Son kitap ilk tarif

Bugünlerde yeni kitabım üzerinde çalışıyorum.

Haberin Devamı

Kitap yazma sürecinin benim için en zor tarafı bitti dediğiniz anda işin yeniden başlaması.

Uzun süre düşünce olarak hayatınıza eşlik etmiş bir işle vedaşlaşmanın zorluğu mu, büyütüp belli bir yaşa getirdiğiniz, sonlandırmak üzere olduğunuz işin orta yaş bunalımı mı, yoksa sona gelmenin verdiği yorgunluk mu hiçbir fikrim yok.

Jim Jarmusch’un “Hayalet Köpek” filminde karakterlerden Pearline “Her şeyde son önemlidir” der.

Sinema muhabiri olarak izlediğim son İstanbul Film Festivali’nde gördüğüm filmin bu sahnesi geçen 20 kusür yıla rağmen etkisini yitirmedi.

Her biten şeyde hafızamın bir köşesinden çıkıp geliyor ve kafamın içinde yankılanıyor

Yemek kitabı tatlıyla bitecek elbette diyebilirsiniz.

Yazdığım bu kitabının tatlıyla mı bitmesi gerekiyor hiç emin değilim.

Haberin Devamı

Birinden biri kazanacak, nasıl biteceğine kitap karar verecek.

Son tarif de son nokta demek değil.

Tehlike anında hayatın gözden geçirilmesi gibi (en azından filmlerde böyle oluyor), bu kitabın bittiği yerden başa doğru gittiğimde Emma Teyze’den, Üzümler ve İnsanlardan, Mamma Mia’dan ve tüm önceki kitaplarımdan birer parça görüyorum.

Emma Teyze’den yadigar bir iş dostluğu var bu kitabın içinde, İtalyanlar var sayfalarında, bol bol zeytinyağı var ki Üzümler ve İnsanlar’dan yadigar bana zeytin.

Üzümler ve İnsanlar’ı yazdığım iki yıl boyunca gezdiğim bağlarda ülkenin en güneyinden Alp dağlarına kadar üzüme eşlik eden zeytinin yavaş yavaş içime işlemesinin belirgin izleri görülüyor yeni kitapta. Kitabın sonundan başına bakarken karşıma çıkan tarifi paylaşmak istiyorum bugün.

Öğrendiğim, yaptığım ilk İtalyan yemeği: Zeytinyağlı, limonlu biftek.

Bu yemeği Ankara’daki öğrencilik yıllarımda İtalyan arkadaşım Carlo’dan öğrenmiştim.

Pahalı bir ürün olan bifteği bu şekilde hazırlamak, harika suyuna bolca ekmek banma şansı doğurduğundan hem göz hem karın doyuran kaliteli bir ‘öğrenci yemeği’ kazandırmıştı mutfağımıza Carlo. Aynı anda hem zengin, hem fakir işi...

Ev arkadaşım Burcu’yla kendimize, arkadaşlarımıza iyi davranmak istediğimizde, vakit olmadığında ama güzel bir şey canımız çektiğinde imdadımıza yetişti zeytinyağlı, limonlu biftek. Üniversite sonrası çalışmaya başladığımda eve gelen misafire de iç rahatlığıyla yaptım.

Haberin Devamı

İşte tarif

Et mümkünse yağlısından antrikot olsun. Otlarda salınarak, sağlıklı yaşamış hayvanların, yağından korkmayacağınız türünden olsa ne ala...

İstanbul’da bir arkadaşım Çıralı dediği yerli bir cinsin antrikotunu getiriyor, İtalya’ya kadar taşıyorum o eti.

Japonların wagyu’sünü aratmayan, kas dokusu içinde doğal olarak yağ bulunan bir cins.

Bifteği kızgın ızgarada üzerinde iz kalacak ama içi çok pişmeyecek hızda pişiriyorsunuz.

Sos daha da çocuk oyuncağı.

Bir ya da iki diş sarımsak ince ince dilimleniyor.

Bol zeytinyağına, bol limon sıkılıyor, sarımsak, kekik ve karabiber karışıma ilave ediliyor. Ölçü yok. Göz kararı.

Sosu önceden hazırlayıp beklerseniz daha iyi harmanlanmış oluyor.

Haberin Devamı

Eti ızgaradan alır almaz sosu üzerine döküyorsunuz, etin suyuyla da birleşip enfes bir şeye dönüşüyor.

Etin üzerinde gezdirmekten değil de bildiğiniz içinde yüzdüğü bir sıvı bolluğundan bahsediyorum.

Et, limon, sarımsak, kekik hepsi güçlü tatlar.

Gövdeli, acılığı, yakıcılığı yüksek bir zeytinyağını rahatça taşıyabilirler.

Sarımsağı, limonu, zeytinyağı, kekiğiyle buram buram Akdeniz kokan bu sosa bir şans verin, şaşıracaksınız...

 

 

Yazarın Tüm Yazıları