DEĞERLİ başyazarım Oktay Ekşi, ki ben ona Oktay Abi demeyi tercih ederim, geçtiğimiz günlerde ‘‘Ya Denktaş Olmasaydı’’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Oktay Abi'nin yazısı Kıbrıs davası açısından Rauf Denktaş'ın önemini anlatıyordu.
Çok önemli, çok değerli tahliller yer alıyordu bu yazıda.
Okuyunca görüyor ve anlıyorduk ki, Denktaş olmasaydı ya da Oktay Abi'nin deyimiyle ‘‘Denktaş'ın mücadele gücü’’ olmasaydı, bugün KKTC diye bir şey yoktu.
Yazıya göre, eğer Denktaş olmasaydı, Kıbrıslı Türkler bugün ancak Rumların ‘‘tuvaletlerini temizliyor’’ olacaklardı.
Oktay Abi'nin yazısı Denktaş'ın önemini bana öğretti ama ‘‘çözümü’’ öğretemedi. Tam aksine, bu yazıyı okuduğumdan beri müthiş bir panik içindeyim. Türkiye ya hızla ‘‘ölümsüzlük iksirini’’ bulup Rauf Denktaş'a içirecek, ya da Allah gecinden versin Türkiye, Kıbrıs'ı kaybedecek. İşin özeti bu.
Denktaş'ın KKTC'nin kuruluşunda yazıda bahsedilen önemde olması kabul edilebilir ve saygıdeğer bir durumdur.
Ancak artık ‘‘reşit olma’’ yaşına gelmiş bir ülkenin tüm mevcudiyetinin tek bir adama bağlı olarak kalması, o adamın sorgulanması gereğini doğrurur.
Atatürk arkasında hiç kimse olmadan, masraflarını başkasına ödetmeden, yokluklar içinde bir ülke kurdu.
O ülkeyi çok kısa sürede öylesine örgütledi ki, ülkenin kuruluşundan 15 yıl gibi kısa bir süre sonra ölmesine rağmen o ülke dimdik yoluna devam edebildi.
Denktaş ise Kıbrıs için ‘‘sittin senedir’’ aynı önemde.
Ortaya koyulan denkleme göre Denktaş yoksa KKTC yok.
Ama galiba tersi de söz konusu.
1 adam ile 1 ülkenin kaderleri birbirine özdeşleşmiş.
Belki de, asıl mesele burada.
Türkiye'nin asıl çözmesi gereken sorun bu.
NOT: ‘‘Ya Denktaş Olmasaydı (1)’’, Oktay Ekşi tarafından kaleme alınmıştı.
Bülent Arınç’ı yanlış değerlendirmeyin
ERTUĞRUL Özkök, Meclis Başkanı Bülent Arınç için ‘‘loose cannon’’ benzetmesi yapmış dün.
Fırtınaya yakalanmış geminin, ipini koparmış topu gibi tehlike yarattığını söylüyor.
Açıkçası ben Ertuğrul Özkök'ün bu tespitine katılamıyorum. Bülent Arınç ‘‘ipi koparmış bir top’’ değil, tam aksine hedefine sıkı sıkıya kilitlenmiş bir top. İçinde bulunduğu geminin tüm manevralarına, tüm çalkantılarına rağmen hedefinden milim şaşmayan, içinde bulunduğu geminin hedefinin ne olduğunu unutmayan bir top.
Eğer Özkök'ün tespiti doğru olsaydı, yani eğer Arınç geminin içinde hedefinden sapmış bir top olsaydı, fırtınasız günlerde bağlanır veya denize atılırdı.
Ama öyle yapılmadı.
Tam aksine hedefe daha iyi atış yapabilmesi için geminin ‘‘başına’’ yerleştirildi.
Kaptan köşkünde değil, geminin burnunda. Hem rahatça atış yapabilecek, hem de mukabele atışlarında kaptan köşkü isabet almayacak. Şöyle veya böyle Arınç eğer ateş eden bir topa benzetiliyorsa, bu top mutlaka o gemideki en azından bazı tayfaların hedefini gösteriyordur.
Ve belki de, hedefinden şaşmamış yegane toptur.
Haram olsun, ne diyeyim!
YAZIK bu ülkenin namuslu vatandaşlarına. Hem de çok yazık. Geçen hafta yazıp uyardık. Kendi bankasını milyarlarca dolar hortumladığı için bankasına el koyulan Mehmet Emin Karamehmet, Türkiye'de vergi veren milyonlarca namuslu insanın parasıyla kurtarılacak diye.
Haklı çıktık.
Tam da yazdığım gibi oldu her şey.
Üç otuzluk şirketler, fahiş fiyatla devlete itelenerek.
Ben dedim ki, ‘‘Bir işadamı yok olsun istemeyiz. Ama onu yaşatmak için bizim IMF kapısında dilendiğimiz paraları peşkeş çekmeyin. Bu adamın devlete vererek borcundan düşüreceği şirketlere, tarafsız danışmanlık kuruluşları uluslararası kriterde değer biçsinler. Şirketler o değerden sayılsın ve Karamehmet'in borcundan düşülsün.’’
Ama öyle yapılmadı.
Bir kasa bir masa şirketler fahiş fiyattan devlete itelendi ve Karamehmet'in borcundan düşüldü.
Nemaları ödemeye para yok, memura zam yapacak para yok, işçiye verecek para yok, ama Karamehmet'e verecek 4 katrilyon var.
Bu memlekette daha çooook iktidar gelir gider.
Ama artık adım gibi biliyorum ki, namuslu vatandaşları enayi yerine koymayacak kimse gelmez.