20 Aralık 2006
2006 yılının sonuna geldik. Hem Türkiye’de hem de dünyada otomotiv sektörü çok hareketli bir yıl yaşadı. Dünyadaki gelişmelere geçmeden önce Türkiye’de 2006 yılında özetle neler olduğunu hatırlamakta fayda var. 2005 yılını rekorlarla kapatan Türk otomotiv sektörü bu yılın ilk 5 ayına da çok hızlı başladı. Satışlar 2005 yılına göre artarken, Mayıs sonunda yaşanan küçük çaplı kriz ise pazarın bir anda tepe taklak olmasını sağladı. Ama yine de ilk 11 ay sonuçlarına baktığımızda pazar yüzde 10 daralmasına rağmen yıl sonunda 600 bin sınırını aşacağının sinyalini verdi. Yani çok karamsar olmamak lazım. Çünkü bu pazar 2001-2002 yıllarında 200 binli adetleri bile bulamıyordu. Zaten üretim ve ihracat cephesi, Türkiye ekonomisi için bu durumu kapatıyor. Üretim 1 milyon sınırına gelirken, otomotiv ihracatı Türkiye’nin zirvesine çıktı.
YENİ YERLİLER VE ÖDÜL
2006 yılında yeni yerli modeller de Türkiye’de hızla devreye girmeye başladı. Renault’un başarılı modeli Clio III Bursa’da üretilmeye başlarken, Tofaş tarafından üretilen Fiat Linea ise dünya vitrinine çıktı. Üretim cephesinde başka bir iyi haber ise Ford Otosan tarafından üretilen ve bu yıl yenilen Transit’in Avrupa’da yılın hafif ticari aracı seçilmesiydi. Diğer taraftan Çinli otomotiv markaları bu yıl tüm dünyaya olduğu gibi Türkiye’ye de damgasını vurdu. Türkiye’ye girmeye hazırlanan Çinli markalar, sektörün en çok tartışığı konuların başında geldi.
ALTAVILLA GİTTİ KEKLİK GELDİ
Türk otomotiv sektöründe yönetim kademesinde de 2006 yılında önemli değişiklikler oldu. Alfredo Altavilla’nın 1 Kasım itibariyle yerini Ali Pandır’a bırakması bana göre en önemli gelişmeydi. Çünkü Türkiye’ye geldiğinden bu yana yönetim şekli tartışılan Altavilla’nın ani bir kararla görevden ayrılması bir çok dedikoduyu da beraberinde getirdi. Yönetim değişikliklerinin diğer bir önemli ismi ise Özcan Keklik’ti. Keklik, Opel, Chevrolet ve Saab markalarından sorumlu General Motors Türkiye’nin tepesine çıkan ilk Türk Genel Müdür oldu. Bunlar benim Türkiye’de ilk aklıma gelenler. Ama şunu söyleyebilirim otomotiv editörü olarak son yılların en yoğun dönemini geçirdik.
ALMANYA’DA YOLSUZLUK
Peki Türkiye’de bunlar olurken dünyada ve Avrupa’da neler yaşandı. Almanya’da otomotiv sektörüne damgasını yolsuzluk davaları vurdu. Yolsuzluk davalarının başında Volkswagen’de 2005 yılında ortaya çıkan rüşvet skandalı hakkındaki gelişmeler dikkat çekti. 1993 yılından beri VW’de iş direktörü olarak görev yapan Peter Hartz hakkında geçtiğimiz ay dava açılırken, hapse girebileceği açıklandı. Tabi bu arada aynı soruşturmadan dolayı VW’nin eski genel işçi temsilciliği üyesi Klaus Volkert’in de hapiste olduğunu açıklamakta fayda var. Diğer taraftan BMW’nin eski satın alma müdürü Günther Link’de Münih mahkemesi tarafından bir çok rüşvet olayına karıştığı gerekçesiyle 3 yıl hapse mahkum edildi.
MERCEDES’İN UCU BİZE UZADI
DaimlerChrysler’de yaşanan rüşvet soruşturmasını da unutmamak lazım. Soruşturma kapsamında görevlerinden ayrılan yöneticiler arasında Mercedes-Benz’in en önemli otobüs üretim merkezlerinden Türkiye’de üst düzey görevlerde bulunmuş Wolfgang Otto Diez ve Till Becker’in olması tüm bakışların Türkiye’ye çevrilmesini sağladı.
OTOMOTİV HAVACILARA TESLİM
Avrupa’da yönetim kademesindeki değişikler arasında ise 2006 yılına damgasını Volkswagen Grubu vurdu. VW Grubu’nun CEO’su Bernd Pischetsrieder sürpriz bir kararla görevinden ayrılırken, yerine Audi’nin başındaki Martin Winterkorn getirildi.
Eylül ayında PSA (Peugeot-Citroen) Grubu’nun CEO’su Jean-Martin Folz’da beklenmedik bir şekilde Şubat 2007’de görevinden ayrılacağını açıkladı. Folz’un yerine ise daha önce Airbus’ta çalışan Christian Streiff’in geleceği açıklandı. Tabi, Airbus’tan konu açılmışken Ford Motor’un CEO’luğuna da Boeing’in eski başkanı Alan Mulally’in getirildiğini hatırlatmakta fayda var. Bir başka değişle otomotiv sektörü eski havacılara teslim edilmeye başlandı.
DOĞU AVRUPA’NIN ÜRETİM GÜCÜ
2006 yılında Doğu Avrupa’nın otomotiv üretimindeki potansiyeli gözler önüne serilirken, Rusya uluslararası markalar için çok daha önemli bir ülke haline geldi. Genaral Motors Avrupa, Renault ve Volkswagen Grubu, Rusya’da yeni fabrika kuracaklarını açıkladı. Ford Avrupa, ülkedeki mevcut üretim kapasitesini büyüteceğini, Toyota ise önümüzdeki yıl Rusya’da Camry üreteceğini açıkladı. Diğer taraftan Orta ve Doğu Avrupa’da otomotiv üretimi açısından önemli gelişmeler yaşadı. Türkiye’nin elinin tersiyle ittiği bazı yatırımlar bu bölgede sırayla devreye girmeye başladı. Kia, Slovakya’da kurduğu fabrikada üretime geçerken, Türkiye’nin kaçırdığı Hyundai yatırımı ise çek Cumhuriyeti’nde karar kıldı ve 2008 yılında üretim kararı aldı. PSA Grubu, İngiltere’deki fabrikasını kapatacağını açıklarken, Slovakya’da üretime başladı. Son olarak ise General Motors Avrupa, Polonya’da üretimini artırdı ve Chevrolet Aveo üretimini de bu ülkeye kaydırdığını açıkladı.
SATILIK MARKALAR VAR
2006 yılı bir çok Avrupalı otomotiv markası için de çok zor bir yıl oldu. Mali sıkıntıdaki Ford Motor, Aston Martin’i satılığa çıkartırken, Jaguar ve Land Rover markaların da satılabileceği açıklandı. DaimlerChrysler, Smart markası için alıcı bulamadığı için, tek bir modelle ayakta kalmak için ForFour modelinin üretimini durdurdu.
GHOSN VE WAGONER GÖRÜŞMELERİ
2006 yılının otomotiv sektörü adına dünyada konuşulan en önemli hikayesi ise kuşkusuz General Motors ve Renault-Nissan’ın birleşme görüşmeleriydi. GM’nin hissedarı Kirk Kerkorian’ın yılda 240 milyar dolarlık bir dev yaratma planı, 3 aydan fazla süren görüşmeler sonrasında sonuçsuz kaldı.
Tabi Çinli otomotiv markalarını da unutmamak lazım. 2006 yılında en çok tartışılan konuların başında Çinli markaların Avrupa ve Amerika’ya ne zaman gireceğiydi. Bu yıl Çinli otomobiller küçük adetlerle Avrupa pazarına girmeye başladı bile. Şimdi otomotiv sektöründe tüm gözler 2007’de. Umarım 2007 Türk otomotiv sektörü için 2006’dan daha hayırlı bir yıl olur.
Yazının Devamını Oku 13 Aralık 2006
Bildiğiniz gibi Güney Koreli otomotiv devi Hyundai Motor Company, 1998 yılında ağır borç yükü altında batan Kia Motors’u alarak, bu şirkete yeniden hayat vermişti. Hyundai’nin bünyesine girmesiyle birlikte Kia önce Güney Kore’de daha sonra dünyada yeni modellerle birlikte hızlı bir iyileşme sürecine girdi. Bugün Kia bir taraftan kendi bünyesinde yeni model geliştirirken diğer taraftan bağlı olduğu Hyundai’yle birlikte ortak modeller üreterek sürekli büyüyor.
ACCENT VE RIO İKİZLERİ
Hyundai Accent Era ve Kia Rio bu ortak model geliştirmenin bir ürünü. Hyundai ve Kia’nın ortak platformda geliştirdikleri Rio ve Accent Era modelleri de birbirlerine çok benzeyen tasarımları ile dikkat çekiyor. Değiştirilen ön ve arka tasarımları ile birbirinden ayrılan araçlara yandan bakıldığında ise ayırt etmek gerçekten zor. İç mekan tasarımı neredeyse tamamen aynı olan araçların motorları da ortak. 1.5 litre 110 beygir gücündeki dizel motor her iki araçta da kullanılıyor.
Bu araçlardan Accent Era, Türkiye’de Hyundai Assan tarafından da üretiliyor. Kia Rio ise Türkiye’ye ve Avrupa’ya Kore’den ithal ediliyor. Sonuçta aynı araç olmasına rağmen pazarda biri yerli biri ithal kimliğine sahip. Bu da rekabette kuşkusuz Kia için büyük dezavantaj yaratıyor. Kia’nın yeni modeli Ceed’in geçtiğimiz hafta Roma’da gerçekleşen uluslararası test sürüşüne kafamda bu sorularla gittim.
Uçakta Kia’nın Türkiye distribütörü Çelik Motor’un Genel Müdürü Alp Evcimen’e sordum: "Hyundai Assan Türkiye’de Kia Rio üretemez mi? Sonuçta Accent Era’nin ikiz kardeşi ve aynı platformda üretiliyor."
Evcimen’in cevabı netti: "Böyle bir projenin gerçekleşmesi hem bizim için hem de Hyundai Assan için büyük avantaj olur. Kia olarak Türkiye’de yerli avantajını elde edersek ayda 200 yerine 500 Rio satarız. Hyundai Assan’da en az 10 bin adet fazladan üretim yapabilir. Ben böyle projenin hayata geçmesini çok isterim. Ama kararı Hyundai yönetimi verecektir. Ama çok mantıklı olduğunu söyleyebilirim."
Evcimen’e ’Rekabet açısından problem olur mu? diye sorduğumda, "Bugün 4x4 sınıfında Sorento’nun rakibi Santa Fe. Ama emin olun Sorento olmasa Santa Fe satışı artmaz. Müşterisi belli. Accent ve Rio için de aynı şey geçerli. İki araçta yerli olacağı için pazarda avantajlı olurlar" cevabını verdi.
ALİ KİBAR ŞAŞIRTTI
Bu noktada Kia Rio’nun Türkiye’de üretilmesine en net cevabı verecek kişi kuşkusuz Hyundai Assan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar’dı. Ceed lansmanı dönüşünde hemen telefona sarılıp Ali Kibar’ı aradım ve konuyu açtım: "Ali Bey, böyle bir projeye hayata geçebilir mi? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz."
Ali Kibar’dan açıkçası çok net bir cevap beklemiyordum. Ama beni şaşırtan ve önemli bir haber verdi: "Kia Rio’nun Hyundai Assan tarafından üretilmesi stratejik planımız içinde yer alıyor. Önümüzdeki günlerde Hyundai yönetimiyle konuyu görüşeceğiz. Sonuçta Accent ile aynı platformda bir araç ve Türkiye’de üretilmesi çok doğru bir karar olur. Ekstra bir yatırıma da gerek kalmadan yeni bir model üretebiliriz."
"Alp bey 10 bin adetlik bir üretimden bahsetti, sizce de bu kadar mı üretilir?" diye sorunca Kibar, "10 bin adetten fazla olacaktır. Çünkü biz Rio’yu sadece Türkiye için değil, çevre bölgeler içinde üretebiliriz. Bölgede ne kadar Rio satıldığına bakıp üretimi ona göre belirlemek istiyoruz" cevabını verdi.
SADECE TÜRKİYE İÇİN DEĞİL
Kibar’ın Rio’yu sadece Türkiye için değil, bölge ülkeler içinde üretmek istediği ortaya çıktı. İşte bir taşla birden fazla kuşun vurulması bu olsa gerek. Hem Çelik Motor Türkiye’de yerli Rio avantajı yaşayacak, hem Hyundai Assan üretimini artıracak, hem de otomotiv hracatımız artacak. Ali Kibar’ın konuyla ilgili son sözü ise durumu özetler nitelikteydi: "Açıkçası Türkiye’de çok fazla model yerine belli bir modeli fazla üretmek daha avantajlı. Sonuçta Rio, Accent Era’yla aynı platformda ve aynı araç. Biz Accent Era üretimimizi Rio’yla artırıp daha fazla katma değer yaratmak istiyoruz."
Gördüğünüz gibi, Evcimen’e sadece merak edip sorduğum sorunun sonucunda ortaya Türkiye’de Kia üretmeye hazırlanan Hyundai çıktı. Umarım bu projeye hayata geçer ve Türkiye otomotivdeki gücünü biraz daha yükseltir.
Teknik bir hatadan dolayı Kia’nın içine Volvo girdi
Geçtiğimiz hafta teknik bir hatadan dolayı Kia Ceed’le ilgili haberimizin içine Volvo C30’un bilgileri girmiş. Tüm okurlarımızdan ve Kia şirketinden bu hatadan dolayı özür diliyoruz. Kia Ceed haberini bu hafta yayınlıyoruz.
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2006
Çin... Bir taraftan sahip olduğu potansiyelle uluslararası firmaları cezbederken, diğer taraftan ucuz işçiliği ile tüm dünya ekonomilerini tehdit ediyor. Son günlerde özellikle otomotiv sektörü Çin’le yatıp Çinle kalkıyor. Bugün hemen hemen tüm uluslararası otomotiv firmaları Çin pazarına giriyor, büyük potansiyele sahip ülke genelinde fabrikalar kurup, bayilikler veriyor. Ferrari’nin bile Çin’de kısa sürede 13 bayiliğe ulaşacağı söyleniyor. Sonuçta dünyanın en büyük ikinci büyük otomotiv pazarı olacak Çin’de herkes yer almak istiyor.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Ancak madalyonun diğer tarafı farklı. Çin’in potansiyelinden yararlarlanmak için büyük yatırımlar yapan uluslararası markalar, ortaya birçok Çinli markanın çıkmasını sağlıyor. Uluslararası markalar Çin pazarından pay kapmaya çalışırken, akıllı Çinliler, önce tamamen kopyalayarak yarattıkları otomotiv markalarını şimdi çok hızlı bir şekilde geliştirerek, yabancı markaları hem Çinde hem de kendi evlerinde vurmaya hazırlanıyor.
Nasıl mı. Çok basit. 2010 yılında Çin’de satılan her 5 araçtan 3’ünün Çinli markalardan oluşacağı belirtiliyor. Bu da kuşkusuz Çin pazarından pay kapmak için dev yatırımlar yapan markaları vuracak. Çünkü yaptıkları yatırımlar hergeçen gün Çin’in otomotivde daha güçlü olmasını hızlandırıyor. İkinci büyük tehdit ise, Çin’in yabancı markaları kendi evlerinde vurmalarından oluşacak.
HANGİ MARKA NE ZAMAN GELİYOR
Dünyada son ayların en çok konuşulan konusu Çinli otomotiv markalarının Avrupa ve Amerika’ya ne zaman gireceği. Otomotiv yetkilileri, Çinli markaların öncelikli olarak kendi pazarlarına odaklanacağını daha sonra dünyaya açılacağını söylüyor. Ama herkes, kısa vadede olmasa da 2010 yılından itibaren Çinli markaların tüm dünyayı etkisi altına alacağını biliyor. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Peki şu an için güvenlik ve emisyon standartlarını tam olarak oluşturamayan Çinli markalar ne zaman Avrupa ve Amerika’ya girecek. İşte Türkiye için de sıraya giren bazı Çinli otomobil üreticilerinin Batıyı istila etme tarihleri:
CHERY: En ünlü Çinli markalardan biri olan Chery, Amerika ihracatını biraz yavaşlattı. Bunu daha kaliteli araç üretip daha güçlü ve sorunsuz girmek için yaptığı kaydediliyor. Chery, bunun yanısıra İran, Mısır, Endonezya ve Rusya gibi gelişmekte olan ülkelere ihracatını artırmayı planladı. Chery’ye yakın kaynaklar en iyimser tahmin olarak Amerika ve Avrupa’ya 2009-2010 gibi ihracatın başlayacağını söylüyorlar. Bildiğiniz gibi Chery, Mermerler Grubu’nun distribütörlüğünde Türkiye’ye ise 2007 ortasında girmek istiyor.
GEELY: Geely Automobile Holding’in kurucusu Li Shufu, bu yılın Ocak ayında yaptığı açıklamada, 2008 yılında Amerika’ya ihracata başlayacaklarını söylemişti. Bu karar değişti ve Çinli markanın en erken 2010 yılında ihracata başlayacağı kaydedildi. Diğer taraftan Geely şirketi şu an için tasarımı ve üretimi sadece Batı ülkeler için olan bir otomobil üzerinde çalışıyor. Bu konuda Kanada merkezli Magna Internaitonal şirketiyle işbirliği yapıyor. Geely’nin Avrupa pazarına da Amerika ile aynı tarihte gireceği söyleniyor.
GREAT WALL: Great Wall Motor şirketi Avrupa’ya ihracata başladı. Eylül ayında İtalya’ya 500 adet Hover isimli küçük SUV modelinin satışını yaptı. Şirketin Genel Müdürü Wang Fengying 2007’nin ikinci yarısında 9 Avrupa ülkesine Hover ve pick-up ihracatı yapacaklarını belirtiyor. 2007 yılında Great Wall şirketinin hedefif Avrupaya bir kaç bin araç satmak.
ZHONGXING: Hafif ticari araç üreticisi Zhongxing, Chamco Auto isimli Amerikalı bir distribütörle anlaştı ve otomobil üreteceğini de açıkladı. Amerikan şirketine göre 2007’nin ikinci yarısında Zhongxign Amerikaya hafif ticari araç ihraç etmeye başlayacak.
BRILLIANCE: Çinde BMW’yle ortak olan Brillianca, Avrupa’ya İtalyan tasarıma sahip BS 6 isimli bir sedan model ihraç etmeye hazırlanıyor. Çinli şirket ilk ihracatı Almanya’ya başlattı. Ancak henüz Brilliance şirketinin Amerika pazarına giriş tarihi için ise bir zaman verilmiyor.
NANJIN: MG Rover’i alan Nanjingg şirketi, Oklahama ve İngilterede üretim yapmaya hazırlanıyor. Nanjing şirketi ayrıca Fiat’la ortak olarak otomobil ve hafif ticari araç üretetecek. Şirketin İngiltere’deki üretimi 2007’de Amerika’daki ise 2008’de başlayacak. Yetkililer, üretimde büyük bölümünün Çinden geleceği sadece bir kaç parçanın İngiltere’de üretileceğini söylüyorlar.
CHANGFENG: Ocak ayında açılacak Detroit fuarında sergilenecek tek marka olan Chanfeng’in ihracatı şu an için sözkonusu gözükmüyor.
SAIC: Çinli SAIC şirketi ihracattan önce markasını Çinde büyütmek istiyor. Ancak şirkete yakın kaynaklar şirketin Batı için uzun döneme ilişkin en iyi görünüme sahip olduğunu kaydediyorlar. Çünkü bu şirketin modelleri teknlojini MG Rover’dan alıyor. Geçtiğimiz yıl GM ve Volkswagen’le 870 bin adet araç ürettiler. Ortaklarından bir çok şey öğrendi.
Otokoç Volvo satmak istedi ama fiziksel şartlar uymadı
Geçtiğimiz hafta Volvo C30’un uluslararası test sürüşü için İspanya’daydık. Volvo Cars Türkiye’nin Pazarlama Direktörü Cana Reutengardh ile sohbet ederken konu Otokoç’a geldi. Dünya Gazetesi Antalya temsilcisi Mehmet Ali Kantarcı’nın "Volvo’nun Otokoç’a geçeceği söylentileri doğru mu’ sorusuna, Reutengardh şöyle cevap verdi: "Bizim kesinlikle herhangi bir distribütör arayışımız yok. Yüzde 100 Volvo Cars olarak Türkiye’deyiz ve faaliyetlerimiz böyle devam edecek. Otokoç’un Volvo’nun Türkiye distribitörü olacağı söylentisi tamamen yalan. Otokoç sadece Volvo’nun bayisi olmak istedi. Yani Otokoç Volvo’yu satmak istedi. Bu konuyu görüştük ama fiziksel şartları oluşturamadıkları için görüşmeler tamamen bitti." Reutengardh bu cevabının ardından Otokoç’un Mazda’nın distribütörü olacağını da zannetmediğini sözlerine ekledi.
City üretimi 2 yıl daha devam edecek
Tarih 15 Kasım 2006. Barselona’da DOM restoranın bahçesindeyiz. Bir kaç gazeteci arkadaşla birlikte Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan’la sohbet ediyoruz. Konu Honda’nın Türkiye fabrikasının 2007 yılında ulaşacağı 50 bin adetlik kapasiteye geliyor. Ben hemen soruyorum, "50 bin adetlik üretimin ne kadarı Civic Sedan ne kadarı City olacak?" Karaarslan, "Ağırlıklı olarak Civic olacak" diyor ve ekliyor, "Maliyetlere baktık ve Civic Sedan üretiminin bizim için daha kárlı olduğunu gördük. Bu yüzden yeni City’i üretmek yerine ithal edeceğiz."
Bu cevabı duyunca atıldım, "Kesin mi?". Karaarslan, şöyle cevap verdi: "Yüzde 90 kesin gibi. Biz mevcut City’nin üretimine devam edeceğiz. 2008-2009 gibi piyasaya çıkacak yeni City’i ise üretmeyeceğiz. Onun yerine 50 bin adetlik kapasiteye sahip fabrikamızda Civic Sedan üretip, ihracatımızı artıracağız. Fabrikanın kapasitesi 100 bine çıktığında ise yeniden City’i ve küçük sınıfta yer alan bir modeli üretebiliriz." Bu açıklamaların ardından ben haberi Hürriyet gazetesinde, "City üretilmeyecek, Honda Türkiye’de Civic’le büyüyecek" manşetiyle verdim. Bir çok Honda bayisi ve müşterisi, haberin sadece başlığına bakarak, City’nin bugün itibariyle üretiminin durduğunu zannetmiş. Oysa haberin içeriğinde yeni City’nin Türkiye’de üretilmeyeceği, mevcut modelin daha 2 yıl üretimde kalacağı bilgisi yer alıyordu. Sadece başlığı okuyanlara bir kez daha duyurulur.
Yazının Devamını Oku 29 Kasım 2006
Hürriyet Otoyaşam olarak bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz 'Türkiye'nin en beğenilen otomobilleri' yarışması Otobil hız kesmeden devam ediyor. Büyük ilgi gören yarışmada ilk tur oylama bugün sona eriyor. Yani yarın 17 segmentin finale kalan üç modeli belli olacak ve yarışmaya 51 modelle devam edeceğiz. Bugüne kadar 9 binin üzerinde kişi tarafından 140 bine yakın oy kullanılan yarışmada, 17 segmentin ilk üç finalistini 6 Aralık'ta açıklayıp, final turu için oylamayı başlatacağız. 7 Aralık'ta ise her segmentin ilk üç finalisti otomotiv sektörü tarafından yakından tanınan kişilerden oluşacak bir jüri tarafından test edilip, oylanacak. Bu oylamalar halkın oylarını sadece katsayı bazında etkileyecek ve yine nihai belirleyici halk oyları olacak. Otobil'de ikinci tur oylama 6 Aralık'ta başlayıp 17 Ocak'ta sona erecek ve Türkiye'nin en beğenilen 17 otomobili belirlenecek. 17 birinci 1 Şubat 2007’de düzenlenen törenle ödüllerini alacak.
Otomotiv sektöründe şirket dosyasını İK Stil’de açtık
Otomotiv bugün Türkiye’nin bir numaralı sektörü. Hem ihracatta, hem üretimde hem de satışta Türk ekonomisinin lokomotifi olan bu sektör büyümesini hızla sürdürüyor.
Ve tabi ki yazılı basında da hak ettiği yeri ve önemi buluyor.
İşte Hürriyet’in İnsan Kaynakları (İK) özel Stil ekinde de otomotiv sektörünü diğer yönleriyle ele almak ve sizlerle paylaşmak istedik.
Hürriyet’in 3 Kasım’da piyasaya sunacağı ’İK Stil’ gazetesinde çok özel bir çalışma yaptık. Bugüne kadar otomotiv haberlerimiz ağırlıklı olarak bireysel kullanıcılara yönelikti. Bu özel gazetede otomotiv sektörü için şirketlerin daha doğrusu kurumsal satış ve kiralamanın da ne denli önemli olduğunu göstermeye çalıştık. Şirketler için otomobil tercihlerinden, filo satış ve kiralamaya, patronların nasıl otomobil tercih ettiğinden, akaryakıt kontrolüne kadar bir çok konuyu sizler için araştırdık.
Kısacası otomotiv sektöründe şirket dosyası İK Stilde...
Yazının Devamını Oku 22 Kasım 2006
DaimlerChrysler’in Afrika, Asya ve Doğu Avrupa’da bazı ’usulsüz ödemeler’ yapıldığı ve bu pazarlarda güçlü olmak için o ülkenin hükümet ve bürokratlarına rüşvet verdiği iddiasıyla yürüttüğü soruşturma büyüyor. Soruşturma kapsamında görevlerinden ayrılan yöneticiler arasında Mercedes-Benz’in en önemli otobüs üretim merkezlerinden Türkiye’de üst düzey görevlerde bulunmuş Wolfgang Otto Diez ve Till Becker’in olması tüm bakışların Türkiye’ye çevrilmesini sağladı.
Bilmeyenler için Diez, DaimlerChrysler’in otobüs bölümü EvoBus’un yanı sıra Mercedes-Benz Türk’ün Yönetim Kurulu Başkanıydı. Becker ise 2000-2005 yılları arasında Mercedes-Benz Türk Direktörler Kurulu Başkanlığı görevini yürüttükten sonra, DaimlerChrysler’in Kuzeydoğu Asya Bölgesi Başkanı olmuştu.
ODALAR MÜHÜRLENMİŞ
Soruşturma Diez ve Becker’le sınırlı kalmayıp, Mercedes-Benz’de imza yetkisi bulunan bir çok yöneticiyi kapsıyor. Bu yüzden Türkiye’deki birçok yöneticinin görevden alındığı ve odalarının soruşturmanın sağlıklı yürümesi için mühürlendiği de iddia ediliyor. Mercedes-Benz Türk’ün Becker’den sonra göreve gelen Direktörler Kurulu Başkanı Ziegler’in görevini sürdürmesi ise soruşturmanın Ekim 2005 öncesine dayandığını net olarak ortaya koyuyor.
Mercedes-Benz Türk’ten konuyla ilgili resmi bir açıklama yapılmadığı için şirkete yakın kaynaklardan biraz yararlandım. Ama bu yazacaklarımın sadece iddia olduğunu, resmi açıklamanın soruşturma bittikten sonra yapılacağını da söylemekte fayda var. Zaten bu nedenle görevden alınanların ismini de yazmamak gerektiğine inanıyorum.
TOPBAŞ’A VERİLEN 3 OTOBÜS
Evet, soruşturmanın Türkiye ayağında bahsedilen ’usulsüz ödemeler’ İETT’ye satılan otobüslere uzandığı iddia ediliyor. Hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a hediye edilen 3 adet otobüsün de soruşturma kapsamında olduğu öne sürülüyor.
Şimdi Ocak 2005’e dönelim ve İETT’nin 100 milyon Euro’luk 500 Mercedes otobüs alımına ilişkin haberleri hatırlayalım. İETT’nin açtığı ihaleyi BMC’yi geride bırakarak kazanan Mercedes, anlaşmayla ilgili Hoşdere’deki merkezindeki bir imza töreni gerçekleştirmişti. Törene, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İETT İşletmeleri Genel Müdürü Dr. Muammer Kantarcı, DaimlerChrysler Otobüs Bölümü Başkanı Wolfgang Diez, Mercedes-Benz Türk Direktörler Kurulu Başkanı Dr. Till Becker katılmıştı. Evet, gördüğünüz gibi Diez ve Becker’in de yer aldığı bir imza töreni. İETT Genel Müdürü Muammer Kantarcı’nın da 2005 sonunda sağlık problemlerinden dolayı emekli olduğunu söylemekte fayda var.
MERCEDES’TEN JEST BEKLEDİM
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, o dönem yaptığı açıklamada, belediye hizmetlerinde kullanmak üzere Mercedes firmasından 3 adet hediye otobüs aldığını belirterek, hediyeyi başkanlık hakkı olarak istediğini belirtmişti. Topbaş, "Başbakanımız gibi bir jest bekledim. Üç tane otobüsü ücretsiz olarak veriyorlar. Bu otobüsler İstanbul’a gelen yabancı yatırımcıları gezdirmek ve belediyenin bazı hizmetlerini duyurmak için kullanılacak. İstanbul’un menfaati için her türlü ortamı sağlamaya çalışıyoruz" yorumunu yapmıştı.
Evet, işte bu 3 otobüsün soruşturmayla ilgisi olduğu iddia ediliyor. Soruşturmanın kapsamı derin ve benzer birçok şey olabilir. Bekleyip göreceğiz...
İETT otobüslerin yüzde 34’ü Mercedes
Bugün İstanbul’da kara yolu taşımacılığında İETT otobüslerinin payı yüzde 15.52. Yani 100 kişiden 15-16’sı ulaşım için İETT otobüslerini kullanıyor. İETT otobüs parkında bugün 2 bin 858 adet otobüs bulunuyor. Bunların 988’si yani bir başka değişle yüzde 34’ü Mercedes markalı otobüslerden oluşuyor.
Tofaş: Sadece 1 kişi dava açtı
Geçtiğimiz hafta, ’Koç, Fiat’ın olası CEO’sunu gönderecek kadar güçlü mü’ başlıklı yazımda, Tofaş’ın eski CEO’su Alfredo Altavilla’nın agresif yapısı ve farklı yönetim tarzıyla birlikte kısa sürede Tofaş’ta bütün taşları yerinde oynattığını belirtmiştim. Yazımda üst yönetimden en alt kademeye kadar 50’nin üzerinde kişinin Tofaş’tan ayrıldığını veya gönderildiğini kaydedip, gelen istihbarata dayanarak da, "Bir çok eski çalışan haklarını aramak için Tofaş’ı mahkemeye bile vermişti" demiştim. Bu konuyla ilgili olarak Tofaş’tan yapılan açıklamada, "Söylenildiği gibi bir çok dava yok. Tofaş’ın eski çalışanlarından sadece bir kişi dava açtı" denildi.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2006
Türk otomotiv sektöründen rüzgar gibi bir Altavilla geçti. Gelişi, yönetim tarzı, açıklamaları ve gidişi olay olan Tofaş’ın eski CEO’su Alfredo Altavilla şimdi İtalyan devi Fiat’ın en tepesi için ısınma turları yapıyor. 15 ay önce Tofaş’ın CEO’su olarak geldiğinde Tofaş’ta neler olacağını kimse bilmiyordu. Agresif yapısı ve farklı yönetim tarzıyla birlikte kısa sürede Tofaş’ta bütün taşlar yerinden oynamaya başladı. Üst yönetimden en alt kademeye kadar 50’nin üzerinde kişi Tofaş’tan ayrıldı veya gönderildi. Altavilla, Türkiye’ye gelirken geniş bir yetki ile donatılmış, hatta "Öldürme yetkisi alarak geldim" açıklamasını bile yapmıştı. Koç Holding, Tofaş’ın yeni projeler ve modellerle yeniden kár elde eden bir şirket haline gelmesi nedeniyle Altavilla’ya pek müdahale etmedi.
İÇERİDEN KAYNIYORDU
Ancak Tofaş’ın içeriden kaynadığı eski çalışanlarının açıklamalarından net olarak ortaya çıkıyordu. Bir çok eski çalışan haklarını aramak için Tofaş’ı mahkemeye bile vermişti. Sonra birden Altavilla çok ani bir kararla Türkiye’den ayrıldı. Kafalardaki soru ise ’neden’ oldu. Yerini sessiz bir şekilde Ali Pandır’a bırakarak İtalya’ya geri dönen Altavilla’nın, Koç Holding tarafından gönderildiği iddia edildi.
Ben iddialara değil ortadaki gerçeklere bakıyorum. Altavilla Tofaş’tan ayrılmadan bir hafta önce Fiat’tan yeni 4X4 modelleri Sedici’nin basın toplantısı için bir davet geldi. Davette, "Fiat Sedici’nin 31 Ekim’deki lansman toplantısına Tofaş CEO’su Alfredo Altavilla ve Fiat ve Ticari Araçlar İş Birimi Direktörü Okan Baş konuşmacı olarak katılacak" açıklaması yapılmıştı. Ancak daha bu toplantı gerçekleşmeden Altavilla’nın 27 Ekim’de görevini Ali Pandır’a bıraktığı açıklandı. Altavilla sonuçta, 1 Kasım itibarıyla görevini devretti ama bir gün önce herhalde bilseydi, CEO kimliğiyle bir toplantıya katılır mıydı? Bu olay Altavilla’nın gönderildiği tezini doğrulayabilir.
ORTAKLIK RİSKE ATILIR
Ama 10 Kasım’da Fiat Grubu’nun CEO’su Sergio Marchionne’nin 2007’de Fiat Auto’daki CEO’luk görevini bırakacağını ve yerine şirket içinden birisinin getirileceğini açıkladı. Marchionne’nin bu açıklamasının ardından en büyük CEO adayı olarak Alfredo Altavilla gösterildi.
Şimdi soruyorum, Fiat Auto’nun CEO’su olma şansı olan Altavilla’yı Koç Holding’in göndermesi söz konusu olabilir mi? Eğer Koç Holding Altavilla’yı göndermişse, iki şirketin gelecekteki ortaklığını riske atmış olmuyor mu? Veya Koç Holding bu kadar güçlü mü?
O yüzden bence artık Altavilla, ’gönderildi’ yorumlarını bir yana bırakmak gerekiyor. Sonuçta, Fiat Auto’nun CEO’su olsa da olmasa da Altavilla Fiat’ta önemli bir güce sahip. Zaten Fiat Auto’nun CEO’luğu için diğer bir aday olan Luca De Meo da Altavilla’ya yakınlığı ile biliniyor.
Hükümet, Auto Show ve manken üçgeni
Geçtiğimiz pazar günü kapılarını kapatan Auto Show fuarından önce Kasım 2004’e bir geri dönelim. 10’uncusu düzenlenen Auto Show fuarı henüz uluslararası takvime girmemiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan’la birlikte fuarı ziyaret edip, Honda’nın meşhur robotu Asimo ile tanışıyor. Erdoğan’ın bu ziyareti basına ise şöyle yansıyor: "Asimo’yla poz verdikten sonra fuardaki diğer otomobil firmaların standlarını da gezen Erdoğan çeşitli modelleri inceledi ve bilgi aldı. Erdoğan, standları gezerken stand hosteslerinin genellikle otomobillerin içlerine saklanmaları dikkat çekti. Görevliler, Başbakan Erdoğan gelmeden kısa bir süre önce bu konuda uyarıldıklarını söylediler."
7 GÜN SONRA TÜZMEN GELDİ
Evet dikkatinizi çekiyorum, görevliler Başbakan Erdoğan gelmeden kısa bir süre önce manken ve hostesler konusunda uyarıldıklarını söylemişler. (bkz. 21.11.2004 Hürriyet)
Şimdi gelelim bu yıla. Auto Show 11’inci kez düzenleniyor ve ilk kez uluslararası takvime girmiş. Yani Türkiye açısından çok daha önemli. Türk otomotiv sektörünün geldiği noktayı gösteriyor. Ama Başbakan Erdoğan bu kez yok. Sektörden gelen tepkiler üzerine fuar açılışından tam 7 gün sonra hükümet kanadından sadece Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ziyaret ediyor.
Sonuçta, otomotivin Türk ekonomisinin lokomotif sektörü olduğunu bizim gibi hükümette biliyor. Türkiye’de hangi fuar olursa olsun hiç birini kaçırmayan hükümet yetkilileri Auto Show’u ise es geçiyorlar. Sebebi 2004’teki fuarda gizli. AKP hükümeti Auto Show’u sektörün bir fuarı olarak değil, isminde de geçtiği gibi bir ’şov’ olarak değerlendiriyor. Ortada bir şov olduğu için burada yer almalarının tepki çekmesinden çekiniyorlar. Çünkü fuarda her yer ’yarı çıplak’ manken, hostes kız ve dansçılar kaynıyor.
Bu yüzden ya CNR yönetimi firmalardan bu kızları kaldırmasını isteyecek ki böyle bir şey söz konusu olamaz ya da hükümetten kimseyi beklemeyecek. Açıkçası tüm bunlar konuşuluyor. Eğer hükümet yetkilileri sırf bu yüzden fuara gelmiyorsa bence hiç gelmesinler. Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın da söylediği gibi, bu sektörün kimseye ihtiyacı yok.
Yazının Devamını Oku 8 Kasım 2006
GEÇTİĞİMİZ haftaya Türk otomotiv sektörünün duayenlerinden Yüce Auto'nun sahibi Orhan Yüce'nin 'Akıllı adam Çin malı otomobil almaz' sözü damgasını vurdu. Bu açıklamanın Hürriyet gazetesinden yer almasının ardından açılan Auto Show fuarında, otomotiv yöneticilerine sorulan soruların başında Çin malı otomobiller geldi. Rahmi Koç bile bu sorulardan nasibini aldı ve 'Bir çiçekle bahar olmayacağı gibi bir otomobille de bahar olmaz" cevabınıcverdi. Ferit Şahenk, gazetecilerin Yüce'nin açıklamasını hatırlatması üzerine, "Orhan Yüce duayendir. Bir bildiği var ki söylemiştir" dedi. Yani anlayacağınız Çinli otomobiller daha Türkiye'de satılıp satılmayacağı belli olmadan fuarın en önemli gündem maddelerinden biri oldu.
YÜCE'DEN NEZAKET ZİYARETİ
Bildiğiniz gibi Mazda'nın Türkiye temsilcisi Mermerler Grubu Çinli Chery markasını Türkiye'ye getirmek için çalışmalar yapıyor. Çinli markanın Türkiye distribütörü olan ve Auto Show fuarında Chery modellerini sergileyen Mermerler Grubu'nun Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Mermer'le fuarda uzun uzun sohbet ettik. Hem de bu sohbet sırasında yanımızda Orhan Yüce ve Chery'in Başkan Yardımcısı Zhou Biren vardı. Orhan Yüce, Çinli otomobiller hakkında yaptığı açıklama nedeniyle Yüksel Mermer'e bir nezaket ziyareti yapmıştı. Yüce, "Söylediklerimin bu kadar büyütüleceğini tahmin etmemiştim. Yüksel Mermer benim 40 yıllık dostum. Beni onunla karşı karşıya getirdin" diyince dayanamadım: "Siz Çinli otomobiller hakkında düşündüklerinizi söylediniz. Bu açıklamada ne Chery'den ne de Yüksel Mermer'den bahsettiniz."
KİMSE CHERY'E KARŞI DEĞİL
Yüksel Mermer, beni doğruladı ve Yüce'ye bu konuda kırgın olmadığını söyledi. Mermer, "Çinli otomobiller hakkında genel bir imaj var. Gerçekten de kalitesi şüpheli markalar var. Ama Chery Çin'in bir numaralı markası. Bu yüzden DaimlerChrysler gibi bir dev bile ortaklık için görüşmeler yapıyor" diye konuştu. Mermer'in bu açıklaması üzerine araya girdim: "Bizim gazeteciler olarak en önemli misyonumuz tüketicileri bilinçlendirmek. Bir markayla ilgili haber yapmanın yanında bu markanın artılarını eksilerini de anlatmak zorundayız. Bugün kimse Chery'e karşı değil. Türkiye'ye vergisi veren her marka sorumluluğunu biliyorsa ve gerekli altyapıyı oluşturmuşsa girebilir. Bizim karşı olduğumuz Chery'nin açacağı kapıdan kalitesi belli olmayan bir çok Çinli markanın da Türkiye'ye girecek olması. Bu gerçekleşirse sorumluluğu kim üstlenecek."
HÜKÜMETTEN DÜZENLEME İSTEDİK
Çinli Chery'nin Başkan Yardımcısı Zhou Biren’de sohbete dahil oldu: "Kesinlikle haklısınız. Bugün bizim Chery olarak en büyük sıkıntımız imajımızı bozan diğer markalar. Çin'de şu anda uluslararası standartlara sahip 2-3 marka var. Diğerlerinin kalitesi belli değil. Biz Çin hükümetinden araç ihracatında belli standartları sağlamasını istedik. Yani her markanın Çin'den ihraç edilmemesi için bir düzenleme yapılması için başvurduk. Bu konuda çalışmalar yapılıyor ve kısa sürede çözüme kavuşacak. Böyle olduğu takdirde uluslararası standartlara uymayan modeller Çin'den ihraç edilemeyecek. Bir başka değişle her Çin malı araç ithal edilmeyecek." Zhou Biren'in açıklamaları çok net.
Chery satışı için çok acelem yok
Bu kadar tartışıyoruz ve konuşuyoruz ama hala Çinli Chery'nin ne zaman yollara çıkacağını bilmiyoruz. Zhou Biren, 2 yıl içinde Avrupa'da piyasaya çıkacaklarını belirterek, "Şu anda İngiltere'de uyum testleri yapılıyor. Bunların sonucuna göre yollardaki yerimizi alacağız" diye konuşuyor. Yüksel Mermer ise Chery'i Avrupa'dan önce Türkiye'de piyasaya sunacaklarını belirterek, "Bizim acelemiz yok. Gerekli standartları oluşturup, altyapı kurduktan sonra piyasaya sunarız. Benim planım önümüzdeki yıl 2008 model yılı olarak Chery modellerini Türkiye'de satmaya başlamak" açıklamasını yapıyor. Evet, gördüğünüz gibi Çinli otomobiller hakkında son durum böyle. Biz görevimizi yapıp, her türlü gelişmeyi sizlere aktarıyoruz.
Mazda'yı kolay kolay başka bir distribütöre bırakmayız
Yüksel Mermer, Chery standındaki görüşmemizin ardından kolumdan tutup beni Mazda'nın standına götürdü. Bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var. 21 yıldır Mermerler Grubu'nun distribütörlüğünde Türkiye'de satılan Mazda'nın 2007 yılında Koç Grubu'na bağlı Otokoç'a geçeceği iddia ediliyor. İddia ediliyor diyorum çünkü ortada resmi bir açıklama henüz yok. Tek resmi açıklama Mart ayında Cenevre fuarında Mazda Avrupa Başkanı'nın yaptığı açıklama. Mazda Avrupa Başkanı James Muir, Mart 2007 yılında Türkiye'de Mermerler Grubu ile sözleşmelerinin biteceğini belirterek, ya Mazda olarak ya da yeni bir distribütörle Türkiye'de yer almaya devam edeceklerini söylemişti.
MAZDA BİZİM ÇOCUĞUMUZ
Yüksel Mermer'e Mazda'yla ilgili son durumu sorduğumda, "Türkiye'de 21 yıldır Mazda'nın distribütörlüğünü yapıyoruz. Bu kadar uzun süre distrübütörlük yapan başka bir firma yok. Mazda bizim çocuğumuz. Kimseye bırakmayız" cevabını veriyor.
Mazda'nın Koç Grubu'na geçeceğine ilişkin iddialar hakkında ise Mermer, "Bize intikal eden bir durum söz konusu değil. Bu kadar emek verdiğimiz bir markayı kolay kolay bırakmayız. Mazda eğer kendi Türkiye'de yer almak istiyorsa buyursun gelsin. Ama başka bir distribütörle anlaşmasına izin vermeyiz. Elimizden gelen tüm mücadeleyi veririz. Bu kadar emek vermişiz, öyle kolay kolay elimizden alamazlar. Biz Mazda'yı bırakmamak için direneceğiz ve mücadelemizi sürdüreceğiz" açıklamasını yapıyor.
FİYAT AVANTAJI VERMİYORLAR
Mazda'nın çok önemli bir marka olduğunu ve hakettiği noktaya Türkiye'de taşıyacaklarını söyleyen Mermer, "Mazda konusunda Türkiye'deki dezavantajımız fiyat. Japonlar Avrupalı markalar gibi Türkiye şartlarına uygun fiyat ve araç vermiyorlar. Fiyat avantajımız olmadığı için rekabette zorlanıyoruz. Bu da satışların düşük olmasını sağlıyor" açıklamasını yapıyor.
Evet Mart 2007'e az kaldı. Japon Mazda önemli bir marka ve tüm dünyada dikkat çeken başarılı modellere sahip. Bir zamanlar Türkiye'nin bir numaralı ithal otomobil markası olan Mazda'nın Türkiye'deki geleceğinin ne olacağını göreceğiz.
Fuar sadece bir günden ibaret değil
Bu yıl Auto Show fuarı, biz basın mensupları için uluslararası fuarları takip etmekten bile daha zor oldu. Sebebi açık, fuar açılış konuşmalarıyla birlikte tam 12.00'de açıldı ve bu saatten sonra saat 15.00'a kadar her yarım saatte bir 4-5 toplantı yapıldı. Her firma yaptığı basın toplantısının takip edilmesini ve bunu gazete ve televizyonlarda görülmesini istiyor. Ama kimse gazetecilerin hangi birine yetişeceğini düşünmüyor. Fuara katılan 40'a yakın marka var. Her bir markanın toplantısına katılmış olsak dahi, bu haberlerin hepsini yazmamızı ve sayfalara koymamız beklenemez.Sonuçta fuarın ilk gününde yapılacak haberler 3 aşağı 5 yukarı belliydi. Koştura koştura gidilen diğer toplantılar ise ya küçük yer aldı veya yer alamadı. Firmaların unuttuğu en önemli şey fuarın bizim için sadece ilk günden ibaret olmadığıydı. Basın gününden sonra fuarın ilk açılış günü olan 3 Kasım'da erkenden fuara gidip saat 21.00'e kadar her firmanın standını tek tek dolaştım ama neredeyse çoğunda yetkili yoktu. Durum böyle olunca sadece fuarda yer alan yöneticilerle görüşüp haber hazırladık.
BİZİ DÜŞÜNÜNLER DE VAR
Fuarın ilk günkü koşuşturmasında her modeli tek tek inceleyip, fotoğrafını çekme şansımız tabiki yoktu. Yoğunluğumuzu ve tempomuzu bilen Soylu&Cengiz’den Yusuf Soylu, biz basın mensubu arkadaşları için bir şıklık düşünmüş. Fuarda yer alan markaların tüm modellerinin tek tek fotoğrafını çekip, bizim için arşivlemiş. Teşekkürler Yusuf Soylu...
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2006
Emre Hüsmen’i belki hatırlarsınız. Geçtiğimiz yıl Fransız Peugeot’un düzenlediği uluslararası tasarım yarışmasında 800 proje arasında ilk 10 finalist arasına kalmıştı. Bu başarısıyla Peugeot Türkiye’den Kanada’da tasarım eğitimi için burs kazanan 19 yaşındaki Hüsmen, bir taraftan eğitimini sürdürürken diğer taraftan otomobil çizimleri yapmaya devam ediyor.
BABASINDAN MAİL
Bunları anlatmamın sebebi geçtiğimiz hafta Emre Hüsmen’in babasından bir mail aldım. Mailde Emre Hüsmen’in bir tasarımının Amerikalı bir şirket tarafından kullanıldığı yazıyordu. Hemen şirketin internet sitesine girip baktım. Evet doğruydu, Emre Hüsmen’in yaptığı bir tasarımı FortuneSport isimli Atlanta merkezli bir şirket tarafından kullanılarak üretileceği açıklanıyordu. Levensfere ismini verdikleri aracın 55 bin dolara satılacağı bile yazılmıştı. Üstelik aracın prototipini bile hazırlamışlardı.
İMZA DİYE BİR OTOMOBİL VARDI
Şirketi biraz inceledikten sonra bir dönem Türkiye’de ’İmza’ isimli hayali bir otomobil pazarlamaya çalışan ’Jet Fadıl’ lakaplı Fadıl Akgündüz’ü hatırladım. Bilmeyenler için söyleyeyim, Jet Fadıl, İngiltere’de ’İmza’ isimli bir araç tasarlatıp prototipini yaptırmıştı. Büyük şovlar eşliğinde Türkiye’de ve yurtdışında tanıtılan aracın hayali olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bir takım insanlardan para toplamak için üretilmeyecek bir araçla şov yapan Akgündüz’ün sonunu hepimiz biliyoruz.
FortuneSport isimli şirketin sahibi Teritius Fortune’da Jet Fadıl’la benzerlikler taşıyor. Otomotiv mühendisi olduğunu söyleyen ve otomobil üretimine soyunan Fortune, ilk üretimi içinde 19 yaşındaki Emre Hüsmen’in tasarladığı aracı kullanmış. Üstelik internet sitesinde bu aracı tanıtırken Emre Hüsmen’in tasarımından yola çıktık diye de yazmış.
KENDİ ÇAPINDA TAKILIYOR
Konu gerçekten heyacan vericiydi ve hemen Emre Hüsmen’le irtibat kurdum. Hüsmen, bahsedilen şirketin Amerika’da yaşayan birinin hayali bir şirketi olduğunu belirterek, "Teritius Fortune isimli kişinin kendi garajı var ama ortada üretim diye birşey yok" diye konuştu. Tasarımını kullanması konusunda ise bu kişiyle konuştuğunu söyleyen Hüsmen, "Ama öyle ciddi bir durum yok. Adam kendi çapında takılıyor" dedi.İlginç değil mi. Amerikalı bir şirket otomobil üretmeye hazırlanıyor ve ilk otomobili için 19 yaşındaki bir Türk tasarımcının projesini seçmiş. Sebebi açık, Hüsmen henüz öğrenci ve belli ki projesinin patentini almamış. Uyanık Amerikalı da bundan yararlanıp kendini pazarladığı otomobilin tasarımını bedavaya getirmiş. Eğer olurda gerçekten Levensfere ismini verdiği bu spor araç üretilirse, bu araçta en büyük paya sahip Hüsmen ne olacak. Ben size söyleyeyim Hüsmen çizdiğiyle kalacak.
Fiat yeni logosuyla BRAVO dedi
İtalyan üretici Fiat’ın orta sınıftaki temsilcisi Bravo, 2001 yılında üretimine son verildikten sonra yerini Stilo modeline bırakmıştı. Fakat Stilo büyük umutlara rağmen istenilen başarıyı yakalayamadı. Aradan geçen 6 yıldan sonra Fiat, uzun zamandan beri beklenen yeni orta sınıf temsilcisini yeniden ’Bravo’ ismiyle gün ışığına çıkardı. Çekici çizgileri ile Fiat’ın Avrupa’daki yeni silahı olmaya hazırlanan Bravo, tasarımında Alfa Romeo ve Maserati’den izler taşıyor. Fiat’ın yeni logosunu taşıyan ilk otomobil olan Bravo, bu özelliği ile de önemini bir kez daha vurgulamış oluyor. İtalyan tarzını en iyi şekilde yansıtması amacıyla şekillendirilen Bravo, iç mekanda kullanılan kaliteli malzemelerle de hedefinin yükseklerde olduğunu açıkça belli ediyor. Büyük boyutlu bir hatchback olarak tasarlanan araç, geniş iç mekanı ve 400 litre hacmindeki bagajı ile dikkat çekiyor. Fiat’ın güvenlikte Grande Punto ve Croma modelleri ile yakaladığı başarıyı Bravo ile de sürdürmesi bekleniyor. EuroNCAP testlerinden 5 yıldız alacak şekilde sağlam bir şasi üzerinde geliştirilen araç, yeni motor seçenekleri ile de dikkat çekiyor. 1.4 litre hacmindeki benzinli turbo motorlar, 120 ve 150 beygir üreten iki farklı versiyona sahip. Küçük hacimden turbo desteği ile yüksek güç üreten bu motorlar düşük yakıt tüketimine sahipler. Ayrıca 1.9 litre Multijet dizel motorlar da 120 ve 150 beygir olmak üzere iki farklı güce sahip.
Üstü açıkken koltukları güneşten ısınmıyor
BMW, sportif modeli 3 Serisi Coupe’nin piyasaya sunulduktan kısa bir süre sonra üstü açılabilir versiyonunu da gün ışığına çıkardı. Bugüne kadar BMW tarafından üretilen ilk metal tavanlı Cabrio olan araç, dinamik görüntüsünden hiç bir şey kaybetmemiş. Coupe versiyonu ile genel olarak aynı çizgilere sahip olan araç, üç parçalı metal tavanı ile sıcak havalarda keyifli yolculuklara olanak tanıyor. Geniş motor yelpazesine sahip olan araçta, en çok dikkat çeken nokta ise aracın koltuklarında yer alıyor. Çünkü 3 Serisi Cabrio’da opsiyonel olarak sunulan Sun-Reflective isimli koltuk teknolojisi, aracın üstü açıkken güneş ışınlarının deri koltuktaki özel pigmentler sayesinde kırılarak iç döşemenin ısınmasını önlüyor ve koltuk sıcaklığının sabit tutulmasını sağlıyor. Üç parçalı metal tavanını 22 saniyede açarak Coupe’den Cabrio’ya dönüşen aracın 350 litrelik bagaj hacmi ise 210 litreye düşüyor. Önceki nesle göre daha ferah bir iç mekana sahip olan aracın cam yüzeyi yüzde 38 oranında artırılmış. 3 Serisi Cabrio’da 2.0 litre 170 beygir, 2.5 litre 218 beygir, 3.0 litre 272 beygir ve 3.0 litre çift turbo 306 beygirlik benzinli motor seçeneklerinin yanı sıra 3.0 litre 231 beygir turbo dizel motor seçenekleri de bulunuyor.
Yazının Devamını Oku