Emre Özpeynirci

3 yaşına girdik, her hafta 900 bin kişiye ulaşıyoruz

18 Ekim 2006
Türkiye’nin ilk ve tek haftalık otomotiv gazetesi Hürriyet Otoyaşam, 3 yaşında. Ekim 2003’te yayın hayatına başlayan ve bir çok açıdan ilk olma özelliğini taşıyan Otoyaşam kesintisiz 155 haftadır okuyucusuyla birlikte. Otoyaşam 3 yıldır okuyucularının sevgisi, beğenisi ve otomotiv sektörünün desteğiyle yayınlanıyor ve de yayınlanmaya devam edecek. Türkiye için büyük önem taşıyan otomotiv sektörü için hem bir referans gazetesi hem de okuyucuların sektör adına tüm yenilikleri bulduğu bir haftalık yayın Otoyaşam.

Başta da söylediğim gibi Otoyaşam’ın en önemli özelliği ilk ve alanında tek olması. Yani şu anda Otoyaşam dışında haftalık yayınlanan başka bir gazete yok. Bizden sonra birçok otomotiv eki çıkmış olsa da kısa sürede Hürriyet gerçeğini fark edip bundan vazgeçmişlerdi. Bizi ayakta kılan farkımız tabi ki en başta tarafsız oluşumuzdu.

KADINLARIN İLGİSİ

Otoyaşam’ın bir başka hedefi de, otomobilin sadece erkeklerin tekelinde olmadığını göstermekti. Basın İzleyici Araştırmaları Kurulu (BİAK) tarafından 3 Eylül 2005-31 Ağustos 2006 dönemi arasında yapılan araştırma sonuçlarına göre, her hafta 897 bin kişiye ulaşan Otoyaşam’ı okuyanların yüzde 61’i erkek iken yüzde 39’unun kadın okuyucu olduğu belirlendi. Yani her hafta 354 bin kadın Otoyaşam’ı takip ediyor. Bu da bizim hedefimizde doğru yol aldığımızın en güzel göstergesi. Araştırma, trafikte her geçen gün sayıları artan kadınların, otomobillere ve otomobil kültürüne olan ilgilerinin giderek artığını belirliyor.

OTOBİL YARIŞMASI

Bir başka ilkimiz de bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz OtoBil, yani "Yılın en beğenilen otomobilleri" yarışması. Türkiye’de ilk kez düzenlenen ve geleneksel hale gelen OtoBil hem halkın oyları hem de uzman gazetecilerden oluşan özel jürinin puanlaması ile Türkiye’nin en beğenilen otomobillerinin belirlendiği bir yarışma. Okuyucular için de otomobil tercihlerini yaparken yaralanabilecekleri bir rehber ve bu açıdan da bir ilk olma özelliğini taşıyor.

Motorsporlarının hakkını vererek yayınlamak, kısa haberler statüsünden çıkarıp dünya ile aynı anda aynı mercekten vermekte Otoyaşam’ın artılarından. Çok değil 5-6 yıl önce Formula 1 Türkiye’de yapılacak dendiğinde ’deli mi bu’ ya da ’hadi canım’ gibi sözlerle karşılaşırken, geçen yıl gözlerimize kulaklarımıza inanamayarak izledik İstanbul Parkta F1’i. Bu yıl ikincisi düzenlenen Formula 1, Türk seyircisinin Türk halkının motorsporlarına olan ilgisinin giderek arttığını ve Otoyaşam’ın ne kadar doğru bir karar verdiğini de gösteriyordu.

Sonuçta otomobilin sadece dört tekerlek bir direksiyondan ibaret olmadığı, otomobilin bir yaşam biçimi olduğu gerçeğiyle yola çıkan Otoyaşam, Otomotiv haberleri, tarafsız otomobil testleri, motorsporları, motosiklet köşesi ile 155 hafta boyunca çok şey paylaştı. Bundan sonra da, paylaşmaya devam edecek. Daha önce söylediğim gibi BİAK’ın Eylül 2005-Ağustos 2006 araştırmasına göre Otoyaşam her hafta 897 okura ulaşıyor. Toplam okuyucu sayısının yüzde 73’ü 25 yaş ve üstü. Okurların yüzde 76’sı olan 678 bin kişi ABC1 gelir grubundan. Bu sonuçlar bizim için olduğu kadar otomotiv firmaları için de önemli. Çünkü Otoyaşam hem yaş hem de gelir grubu olarak direkt hedef kitlesine hitap ediyor.

3’üncü yaşımızın sevincini ve gururunu yaşarken siz okuyucularımıza ve otomotiv sektöründeki dostlarımıza da teşekkür ediyoruz.

Otoyaşam’ın iftar yemeğinin ardından

Malum Ramazan ayındayız. Bu kutsal ayda Otoyaşam’ın ev sahibi olduğu bir iftar yemeğinde otomotiv sektörünün temsilcileriyle biraraya geldik. Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal, Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar’ın da hazır bulunduğu yemekte, hem Türk otomotiv sektörü hem de Otoyaşam konuşuldu. Vahap Munyar, Türk ekonomisinin hem geçmişini hem de geleceğini değerlendirdiği bir konuşma yaparken, Hürriyet Reklam Direktörü Batuhan Ekin ise BİAK araştırmasının sonuçlarını sektör yetkililerine aktardı.

Otoyaşam’ın okur profili

Otoyaşam her hafta 897 bin okura ulaşıyor.

Okurların yüzde 61’i erkeklerden yüzde 39’u ise kadınlardan oluşuyor.

Okurların yüzde 73’ü 25 yaş ve üstünde.

Okurların yüzde 76’sı ABC1 gelir grubunda.

Oto Yaşam her hafta otomobili olan 397 bin okura ulaşıyor.

Oto Yaşam her hafta kasko poliçesi olan 284 bin araç sahibi okura ulaşıyor.

Oto Yaşam her hafta ev sahibi olan 591 bin okura ulaşıyor.
Yazının Devamını Oku

Hintli Tata’nın otobüsleri Adana’da üretilmeye başladı

11 Ekim 2006
Hintli otomotiv devi Tata, Türkiye temsilcisi İsotlar Grup’la Adana’da otobüs üretmeye başladı. Tamamı İsotlar Grup tarafından yapılan 20 milyon dolarlık yatırımla Adana’da kurulan İsoto fabrikasında üretilmeye başlanan Tata markalı otobüsler, ilk etapta Ortadoğu, Kuzey ve Batı Afrika’ya ihraç edilecek. İsotlar ve Tata, Adana’da yılda 1000 adet otobüs üretmeyi planlıyor.

Türk otomotiv sanayi bugün 1.2 milyonluk üretim kapasitesi ile AB’de otobüs üretiminde birinci, ticari araç üretiminde üçüncü, otomobilde yedinci sırada. Son yıllarda uluslararası otomotiv markalarının yatırımlarını kaçırmış olsak da Türkiye özellikle ticari araç üretimindeki büyümesini sürdürüyor. Bir çok uluslararası markanın ticari araç üretim üssü haline gelen Türkiye, bu özelliği ile diğer markaları da yatırım konusunda cezbediyor. Son olarak Hintli otomotiv devi Tata, Türkiye’de sessiz sedasız üretime soyunan markalardan biri oldu. Tata’nın Türkiye temsilcisi İsotlar Grup, 20 /images/100/0x0/55ea10c5f018fbb8f8692239milyon dolara Adana’da kurduğu fabrikada Tata markalı otobüsleri üretip ihraç etmeye başladı.

20 MİLYON DOLAR YATIRIM

İsotlar Grup’un otobüs üretim kararı Tata Motors ile yaptığı teknik işbirliği anlaşması ile 2 yıl önce başlamış. Otobüs üretimi için İsoto şirketini kuran İsotlar Grup, 2005 sonunda fabrika yatırımını tamamlayarak otobüs üretimine başlamış. Şu anda Tata’nın 25 kişilik LP 613 ve 35 kişilik LPO 916 modellerinin üretildiği fabrikada, 2007 yılında ise 65 kişilik LPO 1316 modelinin üretilmesi için çalışmalar yapılıyor.

İsotlar Grup’tan konuyla ilgili yapılan açıklamada, 20 milyon dolarlık yatırımla tamamı yüzde 100 yerli sermaye ile 10 bin metrekaresi kapalı olmak üzere toplam 50 bin metrekarelik alanda kurulan otobüs fabrikasının Adana Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunduğu belirtiliyor. Açıklamada, 2 yıl üzerinde çalışılmış olan üretim projesinde Türk mühendisler ve alanında uzman bir ekibin işbirliği yaptığı kaydedilerek şu görüşlere yer veriliyor:

"Tamamı öz sermaye ile kurulmuş olan fabrika 2005 yılı sonunda faaliyete başlamıştır. Üretimin yüzde 25 ithal yüzde 75 yerli malzeme ile yapılmaktadır. 2007 yılı ortasından itibaren CKD olarak getirtilecek olan şasiler de fabrikamızda üretilecektir. Araçların tasarım ve haklarının tamamı İsoto’ya aittir. Çukurova Bölgesi başta olmak üzere Türkiye genelinde Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu Bölgeleri’nde 10 ile dağılmış toplam 53 yan sanayiciye direkt olarak iş imkanı sağlayan Isoto Otobüs Fabrikası, mevcutta 125 olan personel adedini 2007 yılının başında 353 kişiye yükseltecek ve dolaylı olarak istihdam edilen kişi sayısı 2600’e ulaşacaktır."

YILDA 1000 ADET ÜRETİM

2006 ve 2007 yılları ihracatı için Tata Motors’tan alınan ülke ayrımı, model ayrımı ve adetsel hedefler doğrultusunda her geçen gün üretim kapasitesinin artacağını kaydeden İsotlar yetkilileri, 2007 yılında 1000 adet otobüs üreteceklerini belirtiyorlar.

Tamamı ihraç edilmek üzere üretilmekte olan otobüsler, bugüne kadar Tata Motors tarafından direkt olarak ürün sağlanmış olan Ortadoğu pazarına ihraç edilmeye başlanmış. 2007 yılında da Kuzey ve Batı Afrika ülkelerine ihracatın başlayacağı belirtiliyor. Adana’da üretilecek otobüsler Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Umman, Bahreyn, Suudi Arabistan, Ürdün, Cezayir, Libya, Nijerya, Senegal, Fildişi Sahilleri, Gana, Angola ve Sudan gibi Tata’nın yer aldığı mevcut pazar ülkeleri dışında markayla henüz tanışmamış ülkelere de ihraç edilecek. Bu doğrultuda ilk olarak Suriye’ye ihracat başlanmış.

Tata Grup kimdir?

Hindistan merkezli Tata Grup 7 farklı sektörde hizmet veren 93 şirketten oluşuyor. 2005-2006 yılı cirosu 22 milyar dolar olan Tata Grup’un 6 kıtada yer alan 40 ülkede yatırımı var. Tata Gruba bağlı Hindistan’ın en büyük otomotiv kuruluşu olan Tata Motors’un 2005-2006 cirosu ise 5.5 milyar dolar. Orta ve ağır ticari araç üretiminde dünyanın beşinci büyük şirketi olan Tata Motors orta ve büyük otobüs üretiminde de dünya ikincisi.

İsotlar Grup kimdir?

İsotlar Grup’un temelleri 41 yıl önce otomotiv sektöründeki yatırımlarıyla atılmış. 1965 yılında faaliyete geçen şirket, bugün itibarı ile grup çatısı altındaki şirketlerde toplamda 500’ü aşkın personel çalıştırıyor. Grubun otomotiv sektöründeki yatırımları ise Türkiye genelinde satış, servis ve yedek parça hizmetlerinin verildiği distribütörlükler ve dünyanın lider markalarının perakende operasyonlarını kapsıyor. Distribütör olarak hizmet verilen markaların kapsamında Tata marka otomobil ve hafif ticari araçlar ile Karsan J9 Premier marka minibüsler yer alıyor. Bu markaların tamamı ülke genelinde yetkili 78 satış ve 100 servis noktası ile hizmet veriyor.
Yazının Devamını Oku

Chery, Dodge olup Avrupa’ya girecek

5 Ekim 2006
Türkiye’de son dönemde otomotiv sektörünün en çok tartıştığı konuların başında Çinli otomobiller geliyor. Bildiğiniz gibi Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) ve Sanayi Genel Müdürlüğü bu konuda net tavrını ortaya koydu. Çin’den otomobil ithal etmenin ’hayal vaat’ yarattığı ve onay alamayacağı kaydedildi. Çin’den otomobil ithal etmek isteyenler ise 2007’de bunun gerçekleşeceğini söylediler. Ortada bir belirsizlik var ve bu belirsizlik Paris fuarına da yansıdı. İlk kez Paris’te yer alan Çinli markalar, Avrupa’da satış için henüz onay alamadıklarını ancak 2007’de bunun sonuçlanabileceğini kaydediyorlar.

DÜNYA BASININA YANSIDI

İşte tam bu sırada dünya basınına bir haber yansıdı. Gerek Financial Times gerekse diğer önemli Avrupa gazeteleri bu habere geniş yer verdi. Haber, DaimlerChrysler’in Çinli Chery ile yapacağı işbirliğiyle ilgiliydi. Her iki şirketten elde edilen bilgilere göre DaimlerChrysler Avrupa ve Amerika’da Çinli Chery’in ürettiği küçük otomobilleri satmak istiyormuş. Ama en önemlisi iki şirketin küçük otomobilleri, gelişmekte olan ülkelerde Dodge markası altında satmak istemesi. Yani araç Chery olacak ama Dodge markasıyla satılacak.

CHEVROLET-DAEWOO İKİLİSİ

Bu noktada hemen aklımıza Chevrolet ve Daewoo geliyor. Bildiğiniz gibi General Motors, Koreli Daewoo’yu satın aldıktan sonra modellerini Avrupa pazarına Chevrolet markasıyla sokmuştu. Sonuçta ortada ucuz otomobiller ve kötü bir imaj varken; GM, Chevrolet markasını kullanarak önemli bir başarı elde etti. Sonuçta ilk Chevrolet’ler Daewoo modellerinden oluşurken, daha sonra GM’nin geliştirdiği modeller Daewoo’ların yerini almaya başladı.

Şimdi benzer işi DaimlerChrysler yapmak istiyor. Chery ile ucuz ve küçük otomobiller üretip, Avrupa’ya yeni giren Dodge markasıyla satmak istiyor. Böylece yüksek satış rakamlarına ulaşabilecek. Chery ise Avrupa ve Amerika engelini diğer Çinli markalara göre daha rahat aşabilecek.

MERMER’İN İŞİ BOZULACAK

Çinli Chery’i Türkiye’ye ithal etmek isteyen ve bunun için Çin’e ihracat bile yapmaya hazırlanan Yüksel Mermer’in ise olası DaimlerChrysler Chery işbirliğinde işinin bozulacağı kesin. Çünkü Dodge Türkiye’de Chrysler çatısı altında satılıyor. İşbirliği gerçekleşirse Chrysler’in Dodge markası altında satılacak Çinli Chery’i Yüksel Mermer’e bırakması söz konusu olamaz. Benzer durum Daewoo’da da yaşanmıştı. Daewoo’nun Türkiye temsilcisi Sanko, modeller Chevrolet logosu altında ithal edilince devre dışı kalmıştı.

30 Eylül’de kapılarını açan, 15 Ekim’e kadar ise 1.5 milyon kişinin ziyaret etmesi beklenen Paris Otomobil Fuarı’nı geçtiğimiz hafta basın günlerinde gezme fırsatı buldum. Küçük sınıf ve 4X4 sınıfında yaşanan yoğun rekabetin gözler önüne serildiği fuarda, hemen hemen her markanın yepyeni bir model veya konseptle yer alması dünya prömiyeri sayısını 70’in üzerine çıkarmış. Fuarda petrol fiyatları nedeniyle tasarruflu küçük modellerin ve alternatif yakıtla çalışan otomobillerin sayısının hızla artacağı net bir şekilde ortaya konurken, Avrupa’da hızla büyüyen 4X4 pazarında da rekabetin fuarda sergilenen yeni modellerle çok çetin geçeceği anlaşılıyor. Opel, Skoda, Chevrolet, Mazda, Ford, Renault ve Dodge Avrupa’da 4x4 pazarına yepyeni modelleriyle adım atarken, Volkswagen, Honda, Kia, BMW, Subaru ve Mitsubishi’de hem mevcut modellerini yenileyerek hem de yeni modeller geliştirerek bu sınıfta avantajlı olmak istiyor. Paris’te en beğendiğim ve dikkatimi çeken modelleri aşağıda sıraladım.



Fuarın yıldızı

Paris’te konseptler teknolojileri ve tasarımları ile her zamanki gibi ilgi odağı olmayı başardılar. Öyle ki birçok otorite tarafından fuarın en iyi aracı olarak Citroen’in konsept otomobili C-Metisse gösterildi. Her ne kadar üretilemeyecek kadar fütüristik bir tasarıma ve teknolojiye sahip olsa da, barındırdığı teknik özelliklerle birçok üreticiye ilham kaynağı olabilecek bir model. Yukarı doğru açılan ön ve arka kapıları ile gelecekten fırlamış gibi duran C-Metisse, hem dizel bir motor hem de tekerleklere sabitlenmiş elektrikli motorlarla hareket ediyor.

En önemli model

Fuarda tanıtılan modeller içinde en çok üzerinde durulması gereken model ise bana göre Audi R8’di. Audi, marka grubuna bağlı Lamborghini’den aldığı teknoloji ile süper sporcusu R8’i üretti. Daha önce LeMans konsept otomobili olarak tanıtılan araç, tasarımını büyük ölçüde koruyarak seri üretime geçmeyi başardı. Lamborghini Gallardo platformunda geliştirilen araçta 4.2 litre V8 bir motor görev yapıyor. Bu motor 420 beygir güç üretiyor ve aracı 0’dan 100 km/s hıza 4.6 saniyede ulaştırıyor. Aracın maksimum hızı ise 300 km/s. Nisan ayında Türkiye’de de satışa sunulacak olan ve Almanya satış fiyatının 104 bin Euro’dan başlayacağı belirtilen Audi R8 için ilk siparişler fuarla birlikte alınmaya başlandı.

En şirin konsept

Renault’un en küçük modeli olan Twingo, veda ettiği yollara birkaç yıl sonra geri dönmeyi planlıyor. Seri üretime çok yakın tasarıma sahip bir konsept ile otomobilseverlerin karşısına çıkan Twingo, küçük boyutları geniş ve yenilikçi iç mekanı ile fuarın en şirin otomobili olmayı başardı. Ön tasarımda Clio ile neredeyse aynı tasarıma sahip olan Twingo, şişik çamurlukları ve küt arka kısmı ile dikkat çekiyor.

En seksi model

Alfa Romeo, ’8C Cometizione’ adını verdiği süper sporcusunu fuarda tanıttı. 4.7 litre 8 silindirli ve 450 beygir gücünde bir motora sahip olan arkadan itişli araç, önümüzdeki yıl Spider isimli üstü açık versiyonunu da Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tanıtacak. Ferrari ve Lamborghini gibi süper spor otomobillerin segmentine bu araç ile giriş yapacak olan Alfa Romeo, ’C8 Comepetizione’den sadece 500 adet üretmeyi planlıyor. Bu seksi model Kasım ayında Auto Show fuarıyla birlikte Türkiye’ye de geliyor. Siparişle satılacak aracın Türkiye’de fiyatının ise 300 bin Euro civarında olması bekleniyor.

En başarılı konsept

Fuara gelen ziyaretçiler ve otomotiv basınından birçok kişi tarafından en iyi konsept otomobil olarak belirlenen 908 RC, Peugeot’un dizel teknolojisinde ulaştığı son noktayı gözler önüne seriyor. Peugeot 908 RC, tasarımı ve iç mekanda sunduğu lüks ile dikkat çekiyor. 5.5 litre 12 silindirli dizel motora sahip olan araç 700 beygir güç ve 1100 Nm tork üretiyor. 908 RC, önümüzdeki yıllarda üretilecek olan yeni 607 hakkında da bazı ipuçları veriyor.

En Türk konsept

Ford’un Türk tasarımcısı Murat Güler tarafından çok kısa bir sürede hazırlanan Iosisx konsepti, Mondeo ile aynı platforma sahip. Bir yıl önce Frankfurt fuarında 4 kapılı bir coupe şeklinde Mondeo’nun haberciliğini yapan Iosis, Paris’te ismine eklediği ’X’ ile Ford’un Avrupa’daki ilk 4x4 modeli hakkında ipucu veriyor. Otomobilin seri üretim versiyonunun ise bir yıl sonra tanıtılacağı söyleniyor.

Renault: Toyota’da para var, GM’nin birleşmesi şart

Paris fuarına modellerin dışında damgasını vuran ise dev birleşme haberleri oldu. Amerikan otomotiv devi General Motors ile Renault-Nissan birleşmesi hakkındaki gelişmeler dünya basının öncelikli gündem maddesi olurken, olası GM-Ford birleşmesi de merak edilen konular arasındaydı. Dünya medyası bir taraftan Renault ve Nissan CEO’su Carlos Ghosn’a, diğer taraftan GM Başkanı Rick Wagoner’e gelişmeleri sorarken, Toyota Başkanı Watanabe bile bu sorulardan nasibini alıyordu.

Fuarda Türk basın mensuplarına bu gelişmeler hakkında en dikkat çekici açıklamayı ise Renault’un üretimden sorumlu Başkan Yardımcısı Michel Gornet yaptı. Gornet, GM ve Ford gibi dünya devlerinin birleşmeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Geçmişte bu şirketlerle kimse rekabet edemezdi. Bazı firmalar bu dev şirketlerin paçasını ısırır ama düşüremezdi. Paçalarını bir savurur kurtulurlardı. Ama artık devir değişti. Bu şirketler devleştikçe mali sorunlar takip etti. Bugün karşılarında Toyota gibi hem dev hem de parası olan bir rakip var. Toyota, bugün isteği her türlü yatırımı yapıp rekabette çok önde yer alıyor. Bu yüzden GM’nin ister bizle ister başka şirketlerle işbirliği yapması kaçınılmaz."
Yazının Devamını Oku

İhlas Grubu da Çinli oto için onay peşinde

27 Eylül 2006
Önceki gün Hürriyet ekonomi sayfasında, 11 aydır Türkiye’de faaliyete geçmeye çalışan Hintli Mahindra’nın Türkiye’ye girmek için montaj fabrikası kurma yöntemine başvurduğunu yazmıştım. Bunu da Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Sanayi Genel Müdür Yardımcısı Abdullah Altınsoy’dan öğrendim. Altınsoy, şu an için kesinlikle Çinli otomobillere onay vermeyeceklerini belirterek, "Bu otomobillerin ’Tip Onayı’ yok" cevabını verdi. Çinli Chery’nin Türkiye temsilciliğini alan Mermerler Grubu Başkanı Yüksel Mermer ise izni Çin’e ihracat yaparak almaya çalışıyor. Bekleyip göreceğiz. Ancak Altınsoy görüşmemizde başka ilginç bir şey daha söyledi. O da bir dönemler Kia, Citroen gibi otomotiv markalarının Türkiye distribütörü olan İhlas Holding’in yeniden otomotiv işine girmesiyle ilgiliydi. İhlas, Sanayi Genel Müdürlüğü’ne Çinli bir markanın ithalat izni için başvurmuş. Sonuçta, bir şekilde izin çıkarsa, Türkiye’de Çinli otomobil rüzgarı oldukça şiddetli esecek.

İhracatın kare asında neden otomotiv yok

Geçtiğimiz pazar günü Milliyet’te yayınlanan bir haber dikkatimi çekti. Haber, ’İhracatın kare ası’ başlığıyla verilmiş ve resimde Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ve İstanbul Tekstil Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İTKİB) Başkanı İsmail Gülle yer alıyordu. Yani Tüzmen’in dışında kare asta yer alan diğer üç kişi tekstil sektörünün temsilcileriydi.

Şimdi soruyorum, Türkiye’nin en büyük ihracatçısı konumuna yükselen otomotiv sektöründen neden bir temsilci hálá bu kare asa giremiyor veya sokulmuyor. Bildiğiniz gibi bu yılın Mart ayından itibaren otomotiv sektörü tekstilden ihracat birinciliğini devraldı. Ağustos sonu itibariyle 9 milyar doların üzerinde ihracat yapan otomotiv, yıl sonunda 14 milyar dolara koşuyor. Ama ne yazık ki, hükümet tekstile verdiği desteğin 10’da birini otomotive göstermiyor. Zaten gösterse Türkiye hem yeni yatırımların hem de OSD Başkanı Turgay Durak’ın söylediği gibi yılda 25 milyar dolarlık ihracatın kapısını açacak.

Hükümetin otomotive destek vermediği, geçtiğimiz hafta kapılarını açan dünyanın en büyük ticari araç fuarında da apaçık ortadaydı. Türkiye’nin yıldız ülke seçildiği fuarda düzenlenen ’Focus Turkey’ konferansına hükümet adına katılım sadece müsteşar düzeyindeydi. Başbakanlık veya hiç olmazsa bakanlık düzeyinde bir katılım olsaydı, hükümetin Türk otomotiv sektörüne verdiği desteği uluslararası çapta net olarak gösterecektik. Ama tekstil sektörüne baktığımızda, Başbakan ve bakanlar yurtdışındaki mağaza açılışlarını bile kaçırmıyor.

Doğuş Otomotiv, Amerika’da otomobil satmaya hazırlanıyor

Volkswagen, Audi, Seat, Porsche, Skoda ve Bentley’in Türkiye distribütörü olan kısa süre içinde Lamborghini’yi de portföyüne eklemeye hazırlanan Doğuş Otomotiv, temsilcilik görevini yurtdışına taşıyarak büyümeyi hedefliyor. Mısır’da Volkswagen markalı ticari araçların ithalat, dağıtım ve satış yetkisini alan Doğuş Otomotiv şimdi de Amerika’nın bir eyaletinde VW Grubu’na bağlı markaların temsilcisi olmak için görüşmeler yapıyor.

YATIRIM İÇİN BEKLİYOR

Bildiğiniz gibi uzun süredir VW Grubu’nu Türkiye’de yatırıma ikna etmeye çalışan Doğuş Otomotiv, bir taraftan bu konudaki çalışmalarını sürdürürken diğer taraftan otomotivde yeni büyüme yolları arıyordu. Volkswagen markalı ticari araçların Almanya’dan sonraki en büyük pazarının Türkiye olması ve binek markalarda elde edilen satış başarıları, Doğuş Otomotiv’e Türkiye dışında da temsilcilik yollarını açtı. VW Grubu, hem satış ve pazarlamada hem de satış sonrasında önemli başarılar elde eden Doğuş Otomotiv’e olan güvenini yeni ülkelerin temsilciliğini vererek göstermeye başladı.

ŞAHENK SÖYLEMİŞTİ

Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, bundan aylar önce yaptığımız bir görüşmede, "Yatırım için her türlü ortamı hazırladık. Karar VW Grubu’nun. Ama biz yatırım dışında VW Grubu’nun yurtdışında da temsilcisi olmak istiyoruz. Çevre ülkelerde Türkiye’deki başarılı temsilcilik görevimizi devam ettirmek istiyoruz" açıklamasını yapmıştı.

Bu açıklamadan birkaç ay sonra Doğuş Otomotiv 3 milyonluk araç parkına sahip Mısır’da Volkswagen marka ticari araç ithalat, dağıtım ve satış yetkisini aldığını açıkladı. Bu kararın ardından Doğuş Otomotiv CEO’su Aclan Acar, 2007 yılının ilk çeyreğinde faaliyete geçecek Mısır’daki VW ticari araç operasyonlarının başarılı olması halinde bölgeye yayılacaklarını açıkladı. Acar, "Mısır’daki faaliyetlerimiz bizim için çok önemli, buradaki başarıyla diğer Ortadoğu ülkeleri ve Türki Cumhuriyetleri’nde de Volkswagen marka araçların satış ve satış sonrası faaliyetlerini üstlenebiliriz" diye konuştu.

HEMEN ACLAN ACAR’I ARADIM

İşte tam bu açıklamaların ardından gruba yakın kaynaklardan Doğuş Otomotiv’in Mısır’dan sonra temsilcilik görevini Amerika’ya da taşımak istediği haberlerini aldım. Hemen telefona sarılıp Aclan Acar’ı aradım ve sordum. Acar, dünyanın bir çok yerinde fırsatları değerlendireceklerini belirterek, "Bu fırsatlar Avrupa’da da olabilir Amerika’da da" cevabını verdi. Amerika’da temsilcilik için görüşmeler yaptıklarını doğrulayan Acar, şöyle konuştu: "Biz gruba katma değer sağlayacak her fırsatı değerlendiriyoruz. Bu Ortadoğu olur, Avrupa veya Amerika. Şu an görüşmeler yapılıyor ama kesinleşen bir şey yok. Bizim yurtdışında da VW Grubu’nun temsilcisi olmamız, bize duyulan güveni gösteriyor. Amerika’nın bir eyaletinde temsilci olursak, bu sadece VW markası değil grubun diğer markalarını da kapsayacak."

ALINMIŞ KESİN KARAR YOK

Acar, kesin alınmış bir karar olmadığı için Amerika’nın hangi eyaletinde faaliyet göstereceklerini söylemese de, aldığım duyumlar Doğuş Otomotiv’in Los Angeles’ta VW Grubu’na bağlı markaların satış ve pazarlaması için anlaşma yaptığı yönünde. Tabii ki bunlar iddia, ortada henüz alınmış kesin bir karar ve atılmış imza yok. Ama Doğuş Otomotiv’in Mısır’da başladığı temsilcilik görevini başka ülkelerde de sürdüreceği kesin. Bekleyip göreceğiz. Anlaşma olursa ilk kez bir Türk şirketi distribütörü olduğu markaları Amerika’da satmaya başlayacak.

Otomobil distribütörlüğü 1987’de kasadan çıktı

Doğuş Otomotiv’den konu açılmışken, geçtiğimiz gün Volkswagen Ticari Araçlar Genel Müdürü Vedat Uygun ile yaptığımız sohbetten de bahsetmek istiyorum. Uygun, Doğuş Grubu’nun kurucusu merhum Ayhan Şahenk’in otomotiv distribütörlüğünün biraz tesadüfi başladığını belirtiyor. Sebebi açık, ağırlıklı olarak inşaat sektöründe faaliyet gösteren Ayhan Şahenk, 1987 yılında sahip olduğu arazi yüzünden Genoto’yu satın almış. İçerenköy’deki arazinin üzerinde bugün Carrefour’un olduğunu söylemem arazinin değerini daha net ortaya koyması açısından önemli.

Ayhan Şahenk, o zamanın parasıyla 15 milyar liraya aldığı Genoto’nun kasada bulunan şirket defterlerini incelerken ortaya bir hazine çıkmış. Arif Alp’in kurduğu Genoto satılana kadar sadece Bedford kamyonların üreticisi olarak biliniyormuş. Meğer Arif Alp, General Motors’un (GM) ne kadar markası varsa hepsinin Türkiye temsilciliğini almış ve hiç bir şey yapmamış. Ayhan bey, zaten çok sevdiği ’otomobil’ işine hem tesadüfen hem de büyük bir şansla bu şekilde girmiş. Sadece arazisini düşünerek aldığı Genoto, bugün Doğuş Grubu’na otomotivde büyük güç katarak ileride Volkswagen Grubu markalarının temsilcilik yolunu açmış.

Ayhan Şahenk, Genoto’yu alıp kasadan GM markaları çıkınca ilk işi Borusan’dan ayrılan İlhan Çetinkaya’yı transfer etmek olmuş. Doğuş ilk kez Opel ithalatı ile işe başlamış. GM’nin kendisinin Torbalı da Opel fabrika kurması üzerine 1994 yılında bu işi sona ermiş. Ancak Ayhan Şahenk, o hızla Opel’in Avrupa’daki en büyük rakibi Volkswagen ile anlaşıp, daha sonra sırasıyla Audi, Skoda, Seat markalarını Doğuş bünyesine katmış. 1999 yılında da Genoto’nun ismini Doğuş Otomotiv olarak değiştirdi.
Yazının Devamını Oku

Allah herkesi kazadan ve ekip beklemekten korusun

20 Eylül 2006
İstanbul’da yaşanan trafik işkencesinin bana göre en büyük sebebi, yollarda kaza yapan veya kalan araçların ardından saatlerce beklenen ekipler. Trafik ekipleri ’hangi birine yetişeceğiz’ tepkisi veriyor ama yıllardır bu konuda hiç bir şekilde çözüm bulanamıyor. Sonuçta hem kaza yapanlar hem de bu kaza yüzünden trafikte bekleyenler saatlerce mağdur oluyor.

Geçtiğimiz Cuma günü yaşadığım bir örneği bunu net olarak ortaya koyması açısından yazıyorum. Beylikdüzü TEM, E-5 bağlantısı arasında Carrefour’un hemen yanında trafik sıkışıklığı nedeniyle bir kamyon sol yandan aracıma sürttü. Aslında olay Carrefour’un 34 TU 7028 plakalı midibüsünün virajlı yolun en sağından geri geri gitmesinden kaynaklandı. Zaten dar olan yol bilinçsiz midibüs sürücüsü nedeniyle iyice daralınca kamyonun bana sürtmesi kaçınılmaz oldu.

SUÇLU KAÇIP GİTTİ

Midibüs şoförü bizim dur dememize rağmen kaçıp gitti. Zaten trafiğin sıkışık olduğu bir yolda biz de araçları hemen sağa çekip ekibi aradık. Bize bu bölgenin jandarma bölgesi olduğunu söylediklerinde ben hemen 156’yı aradım ve kaza yeri hakkında bilgi verdim. Araçların trafiği tıkadığını da belirterek çabuk olmaları gerektiği konusunda uyardım.

Aradan bir saat geçti ve ekipten hiç bir haber yoktu. Telefona sarıldım ve hatırlattım. Cevap, ’Geliyor’ oldu. Bir yarım saat daha geçtikten sonra, telefona bu kez başkası çıktı ve bana vardiya değiştiğini söyleyip bilgileri tekrar aldı. Tam 2 saat olmuştu ve yine telefona sarıldım. Bu kez bana Beylikdüzü Jandarma’nın numarasını verdiler. Aradım ama bölgeye Gürpınar’ın baktığı söylenince bu kez Gürpınar Jandarma’yı aradım. Konuyu ilettim ve adresi verdim. Bir kaç kez daha arayarak ekibin nerde olduğunu sordum. Tam 3 saat geçmişti ve ortada ekip yoktu. Biraz sonra bir jandarma ekibi yanaştı ve bize bu bölgenin polis bölgesi olduğunu söyleyip gitti. Yıkılmıştım. Düşünsenize 3 saat beklemişsiniz ve böyle bir cevap alıyorsunuz. Bir 3 saatte polisi beklemeyi göze alamadım ve rapor tutmadan oradan ayrıldım. Zaten telefonumun şarjı da bitmişti.

SİGORTA RAPOR BEKLİYOR

Hayır, hasarın büyük olmaması nedeniyle, ben bu ıstıraba daha fazla dayanamamıştım. Peki, hasar daha büyük olsaydı ve Allah göstermesin hayati bir durum olsaydı ne olacaktı? Türkiye’de hasarınızı karşılamak için sigorta sizden rapor bekliyor ve bunu da sadece trafik ekipleri yazıyor. Rapor tutturmazsanız otomatik olarak suçlu oluyorsunuz ve sigorta indiriminiz düşüyor.

Siz siz olun kaza yaptığınız yerin önce jandarmaya mı yoksa emniyete mi bağlı olduğunu net olarak öğrenin. Daha sonra mümkünse kaza yerinin tam koordinatlarını çıkarın. (nasıl yapacağınızı ben de bilmiyorum ama...) Allah herkesi kazadan ve kaza sonrası ekip beklemekten korusun.

Biryıldız: Hafif ticari üretimi için Almanya’ya bastırıyoruz

Geçtiğimiz günlerde Mercedes-Benz Satış ve Pazarlama Direktörü Eşref Biryıldız ile telefonda konuştum. Biryıldız, Türkiye’de otobüs ve kamyon üretiminde kendilerini kanıtladıklarını belirterek, "Biz şimdi her fırsatta Almanya merkeze Türkiye’de hafif ticari araç üretimi için bastırıyoruz" açıklamasını yaptı.

Şu an için hafif ticari araç üretimine ilişkin alınmış bir kararın olmadığının üstüne basan Biryıldız, "Avrupa’da üç bölgede hafif ticari araç üretimi yapılıyor. Bu bölgelerde kapasiteler şu an için yeterli. Biz Almanya dışında hafif ticari araç üretimi gündeme gelirse ilk aday olarak Türkiye’nin yer almasını istiyoruz" dedi.

YERLİ ÜRETİMLE SATIŞLAR PATLAR

Türkiye’de hafif ticari araç üretmeleri halinde önemli avantaj elde edeceklerini ifade eden Biryıldız şunları söyledi: "Türkiye’de hafif ticari araç üretimi yapan Ford Otosan ve Fiat’ın satış başarıları ortada. Biz de bunu gerçekleştirirsek, 6-7 bin adetlik satışlarımızı çok rahatlıkla 15-20 bin adede çıkartabiliriz. Bunu her fırsatta Mercedes-Benz yöneticilerine anlatıyorum. Şu an için net bir karar yok. Ama ben bu isteğimizi her ortamda yineleyeceğim. Diğer taraftan biz otobüs üretimimizin yüzde 70’ini dışarı satıyoruz. Ama bunu kamyonda sağlayamadık. Ne zamanki Almanya’da kapasite yetmiyor biz o zaman kamyon ihraç ediyoruz. Şu anda kamyonda ihraç oranımız yüzde 30’u bile bulmuyor. Bir taraftan hafif ticari üretimi için merkezi ikna etmeye çalışırken diğer taraftan kamyon ihracatımızı otobüs ihracatımıza yaklaştırmak istiyoruz. Türkiye’nin üretim kalitesi bunları yapacak noktada."
Yazının Devamını Oku

En büyük yarış Otomobil 20 Eylül’de start alıyor

13 Eylül 2006
Türkiye’nin ilk ve tek haftalık gazetesi Otoyaşam’ın düzenlendiği ve geleneksel hale gelen ’Türkiye’nin en beğenilen otomobilleri’ yarışması Otobil’in üçüncüsü 20 Eylül’de start alıyor. Bu yıl Petrol Ofisi, Damat/Tween/ADV ve Pirelli’nin sponsorluğunda düzenlediğimiz Otobil yarışması, Türkiye’de otomotiv sektörünün ve yollardaki model sayısının büyümesini net olarak ortaya koyuyor. Otobil yarışmasının ilkinde 11 olan segment sayısını geçtiğimiz yıl hafif ticari araç segmentini ekleyerek 12’ye yükselmiştik. Bu yıl ise segment sayısında pazardaki rekabete dayanan önemli bir artış oldu. Otobil yarışmasında bu yıl 17 segmentte toplam 204 otomobil Türkiye’nin en beğenileni olmak için yarışıyor.

Türkiye’nin ilk ve tek haftalık gazetesi Otoyaşam olarak geleneksel hale getirdiğimiz Türkiye’nin en beğenilen otomobilleri yarışması Otobil’in üçüncüsünü 20 Eylül’de başlatıyoruz. En büyük ve en çok katılım alan yarışma Otobil, büyük bir destekle üçüncü kez yılın otomobillerini seçmek için hazır. Yapmanız gereken tek şey 20 Eylül’den itibaren <B>www.hurriyetim.com.tr, www.arabam.com, www.e-kolay.net, www.cnnturk.com.tr  </B>adresinden Otobil logosunu tıklayıp, en beğendiğiniz otomobillere oy vermek.

Bu yıl <B>Petrol Ofisi</B>, <B>Damat/Tween/ADV</B> ve <B>Pirelli</B>’nin sponsorluğunda düzenlediğimiz Otobil yarışması, Türkiye’de otomotiv sektörünün ve yollardaki model sayısının büyümesini net olarak ortaya koyuyor. Otobil yarışmasının ilkinde 11 olan segment sayısını geçtiğimiz yıl hafif ticari araç segmentini ekleyerek 12’ye yükselmiştik. Bu yıl ise segment sayısında pazardaki rekabete dayanan önemli bir artış oldu. Otobil yarışmasında bu yıl 17 segmentte toplam 204 otomobil Türkiye’nin en beğenileni olmak için yarışıyor.

<B>NEDEN 17 SEGMENT</B>

Yarışmayla ilgili detaylara geçmeden önce segment sayısını neden 17’ye çıkarttığımızdan kısaca bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi otomotiv sektöründe rekabet arttıkça firmalar yepyeni segmentler yaratarak satışlarda bir adım öne geçmeye çalışıyor. Her yeni yaratılan segment de yeni modelleri ve doğal olarak yeni rekabeti beraberinde getiriyor. İşte bu yüzden segment sayısı bu yıl 17. Aslında firmalar bu sayının bile artması taraftarıydı ama ortaklaşa bir çalışma sonucunda 17’de karar kıldık.

Küçük A, Ccoupe cabrio üst, pick-up, yerli binek ve yerli hafif ticari bu yılki yarışmaya eklenen yeni segmentler oldu. Öncelikli olarak küçük A segmentinden bahsetmem gerekirse, bildiğiniz gibi Türkiye’de küçük sınıfta son dönemde çok büyük bir rekabet yaşanıyor. Küçük sınıf otomobil satışlarının toplam otomobil pazarının yüzde 50’sine ulaşması da bunun bir göstergesi. Durum böyle olunca hemen hemen her marka yepyeni modelleriyle Türkiye yollarındaki yerini aldı. Biz de bu sınıfı bu yıl ikiye bölerek, küçük A ve küçük B diye ayırdık. Küçük A sınıfında Türkiye’nin minik otomobilleri yer alırken, küçük B sınıfında ise Türkiye’nin en çok satan modelleri yer alıyor.

<B>YENİ DOĞAN SEGMENTLER</B>

Coupe-cabriolet segmenti de benzer şekilde model artışından kaynaklandı. Türkiye’de 39 bin YTL’den başlayıp, 200-300 bin YTL’ye kadar coupe-cabriolet model olması doğal olarak bu segmenti de ikiye bölmemizi gerektirdi. Aksi takdirde bu kadar fiyat farkı olan araçların birbiriyle rekabet etmesi doğru olmazdı. Yine model artışına bağlı doğan üçüncü segment ise pick-up oldu. Son yıllarda Türkiye’de moda haline gelen pick-up araçlar hem fiyatları hem de özellikleri ile tüketiciyi cezbetmeye başlayınca Otobil’deki yerini aldı.

İlk iki yarışmadaki tecrübemize ve gelen talepler üzerine Türkiye’de üretilen yerli araçlar için de segment oluşturmaya karar verdik. Bildiğiniz gibi hem binek hem de hafif ticari araç segmentinde önemli modeller üretip dünyaya satıyoruz. Bizde bu yıl yerli binek ve yerli hafif ticari segmentlerini de Otobil’e dahil edip rekabeti kızıştırdık.

Yazının Devamını Oku

OSD: Çinli ve Hintli otomobiller Türkiye’de hayali vaat yaratıyor

7 Eylül 2006
Son yıllarda Türkiye’de otomotiv pazarının hızla gelişmesi ve büyümesi Çin, Hindistan ve İran gibi ülkelerden de otomobil ithalatını gündeme getirdi.  Haziran ayı sonunda bu gelişmeler üzerine Türkiye pazarına girmek isteyen 6 yeni markayla ilgili olarak Hürriyet ekonomi sayfasında yayınlanan bir haber hazırladım. O yazıda yer alan 6 yeni marka Çinli Chery, Hintli Mahindra, İranlı Samend, Koreli SsangYoung, İtalyan Lamborghini ve İngiliz Aston Martin’di. Bu markaların Türkiye’ye kiminle ve ne zaman gireceğini de belirtmiştim. Şu an için Lamborghini, Aston Martin ve Ssang Young’un ithalatıyla ilgili bir sorun yok. Ama özellikle Çinli Chery ve Hintli Mahindra’nın Türkiye’ye gelmesiyle ilgili bazı sorunlar yaşanıyor.

11 AYDIR İZİN YOK

Hintli Mahindra’nın Türkiye distribütörlüğünü alan Doğuş Otomotiv’in eski Başkanı İlhan Çetinkaya, 11 aydır faaliyete geçmek için hükümetten gerekli izinleri almaya çalışıyor. İki ülke arasında politik bir kriz yaşanmasına rağmen henüz Mahindra’nın Türkiye’de satışına vize verilmedi. Çinli Chery’nin Türkiye temsilcisi olan Mermerler Grubu’nun başkanı Yüksel Mermer de her ne kadar 2007’nin ilk yarısında Chery markalı araçları satacağını söylese de, o da henüz gerekli izin ve onayları alamadı. Hintli Mahindra’nın 11 aydır gerekli onayları alamaması, Çinli Chery’nin işini de zora soktu.

UCUZ BEKLENTİSİ YARATILDI

Avrupa pazarına bile henüz giremeyen bu markaların Türkiye’de satılıp satılmayacağını önümüzdeki aylarda göreceğiz. Ama Yüksel Mermer’in "12-13 bin YTL’ye Çinli Chery satacağız" açıklaması, otomotiv sektöründe küçük çaplı bir kriz yarattı. Sebebi açık. Daha Türkiye’de satışına bile izin verilmeyen bu markaların ucuz otomobil vaadiyle tüketiciler nezrinde beklenti yarattığı düşünülüyor.

Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) bu konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde zehir zemberek bir açıklama yaptı. OSD Genel Sekreteri Ercan Tezer imzalı açıklamada Çinli ve Hintli markalara yönelik şu görüşler yer aldı: "Bazı yeni ithalatçı firmaların Türkiye’de yatırım yapmak istediklerini ve bu konuda yaptıkları açıklamalarını tüketiciye yönelik bir hayali vaat olarak değerlendiriyor ve bunları ciddi bulmuyoruz. Türkiye’nin hayali vaatlere değil, ülkede katma değer ve istihdam ile yan sanayiimize iş olanağı yaratan ciddi yatırım girişimlerine ihtiyacı varken, bu gibi yatırım vaatlerinin bir pazarlama taktiği olarak kullanılması tüketiciyi yanıltmaktadır ve rekabete de aykırıdır."

TİP ONAYI ALMALARI GEREKİR

Peki, otomotiv sektörünü Türkiye’de temsil eden en yüksek merciden neden böyle bir açıklama yapılmıştı. Tezer’in açıklamasından bunun sebeplerini özetleyelim:

Türkiye otomotiv pazarı Gümrük Birliği ile birlikte 1996 yılından itibaren Avrupa Birliği (AB) mevzuatına göre düzenleniyor.

Üretimde tamamen AB teknik mevzuatı uygulanıyor. Pazardaki ürünlerin de AB mevzuatına göre ’Tip Onayı’ bulunması gerekiyor. Bu mevzuat uyumu, trafikte can ve mal güvenliği ile çevrenin korunması için gerekli.

Öte yandan, tüketicinin korunması amacı ile otomotiv ürünlerinin satış sonrası hizmetlerinde belirli standartlara uygun asgari sayıda servis teşkilatının Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde kurulmuş olması ve bunun da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından onayı gerekli. Pahalı bir yatırım malı olan otomotiv ürünlerinin kullanım ömrü boyunca ülke çapında servis, yedek parça hizmetlerinin verilmesi zorunludur.

Diğer taraftan Çin ve Hindistan gibi ülkelerle aramızda Gümrük Birliği Kararı neden ile dengesiz bir dış ticaret rejimi ve gümrük oranları uygulaması bulunuyor. Türkiye’nin bu ülkelerden otomobil ithal etmesi AB ile Ortak Gümrük Tarifesi olan yüzde 10’a tabi. Oysa Türkiye’den bu ülkelere ihraç edilen aynı ürünler yüzde 30-40 gibi yüksek tarifeye tabi. Bu durum dış ticaretimizde ciddi dengesizlikler yaratıyor, dış ticaret açığının büyümesine ve cari dengenin olumsuz etkilenmesine de neden oluyor.

AYRICALIK İSTEMELERİ YANLIŞ

Bu şekilde düzenlenmiş, tam ve yoğun rekabetin sürdüğü otomotiv pazarına yeni girecek firmaların da bu koşulları mutlaka karşılaması gerektiğini belirten Tezer, "Bu, en azından piyasadaki oyunculara karşı haksız rekabetin önlenmesi için zorunlu bulunmaktadır. Pazara yeni giren oyuncuların bu gibi yükümlülüklerden bazı ayrıcalık istemeleri haksız bir rekabettir" diye konuşuyor. Tezer, OSD olarak ilgili kamu kurumlarının mevcut mevzuatın uygulanmasında ve özellikle Tip Onayı ile ilgili belgelerin AB mevzuatına uyumu ve geçerliliği konusunda gerekli hassasiyeti göstermesini beklediklerini kaydediyor.

İki dernek arasında kriz yaratır mı

Türkiye’de otomotiv sektörünü hem yurtiçi hem de yurtdışında iki dernek temsil ediyor. OSD, Türkiye’de üretim yapan, ODD ise uluslararası markaların temsilcisi olan firmaların oluşturduğu bir dernek. İki derneğin de amacı sektörün büyümesini sağlamak. OSD, üretim, ihracat ve yeni yatırımlar konusunda hükümet ve yurtdışı nezrinde çalışmalar yaparken, ODD daha çok Türkiye’deki satışlara ve büyümeye odaklı. Son dönemde iki derneğin birleşerek tek bir çatı altında faaliyet göstermesinin daha doğru olduğu bile konuşuluyordu.

Ama Çinli ve Hintli otolarla başlayan tartışmada iki derneğin karşı karşıya geldiği ortada. OSD, bu ülkelerden ithalatla ilgili net tavrını ortaya koyarken, ODD’den bir açıklama yok. Sebebi belli. ODD’nin başkanı Yüksel Mermer, aynı zamanda Çinli Chery’nin Türkiye distribütörlüğünü alan Mermerler Grubu’nun Başkanı. Şimdi kafalardaki soru iki dernek arasında Çinli Chery ile ilgili neler yaşanacak. Bekleyip göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

F1’in şampiyonları

2 Eylül 2006
İkincisini düzenlediğimiz ’Formula 1 Türkiye Grand Prix’i sona erdi. Yaklaşık 1-2 aydır gündemi meşgul eden Formula 1 hakkında çok şey yazıldı ve konuşuldu.  Türkiye’nin uluslararası tanıtımı ve imajı açısından çok önemli bir organizasyon olan Formula 1’de her şeyin iyi olması için mücadele edenlerin arasında yer aldım. İşletmeden, trafiğe, iletişimden tanıtıma kadar eksik olan her noktayı daha iyi olması için bazen eleştirdim, bazen de destekledim. Sonuçta ortaya geçtiğimiz yılki tecrübenin de etkisiyle çok başarılı bir organizasyon çıktı.

Öncelikli olarak İTO Başkanı Murat Yalçıntaş’ı, (her türlü eleştirime ve soruma yapıcı bir yaklaşımla çözüm bulduğu için) daha sonra sırasıyla İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğünü, MSO yöneticilerini ve organizasyonda emeği geçen tüm ekipleri kutluyorum. En çok korktuğum trafik sorununun bile üstesinden gelinmişti. Hem giriş, hem çıkışta büyük bir trafik sorunu yaşanmadı. Çevremden öğrendiğim kadarıyla İETT’nin otobüsleri ile de piste çok rahat gelinip, çıkılmış.

Her ne kadar seyirci sayısının geçtiğimiz yıldan düşük olduğu açıklansa da bana göre tribünler yine de doluydu. Bu yıl Türkiye Grand Prix’ini Ferrari’nin genç pilotu Massa, ikinciliği Renault pilotu Alonso üçüncülüğü ise yine Ferrari pilotu olan Schumacher kazandı. Ancak gerçek sıralama aslında bu değil. Türkiye’de Formula 1’in gerçek kazananı Petrol Ofisi CEO’su Jan Nahum, Sabancı Holding Başkanı Güler Sabancı, ve İTO Başkanı Murat Yalçıntaş. Nedenleri açık.

HERKEZ PO’YA ŞAPKA ÇIKARDI

Jan Nahum yönetimindeki Petrol Ofisi, bu yıl gerçekten büyük işler yaptı. Hemen hemen herkez Petrol Ofisi’nin başarısına şapka çıkardı. Artık Türkiye’de Formula 1 ve akaryakıt dendiğinde akla ilk önce Petrol Ofisi geliyor. Petrol Ofisi, Türkiye Grand Prix’inin isim hakkını almasının yanısıra hem Formula 1’in alt kategorisi olan GP2’de takım sponsoru olması hem de uluslararası arenada Honda Racing F1’e sponsor olmasıyla 25-27 Ağustos tarihlerinde üç koldan tüm dünyaya bir Türk markasını duyurdu. Petrol Ofisi, Formula 1’de sponsorluklarının dışında Türkiye’nin tanıtımı açısından da önemli işler yaptı. Dünya yıldızlarını İstanbul’a getiren, Formula 1 resmi partisini düzenleyerek dikkatleri çeken Petrol Ofisi, İstanbul’un hemen hemen her noktasında Formula 1 rüzgarı estirdi.

Jan Nahum bu başarının en büyük mimarı. Gerek Reina’daki resmi Formula 1 partisinde gerekse İstanbul Park’ta görüştüğüm Nahum’un heyecanı ve mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Önemli bir iş yapmanın verdiği gururla Nahum bence bu yılın Formula 1 birincisi. Eminim önümüzdeki yıllarda Nahum’un bu başarısından etkilenen bir çok şirket yöneticisi Formula 1’de daha etkin görev alacaktır.

GÖMLEK REKORU KIRDI

Formula 1’in diğer bir galibi ise Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı oldu. Sakıp Sabancı’nın vefatının ardından şirketi devraldıktan sonra yönetim şekliyle eleştiri oklarının hedefi olan Güler Sabancı, tüm bunlara Formula 1’de cevap verdi. Formula 1’de bir taraftan Türkiye’de ortak oldukları Bridgestone ile diğer taraftan Türkiye distribütörü oldukları Toyota ile boy gösteren Güler Sabancı, son bir haftadır tüm etkinliklerde yer alarak tam bir gövde gösterisi yaptı. İki marka arasında son bir haftadır mekik dokuyan Güler Sabancı, bununla da yetinmeyip otomotivde amiral gemileri haline gelen Temsa’yla da Formula 1’de ısınma turları yaptı.

Gerek pilotlara lokum ve bileklik verirken, gerek pilotlardan şarap alırken görüntülenen Sabancı sempatik tavırlarıyla Formula 1’e damgasını vurdu. Özellikle yarış günü olan 27 Ağustos’ta Güler Sabancı’nın gömlek değiştirme hızına yetişemedik. Bridgestone, Toyota ve Temsa’nın padok alanlarında mekik dokuyan Sabancı, her bir marka için ayrı gömlek giyerek Formula 1’in en çok kıyafet değiştiren ismi oldu. Umarım önümüzdeki yıldan itibaren Sabancı Grubu’na bağlı bir Türk markasını da Formula 1’de etkin bir şekilde görürüz.

GERÇEK PERFORMANSINI GÖSTERDİ

Bana göre İTO Başkanı Murat Yalçıntaş da bu yılın kazananları arasında. Geçtiğimiz yıl ilk yarışa çok az bir süre kala İTO Başkanı olan Murat Yalçıntaş, yönetimdeki gerçek performansını bu yıl ortaya koydu. Yarışlar öncesi tüm eleştirileri olgunlukla karşılayıp çözüm yolları bulan Yalçıntaş, organizasyonun kazasız belasız tamamlanmasının mimarı oldu. Yalçıntaş’ın başarılı yönetimiyle birlikte geçtiğimiz yıl kabus olan trafik sıkışıklığıda çözülmüştü. Pazar günü Yalçıntaş’la konuşurken "Öğle saatlerinde biraz trafik sıkıştı ama hemen çözdük" açıklaması bile organizasyona verdiği önemi ortaya koyuyordu. Formula 1 sınavını başarıyla veren Yalçıntaş’ı kutluyorum.

Bayraktar: Doğuş gibi marka sayımızı artıracağız

Bayraktar Holding’in sahipleri pazar günü üç kuşak olarak Formula 1’i izlemek için İstanbul Park’taydı. Hüseyin Bayraktar, şirketin başında yer alan oğlu Mustafa Bayraktar ve iki oğlu Bridgestone’nun padok salonunda büyük bir merakla yarışı izledi. Mustafa Bayraktar babasından şirketin yönetimini devraldıktan sonra özellikle otomotiv alanında önemli atılımlar içinde. Gerek Ege Endüstri ve Ege Fren gerekse distribütörü olduğu Citroen ve Subaru markalarıyla büyümek istiyor. Bunun için otomotivde yönetimi yeniden yapılandırdı.

Mustafa Bayraktar’ı yakalamışken hemen otomotivdeki yeni marka arayışlarını sordum. Bayraktar, Koreli SsangYoung markası ile görüşmelerin sona geldiğini ancak Kore’de yaşanan grevler nedeniyle anlaşmanın bir türlü sonuçlanamadığını belirtti. Çinli bir marka için de görüştüklerini kaydeden Mustafa Bayraktar, "Ancak Çinli otomobil ithal etmek şu an için zor. Bu otomobillerde homojen sorunu yaşanıyor" dedi. Bayraktar’a "Zaten iki markanız var neden 3 ve 4’üncüsünü de istiyorsunuz" diye sorduğumda cevabı netti: "Bizim Citroen ve Subaru’yla oluşan bir satış ve servis altyapımız var. Yeni markalar için yeniden bir yapılanma oluşturmayacağız. Mevcut altyapımızı kullanıp, elde ettiğimiz katma değeri artıracağız. Bugün Doğuş Grubu bunun en iyi örneğini veriyor. Bizde bu şekilde hareket edip marka sayımızı artıracağız."

Acar:Üretime Krone ile girdik VW ile devam etmek istiyoruz

Doğuş Otomotiv’in CEO’su Aclan Acar’la da Formula 1 yarışı sırasında Doğuş Grubu’nun padok alanında konuşma fırsatı buldum. Acar, Doğuş Otomotiv’in ilk yarıda elde ettiği cironun 2005 yılının 3’te 2’sine eşit olduğunu belirterek, "Biz dövizdeki dalgalanmaya stokla yakalanmadık. Ciromuzu artırdık. Pazar daralırken biz büyüdük" dedi.

Krone ile birlikte Doğuş Otomotiv’in artık üretim alanında da faaliyete geçtiğini hatırlatan Acar, "30 milyon Euro’luk bir yatırımla Türkiye’de Krone ile birlikte treyler üretimine başlıyoruz. Bu yatırımla birlikte üretim ayağında da artık varız" dedi.

LAMBORHINI İLE ANLAŞTIK

Otomobil veya hafif ticari araç üretimi konusunda ise Volkswagen’in kararını beklediklerini kaydeden Acar şöyle konuştu: "Biz her türlü ortamı hazırlıyoruz. Son olarak Mısır’da VW markalı ticari araçların temsilciğini de aldık ve bunun üzerine çalışıyoruz. Üretim konusunda son kararı Volkswagen verecek. Biz Krone ile başladığımız üretime otomotivde devam etmek istiyoruz."

Doğuş Otomotiv’in Bentley’in Türkiye temsilciliğini aldığını da hatırlatan Aclan Acar, Lamborghini’yle de önümüzdeki günlerde anlaşma imzalayacaklarını kaydetti.
Yazının Devamını Oku