BAŞBAKAN Abdullah Gül ile ‘‘muhtemel savaş’’ı ve Türkiye'nin konumunu konuştuk.
Gül, Türkiye'nin bugün bile her şeye rağmen ‘‘bölgede savaş olmasın’’ çabası içinde olduğunu özellikle vurguladı.
Ancak ses tonu ‘‘çok da umutlu’’ değildi.
‘‘Sizin de yazdığınız gibi, belki de son 50 yılın en önemli kararını alacağız. Çok dikkatli, çok hassas, Türkiye'nin bugünkü ve gelecekteki çıkarlarını gözeten bir pozisyon almaya çalışıyoruz’’ dedi.
Anlattığı kadarıyla devletin bütün kurumları, kendileriyle bağlantılı olarak Irak'a yapılacak bir operasyonun yol açacağı gelişmelerle ilgili senaryolarını hazırlıyorlar.
Bütün bu olası senaryolara göre, tedbirler de hazırlanıyor.
Bu tedbirlerle ilgili maliyet hesapları, bugün için ve geleceğe yönelik olarak çıkarılıyor.
Her türlü ekonomik ve daha önemlisi ‘‘siyasi gelişme’’ hesaplanıyor, bunların Türkiye'ye etkileri, faydaları ve zararları konuşuluyor.
Gül'e ‘‘Türkiye'nin ABD'ye çıkardığı faturadan söz edilirken, 20 milyar dolardan 100 milyar dolara kadar uzayan bir yelpazeden söz ediliyor. Bu işin bize maliyeti ne kadar?’’ diye sordum.
Başbakan, ‘‘Görünen ve görünmeyen maliyetler var. Aslında bu bir bilanço. Son 12 yılın bilançosu. Bir yandan bu var, bir yandan geleceğe ilişkin hesaplar var. Ortalıkta dolaşan rakamlar sadece kısa dönemli rakamlardır’’ diyor.
‘‘Savaş ortamı bize rağmen gelişiyor. Kaçınılmaz hale geldiğinde, ki eli kulağında, o zaman bizim önceliğimiz ne?’’ diye sordum Başbakan'a.
Çok net bir biçimde söyledi:
‘‘Türkiye'nin birinci önceliği Irak'ın toprak bütünlüğüdür. Yapılacak her türlü operasyonun sonucu Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Aksi her sonuç bölgede istikrarsızlığı artırır. Türkiye'nin temel koşulu budur.’’
Yani anlayacağınız Türkiye para pul, askeri ve mali yardımdan daha çok Irak'ın toprak bütünlüğü için bastırıyor.
Ve bu yüzden kuzeyde mutlaka bulunmak istiyor.
Ve ABD söylemese de, galiba en büyük fikir ayrılığı burada.
Irak petrollerinden hakkımız olan pay da masada
BAŞBAKAN Gül'e sorduğum kritik sorulardan biri, Türkiye'nin savaş sonrası kazanımlarının neler olabileceğiyle ilgiliydi.
Türkiye'nin petrol bölgesinin kontrolünde etkili olması ve buradan, aslında anlaşmalarla elde edilmiş hakkı olan payı alması söz konusu olabilir miydi?
En azından pazarlık masasında bunlar da konuşuluyor muydu?
Başbakan Gül, ‘‘Elbette ki her şeyi konuşuyoruz. Türkiye'nin çıkarına olabilecek her şeyi. Devletin tüm kurumları büyük bir uyum içinde çıkarlarımızı arıyoruz’’ dedi.
Anladığım kadarıyla Kuzey Irak'ta Türkiye'nin alamadığı petrol payları, Irak'ın toprak bütünlüğü içinde Türkmenlerin ve Kürtlerin özerkliği, bu grupların ekonomik hakları gibi konular da Türkiye'nin pazarlık ettiği meseleler arasında.
Türkiye bu kaostan kárlı çıkmak istiyor. Pazarlıklar da bu yüzden uzuyor.
Başbakan bilgilendirme toplantısı yapacak
BAŞBAKAN Gül, anamuhalefet lideri Baykal'a biraz kırgın.
‘‘Deniz Bey'in tavrını anlamakta zorlanıyorum’’ diyor.
‘‘Kendi hükümetimden önce özellikle bu Irak konusunda onu bilgilendirdim. İlk görüşmemizde ne varsa hepsini aktardım. Emin olun ki, bazı kabine arkadaşlarım o an bu kadar bilgili değildi. Ben bunu yaptım, Deniz Bey çıktı ‘Bize bilgi verilmiyor' dedi.’’
Bu sözler Başbakan’a ait.
İkinci görüşmelerinde de kendisini bilgilendirmiş.
‘‘Irak konusu çok hassas. Ve Türkiye'deki bütün kurumları bilgilendiriyorum. Hatta önümüzdeki hafta basın ve yayın kuruluşlarının yöneticilerini çağırıp, bilgilerimi onlarla da paylaşacağım’’ diyen Başbakan, bu konuda iktidar değil, milli bir karar almaya çalıştıklarını özenle vurguluyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Tecrübenin yılla değil, o yılları nasıl yaşadığımızla alakalı olduğunu anladığımız zaman.