Ona alacağınız küçücük bir hediye bile onu çok mutlu edecektir, buna emin olabilirsiniz. Peki hediyenizin yanında, onu daha da mutlu kılacak birkaç noktayı da göz önünde bulundurmak ister misiniz?
Bebek anneleri ne ister?
Senin annen en yeni, en heyecanlı, en duygusal anne. Annen sana hayran, sen de annene. Annenin tek isteği ‘iyi bir anne’ olduğuna, her şeyi doğru yaptığına emin olabilmek. Seninle rahat rahat zaman geçirebilmek ve biraz da uyumak!
Seninle olan yeni hayata adapte olmaya çalışırken etrafındakiler, en başta baban, ona destek olduğunda her şey daha kolay. Diğer taraftan yeni anneye en iyi nasıl destek olunur kestirebilmek bazı durumlarda çok da kolay değil, çünkü hormonlar, uykusuzluk, vs. gibi çeşitli nedenler yüzünden çok duygusal, çok hassas.
Çevresindekilerin ona karşı sabırlı olmasına, isteklerini anlayışla karşılamasına, tolerans göstermesine, bebeği ile ilişkisinde eleştirel olmadan ona destek olmasına ve onu yalnız bırakmamasına ihtiyacı var. Senin ise bebek olarak henüz yapabileceğin çok bir şey yok. Nefes al, uyu, beslen, büyü yeter...
Küçük çocuk anneleri ne ister?
Annenin eteklerinde, dizinin dibindesin. Bu aslında anneni biraz yoruyor ama annenin umurunda değil. Şu sıralar annen seni kolayca mutlu edebiliyor ve sen de onu. Zaten hayatının tek amacı seni mutlu etmek.
Danışan: Yapmam gerekenleri sürekli erteliyorum. Her sabah yapacaklarımın listesini hazırlıyorum ama gün içinde canım hiçbirini yapmak istemiyor. Ertelemek, psikolojik bir hastalık mıdır?
Dr. Başak: Hayır hastalık değildir. Yaşadığınız olumsuz duygular sonucu yaptığınız bir kaçınma davranışıdır ama ertelediğiniz şeyin önemine bağlı olarak hayatınızı olumsuz etkileyebilir. Siz neleri erteliyorsunuz?
Danışan: Birçok şeyi. En kötüsü sağlığımla ilgili konuları ertelemem. Kan tahlili yaptırmam lazım, 6 aydır gitmedim. Bunun dışında bazen faturaları ödemeyi filan erteliyorum, sonra bir bakıyorum elektrik kesilmiş. Param olmadığı için değil, sadece üşengeçlikten. Bunların dışında yapmak istediğim bir sürü şey var. Spora başlamak mesela. Ama bir türlü başlamıyorum. Erteleme huyumun ciddi bir problem olduğunun uzun zamandır farkındayım ve bu problemle baş etmeyi de erteliyordum. Ama artık üstesinden gelmek için çözüm aramayı ertelememeye karar verdim! Çünkü işler filan bir tarafa sağlığım bozuluyor.
Dr. Başak: Haklısınız, çünkü aslında ertelemek kendini sabote etmektir. Ertelemeyi alışkanlık edinen insanlar tipik olarak hayatın her alanında bir şeyleri ertelerler; ödemeleri yapmayı, kilo vermeyi, spor yapmayı, sağlık kontrollerini yapmayı, ders çalışmayı, hobi edinmeyi ve bunun gibi daha birçok şeyi.
Danışan: Bu örneklerin hepsi bana da uydu... Ama artık değişmek istiyorum, böyle olmaktan mutlu değilim.
KRONİK ERTELEME ÖNEMLİ BİR SORUN
Danışan: İçimde hiç geçmeyen bir huzursuzluk ve sıkıntı var. Böyle olunca hiçbir şey keyif vermiyor. Ne yapsam işe yaramıyor. Kendimi bir türlü çözemiyorum.
Dr. Başak: Ne kadar zamandır böyle hissediyorsunuz?
Danışan: Sanırım birkaç aydır. Geçer diye bekledim ama geçmedi.
Dr. Başak: Birkaç ay önce değişik bir şey oldu mu, böyle hissetmenizi tetikleyebilecek?
Danışan: Ben de onu bulmaya çalıştım ama aklıma bir şey gelmiyor. Birkaç ay önce yani ocak, şubat aylarını aklımdan geçiriyorum, yok bir şey. Değişen bir şey yok... İş, ev, aile her şey aynı.
Dr. Başak: Peki o zaman şimdiye dönelim. Hatırlarsanız geçen hafta ilk geldiğinizde size Kognitif Terapi’den bahsetmiştim.
Danışan: Evet, düşüncelerimizin duygularımızı ve davranışlarımızı etkilediğini söylemiştiniz. Kendimizi kötü hissettiğimizde aklımızdan olumsuz bir düşünce geçiyordur diye açıkladığınızı hatırlıyorum. Bana da mantıklı geldi ama ben bu bağlantıyı her zaman tam olarak kuramıyorum.
Ayşe ve Ali... İkisi de aşk, bağlılık, yakınlık, güven, arkadaşlık ihtiyacı ile bir ilişki arayışı içindeydiler. İkisi de yalnız kalmak istemiyor, sokakta gördükleri çiftler gibi hafta sonları el ele gezebilmek, baş başa yemek yemek, hayatı sevdiği bir insanla paylaşmak istiyordu. Sonra bir gün birbirlerini tanıdılar ve bu ihtiyaçlarını gidermek için ‘doğru’ kişiyi bulduklarına inandılar.
İlk başta her şey tam hayal ettikleri gibi gidiyordu; beraber eğleniyorlar, beraber dinleniyorlar, birbirlerine sonsuz sevgiyle destek oluyorlardı.
Birbirlerine güveniyor ve inanıyor, birbirlerinin yanında kendilerini güvende hissediyorlardı.
Sonra yavaş yavaş ilişkinin büyüsü bozuldu. Romantik konuşmalar iğnelemelere, takdirler eleştirilere, sevgi kızgınlığa, yakınlık uzaklığa dönüştü. İkisi de birbirinden neredeyse nefret ediyordu ama bir yandan da ayrılamıyorlardı.
Çünkü anlayamıyorlardı; “Ne oldu da böyle olduk?”, “Seninle mi hayat güzel, sensiz mi?”, “Sen bana iyi mi geliyorsun, kötü mü?”, “Seni seviyor muyum, yoksa nefret mi ediyorum?”
Yukarıdaki hikaye eminim birçoğunuza tanıdık geliyordur.
Eşinizle, sevgilinizle olmasa da arkadaşınız, kardeşiniz, anneniz, babanız ile bu tip duyguları yaşamış olabilirsiniz. “Bu kadar çok severken, nasıl oluyor da bu kadar çok nefret edebiliyorum?”
İLİŞKİLERİ BOZAN NEDENLER
Aaron Beck’in, kendisi gibi psikoterapist olan kızı Dr. Judith Beck, Beck Kognitif ve Davranış Terapi ve Araştırma Enstitüsü’nün bugünkü başkanı. Enstitü başkanlığının yanında, halen Pennsylvania Üniversitesi’nde profesör olan Dr. Judith Beck, klinisyen olarak çalışıyor, araştırmalar yapıyor ve yazmaya devam ediyor. Bu kadar yoğunluğunun içinde zaman ayırıp, kognitif terapi ile ilgili sorularıma sizler için yanıt verdi.
Psikoloğa gitmeye karar verdiğinizde ilk olarak ne yaparsınız? Ya etrafınızda daha önce psikoloğa gitmiş olan kişilere danışırsınız ya da internette arama motorlarına ‘en iyi psikolog’ yazarak ‘iyi bir psikolog’ bulmaya çalışırsınız. Eğer biraz daha itinalı bir arama yapmayı tercih ederseniz, problemleriniz için doğru olan psikoterapi yöntemini de araştırabilirsiniz.
Böyle bir araştırma sonunda karşınıza birçok seçenek çıkabilir: Kognitif Terapi, Psikanalitik Terapi, Varoluşçcu Terapi, Kişi Merkezli Terapi, Gestalt Terapisi, Transaksiyonel Analiz, EMDR, Aile Terapisi, Çift Terapisi, Çözüm Odaklı Terapi, Şema Terapisi, Bilişsel (Kognitif) Davranışçı Terapi, Cinsel Terapi ve diğerleri.
Psikoloji tarihinde yüzlerce psikoterapi yaklaşımından bahsedebiliriz, çoğunun birbiri ile ortak noktaları, benzerlikleri olsa da her birinin kendine özgü yöntemleri ve teknikleri var. Basit bir baş ağrısı için bile birçok değişik ilacın olduğu gibi. Öyleyse kendimiz için en doğru tedavi yöntemini nasıl seçeceğiz?
Tıp alanında olduğu gibi, psikoloji alanında da doğru tedavi yöntemini seçmek için bilimsel araştırmalara kulak vermemiz gerekir. Bugün, psikoloji dünyasında yapılan yüzlerce bilimsel araştırma, günümüzde kullanılan farklı psikoterapi yaklaşımlarını birbiriyle kıyaslayıp hangi yöntemin hangi psikolojik rahatsızlığı en iyi şekilde tedavi edeceğini araştırıyor. Hedef; en kısa sürede en başarılı sonuç veren, hastalığın geri gelmesini engelleyen psikoterapi yöntemini geliştirmek.
Kognitif terapi, (ülkemizde Bilişsel Davranışçı Terapi veya Kognitif Davranışçı Terapi adı altında da kullanılıyor) en çok araştırılan psikoterapi yöntemlerinin başında geliyor. 1000’den fazla araştırmada birçok farklı bozukluk için etkili bulunan ve tüm dünyada tercih edilen bir psikoterapi yöntemi.
Çiftler, terapiye geldiklerinde, kızgınlık, kırgınlık, hayal kırıklığı, pişmanlık gibi birçok olumsuz duygu ile yüklü bir şekilde evlilik terapistin karşısına otururlar ve her şeyin eskisi gibi olmasını, terapistin evliliklerini tamir etmesini isterler. Terapistin ilk görevi, fırtınanın ortasında, savrulmuş, yolunu kaybetmiş, batmakta olan bir gemiye benzeyen çifti, sakince kıyıya yanaştırmaktır. Hele ortada bir ‘aldatma’ konusu var ise, terapi süreci çok daha özel adımları içermelidir. Aldatma konusu ile karşı karşıya gelen bir evlilik terapisti, eğer bu konu ile ilgili özel bir eğitim almamış ise evliliği tamir etmek yerine bozabilir.
Kendi duygularını, düşüncelerini işin içine katabilir, suçlayabilir, eleştirebilir, taraf tutan yorumlar yapabilir, yanlış tavsiyelerde bulunabilir, bilimsellikten uzak yöntemlerle problemleri çözmeye kalkabilir. Kısacası yarardan çok zarar verebilir.
ALDATMANIN YARALARINI SARMABu tip zararları önlemek, çift ve aile terapisi eğitiminin yaygınlaşması için koşulların ve standartların oluşmasını sağlamak, çift ve aile terapisinin ülke genelinde tanıtılması, kullanılması, tanımlanması, geliştirilmesi, araştırılması ve yaygınlaşması için çalışmalar yapmak amacıyla kurulmuş bir dernek var; Çift ve Aile Terapileri Derneği (ÇATED). ÇATED, evlilik terapistlerini eğitmek ve bilgilerini artırmak için eğitimler ve seminerler düzenliyor. Evlilik terapisinin hafife alınmamasının gerektiğinin altını çiziyor.
ÇATED’in kurucularından, yönetim kurulu üyesi Sibel Erenel’in konuğu olarak Türkiye’ye gelen Kanada Satir Pasifik Enstitüsü Eğitim Direktörü ve Eğitimcisi Kathlyne Maki-Banmen, evlilik terapistleri için, mart ayı sonunda “Çiftlerle Çalışmada Aldatmanın Yaralarını Sarma” konusunda bir eğitim verecek. Eğitimde terapistlere, aldatmanın hemen ardından veya geçmiş travmalardan sonra iyileşme sürecini ve tedavisini anlatacak. Bunun yanında, aldatmaya yol açan etkileri, aldatmaya zemin hazırlamış olan geçmişten ve çocukluktan gelen bitmemiş meselelerin çift ilişkisine etkilerini ve bu etkilerin dönüştürülmesini öğretecek.
‘Aldatma’ konusu sadece evlilik terapistlerinin değil, herkesin merak ettiği, anlamaya çalıştığı bir konu. Kathlyne, 17 senedir Hong Kong, Hindistan, Singapur, Çek Cumhuriyeti, Tayland, Slovakya, Kanada ve Amerika’daki terapistlere bu konuda eğitimler veriyor. Kathylne’e, ‘aldatma ve aldatmanın yaralarını sarma’ konusunda en çok merak edilenleri sordum:
EN ÇOK ZARAR VEREN ALDATMA HANGİSİ?* Aldatmanın genel bir tanımı var mı?
- Aldatma fiziksel yakınlık ve/veya duygusal yakınlık ilişkisi içinde meydana gelebilir. Aldatma eyleminin ne olduğu aynı kültür içinde ve kültürler arasında değişiklik gösterebilir ve insanlar arasındaki ilişkilerin tipine bağlıdır. Bir ilişki içindeki kişi, içinde bulunduğu ilişkinin anlaşılmış sınırları dışında davranırsa aldatma olduğundan bahsedilebilir.
“Keşke sınavlar olmadan hayalimdeki üniversiteye girebilseydim, girememe ihtimalini düşünmek bile beni bunalıma sokuyor.”
“Ya sınavda donup kalırsam ve hiçbir şey yapamazsam? Bütün emeklerim boşa gider.”
“Kazanamazsam ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Bu sınavlar benim hayatımı altüst etti.”
“Sınavlar yaklaştıkça uykularım kaçıyor.”
“Her şeyi bırakıp kaçmak istiyorum.”
“Ders çalışırken sınavı düşününce midem bulanıyor, odaklanamıyorum.”
Sabah kızımı uyandırıyorum, hazırlanıp okula gitmesi için yaklaşık 1 saati var. Yüzünü yıkıyor ve odasına giriyor. Şimdi tek yapması gereken formasını giyip odasından çıkmak ama hâlâ ondan ses yok. En son baktığımda çekmecesinin başındaydı. Ondan ses gelmeyince tekrar odasına gidiyorum, en az yarım saat geçti ve o hâlâ çekmecesinin başında. Bu bizim her sabaha yaşadığımız bir sahne.
Kızım, sınıfının en çalışkanı, öğretmenlerinin göz bebeği, okula geç gitmeye tahammül edemezken, çekmecenin başından ayrılamıyor. Eşyalarını alması için ona yardım etmem için izin vermiyor. Formasına kendisinden başkası dokunursa o gün çok başarısız olacağını düşünüyor. Kendisi de dokunamıyor, çünkü ellerinin ‘mikropsuz’ olduğuna emin olamıyor.
Tekrar tuvalete gidip bilmem kaçıncı kez ellerini yıkıyor ve odasına dönüyor. Bu sefer nasıl olduysa çorabını çıkarıyor ve giymeye çalışıyor. Tam giyecekken çorap yere düşüyor ve kızım yere oturup ağlamaya başlıyor. Ben de yanında ağlıyorum. Çünkü bizim her sabahımız böyle geçiyor.”
“15 yaşındaki oğlumu evden çıkaramıyorum. Hafta sonu ailece yemeğe gidecektik, ne tartışmalar ne kavgalar yaşadık, evden çıkaramadık.
Dün bana en sonunda neden olduğunu anlattı; ölen bebeklerle ilgili kontrol edemediği zihinsel görüntüleri ve bu görüntüleri engelleyebilmek için içinden hiç durmadan söylediği dualar varmış. İşin acısı, bu zorlayıcı görüntüleri 13 yaşından beri görüyormuş ama korkusundan kimseye söyleyememiş.
Her şey bir gün alışveriş merkezinde yürürken, hamile bir kadın ile göz göze geldiğinde başlamış. Kadının göbeğine bakmış ve neden olduğunu bilmeden kadının bebeğinin ‘ölmesini dilediği’ düşüncesi aklına girmiş.
Bu korkunç düşünceyle o kadar sarsılmış ki, zihnindeki bu görüntüyü ‘iptal’ edebilmek için tekrar kadının yanından geçip hararetli bir şekilde bebeğin sağlıklı olması için dua etmeye başlamış.