16 Haziran 2006
Bu hafta bu köşe biraz arkası yarın havasında oldu, baştan söyleyeyim. Her iki yazı da geçen hafta yazdıklarıma gelen tepkilerden, gelişmelerden oluşuyor. Kapalıçarşı’da başıma gelenleri yazdıktan sonra pek çok mektup aldım. Yarısı ziyaretçilerden, yarısı Kapalıçarşı esnafından. Ziyaretçi mektuplarını okuyunca insanın aklı başından gidiyor. Çünkü aralarında tıpkı benim gibi, kendisine laf atanları uyardığı için dayak yiyen kadınlar, mahkemelik olanlar, hakarete maruz kalanlar, tehdit edilenler var. Esnaf mektupları ise ikiye ayrılıyor; durumu olduğu gibi kabul edip, bir şeylerin değişmesi gerektiğini söyleyenler ile beni konuyu abartmakla suçlayanlar.
Önce Kapalıçarşı Esnaflar Derneği’nden gelen mektuba yer vereyim. "...Yazdıklarınızın varit olduğuna ve bu tür olayların engellenmesi gerektiğine yürekten inanıyoruz... Yazınızdaki bu tür hususların engellenmesi için bize yeni bir uyarı oluşturmuştur. Bugünden itibaren hem eğitim, hem otokontrol, hem de yasal yaptırımlar yolu ile konunun üstüne gidilecek ve gerekenler yapılacaktır..." Bakalım gerçekten değişimi sağlayacak kadar güçlü önlemler alınacak mı?
Duyduğuma göre, geçen haftaki yazım, yanında bir uyarı metni ile birlikte çarşıdaki tüm dükkanlara dağıtılmış. Okuyunca anlaşılıyor ki, emniyette sonuçlanan olaylar da yaşanmakta Kapalıçarşı’da. Esnaftan yanında çalışanlara dikkat etmesi, ziyaretçileri rahatsız edecek davranışlara fırsat vermemesi istenmiş. Hanutçuluğun yasaklandığı hatırlatılmış.
Ancak pek çok kişi (dükkan sahiplerinin bir bölümü dahil) hiçbir şeyin değişmeyeceği fikrinde. Daha önce de girişimler olduğu fakat gelişme sağlanamadığı söyleniyor. Derneğin hiçbir yaptırımı olmadığına inanıyorlar.
Çarşıda dükkanı olan bir genç, kız arkadaşına Kapalıçarşı’yı yasakladığını yazmış. Erkek arkadaşının işyerini bir kere bile görmemiş. Kendisini ziyaret etmek isteyenleri de Çemberlitaş’a kadar çıkıp, orada karşılıyormuş.
Başta söylediğim gibi bir de beni konuyu abartmakla, gururlarıyla oynamakla, ekmek parası için çırpınan esnafı yanlış anlamakla suçlayanlar var. Müşteriyi tepeden tırnağa süzüp, gözünün içine bakarak ıslık çalmak hangi satış yöntemiyle bağdaşıyor ben bilmiyorum. Tacizin ne olup olmadığını öğretmeye çalışmalarını da erkek olmalarına veriyorum. Çünkü eminim Kapalıçarşı’da yürürken kimse onları sıkıştırmaya çalışmıyordur.
Gelen mektuplardan biri meselenin şahikasıydı. Beyefendi, "Biz her gün nelerle uğraşıyoruz. Geçen güzel kızlara da bakmayalım mı? Suç bizde değil. Öyle bir giyiniyorlar ki, laf atmamak elde değil. Uyarın onlar da öyle giyinmesin" demiş. Nutkumun tutulduğu an bu oldu.
Durumun düzeltilmesi için gelen teklifler şöyle: İş yapar gibi görünen değil, sahiden iş yapan bir dernek başkanı seçilsin, başkanın yetkileri artırılsın, Turizm Bakanlığı’ndan denetçiler tayin edilsin, bağımsız bir şikayet merkezi oluşturulsun, Kapalıçarşı esnafı kendini düzeltene kadar boykot edilsin, gösteri yürüyüşleri düzenlensin.
Aslında fiili bir boykot durumu var zaten. İstanbullular çok uzun zamandır Kapalıçarşı’dan elini ayağını kesti. Müşterisi azalan esnaf, biraz da bu yüzden tacizkar davranıyor. Turizmci bir arkadaşım, yerli müşteriyi gözden çıkaran, turisti kazıklamak varken düşük fiyattan mal satmak istemeyen esnafa öneride bulunuyor. Örnek olarak da güneydeki otelleri gösteriyor: "Durumları, yerli müşteri kabul etmeyen ve bunu göğsünü gere gere söyleyen güneydeki otellere benziyor. Turistsiz kalınca promosyonla yerli müşteriye kapılarını açmak zorunda kaldılar. Yerli turistten kazandıkları para aslında yabancı tur operatörlerine sattıkları üç kuruştan çok daha fazla. Kapalıçarşı esnafı da yerli halka hitap etmeyi öğrense, sene boyu ihya olur. Mevsimlik satışlar yapmak zorunda kalmazlar".
Keşke bugün milat olsa, Kapalıçarşı için her şey düzelmeye başlasa. Ama kendiliğinden olacak iş değil. Birilerinin bir şey yapması lazım.
TRT Market’in sipariş listesi geldi
Geçen hafta, Türkiye’nin sekiz ilinde şubesi bulunan TRT Market’lerden ve ürün çeşidinin kısıtlı olduğundan bahsetmiştim hani. Bir sipariş listesi yayınlayalım da, raflarında eğlenceli bir şeyler bulunsun demiştim. Sağolun varolun, gönderdiğiniz mektuplar sayesinde uzunca bir liste oluştu. Okuyunca nostalji rüzgarının etkisiyle savrulacaksınız adeta. Bu arada çaresizce Uzaylı Zekiye’nin bölümlerini arayan bir okur hakikaten var. Parası neyse vereceğim diyor. Bir başkası TRT Marketler herkese açık mı diye soruyor, evet açık. Buradan TRT yetkililerine seslenmek isterim: TRT, TRT duy sesimiziii... İşte bu Türklerin sipariş listesiii....
Çalıkuşu, Denizler İmparatoru, Cengiz Han, Lorel ve Hardy (Ferdi Tayfur seslendirmesi ile), Uzaylı Zekiye, Oyun Treni (ben hatırlayamadım, çocuk programıymış), Uzay Yolu, Uzun Saçlı Kız Pippi, Bonanza, Galaktika, Vikingler (mutlaka Türkçe jenerik şarkısı ile), Atlantis’ten Gelen Adam, Zengin ve Yoksul, Aşağıdakiler Yukarıdakiler (gerçi bu bir BBC dizisi, BBC de İngiltere’de DVD’sini çıkarttı), Yedi Kardeşe Yedi Gelin, Uğurlugiller, Dempsey ve Makepeace, Remington Steele, Hababam Sınıfı serisi.
Yazının Devamını Oku 9 Haziran 2006
Hafta başında yurtdışında yaşayan bir kız arkadaşımla birlikte Kapalıçarşı’ya gittik. Yılda bir iki kez Türkiye’ye gelir, her geldiğinde Kapalıçarşı’ya mutlaka uğrarız. Öğrenciliğimizde de her gün mutlaka buradan geçerdik. Özellikle kış günlerinde Beyazıt’tan Nurosmaniye’ye inmenin en eğlenceli ve sıcak yoludur. Bugün hálá ayda en az bir kez çarşıyı gezerim.
Kapalıçarşı esnafı yıllardır aynı esnaf. Dükkanın önünden geçenleri ve özellikle de turistleri ayartmak, mal satmak için yapmayacakları şey yoktur. Taa 10 metre öteden sizi görünce, en az üç dört dilde seslenir, tatlı dil kullanır, ısrar eder ve bazen ayarını da kaçırırlar. Bütün bunlarla karşılaşacağınızı bilerek giderseniz sorun yoktur. Zaten kimse Kapalıçarşı’da steril bir alışveriş ortamı da beklememelidir.
Fakat son gidişimde sinirden gözlerim yaşararak çıktım çarşıdan. Sinir krizi geçirmeden iki kadının gezinme, etrafına bakınma, alışveriş yapma imkanı kalmamış. Beğendiğiniz bir şeye göz ucuyla bakma, ilgilendiğini belli etme şansı tanımıyorlar, hemen üzerinize atlıyorlar. Türk olduğunuzu anladıkları halde ısrarla yabancı dilde konuşmaya devam ediyorlar ki, bu sırada Rusça kullanıyorlarsa yandınız demektir. Bilmem açıklamaya gerek var mı? Rus kadınların onların gözündeki imajı belli ne de olsa!
En fenası ise eğer dükkanın önünden geçmişseniz ve bir şey almayacağınız anlaşılmışsa, basbayağı sözle taciz ediyorlar. Kimse sizi görmesin diye başınızı yerden kaldırmadan yürümeye çalışıyorsunuz. Kimse yanlış anlamasın diye tekrar söylüyorum; mal satmak için ettikleri ısrarlardan bahsetmiyorum. Basbayağı, laf atıyorlar! O kadar çok tacize uğradık ki, sonunda dayanamayıp, geri döndüm. "Siz burada esnaf değil misiniz? Ben yarın öbür gün belki sizden bir şey satın alacağım, müşteriniz olacağım. Hiç mi utanmıyorsunuz yaptığınızdan" dedim. Arsızca gülmeye devam etti, o kadar.
Kapalıçarşı Esnafları Derneği, müşteri çekmek, çarşıyı iyileştirmek için bir sürü çalışma yapıyor. Daha yeni her yere ekran yerleştirip, kapalı devre yayına başladılar. Bu esnaf adam olmadığı sürece yaptıklarının hiçbir kıymeti yok. Hepsi kenar süsünden ibaret.
Şimdi orada dükkanı olanlar bana kızacaklar, hepimizi aynı kefeye koymayın diyecekler. Koyarım! Eğer gün geçtikçe kötüye giden bu imajdan kurtulmak istiyorsanız, bu insanları aranızda barındırmayın. Ne bileyim, üç kere ihtar alanları çarşıdan çıkarın.
TRT Market’lerde ürün çeşidi artsın
TRT’nin market işlettiğini biliyor muydunuz? Tamamen ilgisiz bir iş için Harbiye’deki Radyoevi’ne gitmiştim. Baktım kocaman ahşap bir kapı; üzerinde de TRT Market yazıyor. "Market işletmek" dedimse, yarım ekmek arası kaşar-sucuk sandviç satıyorlar sanmayın.
TRT’nin Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Çukurova, Trabzon, Diyarbakır ve Erzurum şubelerinde birer market bulunuyor. Bu marketlerde TRT’nin yayınladığı kitaplar, albümler, belgeseller, belgesel tadında diziler satılıyor. Fiyatlar gayet uygun. Örneğin Zeugma belgeseli 7.50 lira. Altı VCD’den oluşan Kurtuluş dizisi için 20 lira ödüyorsunuz. Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar CD’sine yine 7.50 liraya sahip olabilirsiniz. Dilerseniz adresinize postayla da ürün gönderiliyor. Yurtdışı veya yurtiçi fark etmiyor. Posta ücretleri de gayet uygun.
Fakat bu TRT Market’in bir sıkıntısı var, ürün çeşidi kısıtlı. Ben biraz da muhafazakar buldum. Listede bolca Türk sanat, halk ve tasavvuf müziği albümü, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, semah, Yunus Emre belgeseli bulunuyor.
Oysa bir nostalji serisi yapsalar. Mesela 1975’in yılbaşı gecesi kaydını VCD olarak satsalar. Geceyarısı çıkan dansöz, ardından gelen Zeki Müren nostaljisini tekrar yaşasak. Ya da Uçan Kaz, Şeker Kız Candy kayıtlarını bulabilsek, Bonanza, Küçük Ev veya Beyaz Gölge’yi yeniden izlesek -ki hatırlatırım büyük kitlesi vardır. Erhan Konuk, Pop Saati albümü yapsa... Uzaylı Zekiye’yi yeniden ekranlarda görmek isteyen bir arkadaş bile tanıyorum. Varsa TRT’den talepleriniz söyleyin, markete sipariş verelim.
Yazının Devamını Oku 2 Haziran 2006
Birbirinin kopyası alışveriş merkezlerinden sonra insanın dimağını açan bir yer. Kapıdan girince ilk izlenim muhteşem. Hayranlık ve panik hissediyorsunuz. Hayranlık yapının görülmemişliğinden, panik büyüklüğünden kaynaklanıyor. Burası Fethiye’deki Saklıkent’in doğal yollardan oluşmamış kopyası gibi. "Falanca mağazayı Kanyon’da açacaklarmış, filanca marka da Kanyon’a geliyormuş" diye diye aylardır açılmasını bekliyorduk, nihayet geçen salı açıldı. Atladım gittim tabii. Hayatımda gördüğüm en havalı alışveriş merkezi açılışıydı. Yanlış anlamayın kurdeleyi Başbakan ve eşi kestiği için değil.
Bir defa elinde içki kadehiyle salınan ve mağaza vitrinlerinin önünde durup, uzun uzun vitrini seyredip, sohbet eden kalabalık daha ziyade bir sanat galerisi açılışına gelmiş gibi görünüyordu. Herkes son derece şıktı, hatta fazla şıktı. Ortalıkta Türkçe konuşan insan kadar İngilizce konuşan vardı. İstiridyeyi andıran sahnede gerçekten iyi şovlar yapılmaktaydı. Buz Bar’ın önünden geçerken bir alışveriş merkezinde olduğunuzu toptan unutuyordunuz ve binanın dört bir yanındaki ışık oyunları da gayet hoştu.
Yoldan bakınca yapının pek bir çarpıcılığı yok gibi görünüyor. Fakat kapıdan girince ilk izlenim muhteşem. Hayranlık ve panik hissediyorsunuz. Hayranlık yapının görülmemişliğinden, panik büyüklüğünden kaynaklanıyor. Ben ilk anda arkamı dönüp kaçayım diye düşündüm. Çünkü geze geze bir günde bitiremem gibi geldi. Ama siz korkmayın, başlayın bir ucundan. O kadar da büyük değil.
Kapıdan girdiğinizde alışveriş merkezinin ve tüm yapının adı neden Kanyon, şıp diye anlayacaksınız. Burası Fethiye’deki Saklıkent’in doğal yollardan oluşmamış kopyası gibi. Bir başından bakınca diğer ucunu göremiyorsunuz. Bir kavisin arkasında kayboluyor koridorun ucu. Zemine de orijinal bir kanyonda olması gerektiği gibi su yerleştirmişler. Mağazalar kanyonun iki yamacında, dört kat halinde sıralanıyor. Bir de ana koridoru kesen yan koridorlar var. Vee, alışveriş merkezinin damı yok. Gündüz güneşi ve bulutları, gece ayı ve yıldızları seyredebiliyorsunuz. Alışveriş merkezi ile sokak alışverişi konseptlerini birleştirdiklerini söylüyorlar. Bu mevsimde her şey hoş, her şey güzel de, kışın ne olacak? Katların yerden ısınması varmış, anlaşıldı ayaklar üşümeyecek. Ama yağmur ve kar yağdığında ne yapacağız bilmem.
Açılış için sıkı hazırlandıkları belli. Tek bir aksama gözüme çarpmadı. Gelenlere kapıda alışveriş merkezinin planı dağıtılıyor. 185 isimli bir dergi bile çıkarmaya başlamışlar. İçinde mağazalardan haberler, ünlü tasarımcılarla röportajlar, etkileyici fotoğraf kareleri var. Açılmayan mağazalar çürük diş gibi sırıtmıyor.
MASAYA SERVİS MCDONALD’S
Kanyon’da tanıdık pek çok markanın yanında yenilere de rastlayacaksınız. Tanıdık markalar, burada tanımadık şekle girmişler. Hepsinde bir tasarım patlaması yaşanmakta. Vitrinler, mağaza dekorasyonları bildiğiniz gibi değil. İnsan içeri girmeden önce ceketin önünü ilikleme ihtiyacı hissediyor. İş Bankası şubesinin önünden geçerken dumura uğradım, gece kulübünü andırıyordu. Asıl bomba haber ise şu: McDonald’s’ta masalara servis yapılıyor. Dünyanın tek fast food hizmet vermeyen fast food restoranı olmuşlar. Zaten dekorasyon da bildiğiniz Mc’lere benzemiyor. Gittiğinizde "Tüh ya, gelmeden önce rezervasyon mu yaptırsaydım acaba" diye düşünebilirsiniz.
Konyalı da buradaki restoranında füzyon mutfağı servis etmeye başlamış. Eski reçetelere yeni yorumlar getirmişler. Açık mutfak sistemi var. Alışveriş yaparken Konyalı’nın mutfağını vitrinden dikizleyebiliyorsunuz. Burası şimdiden belli ki, ağırlıklı olarak çevredeki gökdelenlerde çalışan işadamlarının, iş yemekleri için tercih ettiği bir yer olacak.
Kanyon’un buluşma noktası hiç kuşkusuz Wagamama olacak. Noodle’larıyla ünlü Wagamama’nın İngiltere, İrlanda, Hollanda, Avustralya, Dubai gibi ülkelerde restoranları bulunuyor. Sloganları "Pozitif yemek, pozitif hayat". İlk günden tıklım tıklımdı. Korkunç hızlı bir servisleri var. Masaya dört kişi oturun, sonuncusu daha siparişini vermeden ilkinin noodle’ı geliyor. Gerçekten... Canlı şahitler var. Diğer yeme-içme mekanları da çok iyi seçilmiş. Alışveriş kadar eğlence hizmetleriyle de iddialı bir yer burası. Belli ki A ve B grubu için tasarlanmış. Giyimi ele alacak olursak; Mango, Next, Vero Moda, Adidas gibi makul fiyatlı birkaç marka var o kadar. Ancak vitrin bakmak, iyi vakit geçirmek için mutlaka görülmeli. Tam mağaza listesini şimdiye kadar her yerde görmüşsünüzdür, tekrar sıralamıyorum. Ancak Kanyon, birbirinin kopyası alışveriş merkezlerinden sonra insanın dimağını açan bir yer. D&R’ın en büyük mağazası burada, 1500 metrekare. İstanbul Modern, ikinci mağazasını Kanyon’da açmış. Mega transfer Harvey Nichols ile Hakkasan sonbaharda açılacak.
Son bir tespit; bana kalırsa büyük çoğunluk Kanyon’da vitrin bakıp, ilham alıp sonra yan taraftaki Metrocity’de daha uygun fiyatlarla alışveriş yapacak.
Yazının Devamını Oku 27 Mayıs 2006
Bu hafta gezi sayfamızın da konusu olan Beylikdüzü, İstanbul’un gelişmekte olan yerleşim merkezlerinden biri. Şehrin dışında, daha çok sitelerin ve uydu kentlerin bulunduğu bir bölge. Son zamanlarda spor salonlu, havuzlu lüks konutlar da yapılmaya başlandı. Taksim, Eminönü, Şişli gibi eski kentin merkezlerine hayli uzak olduğundan, kendisi başlıbaşına bir merkez haline gelmeye çalışıyor. Bir kez otobüsle Beylikdüzü’nden Taksim’e gitmeye çalışmıştım (maalesef iş çıkışına denk geldim), yol tam iki saat sürmüştü.
Güneyde Marmara Denizi, doğuda Yakuplu, batıda Gürpınar, kuzeyde ise E 5 karayolu ile komşu olan beldenin nüfusu şu anda 200 bin. Hızla süren inşaatlar ve insanların ilgisi göz önüne alındığında, 2010 yılında nüfusun 500 bini bulacağı tahmin ediliyor. Dikkatinizi çekerim Sırbistan’dan ayrılma kararı alan Karadağ’ın nüfusu 620 bin.
Çevremde pek çok kişi, özellikle çalıştıkları yere yakın olduğundan Beylikdüzü’nde oturmayı seçiyor. Çocuk yetiştirmek için de daha sakin ve uygun olduğunu düşünüyorlar. Kiralar "şimdilik" insani düzeyde.
Bana sorarsanız, uydu kentlerde ve şehir merkezinden bu kadar uzak yerlerde yaşamak dünyanın en manasız tercihi. Hayat sadece ev ile iş arasında mekik dokumaktan ibaret değil. Kabul edelim ki, şehirlerin kalbi de uydu kentlerde atmıyor. Emeklilik planlarımı ise 20 yıl sonrası için yapıyorum.
Benim ne düşündüğüm önemli değil tabii, tam 200 bin kişi Beylikdüzü’nde yaşıyor. Ve bu insanlar alışveriş, eğlence, sağlık ihtiyaçları için kilometrelerce yol katedip şehre gitmek istemiyor.
Bölgede şu anda yaklaşık 10 tane büyük alışveriş merkezi var: Beylicium, Paradise, D’silva, Kaya Millenium, Migros, Carrefour, Stars, AkademiA, Bauhaus ve Carium. Bir alışveriş merkezinin hafta arasında yaklaşık ziyaretçi trafiği 20 bin desek, mevcut alışveriş merkezleri ihtiyacı karşılıyor demektir. Ama Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği (AMPD) rakamlarına göre Beylikdüzü’nde yapımına başlanan veya proje aşamasında olan 21 alışveriş merkezi daha var.
Yatırımcılar, konut arzının bu denli yoğun olduğu bölgenin, ticari olarak da cazip olacağını düşünüyor olmalı. Aynı anda, aynı cadde üzerinde, yan yana pek çok alışveriş merkezi inşaatı sürüyor. Medyumlardan biri "İstanbul’un yarısı beş yıl içinde Beylikdüzü’ne taşınacak" diye bir kehanette bulundu da haberimiz mi yok acaba? Elbette günün birinde o alışveriş merkezlerinin hepsine yetecek kadar insan Beylikdüzü’nde yaşıyor olacaktır, ama hangi günün birinde? O gün gelene kadar nasıl ayakta kalmayı başaracaklar? Birbirlerinden ayrılmak, müşteri çekmek için nasıl stratejiler uygulayacaklar?
Beylikdüzü’nün alışveriş hayatını merakla izliyorum.
Yazının Devamını Oku 19 Mayıs 2006
Ufak ufak başlamışsınızdır tatil planları yapmaya, haftasonu kaçamakları ayarlamaya. Eee şimdi gidilen yerlerden eşe dosta ufak tefek bir şeyler getirmek lazım, hatıra olsun diye. Lazım değil tabii ama insan dayanamıyor işte, ıvır zıvır toplamaya başlıyor. Bir de zaten tatildeyken her şey daha renkli ve orijinal gözüküyor. Sanki geldiğiniz yerde aldıklarınızın hiçbiri bulunmazmış gibi. Daha iyisini bulabileceğinizi bile bile gözünüze takılan her şeyi almak istiyorsunuz. Çünkü tatilin huzuru, rehaveti, neşesi üzerlerine siniyor.
Geçen hafta sezonun ilk seyahatini yaptım. Hayatımda ilk defa Venedik’i, Yunanistan’ı gördüm. İstedim ki, oralardan orijinal bir şeyler getireyim, hatıra olarak.
Heyhat, bu hediyelik eşya endüstrisi de globalleşti sevgili okurlar. Özgün bir şeyler bulabilmek için dağa taşa, köylere gitmek filan gerekiyor. Kent meydanından alışveriş yapayım derseniz, her şey "made in china", "made in taiwan".
Gözümün önüne Çin’de bir fabrika geliyor. Milyonlarca mıknatıs (hani şu buzdolaplarına yapıştırılanlardan), likör bardağı, iskambil kağıdı, tişört filan üretiyorlar. Sonra gruplara ayırıyorlar; bunlar İtalya’ya, şunlar Fransa’ya, ötekiler Türkiye’ye, berikiler Yunanistan’a gönderilecek diye. Ardından aynı mıknatısların bir kısmına Venedik’te gondol sefası, bir kısmına Ege adaları, bir kısmına Mona Lisa resmi basılıyor, ilgili ülkeye gönderiliyor. Siz de "Bakın İtalya’dan ne getirdim" diye eşe dosta hediye ediyorsunuz.
Duruma yeni uyanmış değilim tabii. Fakat İtalya’nın güneyindeki liman kasabası Bari’de gördüğüm mıknatıs çok hoşuma gitmişti. Parmak arası terlik şeklinde yapmışlar. Üzerinde deniz, martı, beyaz ev resimleri filan vardı. Sonra aynı mıknatısı Yunanistan’da, iki gün sonra da Selçuk’ta gördüm. Resim bile aynıydı, sadece kent isimleri değişiyordu. Acayip bozuldum.
E-postaları ayağınızla okuyun
Microsoft yeni bir teknolojik zımbırtı çıkarmış. Adı StepMail, sayesinde e-postalarınızı ayağınızla okuyabiliyorsunuz. Evet evet yanlış okumadınız, ayağınızla.
Bu icadın ardında da yine insanlığa hizmet aşkı yatıyor. Araştırmacılar, bütün gün ofislerde masa başında, hareketsiz oturan çalışanları bir nebze olsun kıpırdatmak için böyle bir yol düşünmüşler.
Alet prensipte hani şu Japonların çok sevdiği dans makinesi gibi çalışıyor. Ayağınızın altına büyükçe bir pad yerleştiriliyor. Üzerinde ilet, sil, aç gibi komutları yerine getiren büyük kareler var. Seksek oynamak gibi düşünün. Bu karelere basarak postanızı okuyup silebiliyor veya başkasına gönderebiliyorsunuz.
Bu felaketin kendi başıma geldiğini düşündüm. Bana günde 100’e yakın e-posta geliyor. Posta kutuma her mesaj düşüşünde fırlıyorum ayağa, başlıyorum zıp zıp zıplamaya. Benle beraber buradaki 30 kişinin de aynı şeyi yaptığını düşünün. Heyecanla bekliyorum bu yeni sistemin uygulamaya geçmesini. Tey tey tey...
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2006
Topshop’un Beyoğlu mağazasının ilk dört gündeki satışları Nişantaşı ve Cevahir mağazasından daha yüksek oldu. İstiklal Caddesi, artık yeni markaların yaptığı yatırımlarla genç kesimin alışveriş merkezi olma yolunda ilerliyor.
Beyoğlu’na şapkasız çıkılmayan, mutlaka giyime özen gösterilen, şehrin en lüks mağazalarının İstiklal Caddesi’nde yan yana dizili olduğu günler, çok uzun zaman önce İstanbul nostaljisinin bir parçası oldu. Alışveriş hayatı kendine başka merkezler buldu, çoğunlukla da kapalı alışveriş merkezlerinin içine tıkıldı kaldı.
Başından bin türlü hadise geçen İstiklal Caddesi ise sonunda gençlere terk edildi. Uzun zamandır eğlence ve sanat merkezi konumunda. Bölgeye gelen ziyaretçilerin yaş ortalaması 30 civarında. Tabii bir de turistler var. Günde 1 milyon kişinin İstiklal Caddesi’nden geçtiği söyleniyor. Elbette perakendeciler bu büyük potansiyeli kaçıramazdı...
Bundan hemen hemen iki yıl önce caddede hareketlenme başladı. Yıllardır direnen bir iki önemli marka, ihraç fazlası satan dükkanlar ve kitapçılar dışında alışveriş olanağı yokken, genç giyim markaları birer ikişer İstiklal’e "düşmeye" başladı. Puma, Adidas, Diesel ve Nike, büyük yatırımlar yaparak, kocaman mağazalar açtılar. Hotiç, Koton, LCW, Oxxo aklıma gelen diğer genç giyim markaları. Bu eğilim bir süredir yavaşlamış görünüyordu ki, bir hafta içinde Elle, İnci ve Topshopart arda Beyoğlu mağazalarını İstiklal Caddesi’nde açtılar.
İnci ve Elle’in gelişi söz konusu canlanmanın gençlerle sınırlı kalmayacağının sinyalini veriyor gibi. Bu iki ayakkabı markası genç giyim başlığı altında anılmıyor çünkü.
İnci yöneticileri, İstiklal Caddesi’ne mağaza açmalarının nedenlerini şöyle açıklıyor: 1. Galataport projesi ile birlikte Kağıthane-Beyoğlu arasındaki bölgenin canlanması ve çekim alanı oluşturması. 2. Cihangir, Tünel bölgelerinde ikamet edenlerin sayısında hızlı bir artış yaşanması (Özellikle de yabancıların sayısında). 3. Bölgenin hafta içi çalışan kesime hitap etmesi, Turkcell gibi büyük ve çalışan sayısı fazla firmaların burada olması. 4. Haftasonlarısanatsal, kültürel ve tarihi birikimi nedeniyle çok canlı olması. Caddenin trafiğe kapalı olması ve merkezi konumu da diğer önemli etkenler.
Topshop da caddeye çıkmadan önce bir pazar araştırması yaptırmış. Sonuçlardan, bölgede aklına estiğinde alışveriş yapmayı seven, marka duyarlılığı yüksek, genç bir müşteri kitlesi olduğu anlaşılmış. Yani insanlar hálá İstiklal Caddesi’ne alışveriş yapmak için çıkmıyor ama hazır çıkmışken alışveriş yapıyor.Kalite fiyat dengesi doğru oturtulursa hazır müşteri olduğu anlaşılmış. Markanın hedef kitlesi 16-30yaş arası ki, caddenin kalabalığıyla birebir örtüşüyor.
Topshop’un dahil olduğu Shaya grubun Tekstil Bölüm Direktörü Cenk Akın, "Bundan 6-7 sene evvel olsa gelmezdik. Üç sene önce Beyoğlu çekim merkeziolmaya başladı" diyor.Topshop Beyoğlu geçen cumartesi açıldı. Satışları ilk dört günde Cevahir mağazasının yüzde 20, Nişantaşı mağazasının yüzde 40 üzerindeydi.
IKEA mağazalarından alışverişi kolaylaştırmaya çalışıyor
Kısa süre önce Türkiye’de ikinci mağazasını İzmir’de açan IKEA, İngiltere’deki mağazalarını basitleştirme ve alışverişi kolaylaştırma kararı almış. Son derece yerinde bir karar, zira kime rastlasam içeride dolaşırken ayaklarına kara sular indiğinden, raflarda aradığı ürünü bir türlü bulamadığından, kasa sırasında bitap düştüğünden, otomobiline yüklerken parmağını bağaja sıkıştırdığından filan bahsediyor. Benim için sorun yok, ben orada kaybolmaktan ayrı bir zevk alıyorum.
İngiliz gazetelerinde çıkan habere göre Londra’daki iki mağazanın yükleme bölümleri ile kasalarda müşterinin hızını artırmak için değişiklikler yapılıyor. İçeride kaybolan müşteriler çıkışı kolay bulsun diye, yol gösteren tabelalar basitleştirilmiş. Otomobile yüklemeye yardımcı olacak bir şirketle anlaşma yapmak niyetindelermiş. Wembley mağazasında ürün sayısı 14 bin 500’den 8 bin 500’e düşürülmüş.
Yazının Devamını Oku 28 Nisan 2006
Geçen cuma, açıldığı hafta Debenhams’a gidip alışveriş yapmaya kalkışan okuyucunun başına gelenleri okumuştuk. Dört günlük mağazada aradığı bedeni ve yardım edecek görevliyi bulamamış, kasa sırasında sinir krizi geçiren müşterilere rastlamıştı. Bu mektup üzerine başka şikayetler de geldi. Örneğin Hande Erkent Yıldız, güneş gözlüklerinin bulunduğu bölümde ayna olmadığını yazmış. Aynayı sadece kabinlere koymuşlar, şikayet ettiği için bunu da kendisine son derece kaba bir dille söylemişler:
"Debenhams’la ilgili yazdıklarınız için elinize sağlık. Tam da Mağaza Atmosferinin Tüketicilerin Satın Alma Davranışlarına Etkileri ile ilgili tez konumu yazarken.... Ben de geçen hafta Debenhams’taydım. İngiltere’de alışveriş yapmaktan hoşlandığım ilk 3 mağazadan biridir. Merakla gittim veeeee kısa bir süre sonra hayal kırıklığı ile çıktım. Kasa önündeki güneş gözlükleri ve takıları denemek istedim. Ama o da neee, ayna yokkk. Mağaza içinde ayna yok. Satış yetkilisine sordum ayna nerede diye. Cevap: Ee kabinlerde var ya!!!! Dumurrrr!!! Boşuna kafa patlatıyorum mağaza atmosferi, vitrin, satış görevlilerinin hareketleri, ışıklandırma, imaj, Philip Kotler, Kenan Aydın... Ne büyük bir imaj kaybıdır Debenhams için. Böyle de olmaz ki. Bu kadar da olmaz kiii. İndirim mağazası değil ki Debenhams. Bana bir gömleği 75 YTL’ye satacaksan nasıl satman gerektiğini de bilmen lazım artık. Umarım imaj kaybetmeden toparlarlar kendilerini."
*
İlginç bir başka mektup da, Debenhams’ta çalışan birinin yakınından geldi. Kendi baktığı taraftan meselenin perde arkasını anlatıyor ve satış görevlilerine yüklenilmemesi gerektiğini söylüyor:
"Satış elemanı olarak ancak 5 kişi bulabilirsiniz ama şef, süpervizör, müdür statüsünde istemediğiniz kadar adam var. İşe alımlar sırasında herkese gerekli olan kasa eğitimi verileceği söylendi, ancak bu eğitim süresinde elemanlar depolarda başka amaçlarla kullanıldılar. Açılalı daha bir ay olmadı ama çalışanlar bezdirilmiş durumda."
*
Ve sonra hepsinin ardından Debenhams’tan resmi bir açıklama geldi. Shaya Mağazacılık’ın Tekstil Bölüm Direktörü Cenk Akın’ın mektubu şöyle diyor:
" 21 Nisan tarihli yazınızı ilgiyle okudum. Öncelikle Debenhams ile ilgili tespitleriniz için size, yaşadığı deneyimi paylaştığı için de müşterimize teşekkür ediyoruz.
Takdir edersiniz ki, bu görüş ve paylaşımlar, çıktığımız yolda bize rehberlik etmesi açısından son derece önem taşıyor. Debenhams markası, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ’farklı bir alışveriş kültürü’nü yansıtıyor. 7 Nisan tarihinde açılan mağazamızda, müşterilerimizi en üst seviyede mutlu etmek ve temsil ettiğimiz global alışveriş ve hizmet anlayışını eksiksiz uygulayabilmek için gece gündüz çalışıyoruz. Size, hizmet kalitemizi artırmak için planladığımız son uygulamalardan bahsetmek isterim;
BAKIN İYİLEŞTİRME İÇİN NELER YAPILIYOR
1 Mayıs’tan itibaren mağazamızda, Müşteri İletişim Noktaları kurulacak. Bu noktalarda Müşteri İlişkileri Temsilcileri tüm talepleri doğru ve hızlı yönlendirmek ve gereken çözümü sunmak üzere görev yapacaklar.
Hizmet kalitesinin yükseltilmesi amacıyla eleman sayımızı da gözden geçirdik. Halen oryantasyon eğitimlerini alan yeni arkadaşlarımız önümüzdeki hafta itibariyle görev yerlerinde olacaklar.
Takım arkadaşlarımızın, temsil ettiğimiz ’hizmet kültürünü ve değerlerini’ içselleştirebilmesi için eğitimlerimiz durmaksızın devam ediyor.
Hizmetlerimizi daha iyi anlatabilmek için mağaza içinde dağıtmak üzere bir broşür çalışması içindeyiz.
Müşterilerimizle direkt iletişim kurmak amacıyla açtığımız telefon hattı şu anda kullanımda.
Açılalı henüz üç hafta olmasına rağmen Debenhams’ın, bilinçli bir müşteri kitlesine sahip olduğunu görmek bizi çok mutlu ediyor. Bu vesile ile müşterilerimizin beklentilerini paylaştığınız ve bizi aydınlattığınız yazınız için size de tekrar teşekkür ediyoruz."
Ucuz güneş gözlüğü için öneriler geldi
"Opmar Optik’in İzmir Agora Alışveriş Merkezi’ndeki mağazasından, ocak ayında Dolce&Gabbana marka güneş gözlüğünü, 200 liraya aldım. Normalde 800 lira etiketi olan bu gözlüğün kampanya ürünü olduğunu söylemişlerdi. Sizin yazınızla, gidip bir kere daha kontrol etme ihtiyacı duydum. Mağazalarında devamlı indirimli reyonlar olduğunu, sadece sezon ürünü satmadıklarını söylediler. Çoğunluğu İstanbul’da olmak üzere 10’dan fazla mağazalarının olduğunu da söylediler ama bunlardan aklımda kalan sadece Cevahir Alışveriş Merkezi oldu. Bu arada aldığım gözlüğün aynısını başka bir mağazaya sorduğumda içim rahatladı, gerçekten 800 YTL dediler." Nesrin
"Acil güneş gözlüğü outleti arayan okurunuz için tavsiyem, İzmit Outlet Center. İstanbul’a 50 dakika mesafede. Şişli Optik’te Bvlgari marka güneş gözlüğü bulunabilir." Deniz Özsoy Gitgel/ İzmit Outlet Center Halkla İlişkiler Şefi.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2006
Debenhams, İngiltere’nin önemli markalarından biri. En büyük rakibi ve hemşerisi Marks&Spencer gibi dünya çapında bir marka. Bizde ilk mağazalarını 8 Nisan Cumartesi İstanbul Cevahir Alışveriş Merkezi’nde açtılar. Kısa zamanda beş mağaza daha açmayı planlıyorlar. Böyle önemli markalar geldiğinde, bir süre normalin üzerinde ziyaretçi ağırlar. Bir kısmı alışveriş yapmayı düşünmese bile meraktan gider. Sonra ziyaretçi rakamları normale oturur, ancak o ilk birkaç hafta kaotik olabilir.
İddialı ve prestij vaat eden markaların özellikle bu ilk zamanlarda dikkatli olması gerekir, çünkü müşterinin ilk izlenimi önemlidir. Reklamın büyük bölümünü çevresine verdiği tavsiyelerle o ilk müşteriler yapar. Belli ki, Debenhams’ta bir açılış sorunu var. Aşağıdaki mektuptan böyle olduğu anlaşılıyor.
"12 Nisan Çarşamba günü Cevahir Alışveriş Merkezi’nde açılan Debenhams’a gittim. Beğendiğim bir ürünü denemek için uzun bir süre kabin aradım. Mağazada 3 kabin olduğunu söylediler. Aldığım ürünü denediğimde büyük geldiğini gördüm. Kabinden başımı uzatarak satış görevlisi aradım. Yan kabindeki müşteri de uzun süre satış görevlisi için bekledi, etrafa seslendi, ancak kimse gelmedi. Tekrar her ikimiz de üstümüzü giyinerek, aldığımız ürünün bir küçük bedenlerini bulmak üzere standlara gittik. Bu kez daha tecrübeliydik. Birçok ürünü de yanımıza alarak, kabine girdik.
Başka bir ürüne bakmak için standa gittiğimde o ürünün sadece iki bedeni bulunduğunu gördüm. Bir süre satış görevlisi aradım. Aradığım ürünün bedenini bulur bulmaz almak istediğimi söyledim. Ancak, etrafta bolca bulunan satış görevlileri bu konuyla pek ilgilenmediler. Israrlı olup, mağaza yetkilisi ile görüşmek istediğimde yanıma gelen biri, bir satış görevlisine depoya bakmasını rica etti. Bir süre sonra depoda aradığım ürünün bedeninin bulunmadığı söylendi. Stantta sadece iki beden vardı. Ve diğer bedenler yoktu.
Ben de ısrarlı tutumumu sürdürdüm ve telefon numaramı bırakarak, aradığım ürünün bedeninin gelmesi halinde beni haberdar etmelerini istedim. Ayakkabı standındaki bir görevli rasgele bir kağıda not aldı. Ve tabii ki beni aramadı. Ertesi gün gittiğimde aradığım ürünün tüm bedenlerinin stantta olduğunu gördüm.
Alışveriş yaptığım gün, müşterilerin birçoğu neredeyse çıldırmak üzereydi. Çünkü, üç kasadan sadece biri çalışıyordu. İşin ilginç yanı çalışan kasadaki kadın görevli, diğer kasaların çalışmadığını bilmiyor, sırada bekleyenleri diğer kasalara yönlendiriyordu. Sıra beklemek istemeyen müşteriler ise diğer kasalara koşuyor, ancak kapalı olduğunu görünce mağazayı turladıktan sonra çalışan kasaya sinirle dönüyorlardı. Çalışmayan kasalardan birinin başında duran görevliye "neden çalışmıyor" diye sorduğumuzda, "Ben kasayı çalıştırmasını bilmiyorum" cevabını aldığımızda şaşırdık.
İddialı bir şekilde Türkiye piyasasına giren bu mağazanın anlaşılan satış elemanları, kabinleri, müşteri hizmetleri açısından ciddi sayılabilecek bir sorunu var. Açılışının üzerinden 4 gün geçmişken beklenenin altında bir hizmet anlayışı mağazadan alışveriş yapanları rahatsız etti."
İhtiyaç sahibi okur için
çok acele güneş gözlüğü
outleti aranıyor
"Merhaba Alışveriş Cadısı, ben her cuma köşeni okuyan biri olarak senden bir şey isteyeceğim. Yaz geliyor malum, güneş gözlüğü zamanı. Ben de gittim, bir güneş gözlüğü alayım dedim. Bulgari marka bir gözlük beğendim, 750 milyon dediler, gözlüğe baka baka çıktım mağazadan. Aklıma sen geldin. Dedim, bu ünlü marka güneş gözlüklerinin outleti varsa, bilse bilse Alışveriş Cadısı bilir. Bilmese de onun outlet makyaj malzemelerinin yerini bilen bir arkadaşı vardı, o bilir. Cevap verirsen çok memnun olacağım, zira o gözlük rüyalarıma giriyor:)"
Neşe Aksu’nun yukarıdaki mektubunu alınca hemen çalışmaya başladım. Hayra alamet değil çünkü rüyada güneş gözlüğü görmeler filan. Neşe Hanım umarım İstanbul’da oturuyordur, çünkü vereceğim adreslerin hepsi İstanbul’dan. Mektupta bahsi geçen outlet canavarı Nuran’a da akıl danıştım. Kendisi Fahri Kuz’un Şirinevler’deki outlet mağazasını önerdi. Hemen E5’in kenarında. Bir de Vekem var, benim bildiğim. Kağıthane Ayazma Yolu’ndaki outletlerden biri. Aslında ağırlıklı olarak seri sonu tekstil ürünleri satıyor ama bolca güneş gözlüğü de var. Birçoğu ünlü markalara ait. Florya Colony’de de bir outlet gözlük mağazası bulunuyor. İkitelli Time Garage, Star Gazetesi ile aynı hizada. Beymen ve bir iki markanın daha güneş gözlüklerini bulabilirsiniz. Zaten tüm markaların outletinde, o markaya ait güneş gözlükleri satılıyor.
Buradan diğer okuyuculara da sesleniyorum. Varsa bildiğiniz başka adresler bana yazın. Hep birlikte Neşe Hanım’ın derdine derman bulalım.
Yazının Devamını Oku