AKP seçim sonrası hızlı bir ‘‘yükseliş’’ trendi yakalamıştı. Seçimi takip eden birkaç hafta içinde bir seçim daha yapılsa, AKP oyunu katlayabilirdi. Fakat bu trend fazla uzun ömürlü olmadı. AKP iktidarı hızlı bir ‘‘hayal kırma’’ sürecine girdi. İlk büyük faul ‘‘dokunulmazlıklar’’ üzerineydi. Meydanlarda ‘‘Dokunulmazlıkları kaldıracağız’’ diye bağıran, hatta ‘‘Ne kaldırması canım. Tabii ki, kaldırmayacağız’’ diyen Abdullah Gül'ü bile yalanlayan Tayyip Erdoğan'ın partisi seçimlerin ardından dokunulmazlıklara dokunmayacağını açıkladı. Ardından İhale Yasası'nı yürürlüğe sokmama ve eski düzeni devam ettirme isteği AKP'lilerce dile getirilmeye başlandı. Bu istek ciddi soru işaretleri yarattı. ‘‘Biraz da bizimkiler çalsın’’ dönemi mi başlıyor diye işkillendi herkes. Bakanların yarattığı kakafoni, abuk sabuk demeçler, boşboğaz bakanlar derken, AKP ciddi bir güven erozyonuna uğramaya başladı. Kopenhag günlerinde Erdoğan ile Gül arasında ortaya çıkan ‘‘çekişme’’ görüntüsü de ayrı bir olumsuzluktu. Ve ABD ile Irak konusunda yapılan pazarlıkların AKP'ye olan güvene etkisi, güneşin kardan adama olan etkisi gibi oldu. Fazla gizli tutulan görüşmeler, başlangıçta kraldan çok kralcı izlenimi veren tavır ve kamuoyunu bilgilendirme konusundaki isteksizlik AKP'nin en inanmış seçmeninin kafasında bile soru işaretleri yarattı. Seçimden bu yana topu topu iki ay geçtiği göz önüne alınırsa, bu çok hızlı bir erezyondur. AKP iktidarının önünde yaşanacak daha 58 ay var. Bu erime ile bu 58 ay kolay geçmez. Hele hele ANAP döneminde Turgut Özal gibi bir adamı bile ‘‘yokluğa iten’’ hırsızların kuşatması ve bunların AKP yönetiminden ‘‘yüz bulduğu’’ izlenimi ile bu dönemi tamamlamak mümkün olmaz. Genç bir mektupAKP'nin kendisine negatif bakmayan gençlere de ‘‘umut vermediğini’’ bana gelen bir mektuptan anlıyorum. Masamda bulduğum mektubu yazan, iyi eğitilmiş, her ana babanın sahip olmaktan mutlu olacağı türde bir genç. Ve işte ondan satırlar: ‘‘Geçtiğimiz hafta Meclis Türk siyaseti adına çok önemli bir fırsatı yakalayamamak şöyle dursun, elinin tersiyle geri çevirdi. Seçim öncesi bütün partilerin ve sivil toplumun ortak isteği olan milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi, 10 dakikalık bir süreçten sonra Anayasa Komisyonu'nda reddedildi. Dinamizmden, yeni dünya görüşünden uzak, çoğu zaman gelişen çevreden bihaber, yılların verdiği tecrübeyle sistemin açıklarından faydalanabilen, yaşını başını almış ama eğitimi bundan pek bir pay almamış ‘‘siyasi otoriteler’’ 25 yaşındaki gençliğimizi milletvekili olmaya aday görmedi. Seçilme yaşının ABD'de 25, Fransa'da 23, Almanya'da 18 olduğu bir dönemde Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı, anlı şanlı profesör Burhan Kuzu, ‘Bu otuz yaş Osmanlı döneminden beri hep otuz yaş olarak kalmış. Bunun tarihi bir oturmuşluğu var' diyor. Osmanlı'dan kala kala 21. yüzyıl Türk siyasetine ‘‘yadigár’’ olarak bu düzenleme kalacakmış gibi gözüküyor...’’ Mektup uzun. Sitem dolu. Sertçe eleştiriyor ve şöyle bitiyor:‘‘AKP'yi seçim öncesi verdiği vaatleri yerine getirip Türk gençliğinin hakkını sokaklar yerine yasal zeminlerde arayabileceği katılımcı demokrasinin gereklerini yerine getirmeye çağırıyorum.’’ Türk siyasetine ‘‘yenilik’’ getireceğini söyleyen AKP iktidarına duyurması benden. Dinlemesi onlardan. En çok devreden çıkan uydu Türksat GEÇEN hafta Türksat uydusu devre dışı kaldı. Türk televizyonlarının pek çoğu dakikalarca yayın yapamadı. Ve ardından Türksat’tan açıklama geldi: ‘‘Güneşteki patlamalar nedeniyle uydumuz kendisini korumaya almış ve bu nedenle yayınlar kesintiye uğramıştır.’’ Allah Allah! Gökyüzünde yüzlerce uydu var, Güneş'teki patlamalar onlara bir şey yapmıyor ve o uyduları kullanan televizyonlar ‘‘çatır çatır’’ yayın yapıyor ama Türksat etkileniyor. Olacak iş değildi. Hemen araştırmaya başladım. Ve Türksat'ın büyük bir yalanını ortaya çıkardım. Bizim ‘‘milli’’ uydumuz Güneş'teki patlamalardan falan etkilenmiyordu. Bizim uydu çok daha basit etkilere açıktı. Türksat uydusu uzayda kendi kendine elektrik yükleniyordu ve projesinde bir ‘‘hata’’ olduğu için bu enerjiyi otomatik olarak boşaltamıyor ve devre dışı bırakılarak yerden verilen komutla bu enerji boşaltılıyordu. Zaten bu nedenle sık sık devre dışı kalan tek uydu bizimkiydi. Türksat yapılırken ‘‘kazık’’ yenmişti. Ve şimdi bu kazık Türksat üzerinden yayın yapan televizyonlara giriyordu. Çünkü her kesintide binlerce dolarlık reklam yayınları yapılamıyordu ve televizyonlar zarara uğruyordu. Ama her nedense kimsenin aklına bunu Türksat'ı işleten Telekom'dan talep etmek aklına gelmiyordu. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Bazı spor yazarları geçen yıl şopar dedikleri teknik direktörü, bu yıl Barcelona'nın başına göndermedikleri zaman.