BİE Genel Sekreterİ Loscertales’İn son adaylık yorumu: ULUSLARARASI Sergiler Bürosu (BİE) Genel Sekreteri Vicente Loscertales, İzmir Valisi Cahit Kıraç ve EXPO 2020 ekibiyle bir basın toplantısı düzenledi.Tayland’dan Ayutthaya, Rusya’dan Yekaterinburg, Brezilya’dan Sao Paulo ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden Dubai ile yarışan İzmir’in EXPO 2020 adaylığındaki son durum hakkında bilgi verilen ve hazırlanan EXPO dosyasının sunulduğu Loscertales, İzmir’deki temasların ardından Ankara’ya gidecek. Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım’ın ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de ziyaret edecek olan Genel Sekreter ve Vali Kıraç ile İzmir’in EXPO adaylığına dair bir sorduğum sorulara verdiği yanıtlar şöyle;
İzmir’in 2015 EXPO’yu alamamasının en önemli nedeni ile ilgili kişisel fikriniz nedir?
- 2015 Türkiye ve İzmir için bu tip bir organizasyona ilk başvuru adaylığıydı. Ayrıca, rakibin İtalya’nın Milano kentinin olması da durumu güçleştirdi. Çok gelişmiş bir ülkenin son derece
dinamik bir şehrine karşı yarıştınız. Fakat bence bu tecrübe, İzmir’i bu kez daha güçlü ve daha hazırlıklı hale getirdi.
EXPO 2020 için İzmir adaylığında farklı bir şeyler gözlemliyor musunuz?
- İzmir’de bu sefer koordinasyon çok güçlü. Sağlık teması belki aynı, ama 2020 için çok daha iyi işlenmiş ve ele alınmış gibi görünüyor. Bilimsel yaklaşımlar çok daha iyi ve doğru. Takımınızda daha önce de enstitü ve akademik bölümler vardı,
ama bu sefer ki, kadar etkili ve güçlü değillerdi. Şimdi ekip çok başarılı ve iletişim çok daha kuvvetli.
İZMİR Tevfik Fikret Fen Lisesi Müdürü İhsan İnekçi, arkeoloji ve güzel sanatlarla ilgilenen bir heykel sanatçısı. Kent kültürüyle de yakından ilgilenen İnekçi, İzmir’in simgesi haline gelmiş birçok binanın aslında ne kadar taş, beton göründüğünü fark etmiş ve mimari yapıları değiştirilmeden neler yapılacağını düşünmüş. Birçoğunu ölçümleyerek bu topraklarda yaşamış uygarlıklardan esinlenen süslemeler ve yüzey çalışmaları tasarlamış. Bunları gördükten sonra hergün önünden geçip de fark etmediğim birçok binanın aslında ne kadar kötü göründüğünü farkettim. Dışarıdan hapishane duvarı gibi görünen renksiz, ruhsuz ve soğuk görünümlü binalar bence de İzmir’e yakışmıyor. “Benim aşkım İzmir, Ege Bölgesi” duygularını dile getiren İnekçi’yle, “Belki büyük düşünüyorum ama keşke bunların onda biri olsa” dediği projelerini konuştuk.
BİRÇOK ÖNEMLİ EGELİ’NİN BÜSTÜNÜ YAPTIM
- Eğitimci ve okul müdürüsünüz ama birçok farklı alanda çalışmalar yapıyorsunuz...
- Arkeoloji ve Ege uygarlıklarına çok meraklıyım. Halikarnas Balıkçısı’nın manevi torunu ilan edildim. Ekrem Akurgal’la Artemis Tapınağı ve arkeoloji görüşmelerim oldu. Çeşitli maket çalışmalarım vardı, Akurgal’a gösterdim. Hemen Avusturya’yı aradı, benim için izinler alındı. Efes Müzesi Müdürlüğü’nden izin alarak Trojan Çeşmesi’ni elimde kumpasla aylarca ölçüp çizimlerini yaptım.
- Heykel çalışmalarınız da dikkat çekici. Kimlerin büstlerini yaptınız?
- Ortaokul dönemlerinden beri heykelle uğraşıyorum. Tevfik Fikret’in büstünü yaptıktan sonra çok beğenildi. Sonrasında Konak Belediye Başkanımız Hakan Tartan’ın önerisiyle, Kutlu Aktaş’ın rahmetli eşinin ve Şenel Aksu’nun büstlerini yaptım, çok beğenildi. Ayrıca Bergamalı tıpçı Galen, Efesli düşünür Herakleitos’un, Zeki Müren’in Dario Moreno’nun, Ekrem Akurgal’ın da büstlerini yaptım. Teos’lu Anakreon’un büstünü yapmayı düşünüyorum. Herakliatos’un büyük bir heykelini Selçuk’a yapmayı isterim.
ŞEHİRCİLİKTE YANLIŞ UYGULAMANIN TELAFİSİ EN AZ 50 YIL
İzmir’de kurulan Kadın Meclis Üyeleri Derneği çok önemli bir sosyal projeye el atıyor. Onbinlerce çocuğu ve ailelerini yakından ilgilendiren otizm ile ilgili çalışmalara destek vermek üzere ‘Yağmur Çocuklar’ adlı projeyi başlatan derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Akın bunun için bir dizi etkinlik yapacaklarını anlatıyor. Gönüllü kişi ve kuruluşların katkılarıyla yapılacak bu etkinliklerde amaç otizme dikkat çekmek ve otistik çocuklarımızla birlikte yapılacak tüm çalışmaları duyurmak. Gelecek aylarda konser, defile, sergi, spor ve kültür şenliği gibi birçok farklı aktiviteye dönüşecek organizasyon yılbaşı nedeniyle hazrılanan ‘Yılbaşı çikolataları ve Bileklikler’ projesiyle başlıyor. Yılbaşı için hediye seçerken, Mild Chocolate’den alınacak bu özel kutularla Yağmur Çocuklar projesine 5 TL katkı sağlamış olacaksınız. www.mildchocolate.com ve www.cikolatasepeti.com adreslerinden de detaylı bilgi alabilirsiniz. Ayşe Akın’ın özellikle vurguladığı bir konu var. ‘Biz dernek olarak otizm ile ilgili okul açmayacağız, varolan kurumlara destek olacağız’ diyor. Yani yıllardır bu konuda emek vermiş ama eksiklerini giderememiş bir çok kuruma el verecekler. Olması gereken de aslında bu dayanışma değil mi?
Annesininkızı dünyanın en iyi yemek kitabı ödülüne adayAnnesininkızı kitabı, annelerimizin yaptığı, hiçbir yerde yazılı olmayan sadece görerek ve anlatarak aktarılan bir çok geleneksel yemeği kayda alması açısından önemli bir çalışma. Annelerle kızlarının arasındaki o özel ilişkiye göndermeler yapan naif öykülerle bezenen kitap, çıktığı günden bu yana büyük ilgi gördü. Bu ilgi sadece ülkemizle sınırlı kalmamış çünkü Annesininkızı, ‘Gourmand Uluslararası Yemek Kitapları Ödülleri’nde ‘profesyoneller için en iyi yemek kitabı’ kategorisinde Türkiye’nin en iyisi seçilerek dünyanın en iyileri arasında yarışmaya hak kazanmış. 23 Şubat 2013’te açıklanacak sonuçlara göre belirlenecek kitaplar Paris’teki Le Carrousel du Louvre’da ödüllerini alacak. Güler Sarıgöl Köymen’in yanısıra, Zahide Özpelit, Gamze Sürücü, Begüm Oğuz, Benan Bilek, Nil Yüzbaiıoğlu ve Tolga Yurdaer gibi son derece yetenekli ve yaratıcı kişilerin oluşturduğu bir ekip tarafından hazırlanan ve Boyut Yayın Grubu’ndan çıkan kitap aslında birçok farklı projeye de dönüşmüş durumda. Bunlardan biri ‘Anne Tarifleri Etkinliği’. Mesela, kitaptaki geleneksel bir yemeği yapmak istiyorsunuz, ama daha önce nasıl yapıldığını hiç görmediniz. O zaman ayda bir düzenlenen, kitaba tarif veren annelerden birinin öğretmenliğindeki atölye çalışmasına katılıyorsunuz. Anne Tarifleri Etkinliği adlı ilk çalışma
bu cumartesi ‘Perihan Anne ve Sini Pidesi’ olarak başlıyor. Cafe Collette’deki bu etkinlikle ilgili 0536.734 30 88’den bilgi alabilirsiniz.
İSMAİL ACAR İZMİR’DE
Funda Baltalı’nın, İzmir Seferihisar’da kurduğu keçi çiftliğinde, sütten bir çok ürün elde ediliyor. Hellim peynirinden labneye, tereyağından Seferihisar’ın özel peyniri ‘Armola’ya kadar her türlü süt ürünüyle pazarı büyüttüklerini söyleyen Baltalı, Hollanda’daki bir çiftlikte aylarca çalışarak işi öğrenmiş. Funda Baltalı ile son derece temiz ve modern çiftlikte, ülkemiz şartlarına uygun ürettikleri birbirinden sevimli keçilerin arasında sohbet ettik.
BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIK İSTEMEDİM
Keçi çiftliği kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
-Daha önce deri işim vardı fakat Türkiye için iyi olabilecek başka bir iş, mesela tarım, hayvancılık gibi bir iş yapmalıyım diyordum. Bu yaşam biçiminizle de alakalı birşey. Yaşınız ve tecrübeniz ilerledikçe etrafınıza da faydalı olmak istiyorsunuz. Ben hayvancılık yapmaya karar verdim ama büyükbaş yapmak istemiyordum, keçi çiftliğinde karar kıldım.
Nasıl bir yatırım oldu bu?
-Büyükbaş ile yatırım anlamında da büyük fark var. Büyükbaş hayvancılık yatırımı 20 milyon dolarsa bu 2-3 milyon dolar diyebiliriz. Bir de hiç kimsenin yapmadığı bir şey, özgün bir iş yapmak istiyordum. Sektöre ilk giren olmanın avantajını da yaşıyorsunuz.
İZMİR, İstanbul, Bursa, Adana, Aydın ve Manisa illerinden 60’ın üzerinde aile şirketinin bir araya gelerek kurduğu Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) Ağustos 2012’den buyana faaliyet gösteriyor. Aile İşletmeleri Uluslararası Ağı’na (FBN-I) bağlı olan derneğin yönetim kurulu üyeleri Söke Un’dan Seyda Akdurak ve İnci Holding’den Şerife İnci Eren, Londra’daki 23. Dünya Zirvesi’ne de katıldılar.
TAİDER Kurucu Başkanı Şerife İnci Eren’in de belirttiği gibi Türkiye’de şirket yapılarının yüzde 90’dan fazlası aile şirketlerine dayanıyor. Araştırmalar, bir anayasa oluşturup kurumsallaşmasını sağlayamayan ve sonraki nesillere geçiş süreci iyi yönetilmeyen aile şirketlerinin üçüncü kuşakta inişe geçtiğini ve önlem alınmazsa kaybolup gittiğini gösteriyor.
Dünyaca ünlü danışman
İzmir’de de ilk faaliyetini düzenleyen dernek, dünyaca ünlü Aile Şirketleri Danışmanı David Bork’u ağırladı. 1968’ den bu yana 400’ün üzerinde aileye danışmanlık hizmeti veren Bork’a aile şirketleri ve muhtemel sorunlarıyla ilgili birkaç soru sordum.
İşte aldığım yanıtlar;
Sizce aile işletmelerinin karşılaştığı en belirgin sorunlar neler?
En önemlisi aile ilişkisi ile iş ilişkisi arasındaki sınırı yönetmek. Aile sevgisi koşulsuz olmalıdır. Oysa iş hayatında kabul edilebilirlik yeterliliğe dayanır. Bu ikisi karışırsa tüm kötü şeyler gerçekleşir. Çocuklar haketmedikleri mevkilere gelir, insanlara yetkin olmadıkları alanda güç verilir.
Aile şirketlerinde yönetimin çocuklara verilmesi gereklilik midir?
Türkiye Homeopati Derneği Başkanı İzmirli doktor Günnur Başar, homeopatinin daha iyi anlaşılması ve yaygınlaşması için eğitim veriyor. Şeker, yüksek tansiyon gibi kronik hastalıkların aslında doğada var olmadığını, bunları yaratan faktörün, bugün uygarlık dediğimiz stresli hayat olduğunu anlatıyor. Doktorların, hastaya çok zaman ayrılmasından dolayı gelir kaybı oluşması, ilaçların da çok ucuz olmasından dolayı iyi bir kazanç sağlamamasından dolayı homeopatiyi tercih etmediğini vurguluyor. Başar, yıllarca sektörde çalıştıktan sonra ilaçların sadece belirtileri yok ettiğini, hastalığın devam ettiğini anlayarak bu işi bırakmış ve homeopatiye yönelmiş. Amacı daha doğal yöntemlerle sadece hastalığı değil, insanı iyileştirmek...
MESLEK HAYATIMDA BAŞIMA TAŞ DÜŞTÜ, YÖNÜMÜ DEĞİŞTİRDİM
- Ne üzerine eğitim aldınız?
- İzmirliyim, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Taksim Hastanesi’nde aile hekimliği ihtisası yaptım. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde biyomedikal masteri yaptıktan sonra yurtdışında bu kez gen üzerine tıp eğitimi aldım. Daha sonra psikoterapi ve homeopati eğitimleri alınca bu alanı seçtim.
- Doktor olur olmaz homeopatiyle mi tanıştınız?
Kimselere hayranlığım olmamıştır. Hele pop ya da film yıldızları, sporcular, yazarlar. Takdir eder, beğenirim, ama kimseye karşı aşırı bir ilgim olduğunu, aman imza alayım ya da fotoğraf çektireyim dediğimi hatırlamıyorum. Ta ki geçen haftaya kadar...
İstanbul seyahatimden İzmir’e dönmek üzere havaalanında bir hareketlilik oldu. Arkama baktığımda eşofmanlı bir grup genç adamın alana girdiğini gördüm. Galatasaray forması olduğunu görünce ilgilenmeye başladım, çünkü oğlum tıpkı babası gibi, hatta ondan da koyu bir Galatasaray hayranı. İlk anda uzun boylu olduklarını görüp acaba basketbol takımı mı diye düşünüp, dizilip onlara bakan güvenlik görevlilerine ‘Pardon bunlar basketbolcu mu, futbolcu mu?’ diye sordum. Futbolcu olduklarını öğrenince ben de dikildim güvenlikçilerin yanına. Malum hiçbirini tanımıyorum bu futbolcuların, ama Arda’dan devamlı duyduğumdan adlarını biliyorum.
‘Bu kim, Elmander hangisi, Burak Yılmaz var mı? Selçuk İnan şu mu?’ diye diye baydım güvenlik görevlilerini. Bu arada etraftakiler yakaladıkları futbolcularla fotoğraf çekilmek için sıraya girmeye başladılar. Biran eğer ben de 1-2 tanesiyle fotoğraf çekilebilirsem Arda’nın gözünde nasıl bir süper anne konumuna gelebileceğimi düşündüm. Öyle ya bana sürekli ‘Ya anne, sen herkesle röportaj yapıyorsun bir Galatasarayla yapmıyorsun’ diye sitem ediyor. İşte fırsat, röportaj olmasa da iki kare fotoğrafla oğlanın gözüne girebilirim.
O an karizma, havalı görüntü, köşe yazarı v.s. uçtu gitti; kendimi futbolcuların peşinde fotoğraf çektirmeye çalışırken buldum. Yakaladığım bir tanesiyle fotoğraf çektirdim sonra ‘Teşekkürler de siz kimdiniz?’ deyince şaşırdı garibim. Hamit’miş, e ne yapayım kendim için çektirmiyorum ki, tanıyayım... Sonra Selçuk İnan, Melo bir de Sabri.. Gerçi Arda, ‘ya anne Sabri’yle de mi çektirdin’ dedi nedense, ama olsun diğerleri beni bayağı bir havalı konuma getirdi oğlumun gözünde.
Yerime oturduktan sonra etrafa korkarak bakındım, inşallah bir tanıdık yoktur diye. Malum oğlumun gözüne gireyim derken birilerinin de gözünden düşmek istemem, ama ne yaparsınız? Annelik işte böyle bir şey, insanı rezil de ediyor, vezir de...
Anne-baba olmak öğrenilen bir beceridir
Sadece bölgenin değil, Türkiye’nin de en önemli sivil toplum kuruluşlarından olan Ege Genç İşadamları Derneği, aralık ayı başında yeni dönem başkanını ve yönetim kurulunu belirleyecek. Geçen hafta görüştüğümüz Seda Kaya’dan sonra, Kenan Doğan da başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Özellikle üyelerine ve üniversite öğrencilerine yönelik projeleriyle dikkat çeken Doğan, ‘İzmir’i hem uluslararası eğitimin hem de Ar-Ge’nin merkezi yapacağız’ diyor.
- EGİAD sizin için ne ifade ediyor?
- 2006 yılında başlayan bir EGİAD serüvenim var. O günden bugüne birçok bölümde görev aldım. EGİAD’ın içindeki dinamizmi yaşayarak gördüm. Gerçek bir okul, İzmirlilerin ülkesine hizmet etmesini sağlayan bir platform, dost sohbetlerinin olduğu bir ortam EGİAD. O nedenle çok önemli bir sivil toplum kuruluşu ve değer. Benim için de böyle bir değerde yer almak büyük bir onur benim için.
- EGİAD’da hangi görevlerde bulundunuz?
- Önce bölgesel gelişim komisyonunda başladım. Cemal başkan döneminde yönetim kuruluna girdim. Bugün ise 5 başkan vekilinden Toplumsal Sorumluluk ve Kalkınma projelerinden sorumlu olanıyım. EGİAD bölgede de, ülkede de çok önemli. EGİFED’de ise Temel Başkan vekilimizin arkasında başkan vekiliyim. TÜGİK’te ise yönetim kurulu üyesi olarak EGİAD’ı temsil ediyorum. Ayrıca yaklaşık 77 derneğin 30-35’ine gidip faaliyetlerini izlemeyi önemli bir kazanım olarak görüyorum.
EN GÜÇLÜ GİAD EGİAD OLSUN DİYORUZ