Ayçe Bükülmeyen

İzmirli kadınların meme kanseri hakkında bilinci arttı

15 Kasım 2012

2009 yılında başlayan, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu Rotary işbirliği ile gerçekleşen “Farkında Ol, Sağlıklı Yaşa” Meme Kanseri Bilinçlendirme Projesi 3 yıllık yoğun çalışmanın ardından sonuçlandı. Benim de gönüllü çalıştığım bu proje kapsamında, İzmir’deki 20 yaş üstü yaklaşık 1 milyon 350 bin kadından 18 ile 22 binine ulaşılması planlanmıştı.
Güzelyalı ve Çeşme Rotary Kulüpleri’nin Uluslararası Rotary Vakfı’ndan aldıkları yaklaşık 192 bin dolarlık bütçe ile yapılan bilgilendirme çalışmaları sonucu 3 yılda yaklaşık 35 bin kadın direkt eğitim aldı. İstatistik uzmanları, bu eğitimler sonucu farkındalığın kadınlar arasındaki anlatımlarla yaklaşık 650 bin kadına kadar ulaşıldığını tahmin ediyor. Çünkü eğitim alan kadınların yüzde 80’i aldığı bilgiyi arkadaşları, ailesi veya yakınlarıyla paylaşmış. 
Projenin resmi web sitesi www.farkindaolsaglikliyasa.com 60 bin civarında ziyaretçi tarafından görülmüş. Basılan on binlerce broşür, takvim ve afiş de bilgilerin yayılmasının bir başka önemli nedeni.

Esas ilginç olanı istatistiksel değerlendirmeler; E.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sonia Amado’nun liderliğindeki ekip tarafından hazırlanan anketler çok ilginç sonuçlar çıkarıyor ortaya. Meme kanseri ile ilgili hiçbir bilgim yok diyenlerin oranının 2010’da yüzde 31 iken 2012’de yüzde 19’a düşmesi gibi... Ya da proje öncesi bu kadınların yüzde 53’ü kendi kendine meme muayenesini bilirken sonrasında bu sayının yüzde 80’ene çıkması gibi.
Yine de bu alanda daha çok çalışma yapılmalı çünkü bu istatistiklere göre 40 yaş üstü kadınların yüzde 70 civarı herhangi bir meme muayenesine, yüzde 60’ı da mamografi çektirmeye hiç gitmemiş. Yani daha yapılacak çok şey var. Proje yüzü Oya Başar olan çalışmalarda İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ekiplerinin yoğun çalışmalarıyla Aile Hekimi ve Aile Sağlığı elemanlarına eğitimler verildi, seçilen bölgelerde toplantılar yapıldı, kadınlarımıza kendi kendine elle muayene ve klinik muayene yöntemleri hakkında bilgi verilerek erken teşhisin önemi anlatıldı.
Hatta eğitim verilen bir fabrikadaki 32 yaşındaki bir kadın çalışanın fabrika doktoruna memesindeki kitleden şüphelendiğini söylemesi üzerine bir erken teşhis de sağlanmış. Bunun gibi bilinmeyen birçok teşhis ile kimbilir kaç kadının hayatı kurtuldu?

Yazının Devamını Oku

Basmane Evleri ne zaman turizme kazandırılacak

8 Kasım 2012

İzmir yüzyıllardır dünyanın en güzel şehirlerinden biri olmuş. Ta ki, bizler şehir planlamacılığıyla ilgisi olmayan düzenlemelerimizle beton yığını, sıkışık ve yeşilsiz bir şehir yaratana kadar. Bu aslında tüm ülkenin sorunu, ama bizim konumuz İzmir.
Başka yerleri gezip gördükçe elimizdeki güzel malzemeden nasıl böyle bir yer meydana getirdik şaşıyorum. Düşünün, İzmir’de ferah hissettiğiniz yerler nereleri, sadece deniz kenarları değil mi? Deniz olmasa burada hiç yaşanmazdı. Deniz kenarında da beton yığını apartmanlara arkanızı dönerek rahatlayabilirsiniz ancak.
Charleston’a yaptığımız gezide tarihi evlerini kapsayan bir tura katıldık. Bir saatlik turda 200-300 yıllık evleri uzun uzun anlattılar. Evler, bizim Basmane evlerine tıpa tıp benziyor zaten. Fotoğraflar da bunun ispatı...
Başka ülkeler ellerindeki 200-300 yıllık evlere bile gözü gibi bakarken 3000 yıllık geçmişi olan Basmane’nin turizm ve kültür hayatına kazandırılmasını amaçlayan proje geldi aklıma.
Projenin mimarlarından Peyzaj Mimarı Reyhan Özlen ile röportaj yapmıştım. O zaman bana ‘Basmane’deki Rum, Levanten Köşkleri, eski Türk yapısı ve avlulu evleri inceleyip projemize döküyoruz. Yani bu bölgede yaşamış tüm kültürü ele alıyoruz. Bu tarihi dokuyu yeniden canlandırmak çabasındayız. Burada butik oteller, gurme restoranlar, belki Akdeniz ya da burada daha önce yaşamış toplumların kendi lokantaları açılabilir’ demişti. Üzerinden 3 yıl geçtiği için Reyhan Hanım’ı tekrar arayıp sordum, bugün durum ne diye? ‘Proje hala geliştiriliyor ama doğrusu yerel yönetimlerden biraz daha ilgi ve yardım bekliyoruz. Böylelikle buradaki bahçeli, kaskatlı havuzlu, ahşap oymalı evler çoktan İzmir’e kazandırılabilirdi’ dedi.
Biz, neden Basmane’yi bir an önce tamamlayıp turistlere Tarihi Evler Turu düzenlemiyoruz anlamış değilim. Mutlaka projenin zorlukları vardır, ama bu kadar istekli ve başarılı bir proje ekibi varken işlerin daha kolay yürümesi sağlanamaz mı?

*AMERİKA

Yazının Devamını Oku

Ben MS’den daha güçlüyüm

4 Kasım 2012

 

Multiple Skleroz, çok farklı şekillerde seyreden bir hastalık. Güzelliği ve yüksek enerjisiyle dikkat çeken Dilek Ergül, bu hastalığa yakalanmasına rağmen, doktorlarının verdiği tedaviyi tam uygulayarak ve olumlu düşünerek onunla yaşamayı öğrenmiş. Bu sayede yaşam kalitesini mümkün olduğunca yüksek tutan Ergül, MS hastalığının her zaman korkutucu olmayacağının en güzel örneği. Yaşadıklarını samimiyetle anlatacak kadar açık yürekli ve cesur olan Dilek Ergül, umarım diğer hastalar için de esin kaynağı olur.

HASTALIK UYUŞMALARLA BAŞLADI

 MS’den önce nasıl bir hayatınız vardı?
- Her zaman çok aktiftim. 14 yaşımda tenise başlamıştım. Sporun birçok dalıyla uğraştım. Hiçbir şey yapmasam mutlaka yürüyüş yapardım. Dağ yürüyüşleri bile yapardım. 
Peki, hastalık nasıl başladı?
- 2008 yılı ağustos ayında sol tarafımda bir uyuşmayla başladı. Doktor bir arkadaşıma danışınca, ‘B vitamini al, geçmezse bana gel’ dedi. Ben vitamin alınca ilk anda geçti. Fakat uyuşmadan sonra sağ elimde istemsiz saniyelik kasılmalar başladı. Önce çok fazla ciddiye almadım. Fakat sağ ayağımda da başladı.

MS OLDUĞUMU DUYUNCA ŞOK OLDUM

Yazının Devamını Oku

Amerika’daki kasırgadan kaçarken

1 Kasım 2012

Yakın dostlarımız Zeynep ve Süha Tanrıöver çifti bayramda Amerika Charleston’da yaşayan kardeşleri nörolog Ekrem Kutluay’ı ziyarete gideceklerini söyleyerek, bizi de davet etmişlerdi. Çocuklarımız da aynı sınıfta olduğundan güzel bir tatil olacağını düşünerek kabul ettik. Böyle uzun bir tatili değerlendirmek için gayet güzel bir fırsattı. 
Güney Carolina’da bulunan ve son yıllarda Amerika’nın en güzel şehirlerinden seçilen Charleston gerçek bir film sahnesi gibi. Her köşesi, her binası ayrı güzel. Koloniyal dönemin en güzel, en önemli şehirlerinden biri... Amerikan Kuzey- Güney savaşının da en önemli şehirlerinden. Hatta o dönemi anlatan Mel Gibson’un Patriot filmi tam bir doğal dekor olan şehirde çekilmiş. Sadece o değil, Barbra Streisand’ın Dalgaların Prensi, Ryan Gosling’in Notebook’u, Nicole Kidman ve Renee Zelweger’li Cold Mountain, Bagger Vance Efsanesi, Tom Hanks’li Forrest Gump, Tom Cruise’un Days Of Thunder gibi birçok filmde Charleston’dan sahneler var. Hani biz de İzmir, doğal plato olsa burada daha çok film, dizi çekilse diyoruz ya onlar bunu başarmış. Çünkü şehri ve tarihi yapısını koruyan Tarihi Chaleston Derneği ‘Şehirlerin biyolojik bir organizma’ olduğunu ve mutlaka buna uygun olarak büyüme ve değişmesi gerektiğini savunuyor. Ne dersiniz aynı bizdeki gibi değil mi?
İklimi İzmir’i andırıyor. Ama İzmir’den ayrılan öyle farklı noktaları var ki maalesef çok üzücü... Bunları daha sonraki yazılarımda çok daha detaylı anlatmak istiyorum, çünkü öyle bir yeri görünce İzmir ve Ege’ye yaptığımız kötülükleri daha net görebildim...  Biz, birçok şeyin değerini bilmiyoruz gerçekten...

Bir başka kasırga
Dönüş yoluna çıktığımızda başımıza, adı şirin ama kendi korkunç Sandy Kasırgası çıkmasın mı? Charleston’ı vurdu, yok Washington’a gidiyor, aman New York Havaalanı kapandı derken, biz son anda uçağa binebildik. Kasırgaya yakalanmamak için yolu bayağı batıya doğru uzatarak Münih aktarmalı olarak İzmir’e varabildik. Vardık varmasına, pek de sevindik kasırgadan kurtulduğumuza ama o da ne, meğer esas kasırga bizim ülkedeymiş.
Biz orada bizim ülkedeki haberleder uzak kalmıştık da bir Amerikalı, International Herald Tribün gazetesinde sizin ülkeyle ilgili haberleri gördünüz mü, ülkeniz karışmış deyince bir korkuya, dehşete kapıldık. Gazete, haberleri oldukça büyük ve detaylı vermiş ama döndüğümüzde biraz daha netleşti her şey. Evet, bizde de gündemde fırtına kopmuş, ama bizimki doğa yoluyla değil korkular, hoşgörüsüzlük ve özgürlük çizgilerinin mutlak değerler değil, muğlak çizgilerle belirlenmesinden oluşmuş.

Yazının Devamını Oku

7’den 70’e herkes bale yapabilir

28 Ekim 2012

Bijen Molay görebileceğiniz en zarif, en hoş kadınlardan biri. Bulunduğu ortamda hemen fark edilmesini sağlayan duruşu ve tavırları 43 yıldır aralıksız yaptığı baleden kaynaklanıyor. Yıllarca Dokuz Eylül Üniversitesi Bale Ana Sanat Dalı Başkanı olan Molay, geçtiğimiz yıl B&M Bale ve Müzik Akademisi’ni kurarak sanatçı yetiştirmeye devam ediyor. Yetişkinlere sağlıklı bir beden ve duruş kazandırmak için başlattığı ‘Yetişkinler için ‘A La Barre’ çalışması ise özellikle kadınlardan büyük ilgi görüyor.


 
Kaç yıldır bale yapıyorsunuz?
5 yıl İstanbul Opera ve Balesi’nde solist olarak dans ettim. 1982’de evlenip geldiğim İzmir’de opera yoktu. Geçici görevle konservatuvarda öğrenci yetiştirmeye başladım. Benim mezun ettiğim öğrenciler İzmir’de operayı kurdu.

B&M Bale ve Müzik Akademisi’ni kurmanız nasıl oldu?
1988-2003 arası Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Bale Ana Sanat Dalı Başkanı olarak görev yaptım. Öyle bir noktaya getirdim ki öğrencilerim dünya çapında başarılar kazandı ve birçok ülkedeki ünlü operalarda dans edenler var. Bundan gurur duyuyorum. 2003’te emekli oldum ama baleyi hiç bırakmadım. Geçtiğimiz yıl da bu akademiyi açtım.

BALEDE SOFYA GÜZEL SANATLAR, PİYANODA LONDRA KOLEJİ’NE BAĞLIYIZHangi eğitimleri veriyorsunuz?

Yazının Devamını Oku

Eski milli mankenin hayatı roman: Elveda Sonbahar

21 Ekim 2012

ŞAFAK Fişek’i İzmirli milli mankenimiz olarak tanıyoruz. 2 çocuklu ve evliyken başladığı mankenlik yaşamında büyük başarılara imza atmış, ülkemizi dünyanın birçok yerinde temsil etmiş. Fakat hayat onun için her zaman gül bahçesi olmamış. Bazen öyle büyük sorunlar yaşamış ki birçok güçlü erkeğin bile katlanamayacağı durumlardan bir kadın olarak vakur ve metanetle çıkmış. Esaret altında geçirilen günler gibi...
Epsilon Yayınevi’nden çıkan ‘Elveda Sonbahar’ adlı kitabında tüm yaşadıklarını, hatta kimselerin bilmediği ve öğrenemeyeceği detayları bile açık yüreklilikle anlatan Şafak Fişek’in kitabını kah gözlerim dolarak, kah keyiflenerek, ama hep boğazımda bir yumruyla okudum. Okurken sadece cesaret ve samimiyetine değil, neşeyi ve acıyı, yani hayatı böyle güzel anlatabilmesine hayran oldum. Umarım yazmaya devam eder...

BİR SARAYLAR, BİR ESARET... HAYATIM BÜYÜK İNİŞ ÇIKIŞLARLA DOLU
- Yaşadıklarınızı yazmaya ne zaman karar verdiniz.?
- Galiba onları yaşarken karar vermiştim. Yaşadıklarımın sıra dışı olduğunu hep hissediyordum. “Bu gerçek olamaz roman gibi” dediğimi anımsıyorum.
- Gerçekten de roman gibi. Hayatınızın aşırı inişli çıkışlı seyri sizi nasıl bir kadın yaptı?

Yazının Devamını Oku

İzmirli Rotaractlar çok aktif

18 Ekim 2012

Geçtiğimiz hafta İzmir ve çevresindeki Rotaract Kulüpleri’nin düzenlediği büyük bir toplantıda sevgili Berna Kumaş Sipahi ile birlikte konuşmacıydık. Benim konum, daha çok sivil toplum kuruluşları ve basın ilişkileri üzerine kuruluydu.
Doğrusu bu konu büyük handikap. Özellikle İzmir’de birçok gönüllü kuruluş yaptığı çalışmaların basında yeteri kadar yer almamasından şikayetçi. Aslında bu yöndeki çalışmaların artması ve daha büyük bir tabana yayılması için desteklenmeleri şart. Fakat basın gözünden baktığımızda birbirinin aynı onlarca kulüp, dernek ve oluşum çok da haber değeri taşımadığı düşünülen etkinlikler yapıyor. Yanlış anlaşılmasın; cihaz hediye edilmesi, burs verilmesi, kütüphane açılması çok kutsal ve büyük emekler gerektiren çalışmalar, bir dernekçi olarak bunların farkındayım. Ama aynı zamanda bir basın mensubu olarak da basın açısından ilginç ve çok sık rastlanan haberler olduğunu söylemeliyim.


İzmirli Rotaractlara da söylediğim gibi bu durumda farklı ve yaratıcı projelerle ilgi çekmeleri, normalden iki kat fazla çalışmaları gerekebilir. Dolaylı değil, halka ve ihtiyaç sahiplerine direkt ulaşan ve kalıcı çözümler üreten aktiviteler de önem taşıyor. Yani bir engelliye tekerlekli sandalye almak değil, ama sandalyesini kendi alabileceği bir işe girmesini sağlayacak geçtiğimiz yıl Havagazı Fabrikası’nda Karşıyaka Rotaract tarafından düzenlenen Engelli Kariyer Günleri gibi...
Algıların çok hızlı değiştiği, imaj bombardımanının yaşandığı günümüzde ilgi çekmek eskiye nazaran üç kat zor. Bu durumda her sivil toplum kuruluşunun ‘mış gibi’ yapmadan, başlarını elleri arasına alarak varoluş amaçlarını ve bunu nasıl gerçekleştirebileceklerini daha derin düşünmeleri ve kafa yormaları gerekiyor.
Artık samimi olmayan, insanların hayatlarına gerçek anlamda dokunmayan kurumların, kuruluşların hatta şirketlerin ve kişilerin önem kaybettiği, ciddiye alınmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Sosyal medya neden bu kadar güçlü sanıyorsunuz? Herkesin kendini rahatça ifade edebileceği, istediğine direkt ulaşabildiği, bir tweet ya da bir mail ile artık ona yutturulmaya çalışılan cilalı imajları yıkabildiği hatta yok edebildiği bir dönemde yaşıyoruz. Gerçek olmalıyız, gerçek olmalısınız.

Yazının Devamını Oku

Üstün yetenekli çocukların rahat ettiği merkez

13 Ekim 2012
Çocuğunuz sınıfta uyumsuz, yaramaz ya da hiperaktif olarak nitelendirili-yorsa hemen dertlenmeyin.

 


Herhangi bir alanda  üstünlüğü olup bunu ifade  edecek ortam bulamıyor olabilir.  Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Bilim Sanat Merkezi (BİLSEM) testlerle  belirlenen bu tip çocukların özel eğitildiği bir  kurum. Okul-Aile Birliği Başkanı Derya Türkkanı  ile hem merkezi, hem de bir anne olarak burada eğitim alan ve  12 yaşında  kitap yazan oğlu  Berk’le yaşadığı deneyimi konuştuk.


HER UYUMSUZ ÇOCUK HİPERAKTİF DEĞİLDİR, ÜSTÜN YÖNLERİ OLABİLİR.

Birçok çocuk hiperaktif, yaramaz diye damgalanıyor. Hatta ilaç veriliyor.

Yazının Devamını Oku