LEYLA Zana belki sadece ismimi bilir, gerisini muhtemelen hatırlamaz. Oysa ben gazetecilik kariyerimde, son on üç yılda üç ayrı Leyla Zana ile tanıştım.
Patlıcan moru Zana:
İlk kez 8 Temmuz 1991 günü Diyarbakır’da karşılaştık. Fail-i meçhule kurban giden HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenaze törenine Zana partili olarak katıldı, ben de izleyen gazeteciler arasındaydım. Zana çıkan olaylarda -diğer HEP’li milletvekilleri ve foto muhabirleri ile birlikte- fena hırpalandı, ben ucuz kurtuldum. Ama ertesi gün polis kuşatmasındaki Diyarbakır Hastanesi’nde tüm vücudu cop darbelerinden patlıcan gibi morarmış Leyla Zana’nın fotoğrafını çekince bendeniz de polisten nasibimi fazlasıyla aldım.
Kürt bandanalı Zana:
1991 Kasım ayında yapılan genel seçimde, Zana ve HEP kökenli arkadaşları SHP şemsiyesi altında TBMM’ye girdiler. Olaylı yemin gecesi Meclis kulisinde Zana ve arkadaşlarıyla uzun sohbet imkánı buldum. Seçim kazanmış siyasetçiden çok militan gençlik eylemcisi refleksi verdiklerini izledim. Örneğin, Leyla Zana’nın birkaç gün sonra üç renkli Kürt (PKK?) desenli bandana takıp Meclis’e gelmesini yadırgadım. Tahrikle davasına duyarlılığı törpüleyip sadece nefreti körüklediğini fark edememesine şaşırdım.
Olgun ve modern Zana:
Leyla Zana’yı serbest bırakıldığı gün TV’de izledim. Hapishane kuşu, eski tüfek siyasi portresi çizmemeye özen gösterdiğini algıladım. Türkçesi geçmişe göre çok daha düzgündü. Kılığı, saç kesimi, seçtiği sözcüklerle olgun ve modern bir Kürt kadınıydı. Ekran karşısında kapıldığım, ‘Bu Leyla Zana, Avrupa’ya yakışır’ duygusunu samimiyetle köşeme taşımaya karar verdim.
* * *
Unutmayın ki Avrupa Birliği yolunda yürüyen, bu ülkede yaşayan bir veya birkaç alt etnik kimlikli grup değil Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamıdır.
Türklerin veya Çerkezlerin, Boşnakların yahut Lazların Avrupa kriterlerini yerine getirmesi yetmez. Bu ülkenin Kürt vatandaşları demokrasiden umudunu kesip elde silah dağa çıkarsa Avrupa hayali yatar. Komşusuyla sorunlu ülkeyi kabul etmeyen Avrupa, iç savaşa hiç tahammül göstermez. Leyla Zana’nın kardeşlik ve demokratik katılım söylemi bu gerçeğin bilincine vardığına kanıttır. İmralı’ya ve dağ kadrolarına alternatif liderlik mesajıdır.
Avrupa parkurunun belki de son virajında Kürtler için de değişim zamanı geldiğine inancım giderek pekişiyor.
Milyonlarca dolar kime, nasıl akacak?
ABD ve G-8 müttefiki İtalya, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki ülkelere Türkiye üzerinden ekonomik refah, demokrasi ve eğitim yardımında ısrarlı. Yardım pahalı iş, sadece ilk etapta 661 milyon dolardan söz ediyoruz. ABD planı zaten karışık, mali kaynakların nasıl kullanılacağı meçhul. Operasyonun sivil toplum örgütleri eliyle yürütülmesi öngörülüyor. Demek ki önümüzdeki günlerde Türk NGO’larına ciddi kaynak transferi yaşanacak.
Ama kamuoyu oluşturmak açısından daha fazlası, örneğin medya gücü gerekli. Devlet portföyünde ciddi bir batık medya parkı var. Dolayısıyla önümüzdeki aylara ilişkin iki tahminde bulunsak, yanılır mıyız dersiniz:
1) Türkiye’nin yerleşik ve kabul gören çıkarları ile çelişkiye düşmesi muhtemel sivil toplum örgütleri tartışmaya açılacak, çatışma yaşanacak.
2) Devlet medyasında sahiplik değişimi, yabancı sermaye girişi hızlanacak.