<B>YENİ </B>bir yıla <B>‘‘savaş’’ </B>tehdidi altında girmek ne kötü değil mi? Mutluluklar getirmesini beklediğimiz, dilediğimiz bir yıla... Ama ne yazık ki böyle giriyoruz.
Başbakan
Abdullah Gül'ün dediği gibi,
‘‘Bu bölgenin doğal zenginlikleri, bu bölgenin halklarına mutluluk değil, mutsuzluk getirmiş’’.
Hiçbirimiz savaş istemiyoruz.
Bu kesin.
Ama ya
‘‘kaçınılmaz’’ ise.
Türkiye'nin açmazı burada.
Yanıbaşımızda ve kaçınılmaz hale gelince bizim de kaçacak yerimiz yok. 12 yıldır yanıbaşımızda Türkiye'nin son derece aleyhine bir statüko oluştu.
Şimdi bu statüko, dış zorlamalarla da olsa değişecek.
Bölgenin bu kadar
‘‘güçlü’’ ve
‘‘etkin’’ ülkesi, yanıbaşındaki
‘‘durum’’ yeniden değişirken buna karşı nasıl kayıtsız kalacak?
Kayıtsız kalmamız, gelişmelerin lehimize olmasını sağlamaya yetecek mi?
Ya da müdahil olmamız, bu işten kárlı çıkmamız anlamına gelir mi?
Bu aslında trilyon dolarlık bir soru.
Yanıtını ise tarih verecek.
Başbakan
Abdullah Gül'e,
‘‘Son derece kritik bir dönem. Alacağınız her karar yanlış da olabilir doğru da. Hiç içinizden keşke şu erken seçim olmasaydı da, bu meseleleri atlatıp öyle hükümet olsaydık dediğiniz oluyor mu?’’ diye sordum.
‘‘Siyasette kendinize böyle sorular sorma hakkınız yoktur. Meseleler önünüze gelir ve siz onları çözümlersiniz’’ dedi.
Ama bence siyasetçiler de insandı ve onlar da yalnız kaldıkları, ya da yatağa yattıkları anda
‘‘siyaset üstü’’ düşünebilirlerdi.
Ve ben,
Abdullah Gül'ün aklından bu düşüncelerin geçmemiş olabileceğine açıkçası inanmadım.
Türkiye'nin önünde ne yazık ki fazla seçenek yok.
Ve anladığım kadarıyla, ABD ile yapılan ilk pazarlıkta endaze biraz kaçırılmış.
Fakat bu sonucu değiştirmiyor.
Yanıbaşımızda
‘‘önemli’’ şeyler olacak. Biz içinde olsak da olmasak da etkileneceğiz.
Ve karar ne olursa olsun, desteklemeyi görev biliyorum.
Statükonun savaşsız değişmesi dileğime rağmen.
Bu gazetecilikse ben şimendiferim
GEÇEN hafta Gözcü Gazetesi inanılmaz bir
‘‘ayıba’’ imza attı.
Orta yaşlı bir üniversite öğretim üyesi (profesör) hanımefendi, yolda saldırıya uğramıştı.
Ve yaralanan kadın, bir taksiye bindirilerek hastaneye götürülmüştü. Gözcü'nün ayıbı da tam bu
‘‘taksi’’nin içinde oldu.
Orta yaşını biraz geçen ve yaralı olarak hastaneye kaldırılan hanımefendinin Gözcü'ye yansıyan fotoğrafları gazetecilik etiği açısından
‘‘iğrenç’’ti.
Kadın taksiye bindirilirken eteği açılmış ve baldırları çoraplı bir biçimde ortaya çıkmış, muhabir de tam bu anı görüntülemişti.
Bu fotoğraf, kocaman bir şekilde Gözcü Gazetesi'nin birinci sayfasına basılmıştı.
Görünce utandım.
Umarım Gözcü'yü hazırlayanlar da utanmıştır. Gerçi bugüne kadar bu yönde bir işaret görmedim ya!
Gül'ün mazeret turu
ABDULLAH Gül, Suriye, Ürdün, Mısır, İran ve Suudi Arabistan'ı kapsayan bir geziye hazırlanıyor.
Başbakan'a göre bu gezinin amacı
‘‘barışçı bir çözüm’’ aramak.Bence hikáye. Barışçı çözüme bu ülkelerin katkı sağlama ihtimali sıfır. Daha önce ABD'li yetkililerin
‘‘sapına kadar’’ zorladığı bir coğrafyada bizim Başbakan'ın yapacağına
‘‘nafile tur’’ denir.
Bunu benim kadar
Abdullah Gül de biliyor.
Zaten bu gezinin asıl amacı
‘‘söylenen’’ amaç değil.
Bu gezinin tek gerekçesi, çevremizdeki
‘‘İslam ülkelerine’’ ‘‘mazeret’’ bildirmek.
Bu geziden benim anladığım, Türkiye isteyerek veya istemeyerek ABD ile birlikte hareket edecek.
Gül de gezide Türkiye'nin ABD ile birlikte hareket etmesinin nedenlerini anlatacak ve
‘‘Kusura bakmayın mecburuz. Bir İslam ülkesine karşı yapılan eylemin içinde yer almak istemezdik ama çaremiz yoktu’’ diyerek bu ülkeleri ikna etmeye çalışacak.
İYİ YILLAR
HER şeye rağmen, yeni yıl hepinize, mutluluk, neşe, barış ve bol sevgi getirsin. Hiç değilse bir avuç umut getirsin.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Türk spor basını dediğimiz zaman gözümüzün önüne doğru düzgün bir şey geldiği zaman.