Fuar rekabetini bırakın ikinci bir Hannover olmaya bakın

TÜRK otomotiv sektörü için ticari araçların önemi çok büyük. Türkiye şartları için uygun olmasının yanında sunduğu vergi avantajı son yıllarda ticari araç satışlarının hızla artarak otomobil satışlarını yakalamasını sağladı.

Bugün otomotiv pazarına baktığımız zaman satışların neredeyse yarısı ticari araçlardan oluşuyor. Aynı oran hem üretimde hem de ihracatta da söz konusu. 2006 yılında Türkiye’de üretilen 1 milyon 24 bin aracın 479 bin 305 adedi ticari araçlardan oluşmuş. İhracatta ise 706 bin 402 adetlik aracın yüzde 40’ı ticari araçlar oluşturuyor. Bu oran hızla artıyor. Tofaş’ın bu yıl Kasım’da Fiat ve PSA (Peugeot-Citroen) grubu için devreye sokacağı hafif ticari araç projesi Minicargo ile hem üretimde, hem de iç pazar ve ihracatta hafif ticari araçların oranı artacaktır.

YENİ MODEL LANSMANLARI ARTIYOR

Zaten bu nedenle özellikle 2007 yılıyla birlikte hafif ticari araç lansmanlarının sayısında önemli bir artış yaşanıyor. Geçtiğimiz yıl sonunda Fiat Ducato’nun Türkiye’de piyasaya sunulmasının ardından, 2007 yılıyla birlikte Mercedes yeni Sprinter modelini, Citroen yeni Jumper’ı, Volkswagen Crafter’ı ve Peugeot’da yeni Boxer’ı Türkiye’de satışa sundu. Diğer tüm markalar yeni modellerini sırayla devreye sokacak. Ticari araç sınıfında yaşanan bu yoğun rekabet sonucu Türkiye’ye ithal edilen model sayısında hızlı bir artış yaşanıyor. Hafif ticari araç sınıfında modeli olanlar toplam pazarda önemli bir güç elde ederken, olmayanlar pazarda gerilerde kalıyor. Bu yüzden genel merkezlerine ticari model için baskı yapıyorlar.

Ticari araçların Türk otomotiv sektörü için ne kadar önemli olduğu ortada. Bu yüzden bu araçlara yönelik Türkiye’de gerçekleşecek fuarlarda bir o kadar büyük önem taşıyor. 2006 yılında düzenlenen Auto Show fuarı bildiğiniz gibi artık uluslararası bir statü kazandı ve bu statüye sahip ilk yılında iki dünya prömiyeri gerçekleştirerek, adını dünyaya duyurdu.

SEKTÖR KENDİ İÇİNDE ÇATIŞIYOR

Bu doğrultuda biz ticari araç fuarından da benzer bir gelişme beklerken her seferinde büyük sıkıntıyla karşılaşıyoruz. Bir taraftan Avrupa’nın ticari araç üretim üssü, diğer taraftan en önemli pazarı olan Türkiye, neden düzenleyeceği ticari araç fuarıyla ’Hannover’e rakip olmasın. Ama ne yazık ki biz daha sektör olarak çatışma içindeyiz. Otomotiv sektörünün iki önemli derneği ticari araç fuarı konusunda orta yolu bir türlü bulamadılar. Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) yani üreticileri temsil eden dernek ile Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) yani ithalatçıları temsil eden dernek, fuar konusunda ciddi bir rekabet yaşıyor.

Bunun sonucunda bu yılın Kasım ayında iki dernek iki farklı ticari araç fuarı düzenleyecek. OSD, TAYSAD ve TAID’le 21-25 kasım tarihinde Beylikdüzü Tüyap’ta, "İstanbul Ticari Araçlar ve Yan Sanayi Fuarı" düzenlerken, ODD, CNR’da 7-11 Kasım’da "İstanbul Ticari Araç Fuarı"nı düzenliyor. ODD’nin düzenlediği fuarın TOBB’un (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) fuar takviminde yer aldığını hatırlatmak lazım.

Ortaya çıkan iki fuar, markalar içinde büyük sıkıntı yaratıyor. Çünkü Türkiye’de üretici kimliğine sahip markaların hepsi aynı anda ithalatçı da. Şimdi OSD’nin fuarında üreticiler, ODD’nin fuarına ise ithalatçılar mı yer alacak. Peki hem üretici hem ithalatçı olanlar ne yapacak. İki fuarda da yer almak zorundalar. Bu hem büyük bir masraf hem de müşteriler için ciddi bir karışıklık yaratmayacak mı.

İYİYİ BİZ Mİ BELİRLEYECEĞİZ

Bence OSD ve ODD buna net bir çözüm bulup, Türkiye’yi tek bir ticari araç fuarıyla uluslararası düzeye taşımalı. Olayın biz gazeteciler için zor tarafı ise iki dernek arasında kalmamız. Sektörün iki derneğide bizim için önemli. Ama hangi fuarın önemli olduğunu biz belirleyemeyiz ki.

Son olarak Minicargo’nun dünya tanıtımının Türkiye’de ticari araç fuarında yapılacağı söyleniyordu. Ama Tofaş CEO’su Ali Pandır, Minicargo’nun üretiminin Kasım ayında başlayacağını Türkiye’deki fuarlara yetişmeyeceğini söyledi. Bence Tofaş, biraz da fuar kargaşından mıdır bilinmez, aracın dünya tanıtımını askıya almış olabilir.

Ford CEO’sundan sessiz sedasız Kocaeli ziyareti

12 Şubat’ta Türkiye’nin çok önemli bir konuğu vardı. Amerikan otomotiv devi Ford Motor Company’nin Boeing’ten transfer ettiği yeni CEO’su Alan Mulally, sessiz sedasız İstanbul’a gelerek, hem Ford Otosan’ın Kocaeli fabrikasını ziyaret etti hem de Koç Holding yöneticileri ile biraraya geldi. Ben bu ziyareti neredeyse 10 gün sonra tesadüfen öğrendim. Bu konuda ne Ford’dan ne de PR şirketinden bir açıklama gelmedi. Konuyla ilgili tek haber Ford Otosan’ın PR şirketi Beç Promotion’un internet sitesinde yer alan bilgi ve fotoğraflardan ibaretti.

Ford Otosan yetkililerine konuyu sorduğumda, "Üst yönetiminden basına ilişkin bir şey yapılmaması istendi" cevabını aldım. Hayır Mulally’le röportaj yapılmasa da geldiğine ilişkin haber ve fotoğraların servis edilebileceğini düşünüyorum. Ama tabiki karar Ford’un.

20 SAATLİK ZİYARET

Sonuçta Mulally, bu bölgede yaptığı incelemeler sırasında Türkiye’ye de uğramış ve yalnızca 20 saat kalmış. Ford’un Türkiye’deki ortağı Koç Holding’in Şeref Başkanı Rahmi Koç ile buluşan Mulally, daha sonra Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı ile Kocaeli Fabrikası’nı gezmiş. Mulally ziyaret sonrasında bir açıklama yaparak şunları söylemiş: "Türkiye Ford’un Avrupa’daki çalışmaları için son derece önemli. Ford Otosan çok başarılı ve büyük bir şirket. Elde ettiği bu başarının gelecekte de devam edeceğine eminim."
Mulally’nin bu ziyareti aslında çok anlamlı. Çünkü 2006 yılını 12.7 milyar dolarlık tarihi bir zararla kapatan Ford Motor Company, kurtuluşu aralarında Türkiye’de üretilen Transit Connect’in de yer aldığı Avrupalı modellerde arıyor. Mulally geçtiğimiz ay, "Global ürün bankamızı yakın zamanda Amerika pazarına açacağız" açıklamasını yaparak, Avrupalı modelleri Mondeo, S-Max ve Transit Connect’in Amerika’da satılacağını belirtmişti.

İşte bu açıklamanın ardından Mulally Türkiye’ye gelerek Ford Otosan’ın fabrikasını ziyaret ediyor. Yani bir başka değiyle Amerika’ya Transit Connect ihraç edecek fabrikayı ve modelleri yakından inceliyor. Türkiye’yi ve Ford Otosan adına bu önemli gelişmeleri gördüğünüz gibi cımbızla çekerek buluyoruz.

Ghosn’un kontratı strese mi soktu ?

Geçtiğimiz hafta Hürriyet’te yayınlanan ’Renault’un Paris’teki merkezinde intihar sorgusu’ başlıklı kısa haber dikkatinizden kaçmış olabilir. Haber özetle şöyleydi: "Son 5 ayda Renault’un Paris’teki teknoloji ve tasarım merkezinde çalışan 3 kişinin intihar etmesi üzerine Fransız makamları soruşturma başlatmış. Fransız savcılar Renault’un 12 bin mühendis ve teknik tasarımcının çalıştığı Paris yakınlarındaki teknoloji ve tasarım merkezindeki çalışma koşullarını araştırıyormuş."

Renault, 3 intihar olayı ile çalışma koşulları arasında doğrudan bir bağlantı kurulamayacağı belirterek, "Ancak son intihar olayı, bizi birçok soruyla başbaşa bıraktı. Şirket olarak bu talihsiz olayların bir daha yaşanmaması için neler yapabiliriz, ona bakıyoruz" açıklamasını yaptı.

CFDT Sendikası ise, Renault’taki çalışma ortamını eleştirerek, çalışanları meslektaşlarının önünde azarlayan yöneticilerin bu kişileri küçük düşürdüklerini iddia etti. Renault CEO’su Carlos Ghosn tarafından geçtiğimiz yıl açıklanan ’2009 Kontratı’ kapsamında 26 yeni modelin piyasaya sunulacağına işaret eden sendika yetkilileri, iş koşullarının daha da ağırlaştığını bunun da çalışanlar üzerinde baskı yarattığını savundu. Bu noktada arkadaşımız Alper Yoldaş bana Renault Dış İlişkiler Başkanı Yardımcısı ve Euromed Başkanı Luc Alexandre Menard’ın Levent’te satışı gerçekleşen Renault Mais’in Genel Müdürlük binasıyla ilgili yaptığı açıklamayı hatırlattı. Menard, Renault Mais’e satışla ilgili olarak ’Eğer çalışanlar karşı çıkmaz, bugünkü binanın standartlarında başka bir yere taşınılırsa kabul ederiz" şartını koşmuştu. Gördüğünüz gibi Menard paradan çok çalışanların karşı çıkmaması, daha doğrusu psikolojilerinin bozulmaması halinde buna tamam demiş. Çünkü zaten çalışanların psikolojileriyle sorun yaşayan şirket bir de İstanbul’da böyle bir risk almak istemiyor.
Yazarın Tüm Yazıları