DOKUZ Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Funda Taştekin Aksu, çocukluk yaşlarında başlayan astroloji merakını geliştirmiş. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin çıkardığı Arpa Boyu dergisinde astrolojiyle ilgili bir köşe hazırlayan Aksu, her türlü irdeleyici soruma bilimsel ve felsefi yanıtlar verdi. Hatta tarihten ve önemli bilim adamlarından örnekler verdi. Üstüne bana, benimle ilgili o kadar ilginç şeyler söyledi ki ağzım açık kaldı. Astrolojiye inanıp inanmamak size kalmış ama Funda Aksu’nun yorumları mutlaka ilginizi çekecek.
HEP BİRİNCİ OLDUĞUMDAN DOKTORLUK KAÇINILMAZDI
- Astroloji merakınız ne zaman başladı?
- Ortaokul döneminde yakın bir arkadaşım astrolojiyle ilgileniyordu. O zaman dergilerini alma, kitaplarını okuma şeklindeydi. Aslında şimdi düşünüyorum da tüm evrene, bilime olan merakımın da etkisiyle astrolojinin de bir bilim olup olmayacağı aklıma takılmıştı. O nedenle de bu konudaki yazılmış tüm makaleleri okumaya başladım.
- Sonrasında ise pozitif bilimlerin başı sayılabilecek tıbbı seçerek doktor olmuşsunuz…
HER yeni yıla oğlumuzla birlikte girmek istediğimizden, yılbaşlarında birkaç çocuklu aile ile birlikte tatil yöresinde bir otele gideriz. Bu yıl da Alaçatı’da bir butik otelde beş aile birarada program yaptık. Otelde eğlendik, arabayla dönme stresi olmadan rahatça yedik, içtik, çocuklarımız birlikte güzel vakit geçirdi. Alaçatı merkezinin çok kalabalık olduğunu tahmin ettiğimizden gitmeye teşebbüs bile etmedik. O kalabalıkta perişan olmanın hiçbir cazibesi yok malum. Saat 02.00 gibi de yattık. Fakat saat 04.00 sıralarında bir gürültüyle uyandık. Fırladığımızda, Alaçatı merkeze paralel geniş bulvarlardan birinde olan otelimizin önünde bir karmaşa gördük.
İlk anda ne olduğunu anlamak mümkün görünmüyordu, çünkü yolda sadece bir tanımadığımız araç vardı ve feci hasarlıydı. Nereye çarptığı anlaşılamıyordu. Sağa döndüğümüzde yanyana parkettiğimiz arabalarımıza çarptığını görünce şok olduk. Çünkü burnunu duvara doğru parkettiğimiz araçlardan biri yola dönmüş, diğerleri de birbirine girmişti. Küçüçük bir arabanın her biri neredeyse 1.5-2 ton olan arabaları nasıl bu hale getirdiğine inanamadık. Müthiş bir hızla çarptığı belliydi.
Arabayı kullanan genç çocuğu görünce durum aydınlandı. Böyle bir kazadan mucize eseri ağır bir yara almayan genç, ayakta duramayacak kadar sarhoş görünüyordu. Zaten sonradan kaza raporunda da alkol oranı çok yüksek çıktı.
Cana gelmediği için şükrettik
Evet, yeni yılı keyifle, eğlence ve içkiyle karşılamak olağan. Ama içki içip, arabaya binip yollara çıkmak birilerinin canına, malına kastetmek değildir de nedir? O sırada bizler de bir yerlerden dönüyor ya da arabadan eşya alıyor olabilirdik. Bunları düşünmek bile istemiyor insan. Zaten öğrendiğimize göre yılbaşı gecesi etrafta bir çok kaza olmuş. Büyük ihtimal çoğu içkili araba kullanmak nedeniyledir. Hadi bizlerin -çok ciddi bile olsa- malımız zarar gördü, ya cana gelenler...
Zaten, her birimiz genç çocuğa çok kızsak bile diğer yandan da sağ kurtulduğuna ve ağır yara almadığına şükrettik. Bu kadar içkiliyken araba kullanmak bilinçsiz bir intihar ve cinayet girişimidir. O nedenle özellikle gençlerin kendileri kullanmasa bile içki içen arkadaşının arabasına binip gitmesine de izin vermemesi gerekli. Herkes bu olaydaki kadar şanslı olmayabilir.
Eksi 150 bin TL ikramiye
Bu günler ister istemez geçen yılın sorgulaması, yeni yılın planlarının yapıldığı zamanlardır. Ben de yılın son günlerinde özellikle İzmir’le ilgili değerlendirmeyi fikirlerine çok güvendiğim, vizyonlarının İzmir’de fark yarattığına inandığım Işınsu Kestelli ve Temel Aycan Şen’le yapmak istedim. İzmir Ticaret Borsası ve VOB başkanı olarak her platformda kenti başarıyla temsil etmesinin yanısıra, yaratıcı projeleriyle İzmir’e çok şey katan Kestelli ve EGİAD başkanlığı döneminde bir yöneticinin nasıl olması gerektiğini, koltuğunu gençlere yer açmak için bırakıp gitmeyi bilerek de liderliğin mevkiyle ilgili olmadığını en iyi şekilde gösteren Şen, bana göre yeni neslin kanaat önderleri… İşte onlara göre 2012 nasıl geçti, 2013 nasıl olmalı?
- 2012 kişisel hayatınız açısından nasıl geçti?
HASTALIĞIMDAN SONRA BOŞLUĞU DOLDURMAK İSTEDİM
Işınsu Kestelli: 2012 genel olarak zordu, ama kişisel olarak son derece yoğun geçti. Bunun nedeni, önceki yıl geçirdiğim rahatsızlık nedeniyle doğan boşluğu doldurmak istemem olabilir. Hayatımın en yoğun yıllarından biriydi. Belki başka kişilerde de böyle oluyordur. Ama gerçekten ben bu yıl kendimi yoracak kadar hiperaktiftim. Seyahatler, özel projeler, borsanın projeleri derken yoğun ama çok keyifli geçirdim.
PROJELERİN HASADINI YAPTIĞIM YIL
Temel Aycan Şen: Kişisel olarak benim için de çok yoğun geçti. EGİAD ile ilgili verdiğim sözün arkasında durmak için projeleri tamamladığımız ve bu hasadını yaptığımız bir yıl oldu. Başladığımız herşeyi bitirmek adına çok yoğun çalıştık. Gerçekten aralık ayı başında söylediğimiz herşeyi fazlasıyla yapmış ve yeni arkadaşlara devretmiş olduk. Herşey bitmiş gibi görünse de farkettik ki bu görevle birlikte 16 yeni göreve daha girmişim. EGİAD’ın bitmesi, sadece birinin bitmesi anlamına geliyor.
BENİM için, bu yılın son köşe yazısı... Evet, bir yıl daha bitiyor. Her biten yılla bir yaş daha alıyoruz. Açıkçası yaşlanıyoruz. Belki aynaya bakınca üzülmeliyiz, artan çizgilerimize, tazeliğin olgunluğa dönüşmesine... Ama ben nedense içimin derinliklerinde üzülemiyorum, hatta ruhum ve kalbim delicesine mutlu oluyor çok şükür yaşlanıyorum, yaşlanabiliyorum diye.
Hayattaydım, hayattayım, bir sağlıklı yıl daha geçirdim, sevdiklerimle birlikteyim, bir şeyler yapabilme gücüm, daha da ötesi isteğim var hala... Her şeyden önemlisi daha çok bilmek, öğrenmek istiyorum. Öğreniyorum da...
Her geçen günle ‘kendim’ olma yolunda ilerliyorum. Bir zaman önce ahdettiğim gibi ne etrafın gözündeki, ne kafamdaki, ne de sosyal statümün gerektirdiği kişi olmayıp içimden gelen, mayamda olan, özümdeki kişi olmaya çalışıyorum harıl harıl. Bu yolda yanımda olmayanlarsa kayıp değil zaten...
Vallahi hiç kolay değilmiş, meğer ne çok çeken varmış sağa sola... Ama olsun, önümde bunun için çalışabileceğim koca bir yıl daha var... Umarım hepimize böyle uzun ve sağlıklı yıllar bahşedilmiştir.
Ve umarım hepiniz yeni yılda kendi gerçeğinizle tanışırsınız...
İzmirli OYDEM 2012 Avrupa Kalite Ödülü aldı
İşte bir başarı öyküsü... İzmir’de bulunan, kuruculuğunu ve danışmanlığını ODTÜ mezunlarının yaptığı OYDEM Dil Okulları, 13-15 Aralık tarihlerinde Hollanda’nın Amsterdam kentinde düzenlenen “Avrupa Kalite Zirvesi 2012”de “Avrupa Kalite Ödülü”ne layık görüldü. Okulun Genel Müdürü Ahmet Kıbrıslı arkadaşım...
Güler Sarıgöl Köymen, annesinden öğrendiği yemekleri kaydederken bunların gelecek nesillere aktarılmasının önemini anlamış. Kendisiyle aynı görüşü paylaşan reklamcı arkadaşlarıyla “meslek hayatımın en anlamlı işi” dediği “annesininkızı” kitabı üzerinde çalışmaya başlamışlar. 40 kız ve annelerinin hem sıcak öyküleri, hem de leziz tariflerini yazdıkları kitap, Türkiye’de büyük ilgiyle karşılandığı gibi Fransa’daki ‘Gourmand Uluslararası Yemek Kitapları Ödülleri’nde ‘profesyoneller için en iyi yemek kitabı’ dalında yarışmaya hak kazanmış. “İzmirliler bir araya gelip bir proje yapamaz” diyenlere inat, tamamen gönüllü yaptıkları projenin bu noktalara gelmesinden mutluluk duyan ekiple fotoğraf sanatçısı Tolga Yurdaer’in stüdyosunda buluştuk.
Güler Sarıgöl KöymenEN MUTLU OLDUĞUM İŞİM ANNESİNİN KIZI
- Kaç yıldır reklam sektöründesiniz?
- Reklamcılıkta 26 yıldır, 2003’dden bu yana da Freelance Group olarak çalışıyorum. “annesininkızı” Freelance Group’un en iyi müşterilerinden oldu. Hem duygusal, hem görsel ve iletişim başarısı beni çok mutlu etti. Şimdi tüm iletişimini ve tasarım hizmetlerini bir planla yönetiyoruz.
HAYALLERİNİZİ YIKMAK İSTEMEM AMA; YARIN KIYAMET KOPMUYOR
MALUM yarın kıyamet kopuyor. Bu konuda yorum yapmayan, görüş bildirmeyen kalmadı. Hatta kesin hüküm veren birçok kişi de var. Bu kişilere baktığınızda sanırsınız hayatlarını bilime vakfetmiş, araştırma üstüne araştırma yapmış. Ama gariplik onlarda değil, onları ciddiye alıp 21 Aralık’ta kıyameti bekleyen doktorundan mühendisine, avukatından öğretmenine, ekonomistine kadar okumuş eğitimli kesimde...
Göktaşı yağmuru, uyduruk Marduk gezegeninin çarpması, gezegenlerin yanyana dizilimiyle kıyametin geleceğini duyup da ciddiye alan kişiler ‘ya bu işin bir bilimi var, soralım bakalım üniversitelerin Fizik, Astronomi Bölümlerine, gözlemevlerine, acaba yaklaşan bir gök cismi var mı, yok mu’ demiyor da falcılar, astrologlar, internet dedikoducuları hatta UFO araştırmacılarına itibar ediyor. İnanılır gibi değil ama, aynı zamanda da bir insanlık gerçeği...
KIYAMET GELSE BİLE GÖKTEN GELMEYECEKNeyse biraz garip gelecek ama, bu konunun eğitimini alan ve veren kişilerin olduğu önemli bir kuruma, Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’ne başvurdum. Ben de bu bölümden mezun olduğumdan en sevdiğim üniversite hocalarımdan Prof. Dr. Serdar Evren’e ulaşmam zor olmadı.
- Hocam, 21 Aralık’ta gezegenlerin hepsi yanyana mı geliyor?
- Tüm gezegenler yanyana falan gelmiyor. Böyle bir olasılık yok denebilir. Bazen 1-2 gezegen birbirlerine yakınlaşıyor, ama 8 gezegenin hepsinin ip gibi dizilmesi neredeyse sıfır olasılık. 21 Aralık’ta ise birkaçı bile biraraya gelmiyor. Jüpiter her akşam aynı yerden doğuyor. Hepsi olsaydı gökyüzünde hepsi aynı anda görülürdü...
- Marduk diye bir gezegen var mı? Varsa bize neden öğretmediniz?
KİTABIN GELİRİYLE ANAOKULU YAPTIRACAĞIM
- Son kitabınız ‘İki Sevda Arasında’yı İzmir’de mi yazdınız?
- Kitap 2,5 senede bitti. O sürede İzmir’deydim. Bu kitapta emeği geçen çoğu kişi İzmirli. Mesela fotoğraf sanatçısı Hakan Akdemir ile ilk kez çalıştım. Daha önce hep İstanbullu sanatçılarla çalışmıştım. Bu kitapta ise grafiğinden, fotoğrafçısına, kapağına kadar herkes İzmirli.
- Bu kitabın gelirini de bağışlıyor musunuz?
- Önceki kitaplarımla Alsancak Devlet Hastanesi’nde bir oda yaptırdım, Kit-Vak için bir oda yaptırmıştım. Adana, Konya kadın sığınma evleri döşetildi. Ayrıca bir de kütüphane açıldı. Bu kitap ile bir anaokulu yaptıracağız. İzmir Milli Eğitim’le görüşmeler yapıldı ama henüz okul bulunmadı. Bulununca Şenay Düdek anaokulu açılacak.
ARKADAŞIM ‘DOKTOR OLDUM AMA CİNSEL TACİZİN YÜKÜNÜ ATAMADIM’ DEYİNCE KARAR VERDİM
- Kitapta anlatılan herşey gerçek hayattan mı?
İzmirliler diyor ki: İzmir mutlaka kabuk değiştirip marka kent olmalı
İZMİR’de 6’ncı kez düzenlenen Travel Turkey Fuarı’nda ETİK’in organize ettiği önemli bir panelde moderatörlük yaptım geçen hafta. ‘Turizmde 2012 yılı değerlendirmesi ve 2013 beklentileri’ adlı zirveye Başaran Ulusoy, Vural Öger, Osman Ayık gibi turizm duayenlerinin yanısıra Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı gibi önemli bürokratlar da katıldı. Panel öncesi sohbet ettiğim ETİK Başkanı Mehmet İşler 2011 yılının turizm açısından bir eşik yıl olduğuu vurguluyordu. Çünkü 2011 yılında ülkemize gelen turist sayısı 32 milyonu buldu ve dünya turizminde 6’ncı sıraya yükseldik. 2012 yılı ise bu eşiğin altına düşmemek üzerine kurgulanan bir yıl oldu. Yılın son günlerinde görünen o ki bu hedef de başarıldı ve küçük bir farkla da olsa 2011’in üzerine çıkıldı. Şimdi ise önümüzde zorlu bir 2013 var. Tüm bu olumlu gelişmelerin tesadüf olmadığını göstermek için artık çok daha bilinçli bir turizm politikası izlenmeli. Bir başka konu ise turizmden elde edilen gelirin turist sayısı ile doğru orantılı olmaması konusu. Maalesef gelen turist sayısı artarken, gelirlerimiz aynı şekilde artmıyor. Peki ne yapmalıyız?
Önce marka şehir yaratmalı, sonra tanıtmalıyız
Panelde konuşan Vural Öger bu konuda çok önemli bilgiler verdi. ‘Dünyada turist profili değişiyor Çinliler ve Hintliler, turizme yönelik büyük bir faaliyet içinde. Bunlar, kültür ve tarih içeren şehirler görmek istiyorlar. Şehir turizmi için şehrin bazı özelliklere sahip olması gerekiyor. Bizlerin de o şehrin özelliklerini ortaya koymamız gerekiyor. Önce ürünü yaratalım, ondan sonra ürünü tanıtalım. İzmir’in tarihi bir merkez yaratması ve yeni bir konsept belirlemesi gerekiyor. Mimarlar, oturup bu şehrin özelliklerine göre binaların konseptini belirlemeli. Bodrum beyaz ev konseptine girdi, İzmir’in konsepti ne? İzmir’e yurtdışından gelen bir insanın üç, dört gün görebileceği mekanların oluşması gerekiyor. Yoksa 10 tane daha otel yapın, otelden çıkınca bu insanlar nereye gidecek?’
BÜYÜK YANGINDA KAYBETTİĞİ MİMARİ TEKRAR KAZANILMALI
“Kıyı bölümüne verilecek imar ve inşaat izinlerinde projelerin klasik tarzda olmasına dikkat edilmelidir. Kordondaki eski Nato binası içinde aynı fikirdeyim. Bunun en iyi örneği 1. Kordon’daki SGK binasının klasik tarzda yenilenmesi olmuştur. Pasaport’taki Yapı Kredi binasını satın alan yatırımcının, burayı yıkarak ultra modern bir otel yapacağı yazılmıştı, oysa buraya klasik tarzda bir polace yapılmalıdır. Yine bu bölgedeki Ticaret Odası, Sanayi Odası klasik tarzda giydirilmeli. İzmir büyük yangında kaybettiği dönemin mimarisini tekrar kazanmalıdır.. Konak meydanında Sarıkışla ve tarihi Adalet Sarayı’nın da reprodüksiyonu ile tarihi meydan kimliğini kazanmalıdır. Yine tarihi Kemeraltı ve benzeri devamı olan eski izmir diyebileceğimiz bölgeye beton yapılar yapılmamalı, korunmalı. Bir şehrin geçmişi ve tarihi, o şehrin ruhunu oluşturur, İzmir’in ruhu yokedilmeye çelışılmış. Homeros Anıtı Kadifekale’ye olmaz ise Meles Çayı’nın denize döküldüğü alana devasa bir sütun üzerinde tüm İzmir’den ve körfezden görülecek şekilde yapılmalıdır. Hem kruvaziyer limanına hem de hava limanına girişlerde İzmir’in Homeros’un şehri olduğu vurgusu yapılmalıdır, yırtdışı tanıtımlarında ve Expo 2020 tanıtında Homer kullanılmalıdır. Homer dünyanın tanıdığı en ünlü İzmirlidir.”