Güzelliği, filmleri, hayattaki duruşu, Orson Welles’le aşkı...
Unutulmaz filmi “Gilda”nın film müziği “Put the Blame on Mame”de “suçu Mame’e gitsin” der.
Mame hem Hayworth, hem Gilda’dır.
Sahne ışıkları altında bir Venüs, kendi başına eline gitarı alıp söylediğinde kalbi kırık bir aşık kadınıdır.
Beş kez evlenip boşanan, hayatı pek de gül bahçesi olmayan Hayworth, ilişkilerdeki başarısızlığını “erkekler Gilda ile uyuyup, Rita ile uyanıyorlar” diyerek özetler.
Davul, zurna, havai fişeklerle gelişini kutladığımız yeni yılın iki haftası ne zaman geride kaldı diye düşünürken aklıma Hayworth’ın bu sözleri geldi.
Yeni yılla uyumuş, eski yılla uyanmış gibiyim.
Dört gözle beklediğimiz zeytinyağı tadımları başladı ama yükselen covid vakaları nedeniyle ekstra önlemler, tadımlarda daha az kişi olmamız gerektiğini uzun uzun anlatan bir e-mail ile merhaba dedim yıla.
Kasımda, doğum günüm yeni geçmiş, yaş haneme yeni bir numara eklenmiş olduğu sırada Panettone sahneye çıkıp “bu sene de bitti” diyor.
Milano’ya özgü, bir mayalama hatası sonucu ortaya çıktığı rivayet edilen Panettone, yani koca ekmek, içinde portakal kabuğu şekerlemesi ve kuş üzümü olan heybetli bir tatlı.
Milanolu olduğu için bol tereyağı kaçınılmazı.
İyisinden, ciddi bir pasta şefinin elinden çıkmış bir Panettone alacaksanız, yılın sonun geldiğini hatırlayıp rezervasyon yapmanız, kilosuna en az 38 Euro vermeyi göze almanız gerekiyor.
Fiyatının içinde o kıymetli mayanın her gün bakılmasının maliyeti de var.
Yılda bir kez aldığınız bir ürün için birileri yıl boyunca çalışıyor.
Yılın bir günü evinize gelen Panettone için bir yıldır emek veriliyor.
Yılın sadece belli bir döneminde ulaşılabilir olması da bu tatlının değerini artıyor.
Gambero Rosso İtalya’nın Zeytinyağları rehberinin tadımlarına başladık.
Geçen sene pandemi şartlarında ilk rehberimizi hazırlamıştık.
Bu sene tecrübeliyiz, yeni normal eski normal düşünmüyoruz bile. Pandemi normalimiz.
Pencereler açık, hava soğuk, tadarken zeytinyağlarını ısıtmak biraz zor oluyor ama alıştık...
2020-21’de Gambero Rosso dergi için yaptığımız bal tadımlarını herkes evinde, ayrı gayrı yapmak zorunda kalmıştık.
Sıkıcı olmasının dışında, tadımı da zorlaştıran bir durumdu.
Geçen sene dünyanın farklı yerlerinde pek çok yarışma da bu şekilde uzaktan uzağa, toplanılmadan yapıldı.
Kitap yazma sürecinin benim için en zor tarafı bitti dediğiniz anda işin yeniden başlaması.
Uzun süre düşünce olarak hayatınıza eşlik etmiş bir işle vedaşlaşmanın zorluğu mu, büyütüp belli bir yaşa getirdiğiniz, sonlandırmak üzere olduğunuz işin orta yaş bunalımı mı, yoksa sona gelmenin verdiği yorgunluk mu hiçbir fikrim yok.
Jim Jarmusch’un “Hayalet Köpek” filminde karakterlerden Pearline “Her şeyde son önemlidir” der.
Sinema muhabiri olarak izlediğim son İstanbul Film Festivali’nde gördüğüm filmin bu sahnesi geçen 20 kusür yıla rağmen etkisini yitirmedi.
Her biten şeyde hafızamın bir köşesinden çıkıp geliyor ve kafamın içinde yankılanıyor
Yemek kitabı tatlıyla bitecek elbette diyebilirsiniz.
Yazdığım bu kitabının tatlıyla mı bitmesi gerekiyor hiç emin değilim.
Birinden biri kazanacak, nasıl biteceğine kitap karar verecek.
Araya yeni kitabımın çalışmaları girdiği için gelen yağların hepsini tadamadım henüz ancak sezon benim beklediğimin çok üzerinde.
Şimdiye kadar tattıklarım üzerinden genel değerlendirmem bu.
Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada çiftçi olmak gittikçe zorlaşıyor.
İklim şartları, pandeminin getirdiği olumsuzluklar, yükselen maliyetler...
Bu sene Türkiye için iyice zor bir yıldı.
Yaz boyunca kuraklıktan tutuşan ormanlarımızı, zeytinliklerimizi izledik.
Daha önce de bir yazımda bu kadar kuraklık sonrası bu sene zeytinyağlarımızda odunsu özellik olarak değerlendirdiğimiz, kuraklığın getirdiği bir “kamaştırma” duygusu olabileceğinden, geçirdiğimiz yazı unutmadan bu yağlarımızın bu façalı halini de sevmemiz gerekeceğinden bahsetmiştim.
Bugün İtalya’nın bir numaralı dünyanın Endülüs’ten sonra ikinci en büyük zeytinyağı üreten coğrafi bölgesi olan Puglia sınırları içindeki bu işlikler, binlerce yıl önce sağlıklı zeytinyağını elde etme çabalarının göstergesi.
Yerin yüzlerce metre altında kayalara oyularak yapılan bu işlikler antik Romalıya ürününü güneşten koruma imkanı sağlıyordu.
Bugün de zeytinyağı üretiminin anahtar unsuru olan ısı kontrolünü kolaylaştırıyor.
Yani atalar, zeytininin serin, ısı farklılığının minimum olduğu, güneş ışığı almayan bir ortamda daha kaliteli zeytinyağı verdiğini fark edip, dağları delerek yer altında zeytinyağı üretmek için var güçleriyle çabalamış.
Bugüne ise iyi bir sıkım teknolojisine sahibiz.
Tarlada iyi çalışan zeytinci, teknolojinin imkanlarını kullanıp sıkımın abc’sine uyarsa mükemmeli elde etmemek mümkün değil.
Küresel ısınma, iklim dengesizlikleri, kuraklık, don, sinek, parazit demeden toprağını dinlemeyi bilen, sıkımda hata yapmayan üretici değişen şartlara rağmen yüksek standardı korumayı başarıyor.
Dünyada son 20 yıldır zeytinyağı sıkımı konusunda harika gelişmeler yaşanıyor.
Adını, Torino’nun makarna ve bol kepçe düşmanı fütürist restoranı Santo Palato’dan alan mekan, fütürist mutfağa dair ne varsa tam tersini felsefe edinmiş ve tamamen zıt oldukları bir akımın mutfağına neşeyle selam vermek istemişler.
Santo Palato’nun mutfağında gencecik, ufacık, atom karınca gibi bir kadın var: Sarah Cicolini.
Cicolini, Roma’nın en önemli isimleri yıldızlı şef Roy Caceres ve pizza dünyasının yıldızsız efendisi Stefano Callegari gibi üstatlarının mutfağında yoğrularak Santo Palato’nun şefi ve ortağı olmuş.
Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, dövmeleri, tadından yenmeyen yemekleriyle genç şef Cicolini, son dönemde Roma’nın en çok konuşulan isimlerinden.
Roma’nın San Giovanni metro durağı yakınlarındaki Santo Palato, gerçek Roma mutfağını çok kaliteli malzemelerle, yaratıcı ve mükemmeliyetçi bir kadın şefin elinden yiyebileceğiniz tek adres.
Cicolini’nin Roma mutfağının temeli olan sakatat ve kuzu üzerine düzenlediği atölyeyi kaçırmadık.
Pişirdik, yedik, yazdık...
Yumurtalı makarna
İnsan gözünü alamıyor, rengarenk Chianti tepelerini izlemeye doymak imkansız.
İstanbullu olmak koşturmayı bilmek kadar etrafındaki güzelliğe de kaygısız kalmamak demek.
Boğazın kıyısındaki mekanların henüz lüks olmadığı günlerde pazar gününü sabahtan akşama kadar kahvaltı yaparak geçirdiğimi hatırlıyorum.
Hisar’da oturursunuz, oturursunuz, oturursunuz. Sıkılmazsınız.
Çünkü dünya geçer önünden.
O manzara hiç monotonlaşmaz. Gökyüzünün, karşı kıyıların rengi değişir. Kalıkp gideyim diyemezsiniz, diyemem.
Chianti tepelerini hayran hayran izlerken aklımdaydı hep Boğaz...