ANKARA dün akşamdan beri çok sıkıntılı olsa gerek.Grossman ve O'Neil geldiler, görüştüler.
Bu yazıyı yazarken görüşmede neler konuşulduğu konusunda bir bilgim yoktu.
Ama büyük bir olasılıkla Türkiye 28 milyar dolarlık bir fatura koydu ve yine büyük bir olasılıkla ABD tarafı, ‘‘Tamam öderiz. Ama 4 gün içinde kesin kararınızı açıklayın’’ dedi.
ABD, Türkiye'den geçiş için üs, askerlerinin konuşlanması için toprak istiyor.
Türkiye ise haklı bir kuşku içinde.
ABD'nin hedefinin Saddam olmadığını herkes gibi Türkiye de biliyor.
ABD, Saddam bahanesiyle dünyanın bilinen 2. ama potansiyel olarak 1. sıradaki petrol yataklarının kontrolünün peşinde.
Yüzyıl başında İngilizler vasıtasıyla Batı'nın elinde olan bu kontrol, özellikle Baas iktidarıyla elden çıkmıştı.
Şimdi ABD bu kontrolü yeniden ele geçirmek istiyor.
Türkiye işte bu nedenle kuşkulu.
ABD'nin ‘‘petrolü kontrol etme politikasında’’ yerini bilmeyen herkes gibi olaya kuşkuyla yaklaşıyor.
ABD, Irak'ta ne yapacak?
Ne kadar kalacak?
Bölgede sınırlar değişecek mi?
Değişecekse nasıl değişecek?
ABD bu soruların yanıtlarını ‘‘samimi’’ olarak vermiyor.
Müttefikim dediği Türkiye ile oyunu açık oynamıyor.
Türkiye de haklı bir tedirginlik içinde.
ABD'nin Ortadoğu'da böylesi bir girişimde bulunacağını, Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıdan 6 gün sonra yazmıştım (18 Eylül 2001 tarihli yazı).
Yani bugünün geleceği, o günden belliydi.
Türkiye ne yazık ki bu gelişmeleri öngöremedi.
O günden bugüne bu konuda bir politika üretemedi.
Bölgesel önderlik şansını kaybetti.
Şimdi önünde 4 gün var.
4 gün içinde ‘‘tarihinin en kritik kararlarından birini’’ verecek.
Ve elinde iki ucu değil, tamamı pis bir değnek var.
Bu yüzden karar ne olursa olsun, bizim ulusal kararımızdır.
Ve bu dört içinde alınacak karar, aslında Türkiye'nin geleceği açısından da belirleyicidir.
Her ne yönde olursa olsun.
Karar devlet kararı olmalı
ABDULLAH Gül şanssız bir Başbakan. AKP şanssız bir iktidar. Bütün ‘‘acemilikleriyle’’ iktidar oldular, pişmeye bir gün bile zaman bulamadan, yoğun bir gündeme daldılar. Önce AB, şimdi de Irak Savaşı. Özellikle ikincisi Türkiye açısından çok önemli. Bu kararı vermek hiçbir iktidar için kolay değil. Hele hele Meclis'te büyük çoğunluğu olan bir iktidar için iyice zor bir durum. Gül'ün bu konuda ‘‘demokratik’’ ve ‘‘devlet adabına uygun’’ davranması en doğrusu. Önce anamuhalefet partisi, sonra Cumhurbaşkanı ve Türkiye'de hafızası en sağlam ve stratejisi en oturmuş kurum olan orduyla ortak hareket etmesi gerek. Bu önemli karar, bir partinin omzuna bırakılmayacak kadar ağır.
Ölmenin katma değeri
SAĞLIK ve eğitimde KDV oranlarını eleştirdiğim yazıma büyük destek geldi.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, ilginç bir çalışma yapıp KDV'deki çarpıklıkları yollamış.
‘‘Hastane yatak ücreti de yüzde 18 KDV'li, beş yıldızlı otelin yatak ücreti de yüzde 18 KDV'li’’ diyor.
Ve ekliyor: ‘‘Verginin adı katma değer ama hastaneye gidip kolu bacağı kesilenden de yüzde 18 KDV alınıyor, hatta canlı girip ölü çıkandan da. Burada hangi katma değerden bahsediyorlar.’’
Aygün'ün verdiği en çarpıcı örnek ise şu:
‘‘Kan ve serumdaki KDV oranı ile viskideki KDV oranının eşit olduğu bir başka ülke yok. İkisinden de yüzde 18 oranında KDV alınıyor.’’
Çarpıklık büyük.
Ama Maliye Bakanı Unakıtan bugünlerde çok meşgul.
İnşallah işleri biraz azalırsa bu meseleye de bakacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Oynamayanın bile kaybettiği tek kumarın, uluslararası politika olduğunu öğrendiğimiz zaman.