28 Şubat 2007
TÜRK otomotiv sektörü için ticari araçların önemi çok büyük. Türkiye şartları için uygun olmasının yanında sunduğu vergi avantajı son yıllarda ticari araç satışlarının hızla artarak otomobil satışlarını yakalamasını sağladı. Bugün otomotiv pazarına baktığımız zaman satışların neredeyse yarısı ticari araçlardan oluşuyor. Aynı oran hem üretimde hem de ihracatta da söz konusu. 2006 yılında Türkiye’de üretilen 1 milyon 24 bin aracın 479 bin 305 adedi ticari araçlardan oluşmuş. İhracatta ise 706 bin 402 adetlik aracın yüzde 40’ı ticari araçlar oluşturuyor. Bu oran hızla artıyor. Tofaş’ın bu yıl Kasım’da Fiat ve PSA (Peugeot-Citroen) grubu için devreye sokacağı hafif ticari araç projesi Minicargo ile hem üretimde, hem de iç pazar ve ihracatta hafif ticari araçların oranı artacaktır.
YENİ MODEL LANSMANLARI ARTIYOR
Zaten bu nedenle özellikle 2007 yılıyla birlikte hafif ticari araç lansmanlarının sayısında önemli bir artış yaşanıyor. Geçtiğimiz yıl sonunda Fiat Ducato’nun Türkiye’de piyasaya sunulmasının ardından, 2007 yılıyla birlikte Mercedes yeni Sprinter modelini, Citroen yeni Jumper’ı, Volkswagen Crafter’ı ve Peugeot’da yeni Boxer’ı Türkiye’de satışa sundu. Diğer tüm markalar yeni modellerini sırayla devreye sokacak. Ticari araç sınıfında yaşanan bu yoğun rekabet sonucu Türkiye’ye ithal edilen model sayısında hızlı bir artış yaşanıyor. Hafif ticari araç sınıfında modeli olanlar toplam pazarda önemli bir güç elde ederken, olmayanlar pazarda gerilerde kalıyor. Bu yüzden genel merkezlerine ticari model için baskı yapıyorlar.
Ticari araçların Türk otomotiv sektörü için ne kadar önemli olduğu ortada. Bu yüzden bu araçlara yönelik Türkiye’de gerçekleşecek fuarlarda bir o kadar büyük önem taşıyor. 2006 yılında düzenlenen Auto Show fuarı bildiğiniz gibi artık uluslararası bir statü kazandı ve bu statüye sahip ilk yılında iki dünya prömiyeri gerçekleştirerek, adını dünyaya duyurdu.
SEKTÖR KENDİ İÇİNDE ÇATIŞIYOR
Bu doğrultuda biz ticari araç fuarından da benzer bir gelişme beklerken her seferinde büyük sıkıntıyla karşılaşıyoruz. Bir taraftan Avrupa’nın ticari araç üretim üssü, diğer taraftan en önemli pazarı olan Türkiye, neden düzenleyeceği ticari araç fuarıyla ’Hannover’e rakip olmasın. Ama ne yazık ki biz daha sektör olarak çatışma içindeyiz. Otomotiv sektörünün iki önemli derneği ticari araç fuarı konusunda orta yolu bir türlü bulamadılar. Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) yani üreticileri temsil eden dernek ile Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) yani ithalatçıları temsil eden dernek, fuar konusunda ciddi bir rekabet yaşıyor.
Bunun sonucunda bu yılın Kasım ayında iki dernek iki farklı ticari araç fuarı düzenleyecek. OSD, TAYSAD ve TAID’le 21-25 kasım tarihinde Beylikdüzü Tüyap’ta, "İstanbul Ticari Araçlar ve Yan Sanayi Fuarı" düzenlerken, ODD, CNR’da 7-11 Kasım’da "İstanbul Ticari Araç Fuarı"nı düzenliyor. ODD’nin düzenlediği fuarın TOBB’un (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) fuar takviminde yer aldığını hatırlatmak lazım.
Ortaya çıkan iki fuar, markalar içinde büyük sıkıntı yaratıyor. Çünkü Türkiye’de üretici kimliğine sahip markaların hepsi aynı anda ithalatçı da. Şimdi OSD’nin fuarında üreticiler, ODD’nin fuarına ise ithalatçılar mı yer alacak. Peki hem üretici hem ithalatçı olanlar ne yapacak. İki fuarda da yer almak zorundalar. Bu hem büyük bir masraf hem de müşteriler için ciddi bir karışıklık yaratmayacak mı.
İYİYİ BİZ Mİ BELİRLEYECEĞİZ
Bence OSD ve ODD buna net bir çözüm bulup, Türkiye’yi tek bir ticari araç fuarıyla uluslararası düzeye taşımalı. Olayın biz gazeteciler için zor tarafı ise iki dernek arasında kalmamız. Sektörün iki derneğide bizim için önemli. Ama hangi fuarın önemli olduğunu biz belirleyemeyiz ki.
Son olarak Minicargo’nun dünya tanıtımının Türkiye’de ticari araç fuarında yapılacağı söyleniyordu. Ama Tofaş CEO’su Ali Pandır, Minicargo’nun üretiminin Kasım ayında başlayacağını Türkiye’deki fuarlara yetişmeyeceğini söyledi. Bence Tofaş, biraz da fuar kargaşından mıdır bilinmez, aracın dünya tanıtımını askıya almış olabilir.
Ford CEO’sundan sessiz sedasız Kocaeli ziyareti
12 Şubat’ta Türkiye’nin çok önemli bir konuğu vardı. Amerikan otomotiv devi Ford Motor Company’nin Boeing’ten transfer ettiği yeni CEO’su Alan Mulally, sessiz sedasız İstanbul’a gelerek, hem Ford Otosan’ın Kocaeli fabrikasını ziyaret etti hem de Koç Holding yöneticileri ile biraraya geldi. Ben bu ziyareti neredeyse 10 gün sonra tesadüfen öğrendim. Bu konuda ne Ford’dan ne de PR şirketinden bir açıklama gelmedi. Konuyla ilgili tek haber Ford Otosan’ın PR şirketi Beç Promotion’un internet sitesinde yer alan bilgi ve fotoğraflardan ibaretti.
Ford Otosan yetkililerine konuyu sorduğumda, "Üst yönetiminden basına ilişkin bir şey yapılmaması istendi" cevabını aldım. Hayır Mulally’le röportaj yapılmasa da geldiğine ilişkin haber ve fotoğraların servis edilebileceğini düşünüyorum. Ama tabiki karar Ford’un.
20 SAATLİK ZİYARET
Sonuçta Mulally, bu bölgede yaptığı incelemeler sırasında Türkiye’ye de uğramış ve yalnızca 20 saat kalmış. Ford’un Türkiye’deki ortağı Koç Holding’in Şeref Başkanı Rahmi Koç ile buluşan Mulally, daha sonra Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı ile Kocaeli Fabrikası’nı gezmiş. Mulally ziyaret sonrasında bir açıklama yaparak şunları söylemiş: "Türkiye Ford’un Avrupa’daki çalışmaları için son derece önemli. Ford Otosan çok başarılı ve büyük bir şirket. Elde ettiği bu başarının gelecekte de devam edeceğine eminim."
Mulally’nin bu ziyareti aslında çok anlamlı. Çünkü 2006 yılını 12.7 milyar dolarlık tarihi bir zararla kapatan Ford Motor Company, kurtuluşu aralarında Türkiye’de üretilen Transit Connect’in de yer aldığı Avrupalı modellerde arıyor. Mulally geçtiğimiz ay, "Global ürün bankamızı yakın zamanda Amerika pazarına açacağız" açıklamasını yaparak, Avrupalı modelleri Mondeo, S-Max ve Transit Connect’in Amerika’da satılacağını belirtmişti.
İşte bu açıklamanın ardından Mulally Türkiye’ye gelerek Ford Otosan’ın fabrikasını ziyaret ediyor. Yani bir başka değiyle Amerika’ya Transit Connect ihraç edecek fabrikayı ve modelleri yakından inceliyor. Türkiye’yi ve Ford Otosan adına bu önemli gelişmeleri gördüğünüz gibi cımbızla çekerek buluyoruz.
Ghosn’un kontratı strese mi soktu ?
Geçtiğimiz hafta Hürriyet’te yayınlanan ’Renault’un Paris’teki merkezinde intihar sorgusu’ başlıklı kısa haber dikkatinizden kaçmış olabilir. Haber özetle şöyleydi: "Son 5 ayda Renault’un Paris’teki teknoloji ve tasarım merkezinde çalışan 3 kişinin intihar etmesi üzerine Fransız makamları soruşturma başlatmış. Fransız savcılar Renault’un 12 bin mühendis ve teknik tasarımcının çalıştığı Paris yakınlarındaki teknoloji ve tasarım merkezindeki çalışma koşullarını araştırıyormuş."
Renault, 3 intihar olayı ile çalışma koşulları arasında doğrudan bir bağlantı kurulamayacağı belirterek, "Ancak son intihar olayı, bizi birçok soruyla başbaşa bıraktı. Şirket olarak bu talihsiz olayların bir daha yaşanmaması için neler yapabiliriz, ona bakıyoruz" açıklamasını yaptı.
CFDT Sendikası ise, Renault’taki çalışma ortamını eleştirerek, çalışanları meslektaşlarının önünde azarlayan yöneticilerin bu kişileri küçük düşürdüklerini iddia etti. Renault CEO’su Carlos Ghosn tarafından geçtiğimiz yıl açıklanan ’2009 Kontratı’ kapsamında 26 yeni modelin piyasaya sunulacağına işaret eden sendika yetkilileri, iş koşullarının daha da ağırlaştığını bunun da çalışanlar üzerinde baskı yarattığını savundu. Bu noktada arkadaşımız Alper Yoldaş bana Renault Dış İlişkiler Başkanı Yardımcısı ve Euromed Başkanı Luc Alexandre Menard’ın Levent’te satışı gerçekleşen Renault Mais’in Genel Müdürlük binasıyla ilgili yaptığı açıklamayı hatırlattı. Menard, Renault Mais’e satışla ilgili olarak ’Eğer çalışanlar karşı çıkmaz, bugünkü binanın standartlarında başka bir yere taşınılırsa kabul ederiz" şartını koşmuştu. Gördüğünüz gibi Menard paradan çok çalışanların karşı çıkmaması, daha doğrusu psikolojilerinin bozulmaması halinde buna tamam demiş. Çünkü zaten çalışanların psikolojileriyle sorun yaşayan şirket bir de İstanbul’da böyle bir risk almak istemiyor.
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2007
Otomotiv sektörünün yeni modelleri için gerçekleştirdiği uluslararası test sürüşlerinin hem araçların hem de düzenlenen bölgenin tanıtımı için oldukça önemli olduğunu sürekli yazıp, çiziyorum. Bugün X bir firmanın yeni bir modelinin uluslararası test sürüşü için seçilen bölge, yaklaşık 1 ay boyunca bütün dünyadan gazetecileri ağırlıyor. Bu bölgeye gelenler yazdıkları ve yayınladıkları görüntülerle araçla birlikte o bölgeye de yer veriyor. Bütün bunlar da tüm dünya tarafından okunup, izleniyor. Bugün Otoyaşam’da Tunus’la ilgili yazdığım yazı da bunun bir örneği. CNN Türk’teki Deneme Sürüşü isimli programımızda da yine Tunus’un görüntülerine yer vereceğim.
SADECE ARAÇ TANITMIYORLAR
Yani, Türkiye’de yapılan ve yapılacak uluslararası otomobil tanıtımları sadece otomotiv firmaları için değil, Türkiye’nin tanıtımı açısından da çok önemli. Bence Türkiye’de otomotiv firmaları Turizm Bakanlığı tarafından daha fazla uluslararası organizasyonu çekmek için desteklenmeli.
Geçtiğimiz yıllarda Dacia Logan’ın Kapodokya’da, Mitsubishi L200’ün de Antalya’da yaptığı uluslararası lansmanlar Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulundu. Bu yıl Fiat yeni modeli Linea’nın uluslararası lansmanı İstanbul’da, Opel’de yeni Astra Sedan’ın uluslararası lansmanı büyük bir olasılıkla Antalya’da gerçekleştirecek. Bu iki lansman için Türkiye’ye tüm dünyadan binlerce gazeteci, bayi, şirket yetkilisi gelecek. Türkiye’den dönen herkes sadece aracı değil, belki de ilk kez geldikleri İstanbul ve Antalya’yı da tanıtacak.
NEDEN TÜRKİYE OLMASIN
Gelinen bu noktada uluslararası markaların Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerine veya distribütörlerine büyük iş düşüyor. Her fırsatta, "Dünyanın her yerinde lansman yapıyorsunuz, neden Türkiye’de olmasın" demeleri ve bunu sürekli hatırlatmaları gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta Tunus’ta gerçekleşen yeni VW Touareg lansmanında çok hoşuma giden bir gelişme yaşandı. VW Binek Araçlar Genel Müdürü Birgül Ak Karacahisarlı, akşam yemekte masamızda oturan VW’nin pazarlama yetkililerinden birine, "Türkiye’de uluslararası bir lansman yapmayı düşünüyor musunuz" diye sormamı rica etti. Ak Karacahisarlı, "Tunus’ta, Yunanistan’da yapıyorlar. Türkiye neden olmasın. Biz sürekli bastırıyoruz, basın olarak sizde söylerseniz belki program dahiline alırlar" deyince, hiç tereddütsüz, devreye girdim. Çünkü ben daha önce bir çok lansmanda aynı şeyi gündeme getirip sormuştum. VW yetkilisi, yeni piyasaya sunacakları modelleri göz önünde bulundurarak Türkiye’de böyle bir şey yapabileceklerini söyledi.
YENİ POLO VEYA GOLF’Ü İSTİYORUZ
Hemen Ak Karacahisarlı’ya dönüp, "Özellikle sizin Türkiye’de dünya tanıtımı yapılmasını istediğiniz bir model var mı" diye sordum. Cevabı, "Açıkçası gönlümüzden yeni Polo veya Golf geçiyor. Bu araçların Türkiye’de tanıtılması hem Doğuş Otomotiv hem de ülkenin tanıtımı için oldukça önemli olur" oldu.
Birgül hanımın bu talebi gerçekleşse de gerçekleşmese de ortada bir girişim var. Volkswagen Türkiye, elinden geleni yapıyor. Diğer firmalarında aynı düşüncede olduğunu biliyorum. Ne kadar bastırırsak Türkiye’de gerçekleşen lansman sayısı o kadar artacak, bu da Türkiye’nin tanıtımı için bulunmaz bir fırsat yaratacak.
Günak’ın sürprizlerini bekliyoruz
Biliyorsunuz, bünyesinde Volkswagen, Audi, Seat, Skoda, Bentley, Bugatti ve Lamborghini gibi markaları bulunduran Volkswagen Grubu, yeni CEO’yla girdiği 2007 yılına sürpriz bir atamayla başladı. Yönetimle sorun yaşayan Bernd Pichetsreider’in yerine 1 Ocak 2007’den itibaren CEO olarak Audi’den atanan Martin Winterkorn’un ilk işi eski CEO’ya yakınlığıyla bilinen Tasarım Bölümü Başkanı Murat Günak’ı görevden almak oldu. Winterkorn, 2 yıldır tüm grubun tasarım bölümü başkanı olan Türk tasarımcı Günak’ın yerine 1 Şubat’tan itibaren Audi Grubu’nun tasarım direktörü olan İtalyan Walter De Silva’yı getirdi. Günak, bu atamanın ardından kendi isteğiyle VW’den ayrıldı.
Tabi Günak görevinden ayrıldı ama otomotiv sektöründe en az 4-5 yıl sonraki modeller bugünden belli olduğu ve tasarlandığı için kontratına bağlı olarak bir süre başka bir şirkette çalışamayacak. Günak, tasarım başkanı olduğu için grubun tüm markalarının önümüzdeki yıllarda piyasaya çıkacak tüm modellerini tasarladı veya onay verdi. Yani hepsini biliyor. İşte bu da Günak’ın VW’den ayrılsa da 1-2 yıl başka bir şirkete geçmesini engelliyor. Otomotiv firmalarında yapılan kontratlarda bu durum açıkça yer alıyor. Şimdi Günak, başka bir yerde çalışmadan kontratına bağlı olarak parasını almaya devam edecek. Bir nevi zorunlu tatil.
Türk tasarımcı olduğu için en başından bu yana Günak’a Türk otomotiv basını olarak çok büyük bir destek verdik. Çünkü Günak’ın başarısı bir çok Türk genci için örnek. Bugün tasarım konusunda dünyada en üst noktaya gelmiş alanındaki tek isim. Tabi ayrılışı hepimizi üzdü. Günak da Türk yetkililerle yaptığı konuşmalarda bunu merak edip sormuş: "Arkadaşlar nasıl karşıladı?"
Dünyada otomobile yön veren 150 kişiden biri olarak kabul eden Günak, kısa bir süre sonra yeniden ses getiren projelerle aramızda olacaktır. Kendisine bu yazı aracılığıyla ayrılığına üzüldüğümüzü ama yeni sürprizlerini beklediğimizi söylemek isterim.
En yeni modeller Deneme Sürüşü’nde
Yaklaşık 6 aydır, CNN Türk’te ’Deneme Sürüşü’ adıyla bir program yapıyorum. Bugüne kadar bu programla ilgili çok fazla şey yazmadım. Ekrana alışmaya çalışıyorum. 13 yıldır gazetecilik yapmama rağmen televizyon benim için ayrı bir dünya.
Otoyaşam’ın dışında, Erkan Çelebi’yle her hafta hazırladığımız Emlakyaşam gazetesi ve ana gazete zamanımın büyük bir bölümünü alıyor. Bir de bunlara seyahatler ve toplantılar eklenince, televizyon programı için çok zamanım kalmıyor. İşte bu noktada devreye programın görünmez kahramanı Barış Aladar giriyor.
Her yeni modelin uluslararası lansmanında veya tanıtımında Hürriyet’in yanında CNN Türk de yer alıyor. Aladar’ın enfes görüntüleriyle de bir çok model ilk kez ’Deneme Sürüşü’nde sizlerle buluşuyor.
’Deneme Sürüşü’nü 3 kişiden oluşan büyük bir ekiple hazırlıyoruz. Ben sunuculuğunu ve editörlüğünü yapıyorum. Barış Aladar ise hem yönetmenliğini hem kameramanlığını üstlenmiş durumda. Bir de Aladar’ın eli ayağı olan asistanımız Başak var. İşte bu dev kadro benim zamansızlığıma rağmen ortaya, olumlu tepkiler aldığımız 25 dakikalık bir program çıkarıyor. Cumartesi 12.05’te yayınlanan ve hafta için bir çok tekrarı olan program hakkında önerilerinizi ve eleştirilerinizi bekliyorum.
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2007
Fiat’ın yeni modeli Bravo’nun Roma’da gerçekleşen uluslararası lansmanına giderken uçakta, Tofaş’ın Kurumsal İletişim Müdürü Banu Arman Onur, gerçekten dikkate alınması gereken bir konuya parmak bastı. Onur, Türk otomotiv basının yazdığı ses getiren haber ve yorumların artık uluslararası platforma taşınması gerektiğini belirtip, bu konuda girişimlere başlayacağını söyledi.
Evet, son dönemde otomotiv sektörünün büyümesine paralel olarak, Türk otomotiv basını da hızla gelişip sadece Türkiye için değil, uluslararası öneme sahip haberlere de imza atar hale geldi. Bugün gelinen noktada hemen hemen her gazetenin bir otomotiv editörü, özel bir sayfası hatta haftalık ve aylık eki olduğunu görüyorsunuz. Otomotiv sektöründe yaşanan büyük rekabet, otomotiv editörleri arasında da çok çetin bir şekilde yaşanıyor. Bu da okuyucuların hemen hemen her gün gazete sayfalarında çok önemli otomotiv haberlerini okumasına olanak sağlıyor.
Bugün gelinen noktada Türkiye dünyanın en önemli üretim merkezlerinden biri durumuna geldi. Hem de adını kalitesiyle duyurarak. Bu yüzden otomotiv dünyasının gözü Türkiye’nin üzerinde. Bizim yazdığımız haberler de artık sadece Türkiye’de değil, dünyada ses getirmeye başladı. Türkiye’de yapılan yorumların ve yazılan haberlerin artık daha fazla yurtdışına pazarlanması gerekiyor. Bunun için de öncelikli olarak çalıştığımız kurumlara ve sektör temsilcilerine iş düşüyor. Türk otomotiv basını bugün nasıl yurtdışında yayınlanan önemli haberleri kullanıyorsa, Türk basının haberleri de artık yurtdışında kullanılmalı.
Tabi ki öncelikli olarak çalıştığımız kurumların internet sitelerinde önemli haberler (hatta tüm haberler) düzgün bir şekilde İngilizce’ye çevrilmeli. Bu çevrilen haberler uluslararası internet sitelerine bizim veya otomotiv firmalarının Türkiye temsilcileri tarafından servis edilmeli.
Bu konuda son dönemde yaşadığımız çok önemli bir örnek var. 2006 yılı sonunda, ’Ford’un anavatanına Ford satıyoruz’ başlıklı haberin getirdiği ses sadece Türkiye’de değil tüm dünyada duyuldu. Bu haberi Businessweek dergisindeki bir yazar, Türkiye’yle ilgili bir yazısında kullandı. Haberin yayınlanmasından bir ay sonra ise Ford CEO’su açıklama yaparak, Amerika’da Türkiye’de üretilen Transit Connect satacaklarını açıkladı. Görüyorsunuz, sadece otomotiv üretimi ve satışında değil, basın olarak da hızla büyüyoruz.
Hyundai, Türkiye’de otobüs üretir mi
Biliyorsunuz, bir Türk şirketle Türkiye’de ortaklık yaptıktan sonra, bu ortaklığı bozarak kontrolü ele alan uluslararası otomotiv firmalarına Koreli Hyundai de eklendi. Önce Honda, Anadolu Grubu’yla daha sonra Toyota, Sabancı Grubu’yla ortaklığını bitirerek, Türkiye’de kurdukları fabrikanın tüm kontrollerini ele almıştı. Biz bu durumu biraz Japon şirketlere özgü diye düşünüyorduk ama Koreli Hyundai de aynı taktikle, yüzde 50 ortak olduğu Hyundai Assan’daki çoğunluk hisseyi aldığını açıkladı.
Şimdi tabi Hyundai’den de Toyota ve Honda gibi Türkiye’de yatırım atağı bekleniyor. Çünkü Toyota, Sabancı’yla ayrıldıktan sonra Türkiye’deki yatırımlarını artırıp fabrikayı büyütmüş, dünyada sadece Corolla Verso’yu Adapazarı’nda üretmeye başlamıştı. Aynı şekilde Honda da özellikle son dönemde büyük bir yatırımla kapasiteyi 100 bin adede çıkartacağını açıkladı.
Hyundai Assan’da İcra Kurulu Başkanlığı ve CEO’luğa atanan Joong-Geol Kim, Türkiye’de Toyota’yı örnek aldıklarını ve hisse artışıyla birlikte Türkiye’de daha büyük yatırımlar yapacaklarını açıkladı. Bu yıl Türkiye’de Accent ve Starex’in dışında Hyundai’nin MPV modeli Matrix’de üretilmeye başlanacak ama Kim, yeni bir modelin daha gündeme gelebileceğini söylüyor.
Türkiye’de bu gelişmeler olurken, Hyundai, otobüs üretimini Kore dışına taşıyabileceğini açıkladı. Çünkü Kore’deki fabrika sendikanın engelleri karşısında talebi karşılamaya yetmiyormuş. Hyundai sözcüsü Jake Jang, bu problemler nedeniyle 5 bin 600 otobüs ihraç edemediklerini belirtiyor. Jang, bu nedenle üretimi Kore dışına taşımayı planladıklarını belirterek, "Özellikle Çin, Rusya ve Ortadoğu’nun çok ciddi otobüs talebi var" açıklamasını yapıyor.
İşte hem Hyundai’nin Türkiye’deki hisse değişimi hem de Kore dışında otobüs üretme planını üst üste koyunca, aklıma geldi. Acaba Hyundai, Türkiye’de otobüs üretecek mi. Bugün Mercedes, MAN gibi dev firmalar Türkiye’yi otobüs üretiminde merkez durumuna getirirken, Hyundai bunu niye yapmasın. Hem de sözcünün açıkladığı gibi otobüs talebinin en yoğun olduğu bölgelerin tam ortasındayken. Bence Hyundai Türkiye’ye böyle bir sürpriz yapabilir. Bekleyip göreceğiz.
Peugeot’da finale kalan Türk, Murat Günak hayranı
Geçtiğimiz yıl 18 yaşındaki Emre Hüsmen’in ilk 10 finalist arasına kaldığı Peugeot’nun uluslararası tasarım yarışmasında bu yıl daha tecrübeli bir Türk genci finalde. ’910’ adlı tasarımıyla 4 binden fazla projenin arasında ilk 10’a kalan 26 yaşındaki Ertuğ Yenidemir, Uludağ Üniversitesi Bilgisayar Destekli Tasarım Bölümü mezunu. 5 yıldır tasarım üzerine çalıştığını söyleyen Yenidemir, çizim yapmaya küçük yaşlarda başlamış. Ama önce Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümüne girmiş. Sonra bu bölümü bırakıp tasarım okumaya başlamış. Yenidemir, genç Emre Hüsmen’in geçtiğimiz yılki başarısının bir çok genç için cesaret verici ve teşvik edici olduğunu belirterek, örnek aldığı tasarımcıların başında da Murat Günak’ın olduğunu söylüyor. Hüsmen ve Yenidemir gibi genç tasarımcıların sayısı inşallah hızla artar. Bu gençler sayesinde ileride otomotiv sektöründe sadece fason üretim yapmaktan daha öteye gidebiliriz.
Teşekkür
Geçtiğimiz hafta babamın ani vefatıyla ailece çok büyük bir acı yaşadık. Bana bu acı dönemimde gerek mesajla, gerek telefonla ve gerekse cenazeye gelerek destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Otomotiv firmalarının yönetici ve temsilcilerinden, meslektaşlarıma, halkla ilişkiler şirketlerinden, sektör derneklerine kadar ne kadar önemli ve büyük bir ailenin üyesi olduğumu çok daha iyi anladım. Tekrar teşekkürler.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2007
2006 yılının son bombasını patlatarak, "Ford’un anavatanına Ford satacağız’ başlığıyla, Ford Otosan’ın Amerika’ya sadece Türkiye’de üretilen Transit Connect ihraç edeceğini yazmamız büyük ses getirdi. Bu haber Hürriyet’in dışında Sabah ve Milliyet’te de yer alınca yankısı büyük oldu. Aynı kaynağın üç gazeteye birden bu haberi vermesinin sebebi, tabii ki bu gazetelerinin sahip olduğu güçle alakalı. Bugün Türkiye’de Hürriyet, Sabah ve Milliyet’in gücünü kimse inkar edemez. Bu nedenle otomotivde de kaynaklar önce bu gazetelerle temas kurar, bir sonuç alamazsa diğer gazetelere başvurur. Bu durum özel röportaj, toplantı veya lansmanlarda da geçerlidir. Kontenjana göre önce bu üç gazete sırayla çağrılır, eğer bu gazetelerden katılım olmazsa ’yedek gazeteler’ devreye girer. Burada kurumların gücünün dışında bu gazetelerdeki editörlerin de kişisel becerileri ön plana çıkar.
İşte böyle bir ortamda, Ford Otosan’ın Amerika’ya ihracat yapacağını yapılan proje çalışmalarıyla öğrendik. ’Dik’ diyorum çünkü aynı kaynak yukarıda söylediğim sebeplerden dolayı bu haberi Sabah ve Milliyet’teki arkadaşlarıma da vermiş. Bir kaç kanaldan daha işi doğrulatıp birde yan sanayi firmalarından Amerika’ya ihracat düğmesine basıldığını öğrenince, 29 Aralık’ta haberi yayına verdik.
DURAK ’PROJEMİZ VAR’ DEDİ
Tabi böyle önemli bir haberin ardından bu haberi atlayanların atağa geçeceklerini biliyordum. Geçtiğimiz hafta perşembe günü gerçekleşen Ford Otosan’ın 2006 yılını değerlendirme toplantısına da bu girişimler damgasını vurdu. Ford Otosan Genel Müdürü Turgay Durak, bu haberle ilgili soruları geçiştirmek için bize atıfta bulunarak, "Yazanlara sorun" şeklinde espri yapmayı daha uygun görse de, "Böyle bir projemiz var ve çalışmalar sürüyor. Ancak 2007 yılında ihracat olmayacak" diyerek, haberin doğrulunu ortaya koydu. Sonuçta biz de, farklı normlara sahip Amerika pazarı için Ford Otosan mühendislerinin çalıştığını ve gerekli düzenlemeler bittiği zaman ihracatın başlayacağını yazdık. Ne bir imzadan ne de sözleşmeden bahsetmedik. Durak’ın açıklamasından 2007 yılında bu çalışmaların bitmeyeceğini ancak ihracat projesinin olduğunu öğrendik. Bunu da haberleştirip yayınladık.
Ama haberi atlayan arkadaşlar, Durak’ın ’ABD’ye ihracatla ilgili projemiz var’ sözünü es geçip, ’2007’de ihracat olmayacak’ sözünü, sanki ABD’ye hiç ihracat olmayacak şeklinde yazınca, sözüm ona bizi zor duruma sokacaklarını zannettiler. Kimse ihracatın olmayacağını söylemedi, tam tersine böyle bir projenin olduğu açıklandı.
Turgay Durak’ı da anlıyorum. Böyle bir haberi resmi anlaşma yapılmadan net olarak söylemek istemiyor. Anlaşma yapıldıktan sonra çeşitli kutlamalarla bir toplantıda açıklama yapmak işlerine geliyor. Ama bizim işimiz gazetecilik. Aldığımız bir bilgiyi birileri rahatsız olur diye yazmamak kötü bir gazeteci olduğumuzu gösterir.
BORSAYA AÇIKLAMA YOK
Zaten bu haberin yayınlanmasının ardından halka açık olan Ford Otosan, borsaya herhangi bir açıklama yapma gereği duymadı. Halbuki, daha önce ’yedek gazetelerde’ yer alan bir kaç küçük haberle ilgili olarak bile hemen yalanlayıcı açıklama yapmayı uygun görmüştü. Bu da bizim haberin doğru olduğunu başka bir kanıtı.
Hayır doğru da olmayabilir veya proje iptal edilebilir. Biz bunu yayınlamaktan da çekinmeyiz. Ama başka gazetelerde çıkan özel haberleri yalanlatmak için uğraşıp, bir de sanki yalanmış gibi yanıltıcı haberler de vermeyiz. Bugüne kadar otomotiv sektörüyle ilgili tüm gelişmeleri ilk ve sadece Hürriyet’te okudunuz. Bundan böyle de okumaya devam edeceksiniz. Hepinizin yeni yılını tekrar kutluyorum...
Kim kimden esinlenmiş merak ettim
Geçtiğimiz hafta Volkswagen, Şubat ayında Türkiye’de piyasaya sunacağı yeni ticari aracı Crafter’i tanıttı. Crafter’in fotoğraflarını görünce gözlerime inanamadım. Çünkü Türkiye’de de üretilen yeni Ford Transit’e inanılmaz benziyordu. Farlar, ızgara, yan aynalar ve daha bir çok yönü sanki kopya gibiydi. Kendi kendime acaba, Ford ve Volkswagen, Fiat ve PSA Grubu (Peugeot Citroen) gibi ticari araçta bir ortaklığa mı gitmiş diye düşünmeden edemedim. Hayır gitmedilerse, kim kimden esinlendi merak ettim.
Uluslararası iki lansman için Türkiye’de yer aranıyor
2007 yılında 60’ın üzerinde yeni modelin Türkiye’de piyasaya çıkacağını yazmıştık. Bu modeller içinde iki tanesi Türkiye’nin tanıtımı için de önemli. Türkiye’de Tofaş tarafından üretilecek Fiat Linea ve yeni Opel Astra Sedan’ın bu yıl uluslararası lansmanları son anda bir değişiklik olmazsa Türkiye’de yapılacak. Yani yüzlerce uluslararası basın mensubu Türkiye’ye gelip haberler yapacak. Uluslararası lansmanların genelde yaklaşık bir ay sürdüğü düşünülürse, bu süre zarfında lansman yapılan bölge oldukça hareketlenecek.
Şu anda hem Fiat ve Tofaş yetkililerinin hem de GM Türkiye ve Opel yetkilileri harıl harıl Türkiye’de lansman yapılacak yer aradıklarını biliyorum. Opel, lansman için bir çok bölgeyi incelerken, Karadeniz bölgesini de kapsam içine almıştı. Ancak Karadeniz’de uygun otel bulamadıkları gelen haberler arasında. İki otomobil için Güneyde veya Ege’de lansman yapılabileceği söyleniyor.
Genelde otomobil markaları maliyetler ve rahatlık açısından uluslararası lansmanlar için daha ölü sezonları tercih ederler. Ve genellikle lansmanlar kış aylarına denk gelmişse Avrupa’ya yakınlığı nedeniyle İspanya, Portekiz veya İtalya’nın kısmen daha sıcak kıyı bölgelerinde yapılır. Örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz yılın son aylarında yapılan tüm lansmanların neredeyse hepsi İspanya’da gerçekleşti.
Türkiye’de bence bu uluslararası lansmanları daha fazla çekmek için girişimlerde bulunmalı. Bugüne kadar bir tek Dacia Logan Kapadokya’da, birde Mitsubishi L200 Antalya’da uluslararası lansman yaptı. Bu sayılar hızla artmalı. Biz hem mekan hem iklim hem de ulaşım açısından bir çok bölgeden daha iyiyiz.
Geçtiğimiz hafta bayram tatilinde test danışmanlarımla (eşim ve kızım) birlikte 3 günlüğüne Antalya’da bir nebze de olsa yılın yorgunluğunu attım. Antalya’da yer alan yüzlerce 5 yıldızlı tatil köyünden biri olan Cornelia beni çok etkiledi. Otel İspanya, Portekiz ve İtalya’da kaldıklarımızdan kat kat iyi. Türkiye’deki diğer 5 yıldızlı otellerinde aynı ölçüde başarılı ve kaliteli olduğunu bildiğimden, bizim daha fazla uluslararası lansman çekmemiz için hiç bir sebep yok. Bu yüzden gerek Tofaş’a, gerekse GM Türkiye’ye bu yılki lansmanlarda kendimizi kanıtlamamız için büyük iş düşüyor.
Yazının Devamını Oku 31 Ocak 2007
Geçtiğimiz hafta Toyota’nın yeni modellerinin Barselona’da gerçekleşen uluslararası deneme sürüşüne katıldım. 3’üncü sayfada detaylarını okuyabileceğiniz yeni Auris’in baş mühendisi Yoshihiko Kanamori’yle toplantı sonrası uzun bir sohbet imkanı buldum. Kendisine Çinli otomobil markalarını sorunca cevabı çok net oldu: "Çinli markalar kesinlikle Toyota için bir tehdit oluşturmuyor." ’Neden’ diye araya girince, "Çinli markalar kopyacılıktan öteye gidemez. Bizimle rekabet etmeleri ve özgün ürünler çıkarabilmeleri için çok büyük yatırımlar yapmaları gerekiyor. Bunu yapabileceklerini düşünmüyorum" cevabını verdi. Bir bakıma haklı. Bugün Ford, General Motors gibi dev Amerikan markaları bile Toyota’nın karşısında başarılı olamıyorsa, Çinliler ne yapabilir ki.
İKİ YIL İÇİNDE AVRUPA’YA GİRERİZ
Kafamda bu cevapla Türkiye’de döndükten sonra Automotive News gazetesinden Çinin en büyük motosiklet üreticisi olan Lifan şirketinin otomobil üretmeye başladığını ve Avrupa’ya açılmak için Türkiye’de fabrika kuracağını öğrendim. Daha diğer büyük Çinli markalar Avrupa ve Amerika’ya giremezken bu işe yeni atılan Lifan şirketinin haberi dikkat çekiciydi.
Nisan 2005’te ilk otomobili olan küçük sedan sınıfındaki Lifan 520 isimli modelini lanse eden Çinli şirket şimdi harıl harıl hem iç pazarda büyümeye hem de dış pazarlara açılmaya çalışıyor. Lifan Genel Müdürü Mou Gang, küçük de olsa otomobil ihracatına başladıklarını belirterek, Vietnam, Suriye ve bazı Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile ihracat anlaşması yaptıklarını belirtiyor. Şu an için henüz Avrupa’ya yönelik bir anlaşma yapmadıklarını ifade eden Gang şunları söylüyor: "Avrupa’ya iki yıl içinde ihracata başlayacağız. Ama ilk olarak Avrupa normlarını daha iyi anlayıp buna göre gelişme kaydetmeliyiz. Sonra bu normlara göre araçlarımızı kanıtlamalıyız. Son olarak da bu pazarları ve müşterileri araştırmalıyız. İç pazar ve üçüncü dünya ülkeleri bizim öncelik verdiğimiz yerler. Avrupa ve Amerika pazarına başarısız olmak için girmek istemiyoruz. Çünkü eğer bu pazarlarda kaybederseniz her yerde kaybedersiniz."
YIL SONUNDA YENİ MODEL GELİYOR
Lifan’ın 2007 sonunda 1 ve 1.2 litrelik yeni bir hatchback model piyasaya sunacağını kaydeden Gang, "Bu modeldeki motorların emisyon standartlarının Avrupa’ya yönelik geliştirmeye çalışıyoruz" diye konuşuyor. Automotive News muhabirinin, "Avrupa’da fabrika kurmayı düşünüyormusunuz" sorusuna ise Gang şu cevabı veriyor: "Avrupa’da fabrika kurmayı düşünmüyoruz çünkü maliyetleri çok yüksek. Biz fabrika için Türkiye’yi düşünüyoruz. Hem AB üyeliğine aday bir ülke, hem de araç yönetmelikleri AB’ye çok yakın. Biz Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılmak istiyoruz."
Fabrika kurarlar veya kurmazlar bilemem. Ama Türkiye’nin AB’yle olan bağlantısı ve benzer normlara sahip olmasını söylemesi ilginç. AB’ye üye değiliz ama gördüğünüz gibi aday bile olmamız yatırımları çekmek açısından önemli. Eminim Avrupa’ya açılmak isteyen bir çok firma önümüzdeki dönemde aynı strateji uygulayacaktır.
GM’den önce Renault ve Nissan’ı da yeniledik
General Motors, (GM) geçtiğimiz yıl Avrupa çapındaki tüm bayi teşkilatını, yeni şirket kimliği (CI) programı çerçevesinde yaklaşık 400 milyon Euro’luk yatırımla yenileme kararı almıştı. Geçtiğimiz hafta bu karar doğrultusunda GM’in Avrupa’daki 9 binden fazla showroom’unun tüm iç yenilemesini eski rallici İskender Atakan’ın sahibi olduğu Nova Reklam’ın yapacağını öğrenince hemen Atakan’ı aradım. Ben Atakan’ın aktardıklarını yazamadan haber bazı gazetelerde yer buldu. Ama işin boyutunu birde birinci ağızdan aktarmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
İHALE 16 AY SÜRDÜ
İskender Atakan, General Motors’un yeni showroomları için açılan ihaleye girdiklerini belirterek, "General Motors, Avrupa çapındaki tüm bayi teşkilatını, yeni şirket kimliği (CI) programı çerçevesinde yenileme kararı aldı. Bunun için açılan ihale süreci tam 16 ay sürdü. Sonuçta yeni iç mekan yenilemesi için bizimle kontrat yaptılar" diye konuşuyor. Bu kontratla birlikte, Avrupa’da 45-50 ülkede boyutları farklı 9 binden fazla showroom’un içini yenileceklerini belirten Atakan şunları söyledi: "İç mekan deyince GM’in bünyesindeki Opel, Chevrolet ve Saab logosu bulunan herşey anlamına geliyor. Yer kaplamalarından, kullanılacak masa ve çalışma gruplarına, tabeladan, standtlara, kağıttan, araçların sergilendiği platformlara kadar showroom’un içinde ne varsa biz tasarlayıp üreteceğiz. 15 Nisan’da Kurtköy’deki fabrikamızda üretime başlıyoruz. Üretim sürecine gelen kadar üreteceğimiz tüm ürünler İsviçre’de onaydan geçti. Şimdi hepsini tescilliyoruz. Bu yeni kontratla birlikte fabrikamızın üretim kapasitesini artırıp, yeni makina yatırımı da yapıyoruz."
Atakan’la yaptığımız konuşmada, GM’le yaptıkları anlaşmanın ilk olmadığını sözlerine ekleyerek, "Biz Avrupa’da Renault ve Nissan’la da çalışıyoruz. Renault’un 40 ülkede, Nissan’ın ise 23 ülkede showroom tasarımlarını ve üretimlerini yapıyoruz" hatırlatmasını da yaptı. Renault’yla 3, Nissan’la da 4 yıldır çalıştıklarını kaydeden Atakan, GM ile Türkiye’de çalışmadıklarını, yeni anlaşmayla birlikte dolaylı olarak çalışmaya başlayacaklarını söyledi.
ATÖLYEYLE BAŞLADI
1978 yılında 60 metrekarelik küçük bir atölyeyle faaliyete başlayan Nova, reklam sektöründeki talep artışını karşılamak üzere, 1987 senesinde 2 bin metrekarelik ilk fabrikasını kurdu. 1990 yılında halen faaliyet gösteren Kurtköy fabrikasına geçen Nova, şu anda 27 bin metrekarelik bir fabrikayla hizmet veriyor. 400’ün üzerinde çalışanı olan Nova, iç ve dış mekan reklamcılığın lider kuruluşlarından biri durumunda.
Türkiye’de Petrol Ofisi firmasının POAŞ projesi kapsamındaki kurumsal kimliğini hazırlayan NOVA, Philipp Morris firmasının da teşhir üniteleri tasarımı, üretimi ve 6 binden fazla mağazaya dağıtılma operasyonu gerçekleştirdi. Belçika’daki Nova-Europe ofisi ile Avrupa’nın Ford gibi lider firmalara da iç ve dış mekan reklam üniteleri ihraç eden Nova, Renault’un 40 ülkede, Nissan’ında 23 ülkedeki showroomlarının iç mekan tasarım ve üretimlerini yapıyor. Ayrıca BP’yle de bir çok Avrupa ülkesinde çalışıyor.
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2007
Geçtiğimiz günlerde sırasıyla Ford, Renault ve Tofaş’ın düzenlediği üç basın toplantısı Türk otomotiv sanayinin geldiği noktayı net olarak ortaya koydu. Oyak Renault, Fransız otomotiv üreticisi Renault’un dünyadaki en kaliteli üretim merkezi olurken, Ford Otosan son 5 yıldır Ford’un en iyi fabrikası seçiliyor, Tofaş ise Fiat’ın dünyadaki en büyük üretim merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Diğer taraftan Adapazarı fabrikasının da Toyota’nın Japonya’dan sonra en kaliteli üretimini gerçekleştiği yer olduğu söyleniyor.
DÜNYADA BENCHMARK OLDUK
Yani, Türk otomotiv sanayi, dünyada ne ucuz iş gücüyle ne de yatırımları çekmek için sunulan teşviklerle adından söz ettiriyor ve büyüyor. Bugün Türkiye, otomotiv üretimindeki kalitesi ile dünyada bir ’benchmark’ (örnek)ülke haline gelmiş durumda. Ucuz iş gücü ve yatırım teşvikleriyle Türkiye’nin en önemli rakibi olan Doğu Avrupa ülkeleri ise kalitede öne çıkamıyor. Bu ne demek, Ford, Fiat ve Renault’un dünyanın diğer ülkelerindeki (Doğu Avrupa’da dahil) üretim merkezleri, Türkiye’nin kalite seviyesini örnek alarak kendi fabrikalarında uygulamaya çalışıyor.
KALİTE YATIRIMLARI ARTIRIYOR
İşte bu noktada, ’kalite’ yeni yatırımlarla Türk otomotivinin gücünün artmasında etkili oluyor. Renault, 2006 yılında 230 bin adetlik Türkiye’deki üretim kapasitesini yeni modellerle birkaç yıl içinde 350-360 bin adede çıkartacağını açıklarken, Ford Otosan 2007 yılında 250 bin adet olan kapasitesini 2007’de 280 bin adede çıkartacak. Bu rakamın 2008 yılında 300 bin adede çıkacağı da gelen haberler arasında. Tofaş ise 2 yıl içinde yeni modeller ve 1 milyar dolarlık yatırımla kapasitesini 400 bin adede çıkartmayı hedefliyor. Corolla Verso ile kalitesini ispatlayan Toyota Adapazarı fabrikası ise Auris’in (yeni Corolla Hatcback) üretimini de alarak 180 bin adetlik üretimini kısa sürede 200 bin adede çıkartmayı planlıyor. Diğer taraftan Matrix üretimine hazırlanan Hyundai Assan da önümüzdeki birkaç yıl içinde kapasitesini 100 bin adede çıkartmaya hazırlanırken, Civic Sedan üretimi ile kalitesini artıran Honda Türkiye’de 2008’da 50 bin adetlik kapasiteye ulaşacak.
6 MARKADAN DEV ÜRETİM
Böylece sadece 6 markanın 2008 yılında üreteceği araç adedi 1 milyon 400 bin adedi aşacak. Buna Mercedes-Benz, MAN gibi uluslararası firmalarla, Temsa, BMC ve Otokar gibi yerli üreticilerde eklenince, üretim rakamı 1.5 milyonun üzerine çıkacak. Bu da 2006 yılında 1 milyon adetlik üretim barajını aşan Türk otomotiv sanayinin 2008 yılında yüzde 50’den fazla büyüme yaşayacağının bir göstergesi.
Tüm bu büyüme bir kez daha tekrarlıyorum, ucuz iş gücü ve teşviklerle değil, tam tersine kaliteli üretimin bir sonucu. Üretim kalitesinde kendini kanıtlayan Türkiye, bundan böyle diğer uluslararası yatırımlar içinde listenin başında yer alacaktır. Çünkü hiç bir şirket, sadece ucuz diye üretim yapmaz, yatırımın sonucunda kaliteyi arar. Türkiye’de bu konuda eminim önümüzdeki yıllarda bir yandan mevcut yatırımlarla büyürken diğer taraftan yeni yatırımları da çekecektir.
İHRACAT 25 MİLYAR DOLAR
1.5 milyon adedin üzerindeki üretim, 2006 yılında 14.3 milyar dolarlık ihracat yaparak Türkiye’nin ihracat lideri olan otomotiv sektörünün 2008-2009 yıllarında 25 milyar dolarlık bir ihracata imza atacağı sinyalini de veriyor. Unutulmaması gereken bir şey daha Türk otomotiv sektörü bu güce çok fazla hükümet desteği almadan geldi. Bir de hükümet destekleyip yeni yatırımların önünü açsaydı ne olurdu hayal bile edemiyorum.
2 yılda üretim yüzde 50 artacak
Marka2006 (adet)2008 (adet)
Tofaş178.434400.000
OyakRenault228.593350.000
Ford Otosan258.126300.000
Toyota176.688200.000
Hyundai Assan60.895100.000
Honda Türkiye18.32250.000
Diğer 103.000130.000
Toplam1.024.0001.530.000
*2006 üretim adetleri OSD’den alınmıştır. 2008 üretim adetleri ise firmaların açıkladığı rakamlardır.
2007’de 5 yepyeni modelin üretimi başlıyor
Türk otomotiv üretiminde yüzde 50’lik büyümenin 2008’de gerçekleşmesinin sebebi, yeni model yatırımlarının 2007 yılı içinde sırayla devreye girecek olmasından kaynaklanıyor. Yani yeni modellerin meyvesi 2008 yılında toplanacak. Buna göre 2007 yılında Renault, Türkiye’de ürettiği Megane Sedan, Symbol ve Clio 3’ten sonra Clio Wagon üretimine başlarken, Tofaş, Doblo ve Albea’dan sonra Fiat Linea ve Minicargo modellerini üretecek. Toyota ise Corolla Verso ve Corolla Sedan’dan sonra 2007 yılında Auris’i üretmeye başlayacak. Hyundai ise Türkiye’de ürettiği Accent Era ve Starex’den sonra Matrix modelinin üretimini yapacak. Diğer firmalar ise mevcut modellerin ihracattaki artışa bağlı olarak kapasitesini artıracak.
Yazının Devamını Oku 17 Ocak 2007
Türkiye’de engelli bir vatandaş olmak gerçekten çok zor. Ne toplu ulaşım araçları, ne yollar, ne binalar onların engelleri için düşünülmemiş, tasarlanmamış. Her yerde muhakkak bir zorlukla karşılaşıyorlar. Belki de şu an onları özgür kılan, diledikleri gibi dolaşmalarını sağlayan tek şey otomobilleri. Ama bu otomobillere sahip olabilecek engelli sayısı da 2 bini geçmiyor. Bu konuda bir çok engelli okurum arayarak veya elektronik posta atarak çok haklı olduğu şikayetlerini iletti: "Hükümet bizden otomobil alırken ÖTV almıyor ama KDV alıyor." Gerçekten hükümetin KDV almasının gerekçesi ne? Yüzde 18’lik KDV tutarı, bir çok engelli için otomobil alırken önemli bir sorun teşkil edebiliyor. Belki de KDV olmasa 2 bin otomobil sahibi engelli sayısı 4 bine çıkacak. Neden onlara bu özgürlüğü tanımıyoruz? Unutmayalım otomobil engelliler için bir lüks değil, onları hayata bağlayan en önemli araç!
EN ÖNEMLİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ
Bu konuda bir engelli okurumun gönderdiği elektronik posta KDV’nin kendileri için nasıl bir yük olduğunu net olarak ortaya koyuyor:
"Uzunca bir süredir engellilerin kullanımına uygun donanımı olan bir otomobil alabilmek için para biriktirmekteyim. Bizim için olmazsa olmazlardan biridir otomobil veya benzeri şekildeki hareket serbestisi sağlayan araçlar. Kamuoyunda yaygın olarak bu otomobillerin vergisiz olduğu kanısı hakimdir. Ancak bu otomobillerden ÖTV alınmazken KDV alınmaktadır. Yürüme engelli biri otomobil aldıktan sonra onu kendi kullanımına uygun hale getirmek için hareket ettirici özel tertibat taktırmak ve bunu ruhsata işletmek zorundadır. Bu aracı da ruhsat sahibinden başkasının kullanması yasaktır. Buraya kadar herşey olması gerektiği gibidir. Sadece KDV alınmasına bir türlü anlam veremiyoruz. Tüm engelliler bu konuda sıkıntı yaşamaktadırlar. Tüm engelliler bir iş bulma konusunda benim gibi şanslı değiller, üstelik iş bulabilenler için ulaşım halen daha en büyük engel olarak karşılarında durmaktadır. Kent mimarisi ve toplu taşıma sistemi engelliler göz önüne alınarak tasarlanmamış olduğu için biz engelliler hep birilerinin yardımı ile, birilerine bağlı kalarak bir yerden bir yere gidebilmekteyiz. Benim gibi şanslı sayılabilecek kişiler ise özel tertibatlı araçlar kullanmak sureti ile bu soruna bir nebze olsun bireysel çözüm üretebilmektedirler. Ancak hareket özgürlüğü konusunda en önemli çözümümüz olan bu otomobillerden ÖTV alınmazken KDV’nin alınıyor olmasının sağlıklı bir açıklamasını bulamıyoruz.
EN AZ KDV 3 BİN 500 YTL
En düşük sınıftaki otomatik vitesli bir otomobilin KDV’si asgari 3 bin-3 bin 500 YTL’den başlamaktadır. Bu rakam bizim için çok ciddi yüktür. KDV’nin kaldırılması ile yüz binlerce veya on binlerce engelli otomobil alacak ve devletin vergi kaybı olacak gibi algılamayın lütfen. Daha önce de değindiğim gibi çalışabilen, üretebilen ve araç kullanabilecek durumda olan az sayıdaki engelliler sadece bu durumdan faydalanabilecektir. Yani devlet açısından ciddi bir yükten söz etmek mümkün değildir. Bu konu hakkında görüştüğüm kimi kişiler KDV’nin kalkması ile istismar olabilir şeklinde temelsiz dayanaksız görüşler öne sürmüşlerdir. Bunun istismarı söz konusu olamaz, kaldı ki istismarı yapacak kişi şimdiki hali ile de (ÖTV alınmıyorken ) bu istismarı yapabilir. Bu araçları ruhsat sahibinden başkasının direksiyona geçip park etmesi dahi yasaktır. Yakalandığı anda araç bağlanır. Bununla ilgili daha çarpıcı detayları sakatlar derneklerinden veya trafik şubelerinden de öğrenebilirsiniz. "
Otobil’de oylama bu gece bitiyor
3 yıl önce Türkiye’nin en beğenilen otomobilleri yarışması ’Otobil’ projesini başlattığımızda, sektör bu yarışmayı ilk etapta ’piyasadaki mevcut yarışmalar’ kategorisine koymuştu. Ancak her geçen yıl, halkın gösterdiği ilgi ve destekle Otobil yarışmasının önemi giderek artınca bu durum tamamen değişti. Bugün bir çok otomotiv firması bu yılki yarışmanın sonuçlarını merakla bekleyip, sonuçlara göre çeşitli pazarlama projelerini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Çünkü artık ’Otobil’ birincisi olmak, sektörde yaşanan yoğun rekabette önemli bir avantaj yaratabiliyor.
Bu gece 24.00’da sona erecek oylamayla birlikte 17 segmentte yılın en beğenilen otomobilleri ortaya çıkacak. Bu yazıyı yazdığım 15 Ocak tarihinde Otobil’e 22 bin kişinin 270 binin üzerinde oy kullandığını gördüm. Bu rekor katılım Otobil’in artık Türkiye çapındaki önemini ve sektör için ne kadar önemli bir referans olduğunu ortaya koyuyor. Kendi sınıfında Türkiye’nin en beğenileni olacak otomobiller, pazarda tüketiciler için önemli tercih sebebi olabilecek.
Bu yıl Otobil birincilerine ödüllerini Şubat başında düzenlenecek bir törenle vereceğiz. Bu süre içinde yarışmanın birincilerini açıklamayacağız. Çünkü geçtiğimiz yıllarda tören öncesi birincileri açıkladığımız için törene sadece birinci olan firmalar geldi. Bu yıl ödül törenine finale kalan tüm firmaları bekliyoruz. Unutmayın bu yıl birinci olamasanız bile Otobil yarışması düzenlenmeye devam ediyor. Tüm firmaları törene davet ediyorum...
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2006
2006 yılında Hürriyet gazetesi ve Otoyaşam olarak otomotiv haberleriyle sektöre adeta damgamızı vurduk. Türkiye, otomotiv sektörüne ilişkin bir çok gelişmeyi ve haberi ilk kez ve sadece Hürriyet ile Otoyaşam’da okudu. İşte 2006 yılında yayınladığımız ve büyük ses getiren bazı haberler:
Sivrisinekler Ford’un ihracatını patlattı (6 Ocak): Kocaeli’nde SEKA’nın bataklık arazisinde kurulan ve 5 yıldır üst üste Avrupa’nın en iyi fabrikası seçilen Ford Otosan Fabrikası’nın sivrisinekler sayesinde ihracatta patlamaya yaşadığını yazdık. Ford Otosan İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Güçlü, fabrikanın kuş göç yolları üzerindeki bir bataklıkta kurulduğu için sivrisineğin bol olduğunu belirterek, "Fabrikanın ihracatı bu sivrisineklerin yok olmamasına bağlı. Çünkü Ford Otosan’ın ihracat yapabilmesi için ekolojik dengeyi bozmayıp dünya çevre örgütlerinin tepkisini çekmemesi gerekiyor" açıklamasını yapmıştı.
Clio Station Wagon Türkiye’de üretilecek (7 Ocak): Oyak Renault’un 200 milyon Euro yatırımla Bursa’da yeni Clio üretmeye başlamasının ardından, Clio’nun dünyadaki ilk station wagon modelinin de Bursa’da üretileceğini yazmıştık. Bu haberimizden kısa bir süre sonra Renault resmi açıklamayı yaptı.
Hyundai yatırımını Çeklere kaptırdık (13 Ocak): Güney Koreli otomotiv devi Hyundai’nin 1.2 milyar Euro’luk yatırımı için Türkiye ile Çek Cumhuriyeti arasında son dönemde yaşanan yarışı Çeklerin kazandığını Türkiye ilk kez Hürriyet’te okudu.
Temsa’nın Askam ile ağır kamyon flörtü (11 Nisan): Sabancı Holding’e bağlı Temsa’nın ağır kamyon üretimine girmek için Çiftçiler Holding bünyesindeki Askam’ın ya tamamını almak ya da ortak olmak üzere görüşmelere başladığını ilk kez 11 Nisan’da yazdık. Bu haberin ardından 10 Mayıs’ta Otoyaşam gazetesinde Askam’ı almak için devlerin sıraya girdiğini manşet yaptık.
Tofaş, PSA içinde Doblo üretecek (8 Mayıs): 2017 yılına kadar hafif ticari araç üretimi konusunda ortaklık yapan Fiat ve PSA Grubu’nun (Peugeot-Citroen), Tofaş tarafından üç marka için Bursa’da üretilecek Minicargo projesinden sonra tamamen yenilenecek Doblo’yu da bu ortaklığa dahil etmeyi planladığını yazmıştık. Ses getiren bu haberimiz doğrulanmasa da üç şirkete yakın kaynaklar bunun gerçekleşeceğini üstüne basarak söylüyor.
Bill Ford’dan özel açıklamalar (25 Haziran): 2006 yılında İstanbul’u ziyaret eden Ford Motor Company’nin Başkanı Bill Ford, Hürriyet’e özel açıklamalar yapmıştı. Mayıs ayında Türkiye’de yaşanan ekonomik dalgalanmanın kısa süreli olacağını ve otomotiv satışlarının yine artacağını söyleyen Ford, "Türkiye’de olduğumuz için mutluyuz, başka yere gitmeyiz" yorumunu yapmıştı.
İranlı ve Çinli otolar geliyor (26 Haziran): 2006 yılında otomotiv sektörünün en çok konuştuğu konuların başında Çinli ve Hintli otolar geliyordu. Hürriyet gazetesi olarak 26 Haziran’da Türkiye’ye aralarında İranlı ve Çinli otomobillerinde yer aldığı 6 yeni markanın daha geleceğini yazmıştık. ’İranlı Samand ve Hintli Mahindra Türkiye temsilcisini seçerken, Çinli Chery Mermerler Grubu, Koreli SsangYoung ise Bayraktar Grubu ile flört ediyor’ diye yazmıştık. Bu haberin ardından tüm bu markalar sırayla Türkiye’deki yerini almaya başladı.
Ticari araç fuarında yıldız ülke oluyoruz (13 Temmuz): Türkiye’nin ticari araçta Avrupa’nın üretim üssüne dönüşmesi, dünyanın en büyük ticari araç fuarında ’yıldız ülke’ olmasını sağladı. Bu haber yine ilk kez Hürriyet’te yer aldı. Eylülde 61’incisi düzenlenen IAA Uluslararası Ticari Araç Fuarı, Türkiye’yi ’yıldız ülke’ seçip üretim başarısını, ürettiği araçları konferanslarla anlattı.
Hindistan ile diplomatik kriz çıktı (21 Ağustos): Hint malı Mahindra markalı araçların Türkiye distribütörlüğünü alan İlhan Çetinkaya, 11 aydır hükümetten faaliyete geçmek için izin alamadı. Çetinkaya, "Kürşad Tüzmen bana iki ülke arasında dış ticaret fazlası olduğunu, bu yüzden bu markanın Türkiye’ye giremeyeceğini belirtti. Daha sonra Hindistan’ın Türkiye Büyükelçiliği de devreye girdi ve olay Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e kadar ulaştı" açıklaması yapmıştı.
Temsa, ihracat için Mısır’da fabrika kuruyor (28 Ağustos): Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Temsa ile hem üretim hem de ihracatta büyük hedefler taşıdıklarını belirterek, "Temsa artık otomotivdeki amiral gemimiz. Ortadoğu ve Afrika pazarları için Temsa markasıyla Mısır’da otobüs üreteceğiz. Fabrikanın temellerini yıl sonunda atacağız. İlk etapta 15-20 milyon dolar olacak yatırım ise artarak devam edecek" diyerek ilk açıklamayı Hürriyet’e yapmıştı. Bu açıklamadan 2 ay sonra resmi imzalar atıldı.
OSD Çinli oto ithal etmek isteyenleri uyardı (6 Eylül): Son günlerde Çinli ve Hintli otomobil markalarının Türkiye’ye ithal edilmesiyle ilgili olarak yapılan açıklamalara Otomotiv Sanayi Derneği’nden (OSD) zehir zemberek cevap gelmişti. OSD, Çinli ve Hintli otomobil ithal etmek isteyen firmaların açıklamalarını tüketiciye yönelik bir hayali vaat olarak değerlendirirken, "Biz bu firmaları ciddi bulmuyoruz. Türkiye’nin hayali vaatlere değil, ciddi yatırım girişimlerine ihtiyacı var. Bu gibi yatırım vaatlerinin bir pazarlama taktiği olarak kullanılması tüketiciyi yanıltmaktadır ve rekabete de aykırıdır" yorumu yapılmıştı.
Ford, çalışanlarını terleterek tasarruf yaptı (25 Eylül): Üretimden enerjiye, internet kullanımından kırtasiye malzemelerine kadar her alanda tedbirler uygulayan Ford Otosan, 2006 yılı sonunda 5-6 milyon Euro’luk bir tasarruf hedefliyor. Ford Otosan’ın uyguladığı tasarruf tedbirleri arasında en ilginci ise aşırı yaz sıcaklarında fabrikadaki klimaların gün içinde sadece 3 saat açılması. Ford Otosan Genel Müdürü Turgay Durak’ın "Gün içinde sadece 13.00-16.00 saatleri arasında klimaları açıp 500 bin Euro enerji tasarrufu elde ettik" açıklaması büyük ses getirdi.
Hintli Tata’nın otobüsleri Adana’da üretiliyor (11 Ekim): Hintli otomotiv devi Tata’nın Türkiye temsilcisi İsotlar Grup’la Adana’da otobüs üretmeye başladığı ilk kez Otoyaşam’da duyuruldu. Tamamı İsotlar Grup tarafından yapılan 20 milyon dolarlık yatırımla Adana’da kurulan İsoto fabrikasında üretilmeye başlanan Tata markalı otobüsler, ilk etapta Ortadoğu, Kuzey ve Batı Afrika’ya ihraç edilecek. İsotlar ve Tata, Adana’da yılda 1000 adet otobüs üretmeyi planlıyor.
Akıllı adam Çin malı otomobil satın almaz (30 Ekim): Türk otomotiv sektörünün duayenlerinden Orhan Yüce, Hürriyet’e yaptığı özel açıklamada Çinli otomobil markaları için ağır konuştu. Skoda’nın Doğuş Grubu’yla birlikte Türkiye temsilcisi olan Orhan Yüce, "Çinli markaların ayakta kalması çok zor. Çünkü akıllı adam Çin malı otomobil almaz" diyerek büyük ses getirmişti.
Altavilla Fiat Auto’ya en güçlü CEO adayı (11 Kasım): Fiat Grubu’nun CEO’su Sergio Marchionne, Fiat Auto’daki CEO’luk görevini önümüzdeki dönemde bırakacağını, yerine şirket içinden birinin atanacağını açıkladı. Bu açıklamayla birlikte, 1 Kasım’dan itibaren Tofaş’ın CEO’luğundan ayrılan Alfredo Altavilla’nın Fiat Auto CEO’luğuna en yakın aday olduğunu Türkiye’de tek yazan gazete biz olduk.
DaimlerChrysler soruşturması (16 Kasım): DaimlerChryslyer’e bağlı EvoBus’un yanı sıra Mercedes-Benz Türk’ün Yönetim Kurulu Başkanı olan Wolfgang Diez’in istifasıyla gündeme gelen rüşvet soruşturmasının Türkiye’de 5 yıl Direktörler Kurulu Başkanlığı yapan Till Becker’e de uzandığını Türkiye Hürriyet’ten okudu. DaimlerChrysler Kuzeydoğu Asya Bölgesi Başkanı olan Becker görevden alındı. Becker ve Diez, "Biz başkaları gibi Başbakan’a otobüs vermeyiz" diyordu.
Yeni City üretilmeyecek (20 Kasım): Honda, 100 milyon dolarlık yatırımla Ekim 2007’de 50 bin adetlik kapasiteye çıkartacağı Gebze Şekerpınar fabrikasında, City’nin üretimini durdurup daha kárlı olan Civic Sedan üretimiyle büyüyeceğini açıkladı. Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan, "Maliyetleri inceledik, Türkiye’de City yerine Civic Sedan’la büyümenin daha kárlı olduğunu gördük. İkinci nesil City artık Türkiye’de üretilmeyecek" açıklamasıyla dikkat çekti.
Yerli Fiat Linea’da Çin motoru sürprizi (13 Aralık): Çinli otomobillerin Türkiye pazarına girme hazırlığı otomotiv sektöründe çeşitli tartışmalar yaratırken, Fiat’ın Bursa’da üreteceği Linea modelinde Çinli Chery tarafından üretilen motorların kullanacağını ilk kez yine biz yazdık.
Hyundai Türkiye’de Kia üretecek (13 Aralık): Güney Koreli kardeş şirketler Hyundai ve Kia’nın ortak platformda ürettiği ikiz modellerden Accent Era, Türkiye’de Hyundai Assan tarafından da üretilirken, Kia Rio ise Türkiye ve Avrupa’ya Kore’den ithal ediliyor. Hyundai Assan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar, "Accent Era’dan sonra Kia Rio’yu da Türkiye’de üretmek istiyoruz. Stratejik planımız içinde yer alan bu projeyi önümüzdeki günlerde Hyundai yönetimine ileteceğiz" açıklamasını yaparak müjdeyi ilk kez Hürriyet’e verdi.
Yazının Devamını Oku