Danışan: Kendimi bildim bileli kilolarımla sorunum var. Hep şu halimden daha az kiloda olmak istemişimdir. Bir türlü istediğim kiloda kalamıyorum. Sürekli diyete başlıyorum, bazen 1-2 ay dayanıyorum, bazen 2-3 gün.
Dr. Başak: Kaç kilo vermek isterdiniz?
Danışan: Şöyle bir 10 kilo versem, genç kızlık günlerimdeki gibi olacağım. Belki bunun imkansız olduğunu kabul etmem gerekiyor, çünkü son 5 yıldır aynı kilodayım ve kilom ancak 3-4 kilo oynuyor. Bazen çok kararlı oluyorum, dikkat ediyorum, biraz veriyorum. Ama birkaç ay sonra yine alıyorum. Kısacası kilom sürekli oynuyor. Yemeyle ilgili bir problemim var ve bunun artık psikolojik olduğunu düşünmeye başladım.
Dr. Başak: Yemekle ilgili nasıl bir probleminiz olduğunu düşünüyorsunuz?
Danışan: Yemek beni çok mutlu ediyor. Özellikle hamur işleri. Her lokmada resmen vücuduma dalga dalga mutluluğun yayıldığını hissediyorum ama kendimi kontrol edemiyorum, durmayı bilmiyorum. Tatlıya, börek, çöreğe, hamur işlerine zaafım var. Zararlı olduğunu bildiğim için ucundan bir lokma alayım diye niyetleniyorum ama bir bakıyorum hepsini bitirmişim. Ardından pişmanlık fayda etmiyor. Tartıya çıkıp aldığım kiloları görünce veya sevdiğim bir kıyafetimi giyemeyince de aşırı kızgınlık ve suçluluk duygusu yaşıyorum. Kısacası yiyince çok mutluyum ama şişmanlayınca da dünyanın en mutsuz insanı oluyorum. Daha da kötüsü böyle mutsuzken canım daha çok yemek istiyor, önüme ne gelirse saldırıyorum. Bu sizce normal bir davranış mı?
Dr. Başak: Hepimizin zaman zaman açlıktan değil de, sadece canımız istediği için yediği ve bazen de ‘aşırı’ yediği zamanlar olmuştur. Önemli olan bunu ne sıklıkta ve ne zamandan beri yaptığınız.
Danışan: Hatırladığım kadarıyla çok uzun zamandır, sanırım ergenlikten beri, haftada en az bir kere, kendimi kontrol etmek istediğim halde edemeyip tıka basa yediğim kesin olmuştur.
Danışan: Cinsellikle ilgili konuları çocuklara erken yaşta anlatın diyorlar ama ben nasıl anlatacağımı, neler anlatacağımı bilemiyorum. Bana kimse anlatmamıştı, ben de anlatmasam olmaz mı?
Dr. Başak: Neden anlatmamız gerek diye hiç düşündünüz mü?
Danışan: Yetişkin hayata hazırlıklı olsunlar diye herhalde.
Dr. Başak: O da bir parçası elbet ama en önemli nedeni; güvenli ve sağlıklı koşullarda büyümelerini sağlamak ve tehlikelerden korumak.
Danışan: Bilirlerse daha tehlikeli değil mi? Daha özendirici olmaz mı?
Dr. Başak: Cinsellik konularında yapılan araştırmalara göre, cinsel istismara uğrama riski, evlilik öncesi hamilelikler ve cinsel hastalıklar, cinsel eğitim sayesinde azalma gösteriyor. “Benim çocuğum akıllı o kendini korur, onun hiç o taraklarda bezi yok, benim çocuğum kesinlikle yapmaz, benim çocuğum babasından çok korkar, ben çocuğuma güveniyorum” vs. gibi düşüncelerin çocukları korumakta hiçbir geçerliliği olmadığını unutmamak gerek. Her çocuğun risk altında olduğunu düşünerek, çocuğunuzun cinsellik eğitiminde aktif bir rol almalısınız.
Yüksek Öğretimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfı, İsveç Konsolosluğu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi bir araya gelerek, çocuk hakları sözleşmesinin imzalanmasının yıldönümünde, dikkatleri çocuk ombudsmanlığı (Kamu Denetçiliği) konusuna çekmek üzere bir sempozyum düzenledi.
Amaç; çocuk haklarının korunması için yapılan mevcut düzenlemelerin, yasaların dünyanın hiçbir yerinde yeterli olmadığını ve çocuk haklarının gerçek anlamda korunabilmesi, korunup korunmadığının denetlenebilmesi için daha aktif çalışmalar yapmak gerektiğine dikkat çekmekti.
Bu sempozyumda, İsveç’ten gelen çocuk ombudsmanı ve diğer uzmanlar deneyimlerini bizlerle paylaştı ve çocuk haklarının nasıl daha etkili bir şekilde korunabileceği konusunda yapılması gerekenlerin altını çizdi.
İsveç’in çocuk ombudsmanı kendi ülkelerinde daha birçok eksikliğin olduğunu anlatırken, Türkiye’nin İsveç’e kıyasla çok daha fazla eksiğinin olduğunu bilmek hepimizi derin bir üzüntüye soktu.Şunu gördük ki Türkiye’deki sistemler ve uygulamalar, uluslararası minimum standartlardan oldukça uzak.
Çocuk işçilerin, hem de en ağır işlerde çalıştırıldığı, kızların çocuk yaşta evlendirildiği, dayağın aile ve okullarda normal olduğu, çocuk hapishanelerinin çocuğun psikolojik ve beden sağlığına hiç uygun olmadığı, çocukların okula gönderilmediği, sokakta yaşayan çocukların sayısının oldukça fazla olduğu bir ülkede çocuk haklarının korunduğunu söyleyebilir miyiz?
Çocuğa karşı şiddet konusu sempozyumun önemli konularından biriydi. Bırakın dövmeyi, bizde şiddet olarak algılanmayan, ‘poposuna bir tane vurdum’ gibi, sıradan kabul edilen bir vurmanın bile kesinlikle yasaklanması için çalışmaların yapıldığı ve bu konuda ailelerin eğitilmesi gerektiği konuşuldu.
İsveç’in çocuk ombudsmanı basit bir soru sorarak konuyu özetledi: Yetişkinlerin dünyasında birbirine vurmak normal değilken, hatta vuran kişi yasalarca suçlu sayılırken, yetişkinler çocuğa vurunca niye suçlu sayılmıyor?
DAHA ÇOK YOL VAR
Yüksek Öğretimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfı (YÖRET), İsveç Konsolosluğu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi bir araya gelerek, çocuk hakları sözleşmesinin imzalanmasının yıldönümünde, dikkatleri çocuk ombudsmanlığı (Kamu Denetçiliği) konusuna çekmek üzere bir sempozyum düzenledi.
Amaç; çocuk haklarının korunması için yapılan mevcut düzenlemelerin, çalışmaların, yasaların dünyanın hiçbir yerinde yeterli olmadığını ve çocuk haklarının gerçek anlamda korunabilmesi, korunup korunmadığının denetlenebilmesi için daha aktif çalışmalar yapmak gerektiğine dikkat çekmekti.
TÜRKİYE’DE ÇOCUK HAKLARI KORUNUYOR MU?
Çocuk hakları, toplumun bütün kurum ve kuruluşlarında savunulmalı ve korunmalı diyoruz ama araştırmalar gösteriyor ki bunu henüz tam anlamıyla sağlayamıyoruz. Ombudsmanlık, yani kamu denetçiliği, ülkemizde yeni gelişmekte olan bir kurum, hele ‘çocuk ombudsmanlığı’ daha da yeni!
Bu sempozyumda, İsveç’ten gelen çocuk ombudsmanı ve diğer uzmanlar deneyimlerini bizlerle paylaştı ve çocuk haklarının nasıl daha etkili bir şekilde korunabileceği konusunda yapılması gerekenlerin altını çizdi.
İsveç’in çocuk ombudsmanı kendi ülkelerinde daha birçok eksikliğin olduğunu anlatırken, Türkiye’nin İsveç’e kıyasla çok daha fazla eksiğinin olduğunu bilmek hepimizi derin bir üzüntüye soktu.
Şunu gördük ki Türkiye’deki sistemler ve uygulamalar, uluslararası minimum standartlardan oldukça uzak. Çocuk işçilerin, hem de en ağır işlerde çalıştırıldığı, kızların çocuk yaşta evlendirildiği, dayağın aile ve okullarda normal olduğu, çocuk hapishanelerinin çocuğun psikolojik ve beden sağlığına hiç uygun olmadığı, çocukların okula gönderilmediği, sokakta yaşayan çocukların sayısının oldukça fazla olduğu bir ülkede çocuk haklarının korunduğunu söyleyebilir miyiz?
Danışan: Oğlum benimle hiçbir şey konuşmuyor. Eve gelir gelmez odasına gidiyor ve bir daha akşam yemeğine kadar yüzünü görmüyoruz. Her ne kadar odasından çıkmak istemese de, yemeğini odasında bilgisayar başında yemek için bizimle pazarlık yapmaya yeltense de, biz onu zorla çıkarıyoruz ve bu her gece tekrarlanıyor. Yine de ailece akşam yemek yeme rutinimizi bozmuyoruz.
- Dr. Başak: Akşam yemekleri, ailelerin günlük havadisleri, sıkıntıları, problemleri, bu problemlere çözümleri, ailenin değer yargılarını, geleceğe dair planları ve bunun gibi daha birçok konuyu paylaşabilmeleri için en iyi zamanlar. Bu rutini bozmamakla çok iyi ediyorsunuz. Peki oğlunuz yemekte sohbete katılıyor mu?
Danışan: Maalesef hayır. Onunla iletişime girmeye çalışıyoruz, “Okul nasıl geçti, neler yaptınız?” diyoruz. Verdiği cevap genellikle, “Hiiiç”... O böyle cevaplar verince, daha doğrusu hiçbir bilgi paylaşmayınca sohbet de orada bitiyor. Okulunda, sınıfında neler olup bittiğini başka velilerden öğreniyorum. Anne-babası olarak hayatında neler olup bittiğini öğrenebilmek, gerektiğinde ona destek olabilmek için sorular soruyoruz ama maalesef hiç cevap alamıyoruz.
- Dr. Başak: Her çocuk farklı. Kimini susturamazsınız, en ufak detaya kadar anlatır, kiminin de ağzından lafı kerpetenle zor alırsınız. Anladığım kadarıyla sizin oğlunuz da çok konuşkan değil. Diğer yandan, onunla konuşmaya çalışmak için uğraşmakta çok haklısınız. Anne-babalar çocuklarıyla iletişim kanallarını açık tutmalılar. Bu sizin de bahsettiğiniz gibi her zaman çok kolay olmuyor. Amerikan Psikoloji Derneği anne-babaların çocuklarıyla nasıl konuşabileceği konusunda bazı tavsiyelerde bulunuyor. İsterseniz onlara bir göz atalım:
ÇOCUKLA İLETİŞİM KURMANIN YOLLARI
* Çocuklarınızla konuşmak için zaman ayırın.
Danışan: Eşim çok iyi biri, çocuklarını çok seviyor ama o kadar öfkeli ve birdenbire o kadar çok bağırıyor ki bütün yaptığı fedakarlıklar, çabalar boşa gidiyor, her şey bir tarafa çocuklarıyla ilişki kuramıyor. Böyle bağırdığında, bence bir çuval inciri mahvediyor.
Dr. Başak: Bu konuyu eşinizle konuştunuz mu?
Danışan: Evet çok konuştum, çocukların önünde konuşmamaya da özellikle dikkat ediyorum ama maalesef bazen öfkesini kontrol edemediğinde onu durdurmam gerekiyor. O da pişman oluyor sonra ama pişmanlık fayda etmiyor. Çocuklar ondan çok korkuyor, hatta bazen gözlerinde babalarına olan nefreti görüyorum. Çok üzülüyorum. Daha iyi bir ilişkileri olsun isterdim. Eşim okumuş, eğitimli, kültürlü bir insandır. Öfkesinin çocuklarına ne kadar çok zarar verdiğini görüp de kendisini nasıl kontrol edemez anlayamıyorum.
Dr. Başak: Ne kadar sıklıkta ve ne derece bir öfkeden bahsediyorsunuz?
Danışan: Maalesef çok sık. Haftada 2-3 diyebilirim. Özellikle stresli bir gün geçirmişse.
SAĞLIK PROBLEMLERİ DE ÖFKE PATLAMALARINA NEDEN OLABİLİR
Danışan: Gün içinde sürekli huzursuzum, gerginim, bir şeylere kaygılanıyorum ve bu beni çok yoruyor. Elimde değil, hep bir evham, stres, heyecan, korku içindeyim. Ama doğruyu söyleyin, siz de benim gibi hissetmiyor musunuz? Bu hayatın içinde kaygılanmadan yaşamak mümkün mü? Trafik, terör, kötü insanlar, kazalar, iş hayatı, borçlar, hastalıklar o kadar çok problem var ki, bunların hepsi insanın tehlike ve stres altında hissetmesine neden olmaz mı? Her şey bir tarafa, böyle büyük bir şehirde çocuk büyütmek başlı başına bir problem... Nerede kaldı, arkadaşları nasıl insanlar, içki, sigara, uyuşturucu kullanır mı? Karşısına kötü insanlar çıkar mı? Normal, aklı başında, ailesine düşkün her insan benim gibi hisseder diye düşünüyorum ama benim düşüncelerim, kaygılarım 16 yaşındaki kızımla aramı bozuyor. “Kimse senin kadar kızının üstüne düşmüyor, bu kadar telaş yapma, merak etme” diyor. Benim normal olmadığımı, aşırı evhamlı olduğumu düşünüyor.
- Dr. Başak: Kaygılı olduğunuz bir anınızı tarif eder misiniz?
Danışan: Örneğin kızım bir yere gitti ve telefonunu açmıyor. Çok geriliyorum. Hiçbir şeye konsantre olamıyorum. Bazen kaygılarımın şiddeti öyle bir artıyor ki aklım başımdan gidiyor. Eğer çok yoğunlaşırsa saçma sapan şeyler de yapabiliyorum. Ardından başıma ağrı giriyor, bütün vücudumdaki kasların gerildiğini hissediyorum. Bu da beni çok yorgun yapıyor. Sanki çok kötü bir şey olacak duygusu içine giriyorum, ağlamaklı oluyorum. Elimde değil, bu duygudan çıkamıyorum.
- Dr. Başak: Ne kadardır böyle hissediyorsunuz?
Danışan: Kızım ergenliğe girdiğinden beri daha da arttı. Son iki yıldır başka bir insan oldum, bunu ben de fark ediyorum. Çok yorgunum, vitamin takviyeleri ile kendimi güçlendirmeye çalışıyorum ama olmuyor. Zaman zaman kalp çarpıntım, nefes darlığım da oluyor. Bunun için doktora da gittim ama “Hiçbir şeyin yok, psikolojik” dedi. Yaşadığım fiziksel şikayetlerin son zamanlarda artan endişe, kuruntu, vesvese, huzursuzluk duyguları ile bağlantılı olduğunu ve “Yaygın Kaygı Bozukluğu” yaşıyor olduğumu söyleyerek size yönlendirdi. Böyle bir teşhis beklemiyordum.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ ORTAK NOKTASI YOĞUN KAYGI
Danışan: Kızım çok hırçın, çok öfkeli ve sık sık ağlıyor. Okula gitmek istemiyor. Geçen hafta da sınıf öğretmeni, kızımın davranışlarında, arkadaşlarıyla ilişkilerinde değişiklikler fark ettiğini söyledi, “Çok depresif gözüküyor” dedi. Ben de değişikliklerin farkındayım ama ergenlik diye düşünmüştüm, daha 13 yaşında, bu yaşta depresyon mu olur? Öğretmeniyle konuştuktan sonra çok şaşırdım, biraz da panik oldum.
Dr. Başak: Ergenlerin davranışlarında, duygu dünyalarında bu tip sıkıntılar sık sık gözlenir, bu gayet yaygın ve normaldir. Diğer yandan, ergenliğin yanında, kızınız gerçekten depresyonda da olabilir. Depresyon sadece yetişkinlere özgü bir hastalık değildir. Çocuklar ve ergenler de depresyona girebilirler.
Danışan: Bana, daha çok huysuzluk ve yaramazlık yapıyor gibi geliyor. Depresyon deyince aklıma durgunluk, mutsuzluk geliyor. Evdeyken depresif değil, daha çok hırçın, sürekli tartışma ve şikayet etme modunda.
Dr. Başak: Çocuklar ve yetişkinler depresyondayken farklı davranışlar sergileyebilirler. Depresyondaki çocuklar her zaman hüzünlü veya mutsuz gözükmeyebilir, bu nedenle depresif oldukları yetişkinlerin gözünden kaçabilir. Depresyonda bir yetişkin içine kapanırken, tükenmiş, halsiz görünürken, depresif bir çocuk daha hareketli olabilir, aksi, yaramaz, öfkeli davranabilir. İsterseniz size depresif çocukların ortak şikayetlerinden bahsedeyim, eğer birkaç tanesini kızınızda görüyorsanız, durumunu daha detaylı bir şekilde araştırmamız gerekir:
1- Sık sık hüzünlü olma durumu, ağlamaklı olmak veya ağlamak
2- Her zaman yaptığı aktivitelere ilgi kaybı veya daha önce zevk aldığı aktivitelerden zevk alamamak
3- Umutsuzluk