UMUT OTOBÜSÜ GARAJA ÇEKİLDİ

90’larda iyi bir haber izleyicisi olanlar hatırlayacaktır. 23 yaşındaki oğlu evinin önünden kaçırılan İsmet Özbilici, 1992’de Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği’ni (YARKAD) kurmuş, baba Özbilici’nin vefatı ile dernek başkanlığını üstlenen oğlu Zafer Özbilici ise kayıp kişilerin fotoğraflarıyla donatılan ve Türkiye’yi gezen, “Umut Otobüsü” projesini başlatmıştı. Ki bu otobüs sayesinde bin 800 kişi bulundu. Ancak önce pandemi, ardından ekonomik sebeplerle şoföre ödenecek maaş dahi bulunamayınca “Umut Otobüsü” garaja çekildi.

KAYIP ÇOCUK SAYISI BELLİ DEĞİL

32 yıldır kendi abisini de arayan, Başkan Zafer Özbilici’yi aradım. Diyor ki: “Yani kayıp rakamlarını bilmediğimiz için aslında bu konunun ne kadar önemli olduğu da tam anlaşılmıyor. 2014’te, İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık İstihbarat Hareket ve Bilgi Toplama Dairesi Başkanlığı (KİHBİ) 6 binden fazla çocuğun kayıp olduğunu duyurdu. Bu, korkunç bir rakam! Tabii bu rakamlar içinde ‘kaçırılan’ ya da ‘kaçırıldığından şüphe edilen’ çocuk sayısı yüzde 1-2. Bu, sevindirici. Çünkü kayıp çocuk kategorisine ailevi- ekonomik sebepler ya da macera tutkusu ile evden çıkıp, 1-2 saatliğine kaybolan, kendi isteği ile evi terk eden ve bunu süreklilik haline getiren çocuklar da yurttan kaçan- geri dönen, ebeveynlerin ayrılık sonrası kaçırdığı ve kaza sonucu (kuyuya düşme gibi) kaybolan çocuklar da dahil ediliyor.”

Yazının Devamını Oku

Deniz karardı ölü balıklar kıyıya vurdu

27 Ağustos 2024
Bir haftadır İzmir Hatay’da ailemin yanındayım. Hava 35-36 derece, hissedilense 40’ın üzerinde. Ancak kapı, baca sımsıkı kapalı. Dışarı çıkmayı bırakın, cam bile açamıyoruz. Çünkü neredeyse tüm şehir çok keskin şekilde ölü balık ve lağım kokuyor. Özellikle de Bayraklı, Karşıyaka civarı… Nefes almak mümkün değil. Buna ilaveten deniz kararmış durumda. Rengi siyaha döndü. TÜBİTAK Marmara Araştırma Gemisi körfezde. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da inceleme başlattı. Peki ama bu balık ölümleri ve kararmanın nedeni ne? Ve dahası bir daha yaşanmaması için ne önlemler alınacak?

BAKANLIK: KİRLİLİKTEN KAYNAKLI

Bayraklı Sahili’ne çupra ve levrek başta her boydan yüzlerce ölü balık vurdu. Kokusu ise Kordon Boyu ve Göztepe Sahili dahil birçok noktaya yayılmış durumda. Sinekler de cabası. Manzara endişe verici. İzmir Büyükşehir Belediyesi Deniz Koruma ekipleri tedirginlik yaratan ölü balıkları toplamak için seferber oldu ama elbette sorun, sadece ölü balıkları toplamak ile çözülecek kadar yüzeysel değil. Büyükşehirden yapılan açıklamaya göre; İZSU, Bornova deresinin denize döküldüğü noktadaki dip çamuru temizliyor, Bayraklı sahiline kurulan 4 hidrosoft pompayla da denizden çekilen su filtrelenip, yeniden denize boşaltılarak, sudaki oksijen arttırılmaya çalışılıyor. Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın başlattığı ilk inceleme de tamamlandı, buna göre balık ölümlerin sebebi sudaki aşırı kirliliğe bağlı oksijen yetersizliği. Ayrıntılı inceleme için de Deniz İzleme Gemisi ile Mobil- Atık Su Laboratuvarı görevlendirildi, İzmir Körfezine deşarj olan 7 dere ve atık su kaynaklarında da denetim yapılıyor.

KÖRFEZİN YÜKÜ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR

Marmara Denizi’ne defalarca dalarak, müsilaj konusunda araştırmalar yapan, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi öğretim üyesi, Prof. Dr. Mustafa Sarı’yı aradım. Diyor ki: “İzmir körfezi, özellikle de iç tarafı, ciddi anlamda kirliliğe maruz. Azot ve fosfor yükü çok fazla. Normal şartlarda Mart- nisan yani ilkbahar aylarından itibaren körfezin sığ kıyılarında ötrofikasyon (en büyük etkeni fosfattır. İnsan ve hayvan atıklarının noktasal boşalımı sebebiyle de oluşan bir durumdur) yani alg patlamalarını zaten görüyorduk. Geçmişte birtakım uygulamalarla kirlilik yükü azaltılmıştı ama anlaşılıyor ki bunlar artık yeterli gelmiyor. Ve körfezin yükü her geçen gün artıyor.”

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KABAHAT BULMAYIN

Yazının Devamını Oku

Eski uygulama iptal: Düğün takıları artık kime takılırsa onun

25 Ağustos 2024
Yaz aylarında hele de düğün sezonu başladığında sıklıkla tartışılan “Düğün takıları kime ait? Damada mı geline mi?” konusu yine gündemde. Yargıtay uzun zaman önce bu konuya son noktayı koymuş ve demişti ki: “Ayrılık halinde çiftler arasında anlaşma varsa dikkate alınır, eğer yoksa örf ve adetlere göre tüm ziynetler kadınındır.” Ancak Yargıtay, bu konudaki içtihadını değiştirdi. Güncel içtihat ise erkeğe takılan ziynet eşyaları erkeğe, kadına takılanların ise kadına ait olması yönünde. Yargıtay neden böyle bir karar aldı? Karar nasıl değerlendirilmeli? Madem konumuz düğün takıları, altının seyri ne olacak? Ayşe Teyze torununa altın takabilecek mi? Hepsini sordum.

MODERN VE EŞİTLİKÇİ BİR YAPIYA GİDİLDİ

Kulis bilgisi ile başlayayım. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin daha çok ‘gelenek, örf ve adetlere’ göre kararlar alması ile tanınan başkanı Ömer Uğur Gençcan bir süre önce görevi bırakmış, yerine Mehmet Kasım Çetin seçilmişti. Dairenin içtihadını “modernize” etmesinin nedeninin bu başkan değişikliği olduğu konuşuluyor. Elbette konuya geniş bir pencereden bakmak daha doğru. Dolayısıyla medeni hukuk konusunda araştırmalar yapan Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde medeni hukuk alanında araştırma yapan akademisyen Mesut Öcal’ı aradım. Diyor ki: “Kadının toplumdaki konumu ve toplumsal değerlerin değişmesi, kadının da artık çalışıyor olması gibi ailede gerçekleşen ekonomik değişiklikler, gelenekselden moderne geçiş, yanı sıra düğünlerde takı verme saikının zamanla ‘eşlere ortak yaşam kurma yolunda bir destek’ yönünde değişmesi (başlık parası- mihr gibi görülebiliyordu) gibi nedenlerle değişikliğe gidildi. Modern ve eşitlikçi bir ivmeye gidilmesi ve takıların ‘evliliğin ortak bir sermayesi’ olarak görülmesi açısından bu karar, bazı eksiklikler olsa da bence hayli olumlu. Zira günün sonunda takılar genelde kadının ailesine gidiyordu. Bu da bir noktada kadının bir malmış gibi ‘alınıp- satılması’ anlamına da geliyor. Başlık parası yok ama takı vardı!

NE DEĞİŞTİ

Peki ne değişti? Yanıtı şu: “Öncelikle düğün hediyeleri kendi aralarında 3’e ayrılıyor:

1- Ziynet eşyaları (Bilezik, yüzük, kolye vs.)

2- Her tür altın (Tam, çeyrek vs.)

3- Para (Türk lirası- Euro- dolar vs.)

Yazının Devamını Oku

Kadına şiddete neden seyirci kalıyoruz… Kimi görmezden geldi kimi de sadece seyretti

22 Ağustos 2024
37 yaşındaki Yılmaz Akman birlikte yaşadığı, kendisinden 18 yaş küçük ve hamile olan Sudenaz’ı 3 yaşındaki oğlunun gözü önünde hem de demir sopayla öldüresiye dövdü. Vahşet anlarının görüntüsü sosyal medyaya düştü. Video yürek burksa da izledik ve de adamın yaptıkları ne kadar dehşet verici ise çevredekilerin kılını bile kıpırdatmadan o vahşeti izlemesi daha büyük dehşete düşürdü bizi. “Sezar’ın hakkı Sezar’a.” 60’larında bir beyefendinin gösterdiği cesaret sonrası başkaları da harekete geçti ve Sude Naz kurtarıldı. Şimdi sorum şu: Kadına şiddeti bu kadar mı kanıksadık, niye gözümüzün önündeki şiddete müdahale etmiyoruz? Neden korkuyoruz?

İNSANLIK ÖLMÜŞ DEDİRTTİLER

“İnsanlık ölmüş mü?” sorusu ile aradım kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunda çalışan Avukat Selin Nakıpoğlu’nu. Cevabı şu: “Ölmüş net! Küçük bir çocuğun gözü önünde bir erkek, bir kadını, gündüz vakti hem de herkesin gözü önünde öldüresiye dövüyor ve herkes izliyor. O kadın darp edilirken izleyen herkese yazıklar olsun! İnsanlıklarından utansınlar. Kadın hamileymiş. Olsun, olmasın fark etmez! Erkek şiddeti için ekstra sebeplere gerek yok. O vahşete tek itiraz eden kadının küçük çocuğu... Sonra yaşlı bir erkeğin müdahalesi geliyor. Oysa Türk Ceza Kanunu (TCK) 278. Madde, tüm vatandaşlara suçu bildirme yükümlülüğü vermekte: ‘İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi/ kişiler 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

DEVLET GÜVENCE VERSİN

“Ancak davalarımdan da bildiğim üzere mahkeme aşaması, öncesi ya da sonrasında tanıklıklar, ‘sanık ya da sanık yakınları ile sorun yaşarım, tehdit edilirim, karşı karşıya kalırım’ gibi
endişelerle şahitlik yapmak istemiyor, müdahalede bulunmuyor. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ bakış açısı var. İnsanlık madem bu denli karaborsaya düştü o zaman ceza yasasındaki ilgili madde de yükseltilsin. Bu gibi durumlarda vatandaşın yaşadığı ‘güvenlik endişesi’ de devlet tarafından acilen giderilmelidir.”

BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN

Yazının Devamını Oku

Yasaklı madde internet ve sosyal medyada satılıyor... ‘Uyku keki’ değil uyuşturucu

20 Ağustos 2024
Boşuna ‘sosyal medya dipsiz bir kuyu’ demiyoruz.

Ebeveynler dikkat! Bu kez de ‘Uykusuzluğa çare’ sloganıyla, ‘uyku keki’ ismiyle sosyal medya ve internet üzerinden, içinde Delta 9 THC yani Türkçesi ile yasaklı Hint kenevirinin etken maddesi bulunan kek, sakız ve külah çikolatalar satıyorlar.

Dijital Baba kullanıcı adıyla tanıdığımız Orhan Toker, 800 ila 1200 lira arasında satılan bu keklerin satıldığı siteyi ifşa etti ve uyardı.

Tepkiler sonrası ürünleri satan firma, satış sayfaları ve sosyal medya hesaplarını kapattı, kendilerine hiçbir şekilde ulaşılamıyor. Bugüne kadar içinde yasaklı madde bulunan bu keklerden kaç kişi aldı, firma nasıl cesurca bir hesap açıp, alenen “yasaklı” madde satmaya başladı? Cevabı yok.

BU SİTEYİ KAPATTIRDIK AMA SATIŞA DEVAM EDEN BAŞKALARI VAR

Yasaklı

Yazının Devamını Oku

Melek mi şeytan mı... İyi bir aktördü ama zalim ve narsistti

19 Ağustos 2024
1950’lerin sonlarından 1980’lerin ortalarına kadar hiç tartışmasız en yakışıklı erkek ve hatta “arzu nesnesi” olarak görülüyordu dünyaca ünlü Fransız aktör.

Aksini iddia edenler gençlik filmlerine ve izlenmelerine şöyle bir baksınlar. Ki dünya sinemasında farklı zamanlarda çok sayıda; Rita Hayworth, Lana Turner, Sharon Stone gibi, “femme fatale” var ama “l’homme fatal” deyince akla gelen en net isim şüphesiz Alain Delon. Ancak onun beyaz perdede görünenden çok daha farklı bir yüzü olduğunu biliyor muydunuz? Gelin en başa dönelim ve Delon’un hayatına beraber bakalım.

ÜNLÜ GANGSTERLERLE YAKIN ARKADAŞTI

Bilmeyenlere kısa bir açıklama yapayım. “Femme fatale” cazibesiyle sevgililerini tuzağa düşüren ve genellikle onları tehlikeye atan, gizemli, güzel ve baştan çıkarıcı bir kadın tiplemesidir. “l’homme fatal” de benzer rollerde oynayan aktörler için kullanılır. Alain Delon bu kategorinin şüphesiz en ünlüsüdür. Dünyaca ünlü yönetmenlerin filmlerinde boy göstermiş, o yönetmenler de filmlerinde bu “arzu” nesnesi adamı had safhada kullanmıştı. 1989’da o 53 yaşındayken, yapılan bir araştırmada bile en yakın rakibi, Jean Paul Belmondo’yu 4’e katlayarak, “en yakışıklı” erkek seçildi.

“ALAIN BENİ ÇILDIRTIYORDU”

Ancak beraber oynadığı dünyaca ünlü birçok aktris onun “narsist” olduğunu söylüyordu. Bir dönem aşk yaşadıkları iddia edilen ünlü yıldız Brigitte Bardot, 1996’da yazdığı kitapta Alain Delon için şöyle diyordu: “Beni çileden çıkaran, sinirlendiren hatta çıldırtan biriydi. Kendini çok beğeniyor, sanki hiç belli olmuyormuş gibi hep mavi gözlerini göstermek istiyordu. Aşk sahnelerinde bile, bana değil, arkamdaki spot ışıklarına bakardı, mavi gözlerini güzel göstermek için...”

Yanı sıra uyuşturucu trafiğinin merkezi sayılan Marsilya’dan çıkmış en ünlü gangsterlerden biri olan Antoine Guerini ve adı 1950’lerde bir dizi banka soygununa karışan Korsikalı gangster François Marcantoni ile de sıkı dosttu. Yeri gelmişken söyleyeyim Fransa’nın en sağ kanadını temsil eden politikacı Jean-Marie Pen’e de hayrandı.

Ekim 1968’de Sırp koruması Stephan Markoviç’in öldürülmesi yıllarca konuşulan bir mevzu oldu. Zira Delon’un 4 yıl evli kaldığı Nathalie Delon’un yasak aşkıydı Markoviç. Cinayetle beraber tüm spotlar da Delon’a çevrildi. Gangster Marcantonio’nun arkadaşı olması şüpheleri iyice arttırdı ancak Delon’un cinayet sırasında St. Tropez’de film çekiminde olduğu anlaşıldı ve aklandı. Marcantonio ise 9 aylık tutukluluktan sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Markoviç cinayeti dolaylı yoldan olsa da Delon’un isminin geçtiği büyük bir politik skandala da yol açtı. Fransa eski Başbakanı Georges Pompidou’nun karısının Markoviç ve Delon ile bazı partilere katıldığı ve bu partilerde toplu seks yapılırken çekilen fotoğrafları olduğu iddiası Fransız siyasetini ve gizli servisini bir hayli karıştırdı. Dünyanın en ünlü ve yakışıklı adamı ne olmuştu da bu işlere bulaşmıştı, kimse bilmiyor. “Belki de filmlerdeki karakterlerine özeniyordu” diyenler çoğunlukta.

ÇOK ASİYDİ

Yazının Devamını Oku