Ayçe Bükülmeyen

Biz çocukken fuara bayılırdık çocuklarımız kaçmak istiyor

13 Eylül 2012

İstanbul’dan gelen bir arkadaşım çocuklarına fuarı göstermek isteyince, oğlumla ben de takıldık peşlerine. Fuarın kalabalığını anlatmak mümkün değil. Herkes müthiş izansız yürüdüğünden insan seli arasında boğulacak gibi oluyorsunuz. Etrafı görmek pek mümkün değil. Zaten görülecek fazla birşey de gözüme çarpmadı maalesef. Hatta 15’inci dakikada oğlum ve diğer çocuklar çok sıkıldığından çıkmak durumunda kaldık. 
Oysa benim çocukluğumda fuara gitmeyi dörtgözle beklerdik. Benim için fuara gitmek yurtdışına gitmek gibiydi. Hayatımda ilk Hintli, Pakistanlı ve Çinliyi, bilgisayar çağının ilk ürünlerini, hatta uzay araçlarını bile görmüştüm fuarda. Hal böyle olunca da biz çocuklar fuara gitmek için can atardık. 

İştah kapatan yemek alanı
Fuarda, Hatay Antakya yöresine ait yemeklerin ve ürünlerin satıldığı bir yer yapılmış. İlk anda bu fikir hoşuma gitti, çünkü değişik mutfakları denemeye bayılırım. Hele ayağıma kadar gelmişse... Fakat yemeklerin satıldığı çadırların olduğu bölüme girdiğime gireceğime pişman oldum. Maalesef çok düzensiz ve özensiz görünüyordu herşey. Gerçi yemeklerin başında uzun kuyruklar vardı, ama meyilli zeminde yamuk duran plastik masa, sandalyeler, kirli, çamurlu yerler ve çöplerle iştahım kapandı zaten. Halbuki bu yemek alanı biraz daha düzenli, temiz ve ferah bir alana yapılsaydı, bizler de rahat rahat başka bir mutfağın leziz yemeklerini tadardık afiyetle... Fuar bu yıl kapandı, ama umuyorum yönetim önümüzdeki yıl tüm bunları dikkate alır ve İzmir‘‘in vizyonuna daha uygun bir fuar düzenlenir.

SIRLARINIZI PAYLAŞIN RAHATLAYIN
Siz de benim gibi sıkıntılarını kolay kolay başkalarıyla paylaşamayan, sır saklamaya çok önem verenlerdenseniz, sizi rahatlatacak bir önerim var bugün. İçinizde tutamadığınız sırlarınızı illa ki birilerine anlatmak zorunda değilsiniz, sizi dinleyecek sessiz bir dostunuz var artık; Sır Kadınlar. 

Kimlikleri sır, hayatları değil

Yazının Devamını Oku

Putin’in sarayında bir İzmirli

9 Eylül 2012

 

Kerim Başterzi’nin, kardeşleri Hasan Başterzi ve Şeyma Karamanoğlu ile 2002’de kurduğu Sandalyeci, bugün 40 milyon TL’ye ulaşan cirosu ve çok iyi noktalara yaptığı ihracatla öne çıkan bir firma. Frankfurt, İstanbul ve İzmir havalimanları, Kızkulesi, Suada’nın yanısıra Rusya Devlet Başkanı Putin’in sarayı, Türkmenbaşı’nın teknesi, cumhurbaşkanlığı köşkü gibi yerlere de giren İzmirli firma, dünyanın sandalyecisi olma yolunda ilerliyor.

ESKİDEN KİMSE SANDALYECİYİM DEMEZDİ

- Sandalyeci ismi nereden aklınıza geldi? - Biz mobilya değil, sandalye ve masa yapıyoruz. Esas işimiz de sandalye. Çünkü bu alandaki boşluğu gördük ve elimizden geldiğince doldurmaya çalışıyoruz. Düne kadar insanlar camına bile sandalye kelimesini yazmıyordu. Çünkü önemsiz bir işmiş gibi algılanıyor, insanlar sanki utanıyordu. Ne zaman biz Sandalyeci tabelasını astık, şimdi Bağdat Caddesi’ne kadar her yerde sandalye ön plana çıktı.

- Tasarımları kendiniz mi yapıyorsunuz? - İç mimarlardan oluşan bir ekibimiz var. Onların görüşleri bizim için çok önemli. En uygun tasarımları onlar belirliyor, biz uyguluyoruz. Ama inanın bunda bile iyi eleman bulmak kolay olmuyor.

TEKNOLOJİ SAYESİNDE KAYBIMIZ OLMUYOR

Yazının Devamını Oku

Esas katil sistemdir

6 Eylül 2012

“Biz onu sivrisineklerden korumaya çalışırken serseri kurşun vurdu” demişti, Alistair’in dedesi Tuncer Eşsizhan, silahsızlanma ile ilgili yaptığım röportajda. Ülkemizde zaten gereksiz bir şekilde silahlanma merakı varken, yasaklanacağı yerde daha da kolaylaştırılmaya çalışılmıştı bir dönem, hatırlayacaksınız..
O zaman da yazmıştım; kişisel zayıflığını silahla perdeleme ve egosunu şişirme meraklılarının, toplumsal mekanlarda silah taşıyarak, “Yaşama Hakkı”mıza tecavüz etmelerine daha ne kadar anlayış göstereceğiz diye... Bu kez Umut’un yaşam hakkı alındı elinden.
‘Öldüren adam tetikçi, katil ise sistem. Ben o sistemi değiştirmek için uğraşıyorum. Eğer sistem bireysel silahsızlanmaya izin vermeseydi o gün o kavgada dövüşecekler belki bıçaklar çekilecek, ama uzaktaki Alistair etkilenmeyecekti. Sebep silah sistemidir’ diyen Tuncer Eşsizhan’ı desteklemek hepimizin boynunun borcu olmalı...

HAYATTAN KEYİF ALMAYAN ÜLKE
O kadar çok tepki var ki şehitlerimize, artık insanların ne yediği ne de eğlendiği siniyor içlerine... Bana da birçok tepki ulaşıyor, sabah işe giden insanlar yolda bunu konuşuyor, gece gezmelerinde tartışılıyor...
Benim de kuzenim asker, Mardin Kızıltepe’de. Her şehit haberinde bizim yüreğimiz başka türlü parçalanıyor o fidanların solduğunu duyunca...

Yazının Devamını Oku

Banu Alkan’ın 90-60-90 vücudunu Çeşme Ilıca Plajı yapmıştır

2 Eylül 2012

Öyle veya böyle, Banu Alkan bir fenomen. Filmleri, olaylı aşkları, ilginç şarkı ve klipleri bir yana, gerçek anlamda şahsına münhasır biri. Yargılamadan, aklımdaki herşeyi sormaya çalıştım. Çünkü en çok merak ettiğim, hakkında bu kadar çok şey yazılıp çizilirken nasıl hala kendinden emin olabildiğiydi. Sohbetimiz sırasında anladım ki, öyle veya böyle, özgüveni birçoğumuzdan daha yüksek bir kadın. Kendine inanması ve övmesi bir yana, bana da sürekli ‘Karşımda bir film yıldızı var, gözleriniz çok güzel, ne hoşsunuz’ diyerek sürekli iltifat etti. Açıkçası, ‘herkesin düşüncesi kendisine’ diyerek, sohbetimizi virgülüne bile dokunmadan yazıyorum.

 Banu Hanım, siz Çeşme’ye sık gelir miydiniz?
- E, ben Çeşmeliyim, Egeliyim zaten. 11-12 yıl Ilıca’da yazlık yaşadım. İlk eşim Gürbüz Bey 79 villa yapmıştı eski lunaparkın orada. Yazlarım hep burada geçti. Ilıca plajı yapmıştır Banu Alkan’ın 90-60-90 vücudunu… 5 saat kalırdım, o zaman herşey doğaldı, sular fışkırırdı her yerinden. Çeşme’nin bende ayrı bir yeri var.
 
 Kendinizi buraya yakın mı görüyorsunuz?
- Son 10 yıldır Altınoluk’a da gidiyorum. Ablamın orada yazlığı var. Benim Alanya’da, Kemer’de yazlığım var. Ama Alaçatı’dan bir ev almayı düşünüyorum. Ilıca’da yaşarken Alaçatı’ya kasaba, pazara gelirdik. Bir de ben burada yaprak sarması yaptırırdım, Boşnak böreği yaptırırdım. Kimsecikler yoktu, hatta sörf plajının ilerisinde Erol Atar ile fotoğraf çekimi yapıyorduk, ‘mayonu rahat değiştir, kimse yok’ derlerdi.


Yazının Devamını Oku

Yaşamın anlamını bulamadan yaşamak hergün ölmek demek

30 Ağustos 2012

Hiçbir sağlık sorununuz olmasa da sabahları çok yorgun oluyor musunuz? Yataktan kazınarak mı kalkıyorsunuz? Eğer öyleyse, sosyolog-müzisyen Gözde Özelce’ye göre aslında hiç istemediğiniz bir hayat yaşıyorsunuz... Birçok insanın hayatında herşey yolundaymış gibi görünse de sabahları sebebini bulamadığı bir yorgunlukla uyanmasını özgür olamama haline bağlayan Özelce, yapılan araştırmalarda bu oranın yüzde 60 çıktığını söylüyor.
Gözde Özelce İzmir Dokuz Eylül İngilizce İşletmeyi bitirdikten sonra yüksek lisans ve doktora için Sosyoloji’ye geçmiş. Şu anda da Haliç Üniversitesi’nde Sosyoloji doktorası yapıyor ve öğretim görevlisi olarak ders veriyor.

RUTİN HAYAT YORARKEN, MÜCADELEYE BAŞLAYINCA DİNÇLEŞTİM
İstemeden okuduğu işletmeyi bitirdikten sonra bu sektörde çalışmaya başlayan Gözde, gittikçe nedenini bilmediği bir depresyona girmiş. Her sabah çok, ama çok yorgun uyanan genç kız, bunun nedenini araştırmaya başlayınca aslında yaptığı işi hiç sevmediğini ve yaşadığı rutin hayatın onu ne kadar mutsuz ettiğini farketmiş. Müzik yapmak istediğini farkeden Gözde Özelce, o dönemde onlarca beste yapmış. Suyun akışına ters yelken açtığı için, kurulu düzenini neden bıraktığını anlamayan en yakınları ve akrabalarıyla bile mücadele etmiş.
Hayat amacını keşfeden Gözde, kendi istekleri için mücadeleye girmiş, fakat ilginç bir şekilde daha önce hayatla mücadele etmezken yorgun kalktığı yataktan, bu kez çok dinç ve zinde kalkmaya başlamış. Hiçbir şeyin kolay olmadığını söyleyen Gözde ‘yaşamın anlamını bulamamanın hergün ölmek olduğunu ve yaşarken ölmemek için mücadele ettiğini’ anlatıyor. Hedefi tutturamasa da en azından olması gereken yola çıkmanın bile önemli olduğunu söylüyor.

SORULAR SORAN ALBÜMÜN ADI ‘Mİ?’

Yazının Devamını Oku

Bir gün, nerede o eski İzmirliler? demeyin de...

28 Ağustos 2012

Daha önce Deniz Sipahi yazmıştı, Çeşme’deki İstanbullular hafta sonu gelince ‘eyvah yine İzmirliler gelecek’ diyorlarmış... Çeşme’nin denizi, kumu, havası çok güzel olabilir, ama unutulmasın ki, bir yeri yaşanır kılan aynı zamanda oranın kültürüdür. Yani aslında beğendikleri sadece doğa değil buraya geldiklerinde aldıkları enerji, rahat ve huzurlu yaklaşım, farklı yaşam kültürü...
Kültür de öyle gelip geçenlerle oluşmaz. Yüzyıllar boyunca o topraklarda, o iklimde, doğada yaşayan insanların o coğrafya ile bütünleşmesiyle oluşur. Zaten bu nedenle kültür, ülkelerin kuzeyi-güneyi ya da doğusu-batısında farklılık gösterir. Ben hangisinin iyi ya da doğru olduğundan bahsetmiyorum, sadece içerisinde büyüdüğümüz alışkanlıklardan, davranış şeklinden bahsediyorum. Biz büyüklerimizden böyle gördük, böyle öğrendik. Bizim hayat şeklimize, insani haklarımıza ve özgürlüğümüze kastetmeyen her türlü kültüre de sonuna kadar saygı duyarız.
Yani o varlıklarından rahatsız olunan İzmirliler, Egeliler olmasa, acaba Çeşme bu kadar rağbet görür mü?
Bu arada, dünyanın en güzel şehri İstanbul’un bugünku durumunu, şikayet nedenlerini ve sıkça duyduğumuz ‘nerede o eski İstanbullular’ deyimini de hatırlatmama gerek yok herhalde...

PAHALILIKTAN ŞİKAYET ETMEYEN YOK
Eskiden İstanbullu arkadaşlarımla çok sık görüşemezdim. Oysa artık tüm yazı birlikte geçiriyoruz. 3-5 yıl öncesine kadar devamlı Bodrum’a giden arkadaşlarım şimdi Çeşme müdavimi oldular. Hatta Bodrum’daki evlerini satıp buradan alanlar var. Başta Çeşme onlara da çok ucuz geliyordu. Restoranların, otoparkların, hatta kuaförlerin ucuzluğuna bile şaşıyorlardı. Ta ki, bu yaza kadar.... Belki siz de okumuşsunuzdur, ünlü bir TV sunucusu gittiği barda gelen bin 700 TL hesaba itiraz edince bin TL’ye inmiş ki ‘içtiğimize göre o da fazla’ demişmiş. Geçen hafta gelen İstanbullu bir arkadaşım ailesiyle gittiği kumrucuda ödediği 120 TL’yi pahalı buluyor. Bir diğeri salaş bir balıkçıda İstanbul’daki lüks restoran parası verdiğini anlatıyor. İki çocuklu arkadaşım plaja gittiklerinde giriş parası üzerine çocuklara birşeyler yedirdiğinde günlük 200 TL ödemek durumunda kaldığını söylüyor. Yani tüm İstanbullu arkadaşlarım Çeşme’nin pahalılığından şikayetçi...
Evet, bu mekanlar sadece 2 ay iş yapıyor, tüm yılın giderini çıkarmaya çalışıyorlar, ama bunun yolu insanları bir nevi sağmaktan geçmemeli. Durum, herşeye ucuz diyen İstanbulluları bile bezdirecek kıvamda... Nasıl ki, Bodrum’dan vazgeçtiler, Çeşme’den de vazgeçiverirler. Bodrumlarına geri dönerler, işte o zaman ‘İzmirli gelmese de olur, bana İstanbullu yeter’ diyen mekan sahipleri de Bodrum’a göç etmek durumunda kalabilir. Ama Bodrum’da işler buradaki gibi gitmeyebilir, çünkü Bodrum’da ucuz kaçış yerleri her zaman var. Oysa Çeşme’de sözleşmiş gibi her yer uçuyor. Hal böyle olunca da biz İzmirliler gibi Çeşme ile gönül bağı olmayanlar kolayca kaçabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Traktör lastiği balyoz ve halatla organik spor

26 Ağustos 2012

Alaçatı’da sadece sörf olduğunu düşünenler yanılıyor. Lanila Restoran, Myga Sörf Okulu bahçesindeki açık alanda hizmet veren Mylife Alaçatı by Sui birbirinden ilginç aktiviteleri ile Çeşme’nin en büyük açık alan spor merkezini oluşturuyor.
Madonna’nın pilates eğitmeni Michael King ile de çalışmış olan Barış Kaygusuz önderliğinde traktör lastiklerini kaldırıyor, balyozla vuruyor, halatları sallıyor, surf plajı manzarasında gerilme egzersizleri yapıyorsunuz. Pilates, reformer, spinning, TRX-Zumba, boodcamp, posture, core, sup fitness, power yoga yapabileceğiniz mekanın sahibi İkbal Karatepe’nin de deyimiyle gerçek anlamda farklı bir spor deneyimi yaşamak istiyorsanız mutlaka buraya uğramalısınız.

MADONNA’NIN EĞİTMENİNİ İZMİR’E GETİRDİK
- Siz nasıl spor eğitmeni oldunuz?
- 2006 yılında Ege Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Spor Yönetimi Bölümü’nden mezun oldum. Tenis ve voleybol antrenörlüğünün yanısıra fitness danışmanlığı, bireysel antrenörlük ve pilates koçluğu yapıyorum. Ayrıca eğitmenler için golf, binicilik, sörf ve postural bozukluklar üzerine pilates eğitimi seminerleri veriyorum.
- Birçok ünlü eğitmenle de çalışmışsınız..

Yazının Devamını Oku

Denizler korunuyor mu?

23 Ağustos 2012
DENİZLERİMİZDE yat ve tekne sayısı, yani denizden keyif alanların sayısı gittikçe artıyor. Denizle haşır neşir olmayan bir toplum olarak bu iyi bir şey.

Peki ilgimiz artarken acaba deniz kültürümüz de artıyor mu? Öyle ya, lüks tekneleri alınca hemen deniz dostu olunmuyor, tam aksi esas bundan sonrası önemli. Atık ve sintine boşaltımı ise açık olmayan denizler için en hassas konu.

ATIK TEKNESİ ARKAS TURMEPA II İLE DENİZLERİ TEFTİŞTEYİM
Çeşme’de durum nasıl diye düşünüp, 6 sezondur Çeşme koylarında sintine ve atık toplayan “Arkas TURMEPA II” adlı atık alım teknesi ile denize açılıyorum. Bakalım lüks tekne sahipleri bize ne kadar ilgi gösterecek, atıkları için bizi çağıracaklar mı?
Arkas’ın, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA işbirliği ile çevrenin korunmasına yönelik sosyal sorumluluk projesi olarak yapımı ve işletimini üstlendiği tekne ile en baştan denizin kirlenmesine engel olunması amaçlanıyor.

KAPTAN TİMUR DÜNYA DENİZLERİNİ GEZMİŞ
Teknenin kaptanı yıllarca dünyanın tüm denizlerinde çalışmış olan Timur Kaptan. Sohbeti müthiş keyifli, ilginç macerası çok.. Arkas TURMEPA II ile Çeşme’de Altınyunus Marina, Alaçatı Port, Çeşme Marina ve Ayayorgi Koyu, Kara Adalar yani Eşek Adası, Kışlık Limanı, Jandarma Koyu ve Mavi Koy’da hizmet verdiklerini anlatıyor.

Yazının Devamını Oku