Bu konuda olabilecek en anlamlı etkinliklerden biri, önümüzdeki hafta Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde düzenleniyor. Dünyanın birçok ülkesinden onlarca katılımcının olduğu 4. Küresel Barış Çalıştayı, ‘barış’ konusunda çalışan ya da çalışmak isteyenleri bir araya getirecek. İngiltere Coventry Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen 5 günlük çalıştayda, lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin yanı sıra ‘Barış İnşası’ ve ‘Çatışma Çözümlemeleri’ konusunda çalışan aktivistler, yetkililer de yer alacak. Küresel Barış Çalıştayı ile birçok uluslararası misafir ağırlamaya hazırlanan Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mansur Harmandar ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Füsun Özerdem ile etkinliği konuştuk.
Prof. Mansur Harmandar
(Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü)
ÜNİVERSİTEMİZ, BİLGİNİN SEVGİYLE BÜTÜNLEŞTİĞİ BİR BİLİM YUVASI
- Her yıl Coventry Üniversitesi ile düzenlediğiniz Küresel Barış Çalıştayı’nı bu yıl 4. kez düzenliyorsunuz. Bu etkinliğin önemi nedir?
Hem kendi bölgemizin zenginliği hem de tarih boyunca çok farklı ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış olmamız nedeniyle birçok damak tadına aşinayız. Büyük ilgi gören mutfaklardan biri de İtalyan mutfağı... Bunun en canlı örneği uzun yıllardır İzmir’de hizmet veren ünlü İtalyan Restoranı Mezzaluna... İtalyan mutfağının en nadide lezzetlerini sunan restoranın bir başka özelliği ise bir kadın girişimci tarafından işletiliyor olması. Sadece lezzetleriyle değil, personelinin güler yüz ve zarif yaklaşımlarıyla da öne çıkan mekanın işletmecisi Sarıket Özonur ile sohbet ettik.
- Nasıl bir eğitim aldınız? Daha önce hangi sektörde çalıştınız?
Ailem, çocuklarım, dostlarım ve işim önceliğim. 9 Eylül Üniversitesi çalışma ekonomisi mezunuyum. Üniversiteden sonra Fransızca bilgime İngilizceyi de katmak için İngiltere’ye gittim, 2 sene Londra’da kaldım. Türkiye’ye döndüğümde İstanbul’da eğitimimle bağlantılı olarak yönetim danışmanlık şirketinde çalıştım. 25 yıl önce çalıştığım ve bana çok şey kazandıran bu kuruluş, sektörünün ilklerindendi. Yabancı yatırımcıların Türkiye’de yapılandırılmalarında ve kadrolarının kurulmasında yön verdiğimiz firmalar arasında yiyecek içecek ve hizmet alanında faaliyet gösterenler de vardı. İlk defa Türkiye’ye gelen dünya markalarını ve franchise sistemini böylece tanıdım
- Restoran işine girmeye nasıl karar verdiniz?
Dünya mutfaklarına, değişik tatlara hep ilgim oldu. Sanırım bunun nedeni Egeli olmam. İzmir’de doğup büyüdüm. Musevi mutfağı ve Levanten mutfaklarının, Yunan adalarıyla etkileşmesini bu bölgede mükemmel hissedebilirsiniz. İstanbul’dan ayrılışım, evlenmem ve dış turizmin çok yoğun olduğu 90’lı yılların başında Kuşadası’na yerleşmeye karar vermemizle oldu. Kuşadası’nda da otlar ve Ege’nin bir çok tadıyla tanıştım. Çok küçük yaşlarda babam bu bölgede eksper olduğu için bulunmuştum, ama arapsaçı, şevketibostan gibi otların, etli pişirilen enginarın, güzel deniz mahsulleri ve balıkların farkındalığı ilerleyen zamanla birlikte bu yerleşim döneminde yoğunlaştı. Burada yaşadığımız 10 yıl boyunca çalıştığımız Fransız acentası yemek işinde çok geniş ve harika bir yere sahip Fransız mutfağıyla da tanışmama neden oldu. Yıllarca her kış Fransa’ya iş gezileri sırasında Fransız dostlarla yaptığımız şarap, peynir ve yemek tadımları, karşılıklı pişirilen, tadılan yemekler, kısa süreli de olsa alınan kurslar aslında hobi ve merak düzeyinde olan yiyecek içecek işini profesyonelliğe taşıma yolunda bana çok doğal bir yol çizmiş oldu.
- Mezzaluna’yı İzmir’e getirme fikri nasıl gelişti? İtalyan mutfağını tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Farklı kültürlerde büyümüş 2 çocukluk arkadaşının yıllar sonra kesişen yaşamlarını, toplumda kadın üzerindeki baskı ve şiddeti farklı bakış açısıyla beyaz perdeye aktaran filmin çekimleri İzmir, Seferihisar ve Çeşme’de yapıldı. Filmin bir başka özelliği ise müziklerini geçtiğimiz günlerde vefat eden ünlü besteci ve aranjör Atilla Özdemiroğlu’nun yapmış olması. ‘Hicran ve Melek’ filminin senaryosunu yazan ve yöneten Esra Vesu Özçelik’in sözlerini yazdığı ‘Rüzgar’ adlı şarkının müziğini yapan Atilla Özdemiroğlu’nun vefat etmeden önceki son projesiydi.
LİSEYİ BİTİRDİM, LONDRA’YA GİTTİM
- Esra Hanım, sinema eğitimi almaya nasıl karar verdiniz? Nerelerde eğitim aldınız?
- Karşıyaka Lisesi’ni bitirir bitirmez Londra’ya gittim. Türkiye’de kalsaydım da tek istediğim şey güzel sanatlar sinema alanında okumaktı. London Film Academy’e girdim. Film, yönetmenlik ve yazarlık üzerine eğitim aldım.
- Hicran ve Melek kaçıncı filminiz?
22 yıllık meslek yaşamı boyunca deneyimler sonucu özellikle ilişkiler ve evlilikler konusundaki bilgi ve tecrübeleriyle ‘Geçinmeye Niyetin Var mı?’ adlı kitap yazan Bıçakçılar, kitabın gördüğü ilgiden çok memnun...
BİR İZMİRLİ OLARAK ÜZERİME GÖREV DÜŞTÜ
- Kitap fikri nasıl oluştu?
- 2014 yılında açıklanan TÜİK verileri sonucunda İzmir, boşanma oranı en yüksek şehir olmuştu. Çağdaş ve modern bir şehir olan İzmir’in aile değerlerini kaybeden bir şehir olduğu yönünde İzmirli olmayan bazı yazarlarca kaleme alınan yazıları okuyunca durumdan çok etkilenmiştim. İzmir doğumlu, İzmir aşığı ve son 23 yıldır İzmir’e hizmet veren bir uzman olarak, tabii ki yüzlerce saatini psikoloji bilimi sınırlarında bir psikoterapist ve aile danışmanı olarak geçirmiş olmam da bunda çok etkiliydi ki, benim de üzerime bir görev düşmüştü. Özellikle İzmir’in sadece boşanan çiftleri ile değil, mutlu ve değerleri olan çiftleri, aileleri olduğunu önce İzmir’le sonra da tüm Türkiye ile paylaşabilmekti. İşte kitap tam bu fikir ile başladı.
- Neden, Geçinmeye Niyetin Var mı?
- Kitabın adını, kitabı yazmaya başladığım ilk günden neredeyse bitirene kadar “evliliği iyileştirmek”; alt başlığını da “mükemmel olmayabilir ama iyileştirilebilir” olarak düşünmüştüm. Fakat bu isim beni tatmin etmemeye başladı. Hiç beklemediğim bir anda, evliliklerinin 63’üncü yılında olan halam ve eniştem ile yaptığım bir sohbet zihnimde “fişek” gibi patladı. 94 yaşındaki eniştem özetle şunları söylemişti:
Bir yıl devam eden eğitimin ardından önümüzdeki hafta çocukların çektiği fotoğraflarla bir sergi açmalarını da sağlayan Eileen, bu süre zarfında çocuklardaki değişimin müthiş olduğunu anlatıyor. Hem bireysel hem de sosyal anlamda ilerleme gösteren çocukların fotoğrafları 25 Haziran ile 2 Temmuz arasında Galeri A’da sergilenecek.
- Neden İzmir’e geldiniz?
- Kanadalıyım. 3 yıl önce İzmir’e geldik. Eşim Nato’da çalışıyor. Daha önce de farklı ülkelerde bulunduk. Ben öğretmen ve ressamım. Buraya gelince profesyonel anlamda olmasa bile gönüllü çalışmalarla işlerime devam ediyorum. Türkçe öğrenmeye çalışıyorum, ama zor bir diliniz var.
- Kanada’da neler yapıyordunuz?
- Fotoğrafçılık ve resim eğitimi aldım. Kanada’dayken kendi stüdyomda fotoğraf çekiyor, video prodüksiyon ve montaj işleri yapıyordum. Bu konularda kurslar da düzenliyor, eğitim veriyordum. Buraya gelince yine eğitim vermek istedim. Bu nedenle gönüllü çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantıya geçtim. Kanada’da bu tip işler yapıyordum. Hapiste bulunan 12-18 yaş arası genç kızlar ve hastanedeki çocuklara eğitimler vermiştim.
MÜTHİŞ BİR İLERLEME GÖSTERDİLER
İzmir’in giderek ‘Projeler Kenti’ne dönüştüğünü söyleyen ESBAŞ Yürütme Kurulu Başkanı, MOPSAN A.Ş. Başkan Vekili ve CEO’su Dr. Faruk Güler, “İzmir’in ulaşım ağına İstanbul Otoyolu’nun eklenmesi, kentin Ege Bölgesi içlerine doğru demiryolu ve karayolu olanaklarının gelişmesinin yanı sıra konteyner ve turizm limanları yatırımları, havaalanının Aktarma Merkezi olarak düzenlenmesi ile birlikte büyük bir ekonomik atağa kalkacağını düşünüyoruz” diyor. Bu anlayışla Yüksek Vadi markası ile Karşıyaka 360 projesini de hayata geçiren ESBAŞ, İzmirlinin hayat standardını yükseltmeyi hedefliyor.
HER DÖNEM BİR İLK YAŞATIYORUZ
- ESBAŞ kurulduğu günden bugüne nasıl bir yol kat etti?
- Ege Serbest Bölgesi 1990 yılından itibaren ESBAŞ tarafından kurulup işletilmektedir. Tüm altyapı ve gerekli üstyapı yatırımları, enerji, su, telekomünikasyon, doğalgaz, yükleme, boşaltma, nakliye, hamaliye ve 24 saat destek hizmetleri ile itfaiye, yemek ve tüm belediyesel hizmetler ESBAŞ tarafından veriliyor. Ege Serbest Bölgesi, İzmir’in Gaziemir ilçesinde 2 milyon 200 bin metrekarelik bir alan üzerinde kuruludur. Bölgede bugün itibarı ile 72’si yabancı olmak üzere toplam 171 firma faaliyet gösteriyor. 2015 yılında gerçekleşen ticaret hacmi yaklaşık 4 milyar dolar olup bölgenin hizmete girişinden bugüne kadar gerçekleşen toplam ticaret hacmi ise yaklaşık 64 milyar dolara ulaştı. Ege Serbest Bölge’de yaratılan istihdam ise 18 bin 200 kişidir. Türkiye’deki 19 serbest bölgede yaratılan toplam istihdamın ve yatırımın üçte biri Ege Serbest Bölgesi’nde bulunuyor.
- Ege Bölgesi’nde birçok ilki ESBAŞ gerçekleştirdi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
- ESBAŞ Türkiye’nin ve dünyanın örnek bir sanayi bölgesi olarak vizyoner bir bakış açısı ile yönetilmektedir. Sadece içerisinde bulunduğumuz şehir değil yaşadığımız ülkeye de katkı sağlamak öncelikli hedeflerimizden. Bu sebeple sahip olduğumuz uzman kadro ve yönetim ekibiyle mükemmellik yolunda her gün yeni bir adım atıyoruz. Bu adımların birçoğu Ege Bölgesi, hatta Türkiye için birçok ilki içermektedir. Bu ilklerden biri de geçtiğimiz yıl bölgemize kazandırdığımız ilk Japon yatırımcıdır.
5 BİN KİŞİYE EK İSTİHDAM
Hayatı sorgulama ve öze yolculuk temelinde daha iyi bir hayata kavuşmayı anlatan Ayşe Tolga, Doğal Terapiler Akademisi bünyesinde farklı yerlerde aldığı aromaterapist eğitimini uyguluyor. Son dönemde İzmirli kadınlarla da biraraya gelen Tolga ile Forum Bornova’da sohbet ettik.
- Hayatla ilgili farkındalıklarınız ne zaman değişmeye başladı?
Açıkçası çocukluk sürecinden itibaren uyum sağlamakta zorluk çeken bir çocuktum. Kitabım ‘İyilik Sende’de bunu çok anlatıyorum. Niye buradayım, kimim ben gibi. Küçük yaşlardan itibaren sorguladığımı hatırlıyorum. Bunun da değişik bir farkındalık olduğunu düşünüyorum. Kendimi hiçbir zaman ait hissetmedim topluluklara. Büyüdükçe biraz uyumlandığım için daha çok sosyalleşebildim. Aslında bizi büyüten şey hayatta yaşadığımız zorluklar ve süreçler. O yüzden onlara teşekkür etmek gerekiyor. Ben 20’li yaşlarda babamın kansere yakalanması, vefatına kadar olan süreç ve sonrasında kendimle ilgili çok uğraşan ve kendine bakan, biraz kendini düzeltmeye çalışan biriydim. O yüzden galiba.
KENDİME ONLİNE İNSAN KOÇU DİYORUM
- Kendinize verdiğiniz değer ve yaklaşım değişince hayatınızda neler değişti?
Şu anda proje lideri olduğum 8 haftalık bir değişim programında da katılımcılara ve sosyal medya hesaplarında yaptığım şey bu. Kendime online yaşam koçu diyorum aslında ben. Bunu sosyal medya hesaplarından yapıyorum. Kişileri motive etmek onları güçlendirmek. Hep negatife, olumsuza, başarısıza, kötüye, şişmana, çirkine ve eleştiriye çok kapalı olan günümüzde insanların buna daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Tabii ki hikaye burada önce kendimeydi. Kendime verdiğim mesajlar aslında onlar. Ben kişisel gelişim demek istemiyorum. Kendinin özünü bulması, kim olduğunu fark etmesi yolculuğu diyorum bu sürece. Ben kim olduğumu anladıkça, karanlıklarımı aydınlattıkça özümle daha çok bağlantı kurdum. Dışsal dediğimiz sebepler işte başkaları, dış dünya dediğimiz sebeplerin bizim üzerimizde ki yıpratıcı etkilerini minimuma indirmek. Bir ağaç gibi köklenmek ve merkezlenmek benim hedefim. Buna inandıkça yolunuz açılıyor. Kendinizin, hayat amacınızın, buraya niye geldiğinizin amacını buldukça sizde daha hızlı koşuyorsunuz. Kendinizi çok sevmek Türkiye’de bencillik kavramı ile karıştırılıyor. Bu değil bencillik. Ben demek, hani her şeyden önce kendinizi koymak, önceliklerinizi koymak, sınırlarınızı koymak, hayır diyebilmeyi öğrenmek. Günümüzde çevremde, özellikle Türkiye’de gördüğüm bir ‘kurban’ psikolojisi var. İnsanlar kendilerini kurbanlaştırmayı seviyorlar. Kadınlar ve erkekler gerçekten inanılmaz çevremde. Bu onlar için bir konfor olmuş zamanında. Çünkü kurban rolünü üstlendiğiniz zaman çok kolay bir şekilde birçok şeyden soyutlanıyor gibi oluyorsunuz. İnsanlar sizden bir şey beklemiyor, sorumluluk almıyorsunuz. Hayatımızda biraz daha sorumluluk almayı öğrenmek lazım diye düşünüyorum.
1 Haziran Çarşamba günü Türkiye Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Batı Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (BASİFED), Ege İş Kadınları Derneği (EGİKAD) işbirliği ile Ege İhracatçı Birlikleri’nde “Kadının Çok Yönlü Güçlendirilmesi Projesi İzmir Toplantısı” yapılacak. EGİKAD öncülüğünde BASİFED işbirliğinde gerçekleşecek olan bu toplantıda kadın girişimcilere yönelik önemli kararlar alınması ve uygulamaya koyulması bekleniyor. “Türkiye’de Güçlü Kadın – Güçlü Ekonomi” panelinin yanısıra, iki kadın girişimciye ödül verilecek olan etkinlikle ilgili BASİFED Yönetim Kurulu Başkanı Levent Akgerman ve EGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Betül Elmasoğlu ile sohbet ettik.
LEVENT AKGERMAN
BASİFED YÖNETİM KURULU BAŞKANI
FARK YARATIYORSAK KADINLAR SAYESİNDEDİR
- Kadını Güçlendirme projesi nasıl ortaya çıktı?