9 yaşındaki kız çocuğunun teneffüslerde eteği kaldırıldığında...
Okul eteğinin altına bakmaya çalışıldığında...
8 yaşındaki erkek çocuk yere düşen silgisini almak için eğildiği sırada sınıf arkadaşları arkasına ‘abandığında’ ve bunu oyun haline getirip her eğilenin arkasına yaslandıklarında...
Okul eteğinin altına telefon uzatıp fotoğraf çekildiğinde...
13 yaşındaki bir kız çocuğuna ‘kaşar’ dendiğinde...
Çocuk okuldan eve dönerken, serviste yanında oturan sınıf arkadaşı zorla dudağından öptüğünde...
Okulların tuvaletine, birbirlerinin isimlerinin yanına cinsel içerikli yazılar yazdıklarında...
Danışan: Sevgililer günü yalnızlığımı hatırlatıyor. Yılın diğer zamanları bir şekilde idare ediyoruz, iş güç derken yalnızlığımızı unutuyoruz ama şu her yeri saran kalp resimleri yok mu, sanki sürekli “aşık değilsen yaşama” şeklinde bir mesaj veriyor, çok sinir bozucu. Böyle zamanlarda yalnız olmak hiç hoşuma gitmiyor. Birisi ile beraber olmak, aşık olmak istiyorum ama bu yaştan sonra nasıl biriyle tanışacağım, tanışsam nasıl flört edeceğim bilemiyorum.
- Dr. Başak: Daha önce hiç kimseyle flört ettiniz mi?
Danışan: Evet ama o 20 yıl önceydi ve o zaman daha genç, daha güzeldim. Şimdi 45 yaşında kim bakar bana? Ayrıca bir de mahalle baskısı var. “40’ından sonra azanı teneşir paklar” derler.
- Dr. Başak: Haklısınız bizim kültürümüzde böyle bir söz vardır ama sanıyorum bu algı epey değişti. 40 yaşını geçmiş olup da hâlâ veya yeniden aşk arayan kişilerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İş, güç, kariyer peşinde koşarken aşkı ihmal edenler, yürümeyen evliliklerini bitirenler veya doğru insanı bulamayıp yalnız kalanlar, “40’ından sonra azanı teneşir paklar” diyerek evlerinde saklanmıyorlar artık. Aşkın, flört etmenin, sevgiliyle mum ışığında bir akşam yemeğinin sadece gençlere ait ihtiyaçlar olmadığını bilen 40’lı, 50’li ve 60’lı yaşlardaki birçok bekar, yeni insanlarla tanışmanın, aşık olmanın ve mutlu bir beraberlik kurmanın yollarını aramaya devam ediyor. Batı ülkelerinde çok daha sık rastlanan, yetişkinlere çöpçatanlık yapmaya yönelik internet siteleri, organizasyonlar, toplantılar yavaş yavaş ülkemizde de yaygınlaşmaya ve kabul görmeye başladı. Hayatın uzamasıyla, sosyal hayatın, kültürün değişmesiyle 40’ından sonra yapılan evlilikler, ikinci, üçüncü evlilikler artık daha doğal karşılanıyor.
GENÇLER BİLE AŞKI BULAMAZKEN BENİM HİÇ ŞANSIM YOK
Danışan: Önce olaya bakış açımı değiştirmem gerek öyleyse. Eğer flört edersem etraf tarafından ayıplanırım gibi geliyor.
Anksiyete, yani kaygı, korku, endişe, evham, vesvese çocuklarda çok yaygın. Yapılan bir araştırmaya göre 8-13 yaşlar arasındaki çocukların yüzde 70’i zaman zaman okul başarısı, ölüm, sağlık, zarar görme ve sosyal durumlarla ilgili kaygılar yaşamakta.
Çocukların kaygıları genellikle gelişim düzeyine, içinde bulunduğu yaşa göre değişiklik gösterebiliyor.
Örneğin küçük bir çocuk yüksek sesten ve karanlıktan korkarken, ergenlik döneminde toplum içinde konuşmak, sosyal ortamlara girmek gibi korkular gelişebiliyor.
Endişeler, yaş ilerledikçe somuttan soyuta doğru değişiyor.
Normal kaygı ile normal olmayan kaygı arasındaki farkın en önemli belirleyicisi ise yoğunluğu, süresi ve engelleyici olup olmadığı.
Anksiyete bozuklukları günlük, normal anksiyeteden şu özellikleriyle ayrılırlar:
1- Daha yoğundurlar
Hüzün, umutsuzluk, gerginlik, mutsuzluk, çaresizlik, keyifsizlik gibi duygular hepimizin zaman zaman yaşadığı normal duygulardır. Psikolojik sağlığı yerinde olan bireylerde bu duygular çok uzun sürmez. Depresyonda olan kişilerde ise bu duygular günlerce sürer ve günlük hayatını, işlevselliğini olumsuz etkileyecek düzeye gelir.
İki haftadan fazla sürdüğünde, depresyon tanısı konulabilir. Depresyonda olan kişilerin şikayetleri birçok alanda ortaya çıkar:
- Duygu durumda değişiklikler: Hüzün, bıkkınlık, sinirlilik, mutsuzluk
- Olumsuz düşünce yapısı: Düşük özgüven, çaresiz ve umutsuz olduğuna dair inançlar, intiharla ilgili düşünceler
- Sosyal ilişkilerde problemler: Sosyal geri çekilme, sosyal beceri problemleri, sosyal problemleri çözmede zorluklar
- Fiziksel şikayetler: Uyku bozuklukları, iştahta değişiklikler, aktivitede azalma, ilgide azalma, uyuşukluk, miskinlik
Danışan: 11 yaşındaki oğlum hiç söz dinlemiyor. Ne söylesek sanki tersini yapıyor. Sürekli mızmızlanıyor, şikayet ediyor ve sürekli kızgın. Bazen neden kızdığını bile anlamıyorum. Annem arada bir bizimle kalır ve torununa çok düşkündür, oğlum da ona çok düşkündür ama ona bile o kadar ters davranıyor ki anlatamam. Annem de artık ondan uzak durmaya çalışıyor. En sonunda geçen gün bana “Kızım, bu oğlan gölgesiyle bile kavga ediyor, yazık bu çocuğa, bir şey yapın” dedi. Ben de yardım almaya karar verdim. Biz oğlumla baş edemiyoruz.
- Dr. Başak: Neler yapıyor?
Danışan: Her şey onun istediği gibi olmazsa ortalığı birbirine katıyor. Bağıra bağıra ağlamaya başlıyor, etrafı tekmeliyor veya tepiniyor, elindekileri fırlatıyor, kırılır mı bozulur mu o an umurunda değil. En sevdiği oyuncağı bile kızgınsa fırlatabiliyor. O kadar öfkeli oluyor ki kendini tutamıyor. Bana ve babasına vurduğu bile oluyor.
- Dr. Başak: Sadece evde sizinleyken mi böyle yoksa okulda da bu şekilde davranışları var mı?
Danışan: Maalesef okulda da öğretmenleri şikayetçi. Ders sırasında yerinde oturmuyor, sınıf içinde dolaşıyor, kuralları umursamıyormuş. Arkadaşlarıyla ufacık bir fikir ayrılığında bağırmaya, ağlamaya veya elindekileri fırlatmaya, duvarları tekmelemeye başlıyormuş. Öğretmeni, “Sürekli öfkeli ve üzgün bir hali var! diyor.
Amerika’da yaşadığım yıllarda gittiğim bir jinekoloğun ofisinde gördüğüm posteri hiç unutmam. Kocaman, keskin bakışlı simsiyah bir kedi ve altında şu ifadeler: “Adet dönemimdeyim ve bir tabancam var, sorun mu var?”
Adet döneminde sıkıntı yaşayan danışanlarıma bu posterden sık sık bahseder ve yaşadıkları sıkıntıların gayet doğal olduğunu, dünyanın her yerinde kadınların aynı problemlerle karşı karşıya geldiğini, bu yüzden doktorun da ofisine böyle bir poster astığını anlatırım.
Çünkü bırakın erkekleri, kadınların bile her ay yaşadıkları psikolojik sıkıntıları hâlâ anlamlandıramadıklarını, buna dair bir baş etme stratejisi geliştirmedikleri için sık sık, özellikle insan ilişkilerinde problemler yaşadıklarına şahit olurum.
Aybaşı veya adet dönemindeki deneyimler her kadın için değişik olabilir. Hatta aynı kadın her ay değişik deneyimler de yaşayabilir. Ama her kadın mutlaka, hafiften şiddetliye doğru çeşitlilik gösterebilen bir tür sıkıntı yaşar.
Bu sıkıntılar fiziksel de olabilir, ruhsal da ya da ikisi de... Her ay yaşanan bu sıkıntılar, yaklaşık 40 yıl sürse de, kadın da erkek de nedense bu konuda çok bilgili ve donanımlı değil.
Hayatın bu kadar içinde olan bu problemin psikolojik boyutu, kadına bile bu kadar yabancı.
Danışan: Dönüp bakıyorum da koca bir yıl nasıl geçti hiç anlamadım. Çalışmaktan başka bir şey yapmamışım. Bu sene böyle olsun istemiyorum. Hayatımı daha anlamlı, daha kaliteli yaşamak, daha iyi yönetmek istiyorum.
- Dr. Başak: Daha iyi yönetebilseydiniz neyi farklı yapardınız?
Danışan: Uzun bir listem vardı, herkes gibi. Kendime birçok söz vermiştim hiçbirini yapamamışım. En basitinden, spora düzenli gidecektim, bir hobi edinecektim, kendime daha çok zaman ayıracaktım. Kendimi bu kadar ihmal etmeyecektim ama işte bunu bir türlü beceremiyorum.
- Dr. Başak: Özellikle büyük şehirlerde yaşarken, çok fazla çalışırken, trafik içinde boğuşurken, ekonomik kaygılar yaşarken insan ister istemez kendini ikinci plana itiyor ve ihtiyaçlarını ihmal ediyor.
Danışan: İhtiyaçlarımın farkında bile değilim, makineleştim sanki, otomatiğe bağlamış gibi yoğun çalışıyorum. Bundan hiç mutlu değilim, bu döngüden çıkmam gerek.
- Dr. Başak: En önemli adım bunu farkına varmak ve önlem almak için hemen harekete geçmek. İsterseniz önce bir durum değerlendirmesi yapalım. Bunun için birçok kaynaktan yararlanarak hazırladığım bir listeyi kullanabiliriz. Bu listeyi inceleyerek bütünsel, yani hem ruhsal hem de bedensel sağlığınız için neleri eksik, neleri tam yaptığınızı ortaya çıkaralım ve buna göre bir plan yapalım. Amacımız bu listedeki eksiklikleri tamamlamak olsun.
BU LİSTEYİ NE KADAR UYGULUYORSUNUZ?
Yapmak isteyip de bir türlü yapamadığımız şeyler için çoğumuz kendimize yılın ilk gününü hedef olarak belirliyoruz. “1 Ocak’tan itibaren kesinlikle diyete gireceğim, “Bu sefer mutlaka sigarayı bırakacağım”, “Hemen spora başlayacağım”, “Ne olursa olsun para biriktireceğim”, “Her zamankinden daha çok kitap okuyacağım”, “Bu yıl artık bir hobi edineceğim”...
Hepimizin listesi farklı olsa da yapılan araştırmalar insanların ilk 5 sıradaki hedefinin birbirine benzer olduğunu söylüyor. Buradan anlaşılıyor ki aslında hedeflerimiz kendimize daha iyi bakabilmek ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmekle ilgili... Buradan anlaşılıyor ki aslında en çok ihmal ettiğimiz; kendimiziz. Her yıl niyetleniyoruz, birkaç ay devam ediyoruz, sonra yine bırakıyoruz.
KENDİNİZİ MOTİVE ETMENİN YOLUNU BULUNUmut ve motivasyon değişimin en önemli parçası. Genellikle motivasyonumuzu kaybettiğimizde kendimizi yarı yolda bırakıyoruz. Öyleyse önce kendimizi motive etmenin yollarını bulmalıyız. Çünkü hepimizin gelişmek ve değişmek için gerekli içsel kaynakları var ve bunu sık sık hatırlamalıyız.
Okumak hatırlamaya yardım ediyor, bu nedenle bugün psikoterapi sırasında kullandığım, değişik kişilere ait bazı özlü sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yeni yıl listenizin yanına bu sözleri eklemek motivasyonunuzu canlı tutmaya yardım edebilir
HİKAYEM BÖYLE SONLANMAYACAK!