Enis Berberoğlu

Bu Zana, AB’ye yakışır

13 Haziran 2004
<B>LEYLA </B>Zana belki sadece ismimi bilir, gerisini muhtemelen hatırlamaz. Oysa ben gazetecilik kariyerimde, son on üç yılda üç ayrı Leyla Zana ile tanıştım.Patlıcan moru Zana:

İlk kez 8 Temmuz 1991 günü Diyarbakır’da karşılaştık. Fail-i meçhule kurban giden HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenaze törenine Zana partili olarak katıldı, ben de izleyen gazeteciler arasındaydım. Zana çıkan olaylarda -diğer HEP’li milletvekilleri ve foto muhabirleri ile birlikte- fena hırpalandı, ben ucuz kurtuldum. Ama ertesi gün polis kuşatmasındaki Diyarbakır Hastanesi’nde tüm vücudu cop darbelerinden patlıcan gibi morarmış Leyla Zana’nın fotoğrafını çekince bendeniz de polisten nasibimi fazlasıyla aldım.

Kürt bandanalı Zana:

1991 Kasım ayında yapılan genel seçimde, Zana ve HEP kökenli arkadaşları SHP şemsiyesi altında TBMM’ye girdiler. Olaylı yemin gecesi Meclis kulisinde Zana ve arkadaşlarıyla uzun sohbet imkánı buldum. Seçim kazanmış siyasetçiden çok militan gençlik eylemcisi refleksi verdiklerini izledim. Örneğin, Leyla Zana’nın birkaç gün sonra üç renkli Kürt (PKK?) desenli bandana takıp Meclis’e gelmesini yadırgadım. Tahrikle davasına duyarlılığı törpüleyip sadece nefreti körüklediğini fark edememesine şaşırdım.

Olgun ve modern Zana:

Leyla Zana’yı serbest bırakıldığı gün TV’de izledim. Hapishane kuşu, eski tüfek siyasi portresi çizmemeye özen gösterdiğini algıladım. Türkçesi geçmişe göre çok daha düzgündü. Kılığı, saç kesimi, seçtiği sözcüklerle olgun ve modern bir Kürt kadınıydı. Ekran karşısında kapıldığım, ‘Bu Leyla Zana, Avrupa’ya yakışır’ duygusunu samimiyetle köşeme taşımaya karar verdim.

* * *

Unutmayın ki Avrupa Birliği yolunda yürüyen, bu ülkede yaşayan bir veya birkaç alt etnik kimlikli grup değil Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamıdır.

Türklerin veya Çerkezlerin, Boşnakların yahut Lazların Avrupa kriterlerini yerine getirmesi yetmez. Bu ülkenin Kürt vatandaşları demokrasiden umudunu kesip elde silah dağa çıkarsa Avrupa hayali yatar. Komşusuyla sorunlu ülkeyi kabul etmeyen Avrupa, iç savaşa hiç tahammül göstermez. Leyla Zana’nın kardeşlik ve demokratik katılım söylemi bu gerçeğin bilincine vardığına kanıttır. İmralı’ya ve dağ kadrolarına alternatif liderlik mesajıdır.

Avrupa parkurunun belki de son virajında Kürtler için de değişim zamanı geldiğine inancım giderek pekişiyor.

Milyonlarca dolar kime, nasıl akacak?

ABD ve G-8 müttefiki İtalya, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki ülkelere Türkiye üzerinden ekonomik refah, demokrasi ve eğitim yardımında ısrarlı. Yardım pahalı iş, sadece ilk etapta 661 milyon dolardan söz ediyoruz. ABD planı zaten karışık, mali kaynakların nasıl kullanılacağı meçhul. Operasyonun sivil toplum örgütleri eliyle yürütülmesi öngörülüyor. Demek ki önümüzdeki günlerde Türk NGO’larına ciddi kaynak transferi yaşanacak.

Ama kamuoyu oluşturmak açısından daha fazlası, örneğin medya gücü gerekli. Devlet portföyünde ciddi bir batık medya parkı var. Dolayısıyla önümüzdeki aylara ilişkin iki tahminde bulunsak, yanılır mıyız dersiniz:

1) Türkiye’nin yerleşik ve kabul gören çıkarları ile çelişkiye düşmesi muhtemel sivil toplum örgütleri tartışmaya açılacak, çatışma yaşanacak.

2) Devlet medyasında sahiplik değişimi, yabancı sermaye girişi hızlanacak.
Yazının Devamını Oku

Verheugen’in iki yüzü

6 Haziran 2004
<B>SAMİMİYETLE </B>itiraf edeyim, yerinizde olsam, iki nedenle bu yazıyı okumazdım: Başlıkta ismi geçen zat o kadar çok konuşuyor ki... Saçmamalaması veya çelişkiye düşmemesi ihtimali istatistik bilimine aykırı. Bırakın yorumlamayı, dinlemeye değmez.

Türkiye’nin Avrupa şansı konusunda herkesin kanaati, daha doğrusu kuvvetli imanı var. Başkasının fikrine, bilgisine, hele analizine asla ihtiyacı yok.

* * *

Zaten Verheugen üzerine yazmaktaki ısrarım, sadece gazetecilik damarıyla ilgili.

Dün Hamburg’da SPD adayı başarılı Türk işadamı Vural Öger’in Avrupa Parlamentosu’na seçilmek için yürüttüğü kampanyaya katıldığını duyunca işte o malum damar kabardı.

Çünkü sorarım size, çoğunuz Günter Verheugen’i nasıl tanırsınız?

Avrupa’nın uluslararası memuru sıfatıyla öyle değil mi?.. Peki öyleyse memurun, sosyal demokrat Türk adayın seçim kampanyasında işi ne?

Yanıtı Verheugen’in özgeçmişinde saklı:

1) 1944 doğumlu Verheugen’in uzun bir politik geçmişi var. Verheugen, Almanya’da zaman zaman iktidar ortağı olan liberal FDP’nin genel sekreterliğini yaptı. Ardından 1982 yılında bugünkü iktidar partisi sosyal demokrat SPD’ye geçti.

2) Siyasal bilimler ve tarih okuyan, çok kısa da olsa gazetecilik stajı yapan Verheugen, politik kariyerinde parti gazetesi Vorwaerts’te çalıştı, devlet radyosunu yönetti.

3) 1999’da SPD tarafından AB Komiserliği’ne aday gösterildi. Görev süresi bu yılın kasım ayında bitiyor. Kulislere göre, aynı göreve yeniden seçilmeyi bekliyor. Hatta kimileri Prodi’nin yerine Komisyon Başkanlığı’na oynadığını düşünüyor.

* * *

Ezcümle, Verheugen’in politik ve mesleki kariyeri büyük ölçüde SPD’nin gücüne bağlı. Oysa SPD yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimi öncesinde rakibi CDU’nun 20 puan kadar gerisinde gidiyor. Tek umudu, 500 bin Türk seçmenin artan desteği!

Kısacası, son günlerde Verheugen’in ağzından bal damlaması objektif memur tavrı veya kişisel tercihi değil, tamamen parti politikası.

Verheugen’in ve Schröder’in partisi SPD’ye gelince... Bu yıl Avrupa Parlamentosu dışında 14 yerel seçimde yarışacak. Hamburg hezimeti gösteriyor ki çoğunu kaybetmeye mahkûm. Ve Türkiye’nin AB ipi, bu ağır hasarlı partinin elinde.

* * *

Fransa’nın Türkiye’ye bakışı kolay değişmeyeceğe benziyor. Üstüne bir de Alman iktidar partisinin halk desteğini yitirmesi gelirse müzakere kararı zorlaşır.

Önümüzde sadece 6 ay var. AKP artık hamaseti bırakıp AB risklerini kamuoyu ile paylaşmalı, toplumsal destekle aşmalı.

Bu türbülans başkasına benzemez, uçağı yere çakar.

El Kaide ve Habur

NE alakası var demeyin... El Kaide’nin Suudileri vurarak verdiği mesaj açık: Batı dünyasını petrol sevkıyatını kesintiye uğratmakla tehdit ediyor. Fiyatlar o yüzden 40 doların üstüne çıkıyor. Petrol yolunun açık tutulması dünya için ne kadar önemliyse, Habur Kapısı da Güneydoğu için o ölçüde can damarı sayılır. Sakın ha PKK tehdidini bahane edip bu kapıdan her gün geçen 1700 mazot kamyonunu engellemeye kalkmayalım. Bölge ekonomisini batırmayalım, teröre vites attırmayalım.
Yazının Devamını Oku

Gülsuyunda hedef pazar Konya, korkulan rakip Çin

1 Haziran 2004
<B>ISPARTA</B>’nın iki adet uluslararası markası var: Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Isparta gülü. İlki emekliye ayrıldı, diğerini bekleyen Çin tehlikesini de Gülbirlik Genel Müdürü Bolat Tamer’den dinledik.

- Gülbirlik ne üretiyor?

- 10 bin ortağımızdan topladığımız gül çiçeğinden parfüm hammaddesi gülyağı ve daha ucuz olan konkret çıkartırız.

- Dünya pazarındaki konumunuz nasıl?

- Pazara hakimiz. Dünya üretimi 2.5 milyon kilo. 1.5 milyon kilosunu Türkiye, 1 milyon kilosunu Bulgaristan üretiyor.

- Malınızı doğrudan mı satıyorsunuz?

- İlk kez bu yıl bu alanın iki devine İsviçreli Firmencih ile Givaudan’a doğrudan mal satabildik.

- İhracatınız ne kadar?

- Gülyağının kilosu 6 bin dolar. 10 milyon dolarlık ihracatımız var. Isparta’nın ihracat toplamının yüzde 20’sine eşit.

- Peki ya iç pazar?

- Gülsuyuna rağbet çok, şampuan, krem, deodorant gibi 16 dalda 36 çeşit ürünümüz var. Ama bayi örgütü kurmamız lazım.

- Mesela nerede?

- Satış rakamlarımızdan anlaşıldığı kadarıyla mesela Konya en iyi iç piyasamız, hedef pazarımız.

- Gülsuyu kullanan ünlü tanıyor musunuz?

- Bildiğim kadarıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu gülsuyundan başkasını kullanmaz.

- İşler iyi gibi gözüküyor?

- Öyle ama yabancı parfüm devleri Türkiye’nin alternatifini arıyor. Fas’ta, Bulgaristan’da denediler olmadı ancak sonunda Çin’de tutturdular.

- Ne oldu?

- Deneme amaçlı 40 kilo gülyağı ürettiler.

- Çin rakip olursa neler yaşanır?

- Bizde gül çiçeğinin kilosu 1.5 dolar, orada 50 sent. Bizde aylık ücret 300 dolar, Çin’de 40 dolar. Gülyağının kilo fiyatını yarı yarıya kırıp 3 bin dolara satabilirler.

- Isparta’da sizin dışınızda üçü yabancı beş özel üretici var. Onlar ne yapar?

- Gerekirse tesisleri Çin’e taşırız diyorlar.

Bodur ağacın elması taneyle satılıyor

TÜRK
elması bir cennet ülkemizde, bir de İran’da yeniliyor.

Buna karşılık marketlerde gördüğünüz kırmızı, sert ama sulu elmalar Arjantin, Peru gibi uzak ülkelerden geliyor.

Üretim artıp ihracat sıfırlanınca yerli elma depoda çürüyor, fiyat geçen yılın altına düşüyor. Isparta Ticaret Borsası’nda Başkan Murat Dolmacı, Meclis Başkanı Ramazan Boylu, elma üreticisi ve tüccarı Sait Bayındır ile Ahmet Korkmaz’la birlikteyiz:

- Murat Başkan, Isparta Türkiye elmasının beşte birini üretiyor. Sorun ne elmada?

- Sorun öncelikle kalite. Bizim yaşlı ağaçların ürünü kalitesiz, toplaması zor.

- Bu ağaçların alternatifi var mı?

- İtalyanlar daha kısa olduğu için bodur ağaç denilen bir türü genetik olarak yarattı. Bodur ağaçta kolayca ve ucuza ilaçlanacak, toplanacak, daha dayanıklı elma üretmeliyiz.

- Bodur ağacın elması değişik mi?

- Bakın geçenlerde bir Yunanlı geldi 80 mm çapında elma istedi. Ne kokusu ne de tadı, elmanın büyüklüğüydü tek şartı.

- Neden?

- Avrupa’da elma taneyle satılır, ne kadar büyükse o kadar iyidir.

- Peki biz de o tür elma üretimine başladık mı?

- Bodur ağacın patenti İtalyanlarda. Niğde’de fidan diktiler, Mersin’den satıyorlar. Isparta’da da başladık.

- Ya Türk elması?

- Geçen ekim ayında tüccar 600 bin liradan elma aldı. 200 bin lira soğuk depo, kasa, kağıt parası ödedi bugün 400 bin liraya alıcı yok.

- Ne yapmalı?

- Mutlaka Elma Borsası kurulmalı.

TIR’la halı satardık şimdi kargo yetiyor

ISPARTA
’nın ithal ve haksız rekabete dayanamayan bir geleneği de halısı.

Bir zamanlar her köyde onlarca halı tezgahı varken bugün tek tük rastlanıyor. Murat Dolmacı ve Ramazan Boylu anlatıyor:

- Neden tezgah sayısı azaldı?

- Bugün üç kadının günde 12 saat çalıştığı bir tezgahta ayda 6 metrekare halı üretilir. Her kadın da ayda ancak 90 milyon kazanır.

- Yetmiyor değil mi?

- Evet 90 milyona kimse çalışmıyor.

- Peki ya hammadde?

- Hayvancılık öldü yün bulamıyoruz. Yeni Zelanda’dan geliyor.

- Üretim ve satış ne durumda?

- Babamın zamanında TIR’la halı yollardık, şimdi haftada birkaç kez kargoya vermek yetiyor.

- Ya çaresi?

- Çin’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan kaçak veya dampingli halı girişi önlenmeli. Ayrıca hammadde bulmamız sağlanmalı.
Yazının Devamını Oku

PKK’nın şifresi siyasetle kırılır

30 Mayıs 2004
<B>PKK’</B>nın altı yıl aradan sonra aniden ‘1 Haziran’da silaha sarılırım’ tehdidine başvurması hayatın akışına aykırı ve o yüzden siyaseten çok eğreti duruyor... Çünkü birkaç basit, hatta sıradan gözlem dahi suların tam aksine aktığına kanıt:

Güneydoğu illerinde Kürtçe kurslar açılıyor, pek ilgi yok.

Devlet TV’sinde bugün-yarın Kürtçe yayın başlayacak. Özel TV’ler ‘ilk Kürtçe klibi kim yayınlayacak’ yarışında, gazeteler haberini yapmasa kimse fark etmeyecek.

Leyla Zana ve arkadaşlarını salıvermek için Türk siyaseti, iktidarı- muhalefeti ile hukuki formül arıyor. Abdullah Öcalan’ın, İmralı’dan yerel seçim aday listelerini düzenlemesini kimse umursamıyor.

Güneydoğu halkı OHAL’siz yaşama alışıyor, sinemalar, tiyatrolar dolup taşıyor, alışveriş merkezleri, plazalar kuruluyor. Kayıp yıllar telafiye çalışılıyor.

Yani Türk ve Kürt ahali, silahlı mücadelenin zemin ve ikliminden çok ama çok uzak. Yoksa PKK bu yüzden mi tahrik oluyor?.. Teker teker çözülen toplumsal kramplarla birlikte yok olup gitmekten mi korkuyor? Belki de!

Ne var ki iç kamuoyu açısından fazla kıymet ifade etmeyen, hatta ciddiye almaya değmeyen PKK tehdidi bölgesel ölçekte farklı ve geniş kapsamlı analizi zorunlu kılıyor.

* * *

ABD’nin giderek saplandığı Irak bataklığından kurtulma çabalarında Pentagon’da iki strateji tartışılıyor:

1) İlk seçenek, ABD birliklerinin tamamen dost Kürt topraklarına dönmesi, işgal sınırının Kuzey Irak’a çekilmesi... Ülkenin kalan bölümünün Şii ve Sünni Arapların yönetimine bırakılması.

2) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a davet edilmesi, Türk askerinin ülkenin güneyinde idari ve güvenlik operasyon sorumluluğunu ABD ile paylaşması.

İlk seçeneğin ABD açısından en önemli avantajı, azalan askeri kayıplar olacak. Ama Irak’taki Şii nüfusun, iktidar kavgasında komşu İran’ın yardımına başvurma ihtimali/riski unutulmamalı.

İkinci seçenekte Türkiye’nin Irak’a asker yollaması gerekecek. Ki zaten son birkaç haftada;

Kuzey Irak şartına bağlı ABD kredisindeki sorunun çözülmek üzere olduğu beklentisinin artması,

Kuzey Irak Kürt lobisinin, ‘ABD yine bizi satıyor mu?’ telaşının nüksetmesi,

Pentagon’un üs kolaylığı, İngiltere Başbakanı Blair’in Irak’a Türk askeri talep etmesi,

Washington-Ankara hattında yeni ve sıkı bir pazarlığın habercisidir. Ve dikkat buyurun; her iki seçenekte de Kuzey Irak’ta ve genelinde Kürt coğrafyasında PKK’ya yer yok.

* * *

Kürt meselesinde kartlar -hem içeride hem de yakın coğrafyada- yeniden Ankara’nın eline geçiyor. O bakımdan telaşa gerek yok!

Sapla samanı karıştırmadan, vatandaş-terörist ayrımı unutulmadan, demokratik açılımlardan vazgeçmeden sürdürülen ulusal politika, AB ve turizm hedefleri ile örtüşür... PKK’yı bitirir.

Devlet medyası riski

BUGÜN Türk medyasında rekabet eden gruplardan ikisi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ile ilişkide, sahiplik pazarlığı sürüyor. Diğer ikisi yani Uzan ve Aksoy Grubu devlete geçti. Serbest ekonomi gereği Türkiye’de basın özgürlüğü hep ‘patrondan bağımsızlık’ ölçüsünde tartışıldı. Basın patronunun medya dışı çıkar/niyetleri izlendi. Analizi biraz daha geliştirenler TSK veya TÜSİAD gibi güç odaklarını, reklam verenleri denkleme kattı o kadar. Oysa şimdi özel medyanın karşısında rakip olarak devlet medyası çıkıyor. İmkánları neredeyse sınırsız, patrona itaati tam!

Her nedense kimse bu riski algılamak istemiyor, ‘babalar gibi satarım’ deyip hiçbir kamu kuruluşunu elden çıkartamayan hükümete ‘medyadan hemen çekil’ çağrısı yapılmıyor.
Yazının Devamını Oku

Fabrikalar geliyor diye sekreter kursu açılıyor

25 Mayıs 2004
<B>TEŞVİK </B>yasasının yıldızı Osmaniye’de umut bilançosu çıkartılıyor. Toplam yatırım başvuru adedi 210’u aşıyor, yaratılacak istihdamın hacmi 10 bine yaklaşıyor. 170 bin nüfuslu kentteki işsiz sayısının 50 bin olduğu hatırlandığında bu rakamların kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Osmaniye Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Fevzi Doğru, Meclis Başkanı Necati Keten ve Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Mehmet Turgut’la sohbet ediyoruz:

- Fevzi Başkan yatırım Osmaniye’den mi yoksa dışarıdan mı?

- Yüzde 70 dışarıdan, daha çok Adana, Antep ve Maraş’tan...

- Mehmet Bey, gelen yatırımlar daha çok hangi alana?

- Bu teşvikin en önemli avantajı ucuz elektrik ve istihdama vergi muafiyeti avantajı. Bu yüzden yatırımların neredeyse yarısı elektrik ve emeği en fazla kullanan tekstil sektöründe, ardından plastik ve metal sanayii geliyor.

- Peki gelen girişimcinin ilk yatırımı mı olacak Osmaniye?

- Hayır ikinci veya üçüncü fabrikasını kuran var, alan değiştiren var.

- Nedir Osmaniye’nin sunduğu en önemli avantaj?

- İskenderun Limanı’na yakınlığımız, otobanın hemen yanımızdan geçmesi...

- O zaman yatırımlar ihracat ağırlıklı...

- Evet yüzde 80’i ihracat, yüzde 20’si iç piyasaya dönük.

- Necati Başkan yatırımlar ne durumda?

- Eski Sanayi Bölgesi’nde yer alan 45 firmadan 18’i yatırıma başladı. Yeni bölgede 94 parselin 48’inde hareket var. Zaten altı ayda yatırıma başlamayanın parseli gider!

- Peki yatırımlar için kaliteli elemanınız var mı?

- Maalesef bu sıkıntı var. O yüzden sekreterlik ve bilgisayar kursu açacağız.

Sanayi bölgesine hapishaneden Konukoğlu vazgeçirtti

YENİ teşvik yasasının mimarisinde Türkiye’nin pamuk ipliği kralı ve Gaziantep Sanayi Odası Meclis Başkanı Abdülkadir Konukoğlu’nun katkısının büyük olduğu malum.

Ama Konukoğlu’nun Osmaniye’ye iyiliği bu kadarla kalmadı. Fevzi Doğru ve Necati Keten’le organize sanayi bölgesini gezerken ilginç hikayeyi dinliyoruz. Hükümet Osmaniye’nin yeni organize sanayi bölgesinin tam ortasına bir hapishane kurmak istemiş. Bunu duyan Konukoğlu hemen tanıdık bir bakanı aramış:

‘Sayın bakan yani hükümlü pencereden bakacak, şirketin ismini görecek, oturup mektubu döşenecek, artık yardım mı ister, yoksa tehdit mi eder Allah bilir... Gelin bu işten vazgeçin.’

Abdülkadir Ağa’nın bu girişimiyle hapishane sanayi bölgesinden taşınmış.

Pamuk işçisi gelmeyince fıstığa döndüler

OSMANİYE Türkiye’nin yerfıstığı rekoltesinin yüzde 80’inin işlendiği merkez. İklimi nedeniyle Doğu Anadolu’nun sebze deposu sayılıyor, buğday, mısır ve hayvancılık gelişmiş.

- Pamuğunuz pek yok gibi Fevzi Başkan, neden?

- Bir zamanlar çok pamuk ekerdik, ama GAP başladıktan sonra toplayacak ırgatlar gelmez oldu, o yüzden pamuk bitti buralarda.

Osmaniye’de fıstığın yaygınlaşması da yine aynı tarihlere rastlıyor. Bugün 16 yerfıstığı işleme tesisi var, 200 kadar da küçük ticari işletme. Ticaret Borsası İkinci Başkanı Kadir Ünal’ı Osimpaş isimli tesisinde ziyaret ediyoruz:

- Fıstık iç piyasada iyi gidiyor ama ihracatı da var mı?

- Pek değil, sadece biz biraz Ukrayna, Romanya ve Yunanistan’a yolluyoruz.

- Neden bu ülkeler?

- Daha çok alkol kullanılan ülkelere satış yapıyoruz.

- Fıstıkta daha yüksek gelir için ne lazım?

- Fıstıkçılar Borsası ve sitesini kurmayı düşünüyoruz.

Osmaniye’nin 3 tarihi şansı

Osmaniye ilk tarihi şansını 1996 yılında yenilenen yerel seçimle yakaladı. Hükümet ve muhalefet Osmaniye’yi kazanmak için il sözünde birleşti. Nitekim Osmaniye 24 Ekim 1996’da hiç muhalefet görmeden il oldu.

Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli memleketi Osmaniye’ye eğitim ve sağlık yardımını esirgemedi. Organize sanayi bölgesinin daha kuruluş aşamasında yolu, suyu, elektriği bağlandı, cazibe merkezi kılındı.

AKP Hükümeti’nin çıkarttığı ve hayli tartışma yaratan 5084 sayılı yeni teşvik yasasıyla en yoğun yatırım talebi Osmaniye’ye geldi. Adana ve Gaziantep gibi sanayi illerinden Osmaniye’ye yatırım aktı.

Halk ne diyor?

Osman Atılgan (Doktor):

Teşvik yasası, Osmaniye için tarihi bir fırsat. Çünkü yeni yatırımlar, Osmaniye’nin işsizlik sorununu çözümleyerek kaderini değiştirecektir. Kısacası Osmaniye’nin kurtuluşuna vesile olacak bu yasaya imza atanlara teşekkür ediyoruz.

Oğuzhan Erkmen (Matbaacı-esnaf):

Yeni teşvik yasası bilinçli kullanılırsa, üretime ve ihracata yönelik fabrikalar kurulursa, işsizliğin önlenmesine ve Osmaniye’nin kalkınmasına neden olacaktır.

Mehmet Arslantaş (Emekli):

Osmaniye, yoksullukta Türkiye’de Şırnak’tan sonra 2. sırada bulunuyor. Teşvik yasası, yeni yatırımlarla bu kötü kadere dur diyecek cesur bir adam, güzel bir gelişme.

Fatma Tekin (İşsiz):

Osmaniye’de 30 bin işsiz var. Ben bir lise mezunu olarak işsizim. Teşvik yasası ile kurulacak bu yatırımlar bizlerin büyük bir umut kapısı oldu. Yüzümüz güleceği için mutluyuz.
Yazının Devamını Oku

AB’ye yakınlık endeksi

23 Mayıs 2004
<B>FAİZ </B>ve kur nereye gidiyor? Veya belki de daha doğru soru: ‘Neden gidiyor?’ Devlet Bakanı Ali Babacan’a göre; 1) ABD’de faiz artışı beklentisiyle sıcak para bütün dünyada Türkiye gibi ülkelerden çıkıyor, 2) Petrol fiyatlarındaki artış tedirginlik yaratıyor, 3) YÖK-imam hatip krizinin katkısı sadece marjinal.

Başbakan da dün TOBB Genel Kurulu’nda Babacan’a benzer konuştu.

İlk bakışta son derece haklı bir analiz. Çünkü tabloda yer alan Türkiye (kırmızı çizgi) ve Brezilya (siyah çizgi) borsa endeksleri arasındaki paralellik şaşırtıcı. Birlikte çıkıp birlikte düşüyorlar! Ama daha dikkatli incelendiğinde Türkiye ve Brezilya borsa çöküşleri arasındaki gecikmeli takvim ortaya çıkıyor. Brezilya endeksindeki düşüş, ABD’den gelen faiz artışı ihtimali haberleri ile nisan başında tetikleniyor, oysa İMKB-100 nisanın üçüncü haftasına kadar yükselişini sürdürüyor.

Türkiye’yi yabancı yatırımcının gözünde nisan ayı boyunca Brezilya’dan farklı kılan neydi, hatırlayalım. Kıbrıs’taki referandumdan iki evet çıkması halinde Türkiye’nin AB’ye çok yakınlaşacağı düşünülüyordu. Referandum bitti, AB umudu aralık ayına ertelendi, Türk piyasasında keskin düşüş başladı. Bize göre imam hatip gerginliği (askerin sert çıkışı ve Fransa’da laiklik endişesi uyandırması gibi haklı gerekçelerle) bu düşüşe ivme kattı.

Mesele bu kadar basit: 1) Hükümet, imam hatip krizini çözerse piyasalar Türkiye’yi AB’ye yaklaştıran bir adım olarak algılar. (Tersi de geçerli!) 2) Bu adım gerekli ekonomik ince ayar önlemleri ile desteklenirse ekonomide risk tamamen ortadan kaybolmasa da çok azalır.

Türkeş’in gizli trilyonları

MHP’nin merhum lideri Alparslan Türkeş’in gizemli trilyonları yine manşetlerde.

Herkes trilyonların nereye gittiğinin peşinde... Peki ya paranın nereden geldiğini merak eden yok mu? Varsa buyurun bu köşenin arşivinden seçmeler:

1998 Aralık ayında İstanbul Organize Suç Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan, Susurluk soruşturması çerçevesinde Aliye Kara isimli bir kadını sorguladı. Aliye Kara, 1996 yılında öldürülen Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal’ın Ankara’daki bağlantılarını kurmakla görevliydi. Saçan ve ekibinin Kara’ya, rahmetli Alparslan Türkeş ve diğer bazı siyasilerin isimlerini, Topal’la ilişkilerini sormaları bu açıdan çok doğaldı.

Ama garip olan, bazı soru ve yanıtların her nedense resmi sorgu tutanaklarına yansımamasıydı. Nitekim Saçan bu olaydan birkaç yıl sonra meslekten ihraç edildi, bu yıl bürosunda yapılan aramada ilginç ve orijinal belgelere rastlandı. Polisin sorguda yönelttiği ama yanıtını resmi kayda almadığı soruyu bu köşede ilan ettik: ‘Aliye Kara’ya, ‘Ömer Lütfü Topal, Alparslan Türkeş’e bir bavul döviz gönderdi mi?’ sorusu soruldu’ diye yazdık. (16.12.1998, Hürriyet)

Ayrıca merhum Türkeş’in en yakınına, ‘Topal, Türkeş’e para verdi mi, vermedi mi?’ diye sorduk, yanıtladı: ‘Ne yazık ki Topal’dan merhum Türkeş’in ismi kullanılarak para alınmış. Bu bilgi Türkeş’e vefatından bir süre önce ulaştı. Merhum gerekli araştırmayı yaptı, ismini kullananı buldu. Bu şahıs zaten Topal’ın ölümünden sonra ‘Babanızın bana borcu vardı’ diye aileye başvurdu. Topal Ailesi kim olduğunu gayet iyi bilir...’ (11.01.1999, Hürriyet)
Yazının Devamını Oku

Diyarbakır’da fuar güvenli kente kanıt

18 Mayıs 2004
<B>‘Ortadoğu ile iş yapan Türkiye’ye mecbur. Türkiye’ye gelenin yolu mutlaka Diyarbakır’dan geçer.’Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kudbettin Arzu, ABD’li satıcılarla Iraklı alıcıları biraraya getirecek Bağdat Fuarı’nın terör eylemleri nedeniyle Diyarbakır’a taşınmasını bu analize bağlıyor:

- 220 uluslararası firma ve 2 bin 800 Iraklı işadamı 25-27 Mayıs’ta Diyarbakır’da buluşacak. Diyarbakır’ın siyasi ve ekonomik adresi, güvenli kent olduğu tescil edecek.

Kudbettin
Başkan’ın odasında Diyarbakır’ın ekonomik kanaat önderleri ile buluşuyoruz. Diyarbakır Ticaret Borsası Başkanı Fahrettin Akyıl, İsmail Bedirhanoğlu (GÜNSİAD), Abdulkadir Bozoz (GÜNGİAD), Şeyhmus Akbaş (DİSİAD), Ahmet Fikret Öcal (MÜSİAD) ve Abdullatif Aykul (DESOB).

- Kudbettin Başkan, Bağdat Fuarı nasıl oldu da geldi?

- Bu fuarı Irak-ABD Ticaret Odası düzenliyor Terör nedeniyle 2 Nisan’dan 30 Nisan’a ertelenince hemen başvurduk.

- Hemen kabul ettiler mi?

- Hayır önce Gaziantep’i düşündüler. Ama bastırdık, Başbakan ve bakanlar da devreye girdi, başardık.

Teşvik için 2 mermer, 1 halı tesisi başvurdu

DİYARBAKIR
’da çalışabilir konumdaki her üç kişiden ikisi işsiz. Sokakta yaşayan çocuk sayısı 2 bin. Sokakta çalışan çocuk sayısı 12 bin. Yani Diyarbakır yeni teşvik yasası kapsamına hakkıyla girdi:

- Kudbettin Başkan teşvik kapsamında başvuru oldu mu?

- İki mermer, bir de halı tesisi başvurdu, toplam 6.5 milyon dolarlık yatırımı inceliyoruz.

- İsmail Başkan mermer yörenin yeni ekmek kapısı mı oldu?

- Evet, 50 milyon dolarlık ihracat var ama sorunlar ciddi.

- Ne gibi?

- Devlet ocağı kiralıyor ama bazen köylü işimizi önlüyor.

- Osman Akyıl, siz Diyarbakır’a gelen en büyük tekstil yatırımının sahibisiniz. Yeni yasayla ne yaptınız?

- Köyümüz Bağıvar’da 83 işçinin çalıştığı bir atölye kurduk.

- Peki yeni yasayla kurduğunuz atölyede maliyet farkı var mı?

- İşçilik maliyetin yüzde 70’i SSK ve vergi muafiyeti ile bu işçi maliyetinde yüzde 25 indirim sağlanıyor. Yani toplam avantajımız yüzde 15’i bulur.

Pamuk fiyatı elektrik faturasını karşılamıyor

DİYARBAKIR
ülkenin batısını zengin eden sulu tarımın nimetleriyle henüz tanışmamış. Sulanabilir toprakların sadece yüzde 15’ine su ulaşıyor. O da toprak sahiplerinin gücü yeterse ‘GAP sulama kanalları Diyarbakır’da son 4 yılda bir metre ilerleyemedi’ diye yakınıyor Ticaret Borsası Başkanı Fahrettin Akyıl.

- Fahrettin Başkan sulama çok mu pahalı?

- Diyelim ki Dicle’den tek boruyla su alıp 4 km ve kot farkı 100 metre olan bir tarlaya su basacaksınız

- Tarlada ne ekili olsun?

- Pamuk, 500 dönümden 150 ton ürün aldık diyelim.

- Kaçtan satıyorsunuz?

- 800 bin liradan, yani toplam gelir 120 milyar lira olacak.

- Peki ya giderler?

- Su basmak için hiç değilse 100 milyar elektrik faturası var. Sonra toplanan pamuğun yüzde onu işçiye gider, ilaç ve gübre de var. Yani başa baş gelsek şanslıyız.

- Peki ne yapmalı?

- Devlet sulama kanalları ile ilgili sözünü tutmadı, hiç değilse sulamada kullanılan elektriği ucuzlatsın!

16 cep sineması, biri özel 3 tiyatro var

DiyarbakIr
’da sosyal yaşam sabahın erken saatlerine kadar sürüyor. 16 cep sineması, biri özel 3 tiyatro dolup taşıyor.

Ama kent henüz turizmden yeterince pay alamıyor:

- Abdulkadir Başkan turizm neden canlanmıyor?

- Aslında Diyarbakır’ın 5.5 km uzunluğundaki surları dünyada Çin Seddi’nden sonra ikinci gelir. Ama tanıtamıyoruz.

- Tanıtım nasıl olmalı?

- Mesela bir Berivan dizisinin tanıtımı Mardin’e çok yaradı. Misafirler geliyor, Diyarbakır’da gecelemeden hemen Midyat’a, Hasankeyf’e geçiyor. Oysa bizim 1550 adet yıldızlı yatağımız var.

Diyarbakırlı dostlarla öğle yemeğine Gazi Köşkü’ne yollanıyoruz. İşletmeci Aziz Kadri Özyıldız bugünkü Köşk alanında 40 yıl kadar önce piknik yapan bir aileyi gösteren fotoğrafla yanımıza geliyor:

- Şu ipek gömlekli, kravatına iğne takmış Diyarbakır Beyefendisi rahmetli peder. Buraların İstanbul’dan farkı yoktu o günlerde

- Ya şimdi?

- Bir ara alkoliklerin yuvası oldu bu mesire yeri. Sonra biz kiraladık. Eyvan geceleri düzenliyoruz. Tanışıp evlenenler bile oluyor.

KÜNYE

850 bin nüfuslu Diyarbakır merkezde üç büyük iş merkezi var: Galleria, Mega Center ve YKM.

En pahalı konutlar Urfa yolundaki Hamravat Suyu Villaları, her biri 70-80 milyar TL.

Diyarbakır’da geçen yıl 10 bine yakın araç satıldı.

Kentteki 42 bin 500 esnaftan yüzde 60’lık bölümü Bağ-Kur primlerini ödeyemedikleri için icralık.

Dicle Üniversitesi’nin 15 bin öğrencisi ile 37 bin kamu çalışanı kent ekonomisinin can damarı.

Kaldırılan OHAL’le birlikte kamu çalışanlarına ödenen ve kente 5 trilyon bırakan özel tazminatlar da bitti.
Yazının Devamını Oku

28 Şubat koalisyonu

16 Mayıs 2004
<B>MESELE</B> gerçekten AKP’nin takdim ettiği gibi mi? Ya imam hatiplerde 28 Şubat öncesine dönülmesini kabul edeceğiz... Veya demokrasi düşmanı hatta darbeci sayılacağız, bu kadar basit mi? Darbeye karşı olmanın tek ve geçerli kanıtı, imam hatip pasosu mudur?

Bu garip denklem sadece Türkiye’yi değil AKP seçmenini bile böler.

Çünkü unutmayın ki 28 Şubat’ın arkasında güçlü bir siyasi koalisyon vardı.

Merkez sağ ve sol partiler, iş dünyasını temsilen TOBB ve TÜSİAD. Sendikalar, üniversite, yüksek yargı, bürokrasi, medya ve Türk Silahlı Kuvvetleri.

AKP, Avrupa Birliği zemininde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güç denklemi dışında bırakmış olabilir ama ya geriye kalanlar?

Hepsiyle teke tek veya topluca kavgaya mı hazırlanıyor?

KRİZ İKTİDARI

Unutmayın ki AKP’yi iktidara taşıyan, geçmiş hükümete kesilen ekonomik kriz faturasıdır. Yerel seçim, halkın öfkesinin henüz dinmediğini gösterdi.

Peşinen söyleyelim, mali piyasalardaki dalgalanmayı sadece imam hatip gerginliğine bağlayacak değiliz.

Ancak bu lüzumsuz tartışmanın Türkiye’yi son iki yıldır havada tutan çifte otopilot rotasından çıkardığı ortadadır:

Asker-siyaset geriliminin topluma yayılması AB yolunu tıkar.

IMF destekli programın devamı için gerekli ince ayarı ikinci plana iter.

Halbuki yabancı piyasalardan gelen öncü şoklar, hükümetin ekonomiye her zamankinden fazla odaklanmasını zorunlu kılıyor. AKP akıntıya karşı kürek çekmeye devam ederse, hem siyasi hem de ekonomi alanında çok zora girecek.

Bu bir temenni değil, tahmindir!

Kurmay hesabı

Genelkurmay Başkanlığı, 28 Şubat sürecinde iç hizmet amaçlı hazırlanan bir broşürde, imam hatip liseleri ve Kuran kursu mezunu sayısının siyasi iktidar belirleme gücüne değindi. Kurmay hesabıyla -ve iki yıllık sapmayla da olsa- 2002 seçim sonucunu tahmin etti:

‘... Halen yürürlükteki durumun ve anlayışın devamı halinde 2000 yılı milletvekili genel seçimlerinde milli görüşçü partilerin, din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 34’ü ile tek başına iktidara gelerek ülkede dine dayalı devlet düzeni kurabilecek değişikliği yapabilecekleri...’ (26 Nisan 1997)

Kartal kanatlı Çakıcı

Alaattin Çakıcı ile Beşiktaş yönetimi arasındaki pasaport yardımlaşması trafiğine şaşıranlara günaydın demek lazım. Çakıcı’nın Beşiktaş kıdemi bugün yönetimde olan çoğu isimden fazladır. Dilerseniz tam 20 yıl öncesine gidelim:

Tarih 1 Nisan 1984, yer Şan Sineması, Beşiktaş Kongresi. İşadamı Mehmet Üstünkaya ile MİT İstanbul yöneticisi Süleyman Seba başkanlığa aday. Salonda tansiyon çok yüksek. Kulübün resmi iki amigosunun coşturduğu Üstünkaya taraftarları, Seba yanlısı kongre üyelerinin gözünü korkuttu. Salonda dengeyi sağlamak için MİT’e yakın birkaç ülkücü genç çağrıldı.

Acilen salona gelen 40 kadar genç, jilet gibi ütülü pantolonları, koyu renk ceketleri ve disiplinli hareketleri ile amatör rakiplerini kolayca sindirdi. Seba’ya destek kıtasının lideri lacivert elbiseli, açık pembe renk gömlekli gencin alnında yara izi vardı. İşini gayet sakin ve terbiyeli üslupla yaptı, Süleyman Seba’yı kader gününde yalnız bırakmayan kamu görevlilerinin gönlünü kazandı. Evet bildiniz, o gencin ismi Alaattin Çakıcı’ydı.
Yazının Devamını Oku