Paylaş
Ayşe ve Ali... İkisi de aşk, bağlılık, yakınlık, güven, arkadaşlık ihtiyacı ile bir ilişki arayışı içindeydiler. İkisi de yalnız kalmak istemiyor, sokakta gördükleri çiftler gibi hafta sonları el ele gezebilmek, baş başa yemek yemek, hayatı sevdiği bir insanla paylaşmak istiyordu. Sonra bir gün birbirlerini tanıdılar ve bu ihtiyaçlarını gidermek için ‘doğru’ kişiyi bulduklarına inandılar.
İlk başta her şey tam hayal ettikleri gibi gidiyordu; beraber eğleniyorlar, beraber dinleniyorlar, birbirlerine sonsuz sevgiyle destek oluyorlardı.
Birbirlerine güveniyor ve inanıyor, birbirlerinin yanında kendilerini güvende hissediyorlardı.
Sonra yavaş yavaş ilişkinin büyüsü bozuldu. Romantik konuşmalar iğnelemelere, takdirler eleştirilere, sevgi kızgınlığa, yakınlık uzaklığa dönüştü. İkisi de birbirinden neredeyse nefret ediyordu ama bir yandan da ayrılamıyorlardı.
Çünkü anlayamıyorlardı; “Ne oldu da böyle olduk?”, “Seninle mi hayat güzel, sensiz mi?”, “Sen bana iyi mi geliyorsun, kötü mü?”, “Seni seviyor muyum, yoksa nefret mi ediyorum?”
Yukarıdaki hikaye eminim birçoğunuza tanıdık geliyordur.
Eşinizle, sevgilinizle olmasa da arkadaşınız, kardeşiniz, anneniz, babanız ile bu tip duyguları yaşamış olabilirsiniz. “Bu kadar çok severken, nasıl oluyor da bu kadar çok nefret edebiliyorum?”
İLİŞKİLERİ BOZAN NEDENLER
Amerikalı Psikoterapist Dr. David Burns, ilişkileri bozan bazı nedenleri şöyle özetliyor:
1- Güç ve kontrol: Bazı insanlar ilişkide her şeyi kontrol etmek ve gücü elinde tutmak ister. İlişkide öncelikleri yakınlık kurmak yerine, karşısındakini kontrol etmektir. Hakimiyet duygusu, aşk ve sevgiden daha tatmin edicidir. Güvende hissetmek için karşısındakini sürekli olarak kendisinden bir adım aşağıda tutmaya çalışır. Kızgınlık ve öfke ile hakimiyeti sağlamak ise tek bildiği yoldur.
2- İntikam: İnsanın, haksızlığa uğradığına veya kötü muamele gördüğüne inandığında, hakkını aramak için bir şeyler yapması normaldir. Ama bazen bu duygu çok güçlü bir şekilde ortaya çıkar ve kişi ne olursa olsun ‘intikam’ almak peşine düşer.
Üzüntülerinin veya kızgınlıklarının acısını çıkarmak her şeyden önemli olur. İntikam alma duygusuyla yanıp kavrulan bir kişinin karşısındakiyle sıcak, yakın bir ilişki kurması mümkün olamaz. İşin kötüsü, intikam planlarının kötü, gereksiz veya yararsız olacağını fark edemez. Çünkü intikam almaya hakkı olduğunu düşünmekten başka bir şey düşünemeyecek kadar gözü kararmıştır.
3- Adalet ve hakkaniyet: Bazı kişiler için adalet ve hakkaniyet her şeyden önemlidir. Hayatta her şey adil ve eşit olmalı, hak yerini bulmalıdır.
Trafikte, markette, iş yerinde, aile içinde ve romantik ilişkilerinde sürekli bunu hesaplama peşindedir. “Sen öyle yaptın ben böyle, bu hiç adil değil”, “Ben daha çok yaptım, sen daha az yaptın.” Bunu hesaplarken resmin tümüne bakamayıp çok da objektif olamayabilir.
4- Kendini beğenme: Yakınlık kurabilmek için kendini başkasının yerine koyabilmek, karşısındakinin ihtiyacını anlayabilmek ve gerektiğinde verici olmak gerekir. Kendini beğenen, başkalarından daha üstün, daha değerli gören insanlar, başkaları ile yakınlık kurmakta zorluk çekerler.
Kendi ihtiyaçları, kendi istekleri her şeyden önce gelir. Bu kişiler narsistir ve başkalarını kendi yararları için manipüle ederler. Eleştiriye gelemezler ve kendi doğruları, yaşam tarzları, tercihleri dokunulmazdır.
5- Gurur ve utanç: Yakınlık ve samimiyet olabilmesi için insanın kendini doğru değerlendirebilmesi, ilişkide yaptığı hataları kabul edebilmesi gerekir.
Gurur ve utanç işin içine girdiğinde ise bunları yapmak çok zordur ve hatta bazı kişilere acı verir. Kişi karşısındakini dinlemek, anlamaya çalışmak, hatasını kabul etmek yerine kendini savunmaya başlar. Gururu kırıldığı için kızgınlaşır ve karşısındakinin söylediklerini anlamsız ve gereksiz bulur.
6- Rekabet: Bazen tartışmalarda her zaman birinin kazanması ve diğerinin kaybetmesi gerekir gibi düşünebiliriz. Böyle düşündüğünüzde karşınızdakinin ne söylediği önemini kaybeder, önemli olan kazanmaktır. Çünkü kimse kaybetmek istemez.
7- Suçlama: Çoğu kişi problemlerin kaynağının kendisi olabileceğini kabul etmekte güçlük yaşar. “Benim hiçbir suçum yok, ben onu çekmek zorunda olan bir zavallıyım” şeklinde düşünen kişi, karşısındaki ne anlatırsa anlatsın onu duyamaz.
Suçlama ‘oyunu’ başladığında, herkes bir yarış gibi birbirini suçlamaya başlar. Bazen konunun ne olduğunun önemi bile unutulur. Suçlama, zehirleyicidir ve bağımlılık yaratabilir. Karşınızdakine yakınlık ve sevgi duygularını öldürür.
8- Kendine acıma: Suçlama, kendine acımayı tetikler. Karşısındakini sürekli suçlayan kişi kendini sürekli ‘kurban’ gibi görme eğilimindedir.
‘Sonuçta her şey onun suçu’ bakış açısıyla baktığında, problemin içinde kendi rolünü doğru bir şekilde değerlendirme şansı ortadan kalkar. Aynı suçlama gibi, kendine acıma da acı verse de bağımlılık yaratır.
Paylaş