18 Nisan 2004
<B>TÜRKİYE’</B>nin 500 büyük şirket listesinde Mersin’den 9 şirket var. Ama ilde işsizlik oranı yüzde 30. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kadri Şaman’a soruyoruz:
Kadri Başkan, bu kadar büyük şirkete rağmen işsizlik nasıl oluyor?
Mersin son on beş yılda büyük göç aldı, merkez nüfusun yüzde 48’i göçmen.
Yani her iki Mersinliden biri son on beş yılda bu ile yerleşti.
Evet daha çok Bingöl, Muş ve diğer Güneydoğu illerinden göç aldık.
Peki göç edenler nasıl uyum sağlıyor?
Sivil toplum örgütleri okuma yazma kursları açıyor, meslek kazandırıyor.
Yeterli mi?
Hayır, çünkü Mersin sosyal hastane gibi... Güneydoğu’ya tanınan teşviklerin aynısı bu ilde de uygulanmalı.
Çünkü Güneydoğu nüfusunun bir bölümü zaten Mersin’de öyle mi?
Evet, bu il bir baraj gibi göçü önledi, ama şimdi gelenlere iş ve aş lazım. Yani Güneydoğu’ya ne veriliyorsa Mersin’den de esirgenmemeli.
Almanya ne diyecek?
Almanya’nın en büyük tur operatörü, Başbakan Gerhard Schröder’in siyasi yoldaşı/ahbabı Vural Öger’e Mersin yolunda rastlıyoruz:
Fransa’dan sonra Almanya da, AB takviminde çark edebilir mi?
Hiç sanmıyorum, Schröder hem kendisini hem de partisini bağladı.
Fransa sadece iç politika nedeniyle mi tavır değiştirdi?
Aslında iki yıl önce Chirac’la görüştüğümüzde bana ‘Herkesin alışması lazım’ demişti.
Kim neye alışacak?
Chirac’a göre, Ankara ulusal egemenliği Brürsel’le paylaşmaya, Fransız halkı da Türkiye’nin üyeliğine alışmalı... Chirac’ın şahsen Türkiye’yi desteklediğine inanıyorum.
4*4 HIZLI OKUMA
EURO ve USD’ın TL karşısındaki değerini en az yerli piyasa dinamikleri kadar etkileyecek iki parametre daha var: Dolar ve Euro faizleri.
Oyun teorisine dökersek, Euro ve dolar faizinde dört seçenek var:
1) Her iki faiz de değişmez, 2) Avrupa Merkez Bankası faiz düşürür, dolarınki aynı kalır, 3) ABD Merkez Bankası faiz indirir, Euro faizi oynamaz, 4)AB veya ABD’den biri önce davranır, diğeri takip eder.
Türk ekonomisi açısından en hayırlısı ilk seçenektir. Çünkü Türkiye’nin ihracatı Avrupa (Euro bölgesi) ağırlıklıdır, ithalatı genellikle dolarla yapılır. Bu yüzden Euro’nun değerli, doların zayıf kalması dış ticaret açığını frenler, enflasyonla mücadele amacına uygun düşer.
Zayıf dolar AB’yi durgunluğa sürüklemek üzere. Eğer Avrupa Merkez Bankası daha fazla dayanamaz ve faiz indirirse Euro değer kaybeder, doların TL karşısındaki değeri yükselir. Bu süreçte Türk ihracatçısı zorlanır, ithalatımızın TL karşılığı artar, fiyat baskısı yaratır.
ABD’de açıklanan son veriler, ekonomik büyümenin hızlandığı ve enflasyonda artış işaretleri veriyor. Eğer ABD Merkez Bankası faiz artırırsa dünya sermaye piyasalarındaki fonlar dolara döner, bu ülkeye kaçar. Hem dolar yükselir hem de bazı gelişmekte olan hisse ve tahvil piyasaları çöker.
Son seçenekte ABD ve AB sırayla hareket eder, ki etkisi fazla farklı olmaz. Türkiye’nin bu karamsar senaryoya karşı tek silahı, diğer gelişmekte olan ülkelerle farkıdır; AB’den üyelik takvimidir.
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2004
<B>AŞKALE </B>Kaymakamlığı’nın karşı kaldırımında ahaliyle çay sohbetindeyiz. Kaymakam Mustafa Özsoy lacivert takımı, beyaz gömleğiyle makam aracına binip uzaklaşıyor.
Aşkale’nin yerlisine soruyoruz:
- Kaymakamla AKP İlçe Başkanı arasındaki kavgada kim haklı?..
- Kaymakam Bey!
Zaten AKP’nin ilçede aldığı oy 2 bin 500... ‘Kaymakam gitmesin’ diye imza toplayanlar 6 bin kişi.
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2004
AŞKALE Kaymakamlığı’nın karşı kaldırımında ahaliyle çay sohbetindeyiz. Kaymakam Mustafa Özsoy lacivert takımı, beyaz gömleğiyle makam aracına binip uzaklaşıyor.Aşkale’nin yerlisine soruyoruz:- Kaymakamla AKP İlçe Başkanı arasındaki kavgada kim haklı?..- Kaymakam Bey!Zaten AKP’nin ilçede aldığı oy 2 bin 500... ‘Kaymakam gitmesin’ diye imza toplayanlar 6 bin kişi.MUHTAR AĞIT YAKMIYORErzurum’daki ikiz depremin ilki, Küçükgeçit Köyü’nü yerle bir etti. Muhtar Mustafa Ateş’in yanında sessizce oturan genç delikanlının gözü sanki karşı dağın yamacındaki köy enkazına saplanmış. DHA muhabiri Turgay İpek sebebini anlatıyor:- 2 çocuğunu ve annesini kaybetti.Küçükgeçit acısını Abdülkadir Aktaş gibi içine atıyor, ne ağıt duyuluyor, ne de şikáyet. Aksine gelen yardımlar ‘İhtiyacımız kalmadı’ diyerek geri çevriliyor veya komşu köylere yönlendiriliyor. Muhtarın kızı Şeyma, pazartesi günü ders başı yapacak. Köy, bir kilometre kadar uzakta kasım ayına kadar inşa edilecek deprem konutlarında yeniden hayat bulacak.4 İCRAATI, TEK KAVGASIErzurum-Ankara uçağında Aşkale Kaymakamı’na rastlıyoruz. Hastanedeki annesini ziyarete gittiğini anlatıyor. Depremle ilgili gözlemlerimizi aktardığımızda, eliyle bol kemerini tutuyor, ‘10 günde 15 kilo verdim, ama yaraları sardık’ diyor. Genç kaymakamın deprem mesaisinden şikáyeti yok. Ama siyasi tacizden rahatsız, iktidar yanlısı gazetelerin yargısız infazına tepkili:- Eğer AKP benden resmen özür dilemezse 500 milyar liralık hakaret davası açacağım.Özsoy ile Ankara Havaalanı’nda vedalaşırken düşünüyoruz. Aşkale Kaymakamı rahat çalıştığı 2 yılda 1) Telefon faturası sahtekárlığını, 2) İki trilyonluk ihale vurgununu, 3) Yeşil kart skandalını ortaya çıkardı. 4) Depremde vatandaşa ‘devlet babayı’ hatırlattı. Ancak son on gündür ikinci bir mesaisi daha var: Siyasi iktidarın yerel temsilcisiyle anlamsız, yersiz savaş. Hangi mesai daha kıymetli, karar sizin... Ancak Aşkaleliye sorarsanız diyor ki:- Rahat bırakın kaymakamı ki çalışsın.İlk yardım 1.5 saatteDünya afet literatüründe, olay yerine altı saate kadar ulaşmak başarı sayılıyor. Oysa Erzurum depreminde öncü haberleşme ekipleri 45 dakikada afet bölgesine ulaştı, birbuçuk saatte yardım malzemeleri yetişti. Cenazeler daha gece bitmeden çıkartıldı, çadırlar aynı gece kuruldu. Bu başarı hikáyesinin mimarını sorduğumuzda herkes aynı ismi verdi: Kızılay Şube Başkanı Mithat Turgutcan.4x4 Hızlı okumaKıbrıs referandumunda dört olasılık var: İki evet, iki hayır, tarafların birisinin ‘evet’ diğerinin ‘hayır’ demesi. Türkiye ve KKTC’de üzerinde en fazla durulan seçenek, Türk tarafının ‘evet’, Rumların ‘hayır’ oyu vermesi. Böylece hem statüko korunacak, hem de Türk tarafı baskı görmeyecek.Bu senaryonun ‘oyun teorisi’ açısından en kritik varsayımı belli: Rumlardan ‘hayır’ çıkma olasılığı arttıkça Türklerin ‘evet’ oyu yükselmeli. Çünkü, a) Rumların beğenmediği planın Türk yanlısı olduğu kanaati yaygınlaşacak, b) ‘Nasıl olsa Rumlar hayır diyecek ve statüko değişmeyecek’ rehaveti yaşanacak.Ne var ki Rum kesiminde siyasi itirazların gölgesinde kalan rakamlar bu senaryo ile çelişiyor. 27 Mayıs 2001 seçiminde yüzde 34 oy alan AKEL koşullu ‘evet’ diyecek. Yine yüzde 34 oy toplayan DİSİ de öyle. ‘Hayırcı’ Tasos Papadopulos’un partisi DİKO’nun oy oranı ise sadece yüzde 16.4 ve azınlıkta.Rum kesiminde referandumdan kesinlikle ‘hayır’ çıkacağı senaryosuna bağlı siyasi öngörüler ciddi risk taşıyor. Mevcut siyasi istatistikler Ada’nın her iki kesiminden ‘evet’ çıkması ihtimaline işaret ediyor. Özetle KKTC’de statükonun değişmeyeceğine kesin iman edenler, 25 Nisan sabahı kalktıklarında ‘Eyvah, AB’ye girmişiz’ diyebilirler.
button
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2004
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanında verdiği ‘<I>İmam hatibe yeniden üniversite yolunu açma</I>’ sözüne üç ayrı cepheden tepki geldi. 1) Muhalefet, siyasi refleks gösterdi.
2) YÖK, devlet iktidarına uygun davrandı.
3) TÜSİAD ‘Aman, yeni gerilime gerek yok’ diye uyardı.
EĞER DEVLET LAİKSE İMAM DA YETİŞTİRMEZ
Aslında tartışmayı herkesin anlayacağı/katılacağı zemine çekmenin kolayı var. Öncelikle soralım: 1) Devlet eğer hakikaten laikse imam yetiştirir mi? Laik devlet tek dine, tek mezhebe hizmet verir mi? 2) Devlet, imam yetiştirmeyi becerebiliyor mu, mezununa iş bulabiliyor mu?
1756 BOŞ KADROYA 15 BİN 394 BAŞVURU
2003 Kasım ayında 2 bin 500 boş imam kadrosuna atama için açılan sınav bu soruları haklı kılıyor. Çünkü;
Sınava dini yüksekokul mezunu 1351 kişi katıldı. Sadece yarısından biraz fazlası, 744 aday başarılı oldu ve ataması yapıldı.
Kalan 1756 boş kadro için, imam hatip mezunu 15 bin 394 başvuru oldu. Yani her 100 imam hatip mezunundan sadece 11’i iş bulabildi.
Ancak ‘ihtiyaç kadar imam yetiştirelim’ mantığı da abestir. Doğrusu;
Nerede ve kaç imamın gerekli olduğuna cemaat karar verir.
Devlet, imam hatipleri kapatır, din adamları özel okulda yetişir.
Teknik okullara, imam hatip ipoteği nedeniyle uygulanan ceza kalkar.
Sandık ve piyasa
Bakmayın siz Rumların referandum için şimdiden ‘hayır’ bayrağı çektiğine. Deneyimli Türk diplomatlarına göre, Rumların Annan Planı’na ‘evet’ deme ihtimali sanılandan yüksek. Çünkü AB’nin çözüm ısrarı baskın gelebilir. Referandum sandığı, ‘evet’ çıkana kadar Rumların önlerine konulabilir.
Eğer KKTC seçmeni de referandumda ‘evet’ derse zaten seçim dopingi almış para piyasalarında çifte kutlama yaşanır. Ama şimdiden uyaralım, dikkat edin, ralli ancak aralık ayı ortasına kadar sürer!
4*4 hızlı okuma
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Türkiye’yi Pakistan ile bir tutup ‘İslam Cumhuriyeti’ ilan etmesi hükümete pek dokunmadı. ‘Sürç-ü lisan’ deyip geçildi. Oysa bize sorarsanız Powell’ın sözleri, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin fiziki ve idari harita tarifiydi.
ABD’nin Rusları ‘sıcak denizlerden’ ve ‘petrol bölgesinden’ uzak tutma planında Afganistan’ın yanı sıra Pakistan ve Türkiye’nin özel yeri vardır. Her iki ülkedeki siyasi-etnik ve ekonomik çatlağın tedavisi -tıpkı ABD sisteminde olduğu gibi- din yoluyla denendi.
Türkiye-İran-Pakistan ve Afganistan’dan oluşan ‘yeşil kuşak’ fay hattında az deprem yaşanmadı. İran molla rejimine teslim oldu, Kábil Ruslara. Hemen akabinde Pakistan ve Türkiye’de ABD yanlısı darbeciler işbaşına geldi. 12 Eylül’ün hákim ideolojisinin Türk-İslam sentezi olması tesadüf değildi.
AKP iktidarının ABD’ye uyum istek ve becerisi, 12 Eylül paşalarından az değil. Daha da önemlisi ‘milli görüş gömleğini çıkartan’ AKP, Washington’un artık tehdit saydığı Suudi rejimiyle köprüleri attı. Batı yanlısı, ılımlı İslam açısından evrensel tek model haline geldi.
Yazının Devamını Oku 28 Mart 2004
<B>YÜKSEKOVA</B><br><br><B>TAYİNE </B>gidenler <I>‘‘Hakkári, bundan sonrası yok gayri’’</I> diye hayıflanır. Ama Hakkári'de yaşamaktan zoru bu ilde eğitim alıp üniversiteye girmeyi başarmaktır. Her yıl ünivesite sınav sonuçları açıkladığında görülür ki, Hakkári ya sonuncudur (2002 ve 2003'te) veya sondan birkaç basamak yukarıda.
Hakkári Yüksekova'yı dolaşırken eğitim kara deliğinin basit rakamlardan fiziki gerçeğe dönüşmesine tanıklık ettik. İlçe nüfusu 100 bin dolayında. Kesintisiz göç alan ilçede öğrenci sayısı 20 bin kadar. Yani nüfusun beşte biri. Çocuklar ilkokula 50 kişilik sınıfta başlıyor.
Yüksekova'nın 13 ilköğretim okulu her yıl 1500 kadar mezun veriyor. Diplomayı alan lise kapısında kuyruğa giriyor. Kuyruk diyoruz; çünkü talihi yaver gidenler Anadolu Lisesi (200 öğrenci) veya Çok Programlı Lise'ye (300 öğrenci) kapağı atıyor, kalan 1000 öğrenci düz lisenin yolunu tutuyor.
400 öğrenci kapasiteli lise, sadece birinci sınıfına 800 öğrenci kaydolunca mecburen ilköğretim okulundan yardım istiyor. Lise bir öğrencileri bir ilkokulun tek katına sığmaya çalışıyor. İnşaatı yıllardır süren yeni lisenin iskeleti utanç abidesi gibi işlevsiz duruyor.
Bırakın eğitim-öğretim kalitesini, öğretmen açığını, spor ve sosyal faaliyet eksikliğini... Fiziki okul binası ihtiyacı bile karşılanamayan Hakkári, üniversiteye giriş sınavında sonuncu olursa kimin günahıdır?
Türkiye'de ilköğretim çağında 10 milyon 300 bin öğrenci okuyor. Ama her yıl eğitim patikasından ayrılan 640 bin öğrenciyi hesaba katmak gerekiyor. Hele bunlardan 200 bini hiç okul kapısından geçmiyorsa. Ve sakın uzaklara gitmeyin, okul yüzü görmeyen 36 bin öğrenci İstanbul'da oturuyor.
4*4 Hızlı okuma
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Müdürü Hüseyin Çalık'a göre eğitim kaçakları içinde kız çocuklarının payı daha yüksek. Çalık, ‘‘Öğrenci dökümüne göre erkeklerin payı yüzde 53, kızların yüzde 47. Doğumda eşite çok yakın paya sahip olduklarına göre, okutulmayanların çoğu kız’’ diyor.
İlköğretimde her yıl 640 bin öğrenci kaybı devam ederse sekiz yıl sonra 5 milyon eğitimsiz nüfus aramıza katılacak. Dolayısıyla Milli Eğitim'in ilk ve öncelikli hedefi, kaçağı önlemek. 30 öğrencilik sınıflarla ve karma-tekli eğitim vermek ikinci ve üçüncü hedefler.
UNICEF raporuna göre ilköğretime devam oranı kızlarda yüzde 69 iken erkeklerde aynı oran yüzde 74'e yükseliyor. Ortaöğrenime kayıt oranı kızlarda yüzde 48, erkeklerde yüzde 67. UNICEF'in tespiti: ‘‘Türkiye'de her beş kız çocuğundan birisi çeşitli nedenlerle okulu bırakıyor.’’
Medya ve batıklar
Mesleğe başladığımız yıllarda, batan bankaların peşinden sürüklediği medya (Hisarbank ve Güneş Gazetesi gibi) için üzülürdük. Ama artık kötü yönetilen medya grupları yüzünden banka batar hale geldi. Üstelik batık banka ödeme planlarında ‘‘medya spreadi’’ bile oluştu. Yani medya sahibi batık banka patronları, borcu diğerlerine göre çok daha düşük faizle ödeyecek. Bu rezaleti ayıplamak ama meseleyi sadece ‘‘medya savaşı’’ saymak korkarız ki bir dahaki adıma yol açar ve medya borçları silinir!
Peki ne yapmalı diyenlere: 1) Batık bankalardaki medya sahipliğine bağlı ayrıcalıklı faizden vazgeçilmeli, 2) Her batık bankacıya tek tip, standart sözleşme sunulmalı, 3) Tahsilat süreci/oranı şeffaf olmalı.
Yazının Devamını Oku 21 Mart 2004
KURTARMA MI TECAVÜZ MÜ?
Bizim kuşak, Vasıf Öngören'in ‘‘Asiye Nasıl Kurtulur?’’ isimli oyununu iyi hatırlar. Zordaki Asiye'ye kurtarma bahanesiyle yanına her yaklaşanın ırzına geçmesi misali... CHP'yi kurtarmak isteyenler de niyetlerini peşinen ortaya koymalı: Amaçları yardım mı, yoksa fırsattan istifade tecavüz mü?
CHP SOLA MI KAYMALI?
Anketlerde 2002'deki oy oranını (yüzde 20) koruyan CHP yeni seçmenini hangi adreste aramalı? Yüzde 70 sağ-yüzde 30 sol (CHP+DSP) oy havuzu mantığıyla merkezden sola doğru esnemeli mi? Peki bu sayede sepete eklenecek yüzde 5-10 arası ilave oy, merkezi terk etmeye değecek mi?
EKONOMİK PROGRAM VE AB
Çünkü AKP oylarını merkezden kaçarak değil merkeze kayarak alıyor. Hatırlayın AKP, türban, YÖK değişikliği, Kuran kursları gibi siyasi İslam projelerinin hemen hepsinde geri adım attı. Buna karşılık AB yolunda Kıbrıs riskini göze aldı, ekonomik program için IMF'yi içine sindirdi.
ASIL SAHİBİ CHP'DE
AB ve IMF destekli enflasyonla mücadele programı aslında Kemal Derviş mirası sayılmaz mı? AKP, IMF ile 2004 sonuna kadar devam edecek olan 3 yıllık ekonomik programda en ufak bir değişiklik yapabildi mi? Türkiye'ye AB yolu 1999 Aralık ayında Helsinki'de açılmadı mı?
CHP'NİN SEÇMENE BORCU
Yani CHP yönetimi aslında sadece 2002 seçim beyannamesine sadık kalsaydı, örneğin her fırsatta özelleştirmeye karşı çıkmasaydı, AB yoluna yeni suni engeller koymasaydı, laiklik adına muhafazakár seçmeni düşman etmeseydi, inanın bugünkünden daha iyi konumda olurdu!
Zaten bu satırlar ne kurtarma, ne de tecavüz niyetiyle yazıldı.
Anketler ve seçim
Anketlere göre Ankara'da her üç seçmenden ikisi, İstanbul'da her iki seçmenden birisi AKP'ye, İzmir'de her iki seçmenden biri CHP'ye oy atacak.
Bu yazıyı okurken yalnız değilseniz, kafa hesabı yapın, bu oranları tutturmanın biraz zor olduğunu göreceksiniz.
Peki neye inanmalı? Gazeteci sıfatıyla gözlemimiz, anketlerin ancak son haftada kesine yakın netice verdiği, daha önce değil!
İnanmayan biraz arşiv karıştırsın.
4*4 hızlı okuma
İlk sinyal Brüksel'deki son AB Zirvesi'nde (12 Aralık 2003) verildi. Sonuç bildirisinin Türkiye paragrafına, ‘‘Güneydoğu'nun durumu ve kültürel haklar konusunda adım atılması’’ ifadesi eklendi. Kıbrıs golünü önlemeye çalışan Ankara, tabir yerindeyse ters köşeye yatırıldı.
İkinci adım Büyük Ortadoğu projesiyle atıldı. Çünkü bölgesel istikrarın sağlanması amacıyla -haklı olarak- etnik zenginliği yansıtan çoğulcu demokrasi ve yoksulluğu alt edecek küresel ekonomiler hedeflendi. Irak'tan sonra Suriye ve İran'da değişim motoru Kürtlere bırakıldı.
Tıpkı Doğu Avrupa'da duvarı yıkan halk hareketleri gibi Suriye'de, İran'da Kürt ayaklanmaları başladı. Sanki tarih tekerrür etti. 1970'lerde Sovyet uydusu Irak'ta rejimi devirmek için cepheye sürülen Kürtler, 30 yıl sonra Irak'ta özerklik kazandı, bu kez komşulara karşı seferber edildi.
‘‘Peki, bunlardan bize ne?’’ diye soranlara: 1) İşler tersine dönerse üç ülkede birden Kürt kıyımı başlar. 2) Kürt isyanı -PKK bölündüğü için ihtimal dışı olsa da- Türkiye'ye sıçrarsa AB yolunda yeni engel çıkar. 3) Askerin ‘‘Türkiye, Ortadoğu'ya ılımlı İslam için model olamaz’’ uyarısı, laik cumhuriyet ilkeleri çerçevesinde haklıdır.
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2004
<B>TÜRK</B> Silahlı Kuvvetleri'nin kaymakamlık ve polis marifetiyle <I>‘‘potansiyel tehdit’’</I> saydığı kesim ve kişilere ilişkin istihbarat topladığı haberinin yarattığı tepkiler ikiye ayrılıyor: Fişlemeyi demokrasi açısından sakıncalı görenler.
‘‘Kötü mü yapıyorlar, cumhuriyeti kolluyorlar’’ diyenler.
Peşinen söyleyelim, bu iki görüşten birisine sıkı sıkıya inanıp sarılanlara bu yazının devamı sıkıcı gelecektir.
Çünkü tezimiz ne siyah, ne de beyazdır; hayatın çoğu kez öğrettiği/dayattığı gibi gri alanda dolaşırız.
* * *
ASKERİN GEREKÇESİ MAKUL: Genelkurmay'ın 5442 sayılı il idaresi yasasına dayanarak istihbarat topladığı gerekçesi makuldur. Sivas örneği olayların yaşandığı bir ülkede asker vali, kaymakam gibi yerel otoritenin yardım çağrısıyla karışacağı/bastıracağı olaylar hakkında ön bilgi ihtiyacı duyar.
POLİS NE YANIT VERSİN?: Ama istihbarat formunda öyle sorular var ki yanıtı yok. Mesela kaymakam veya polis, yöresindeki Afrikalı Amerikalı düşmanı Klu Klux Klan'cıları nasıl saptayıp da paşama bildirsin öyle değil mi? Yani bu formatla istihbarat çalışması haybeye gayret olur!
(Nitekim haberin ikinci teyidi için başvurduğumuz bir emniyetçi, ‘‘Formu alınca ne yaptınız?’’ sorusuna, ‘‘Arşivimizde bu bilgiler yok’’ diye geri yolladık yanıtını verdi.)
İSTİHBARAT VE MİLLİ POLİTİKA: İstihbaratçı tehdidi kafasına veya hükümetlerin tercihine göre değil, milli politika tarifine göre seçer. ‘‘AB yanlılarını’’ fişlemek MGK politikasına, ‘‘ABD yanlılarını’’ potansiyel tehdit saymak NATO antlaşmasına aykırıdır, saçmalıktır.
TEHDİT Mİ YOKSA KURBAN MI?: Toplumsal mozaiğin parçası azınlıklar, çıkar grupları, lobiler, cemaatler tehdit haline gelebilir. Ama devletin asli görevi her ferdini korumaktır. Masonları ‘‘tehdit’’ sayan anlayış, son saldırıda hedef seçilmelerini nasıl izah edebilir, acaba biraz utanmaz mı?
* * *
İstihbarat formatını, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bir süredir dedikodusu yapılan görüş ayrılığına bağlayanlar çıktı, bizce alakası yok. ‘‘28 Şubat'ın ayak sesi’’ sayanlar da takvimin ilerlediğinden habersiz.
Bize sorarsanız, yine tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi olay bazı istihbarat görevlilerinin maksat ve yetkisini aşmasından ibaret.
Ve devlet refleksi bu kez, kırılırsa 8 şiddetinde deprem yaratacak faydaki enerjiyi boşa çıkardı, meseleyi öncü depremle atlattık.
Yazının Devamını Oku 7 Mart 2004
PARTİ TABELASI
Hatırladığım hiçbir seçim arifesinde parti tabelaları bu ölçüde anlam ve iktidarını yitirmedi. Seçmen tabelayla irtibatını tamamen kopardı. Sandıkta iki seçim birden yapılacak 1) Yerel adaylar, 2) AB ve Kıbrıs'ın kaderi.
MUHALEFETİN TERCİHİ
AB ve Kıbrıs'ı yerel seçim gündemine iktidar değil muhalefet soktu. Hesap belli, Kıbrıs yoluyla iktidarın tabanını eritmek. Demek ki muhalefet ilkokul matematiğiyle Kıbrıs'ı en büyük ortak bölen (ebob) sayıyor.
İKTİDARIN TALİHİ
Ne var ki AB'ye destek her ankette en az yüzde 60-70'i buluyor. Kıbrıs uğruna AB tercihi, iktidar tabanını bölen fay hattı olmadı. Aksine en küçük ortak kat (ekok) hesabıyla ve yeni siyasi ittifaklarla tabanı büyüttü.
EMANET OYLAR
Yeni cephe ulusal/küresel hattından geçince sadece DSP ile MHP aynı çizgide buluşmakla kalmadı, AKP bu seçimde oy almayı hayal bile edemediği Beyaz Türkler'in emanet desteğini sağladı.
BALANS AYARI
Şu sıralar Anadolu'da gezerken 1983 seçimlerinden bir gece önce Kenan Evren'in rahmetli Turgut Özal'a yüklenişini ve ertesi günkü ANAP zaferini hatırlıyorum. Balans ayarı çabaları ters tepiyor gibi geliyor bana!
4*4 HIZLI OKUMA
BUSH ÖRNEĞİ
Neden dolar milyoneri George W. Bush'un serveti ABD başkanlık seçimine malzeme edilmiyor? Çünkü Bush göreve geldiği gün mal varlığı kayyum idaresine bırakıldı, cüzdanıyla vicdanı arasında sıkışmıyor. Erdoğan, ‘‘Hukukçulara ‘Acaba şirketleri kayyuma devretmek mümkün mü?' diye sordum. Mümkün değilmiş’’ diyor.
Kolayı var; iktidar ve muhalefet ortaklaşa TBMM’den gerekli yasal düzenlemeyi geçirirsin vekiller, bakanlar, cumhurbaşkanları aktif görev süresince mallarına dokunamasın, siyaset temizlensin.
DİYANET GÖREVE
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun ‘‘Töre cinayetinin tek nedeni din değil’’ tespiti doğru ama eksik.
Çünkü Bardakoğlu'nun altını çizdiği gibi ‘‘dinin pozitif katkısı’’ mutlaka harekete geçirilmeli. İmamlar, vaizler, din görevlileri eğitmeli, cuma hutbelerinde töre cinayetleri lanetlenmeli.
BAŞVURU HAKKI
Hayrünisa Gül'ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki türban başvurusunu geri çekmesi, devrim niteliğindeki diğer bir hukuki adımı gölgeledi. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç, Yüksek Mahkeme'ye bireysel başvuru yolunun açılmasını öngören bir taslak çalışmanın haberini verdi. (Y. Şafak)
Taslak yasalaşırsa Hayrünisa Hanım'ınki gibi vakalarda önce iç Anayasa şikáyeti yolu tüketilecek, AİHM'de dava sayısı azalacak.
MUHALEFET İTTİFAKI
Almanya'da 23 Mayıs'taki Cumhurbaşkanlığı seçiminde çoğunluğa sahip muhalefet partileri CDU, CSU ve FDP ortak aday açıkladı: IMF Başkanı Hörst Köhler. Köhler bu yıl seçilecek, CDU Başkanı Angela Merkel başbakan olacak.
Almanya'da iktidar, IMF Başkanı sıfatıyla AKP iktidarıyla kavgalı Köhler ile Türkiye'ye Avrupa'da üyelik yerine özel statü öneren Merkel'e geçecek.
Yazının Devamını Oku