Ayçe Bükülmeyen

Amaçları hayata renk katmak

17 Eylül 2016
Çeşme son dönemde büyük bir çekim noktası haline geldi.

Her şeyi bırakıp yeni bir hayata başlamak, yıllardır gönlünden geçen işleri yapmak isteyenler Çeşme’yi seçiyor. Tabii, Çeşme denilince akla hemen Alaçatı geliyor. Oysa, Kültür Bakanlığı Çok Sesli Koro Sanatçısı ve Ressam Cavidan Coşkun ile Devlet Opera Balesi Solist Sanatçısı ve Edebiyatçı Oylun Davran Erdayı Daylanköy’ü seçmiş. Böyle bir ‘Dükkan’ konseptine alışık olmayan ve yadırgayan Dalyanköylüler, bir süre sonra bizim yerimizi de boyamaya yardım edin demeye başlamış. Ürettikleri her ürünü sadece bir tane yapan ve kişiye özel çalışmayı seven iki sanatçının ‘Dükkan’ı çoktan bir çekim noktası haline geldi.

 

- Uzun yıllardır müzik ile uğraşan iki sanatçısınız. Nasıl bir araya geldiniz?
Cavidan’la yıllardır tanışıyor olsak da ikimizin de önemli kayıplar yaşadığı bir yas sürecinde görüşmeye başladık. Birbirimizi yakın hissettik ve hala da öyle hissediyoruz. Ortak çok yönü olan lakin çok farklı kişilikleriz. Bu sebeple hiç can sıkıntısı çekmiyoruz.
- El yapımı ürünler ortaya çıkarma fikri nasıl doğdu?
İkimizin alışveriş anlayışı konfeksiyon giyimin biraz dışındaydı. Kişiye özel sandaletler, botlar, elbiseler yapmak fikri bu ihtiyaçtan doğdu açıkçası.

 

ÖNCE ŞAŞIRDILAR, ŞİMDİ SOKAĞI BOYA DİYORLAR

Yazının Devamını Oku

Foça gibi değişmeden değişmeli

11 Eylül 2016
ÜLKEMİZİN en önemli şairlerinden olan ve birçoklarına şiiri sevdiren Ataol Behramoğlu, uzun yıllardır geldiği Foça’dan ilham alarak yeni bir şiir kitabı yazdı.

Özlem ve Yaz, Foça Dörtlükleri adlı kitabıyla sadece Foça’ya değil Ege kültürüne dair güzellikleri de aktaran Behramoğlu, derin duyguları müthiş yalın anlatımıyla bizleri bu güzel coğrafyaya yeniden hayran bırakacak gibi görünüyor. Ataol Berharmoğlu ile Foça’ya dair güzellikleri konuşurken bizi tablo gibi fotoğraflarla tamamlayan sevgili Özlem İşbilir’e de teşekkür ediyorum.

70’Lİ YILLARDAN BERİ TAKİP EDİYORUM
- Foça’ya olan ilginiz nasıl başladı?
- Aslında bir tesadüfle 1970’li yıllarda arkadaşlarımla Akdeniz, Ege yolculuğu yaparken geçtim ilk Foça’dan ve daha o zaman çok sevmiştim. Sonrasında birkaç kez daha yolum düştü Foça’ya. Her seferinde beni en çok etkileyen Foça’nın hiç değişmemiş olmasıydı. Bu çok önemli çünkü özellikle denize kıyısı olan şehirlerimiz tanınmaz hale geldi. Denizle alakaları kalmadı, denizleri bozuldu. Ama Foça öyle değil. Bir de benim eşim Hülya’nın en yakın dostu olan emekli ağır ceza yargıcı Suzan Yaltı buralıdır. Eşi Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Başar Yaltı ile burada kaldıklarından onlara sık gidip geliyorduk. O zaman Foça’yı daha da çok sevdim. 3-4 yıldır yazları burada geçiriyorduk şimdi ev aldık.
- Ne kadar zamanda yazdınız ‘Foça Dörtlükleri’ni?
- Aslında 2 yıl sürdü. Genellikle sabah erken yürüyüşlerde insan düşünüyor, farketmediklerini görüyor, balıkçılar, kediler, deniz insanı etkiliyor. Zaten sabah saatlerini severim, benim daha çok çalıştığım saatlerdir. Yayınevi sahibi bunları kitap ve sunumla duyuralım dedi. Hatta Belediye’deki toplantıda Foçalıların çok heyecanlandığını gördüm. Böylelikle Özlem ve Yaz üst başlığıyla Foça Dörtlükleri kitabı çıktı.

FOÇA SON AŞK OLACAK GİBİ

Yazının Devamını Oku

Her firma İzmir’e destek olmalı

4 Eylül 2016
İZMİR Enternasyonal Fuarı kuşkusuz İzmir’in en önemli simgelerinden.

Her İzmirli’nin hayatında özel bir yeri olan Fuar, son yıllarda farklı konseptlerle ilgi çekiyor. Özellikle bu yıl, Folkart’ın sponsorluğunda müthiş bir program ve içerikle İzmirlilerle buluştu. Gerek İzmir ve çevresine yaptığı yatırımlar, gerekse kültür, sanat ve sosyal alanda gösterdiği anlamlı desteklerle dikkati çeken Folkart’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak ‘Biz İzmir’de doğduk, İzmirle büyüdük’ diyor. Fuarın ana sponsoru olmaktan büyük keyif aldıklarını söyleyen Sancak, başka firmaları da sponsorluk konusunda desteğe davet ediyor.

- İzmir Enternasyonal Fuarı uzun yıllardır İzmir’in simgelerinden. Folkart da öyle. Bu yıl, bu iki simge nasıl bir araya geldi?
- Benim en büyük hayallerimden birisi İzmir Fuarı’nın eski günlerine dönmesiydi. İlk geldiğimde de fuarı konuşuyorduk. Yani 10 sene önce, 5 sene önce hep fuarı konuşuyorduk. Arkadaşlarımızla zaman zaman değerlendirmeler yapardık. İZFAŞ’tan bize “Ana Sponsorluk” teklifi geldiğinde kabul ettik. Ama biz sadece ana sponsorluk olarak bakmadık olaya. Bu teklifi geliştirdik. Bizden ana sponsorluk için çeşitli istekleri vardı. Ancak bunlarla yetinmedik. Eski fuarları aratmayan, tüm İzmirlilerin hatta Türkiye’nin her yerinden insanların gelmek isteyeceği bir fuar olmasını istedik. Folkart olarak kültür ve sanata gösterdiğimiz önemi, 85. İEF’ye de yansıttık. 18 ülkeden 600 sanatçının İzmir’e gelmesine katkı sağladık. Tiyatro oyunları, müzikaller, sahne gösterileri, sokak etkinliklerinin yanı sıra birde dünyanın en iyi motokros gösteri ekibi olan FMX Blackliner gösterisinin düzenlenmesine destek verdik.

 

AZİZ KOCAOĞLU’NA TEŞEKKÜR
- Tüm bunları yaparken İZFAŞ’ın bize olan desteğini ve özverili çalışmalarını da vurgulamak gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Aziz Kocaoğlu ile İZFAŞ’a bize bu imkanı verdikleri için teşekkür ediyorum. Bir diğer nokta ise, İzmir’de doğan Folkart, İzmir’de büyüdü. Ve İEF 85. yaşına girerken, İzmirli FOLKART da 10. yılını kutluyor. İzmir Fuarı’na ana sponsor olmak, bizim için çok anlamlı. 10. yılımızı da sadece fuarda kutluyoruz. Böylece bize verdikleri destek, gösterdikleri ilgi nedeniyle, İzmir’e ve İzmirliler’e yürekten teşekkür etmek istedik. Fuar ile işbirliğimizi, “Uluslararası Kültür-Sanat-Gösteri Şöleni” diye adlandırdık. İzmirliler ile çeşitli ülke ve illerden gelen ziyaretçiler etkinliklerimize yoğun ilgi gösterdiler. Biz kendilerine teşekkür için bu etkinlikleri yaptık, değerli İzmirlilerde yeniden etkinliklere ilgi göstererek bize ne kadar çok değer verdiklerini gösterdiler.

 

Yazının Devamını Oku

Kültürümüze sahip çıkmalıyız

28 Ağustos 2016
KARŞIYAKA her zaman kültürü ve özel yapısıyla sadece İzmir değil, Türkiye’de kendisine yer edinmiş bir yer. Özellikle Karşıyakalıların her zaman sahip çıktığı ve korumaya çalıştığı bu kimlikle ilgili söylenen çok söz var.

Bu anlamda söyleyeceklerini yazıya döken Karşıyakalı Avukat Cevdet Florat ‘Ayağa Karşıyakalılar Ayağa’ adlı kitabında geçmişten bugüne Karşıyakalılık ruhunu anlatıyor. Kendilerine daha fazla sahip çıkılmasını istediklerini anlatan Florat, ‘Ruhumuza ve kültürümüze sahip çıkmalıyız’ diyor.

 

‘KARŞIYAKALILARIN İSYANI’ DİYEBİLİRİZ
- Sizin ve ailenizin Karşıyaka ile bağı nasıl başlamış?
- Biz Selanik kökenli bir aileyiz. Türklüğü yaşam amacımız olarak görürüz. Dedem Cevdet Florat Selanik’te Türk kimliği ve İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olması nedeniyle Yunanlılar tarafından uzun süre hapse atıldı. Amcam Fikret Florat uzun süre CHP’de çalıştı. Ancak o dönemin CHP’li yöneticileri her zaman halkın içindeydi ve insanların ne düşündükleri onlar için önemliydi. Şimdi biz kentimizde ne belediye başkanlarını ne de milletvekillerini görebiliyoruz. Seçilen Ankara’ya gidiyor, bir daha gelmiyor. Belediye başkanları ise odalarından çıkmıyor. Daha sonra ailemiz Selanik’ten Karşıyaka’ya yerleşti.
- Karşıyaka ile ilgili bir kitap yazma ihtiyacı nereden doğdu?

Yazının Devamını Oku

"Asla soykırım yok savaş var"

21 Ağustos 2016
Ortadoğu ve Osmanlı-Türk tarihi üzerine önemli çalışmalar yapan Amerikalı Tarih Profesörü Justin McCarthy geçtiğimiz hafta İzmir’e geldi.

Rotary 2440. Bölge’nin bu yıl belirlediği ‘Cumhuriyet ve Kazanımları’ projesi kapsamında bir konferans veren Prof. McCarthy, özellikle Ermeni meselesindeki araştırmalarıyla biliniyor. Tarihin belgeler, arşivler ve raporlarla detaylı bir şekilde incelendiğinde ortada bir soykırım olmadığının açık ve net bir şekilde göründüğünü söyleyen Prof. McCarthy, bu konuda da önyargılar ve korkuların etkili olduğunu anlatıyor. Prof. McCarthy ve Rotary 2440. Bölge Federasyonu Başkanı İsmail Rodoplu ile sohbet ettik. 

 

- Siz, bizi bizden iyi biliyorsunuz. Osmanlı ve Türk tarihi üzerine çalışmaya başlamanız nasıl başladı?
Genç bir akademisyenken 2 yıl Orta Doğu Teknik üniversitesi’nde eğitim verdim. Bu Türkiye ile ilk ilgilenmeye başladığım dönem oldu. Sonra Amerika’ya dönerek doktoramı verdim ve tarihçi Prof. Stanford Shaw ile çalıştım. O, bana çok şey öğretti. Sonra ben de araştırmaya ve yazılar yazmaya başladım. Padişahlık yerine Osmanlı halkına odaklandım. Özellikle savaşlarda ölen Türk sayısı çok dikkatimi çekti. Çok büyük sayıda ölümler olduğundan bunun nedenini araştırdım. Tabi bu arada Ermeni meselesi gibi konulara da girmek durumunda kaldım.


- Hangi kaynaklar ve arşivlerden faydalandınız? Sadece Türk arşivlerine mi baktınız?

Yazının Devamını Oku

Enerjini düşürmelerine izin verme

13 Ağustos 2016
Sintia Mazon, uzun yıllar bilgisayar sektöründe çalıştıktan sonra fizikçi ve NASA’da görev almış bir bilim insanı Barbara Brennan tarafından kurulan Brennan Healing Science’da geliştirilmiş tamamlayıcı tıp yaklaşımı üzerine eğitim almış.

Şu anda kişinin spritüel, duygusal, düşünsel ve fiziksel yaşam tecrübesini derinleştirmeyi hedefleyen Brennan Şifa Bilimi konusunda eğitimler veren Sintia Mazon, geçtiğimiz hafta Banu Maga’nın sahibi olduğu Alaçatı Bazen Atölye’ye gelerek seminer verdi.

 

 

4 YIL OKUDUM, 2 YIL DA EĞİTİMCİLİK EĞİTİMİ ALDIM
- Daha önce nasıl bir eğitim aldınız?
- İşletme Mühendisliği okudum. Bilgisayar işi yapıyordum. 3 çocuğum oldu, onlar büyüdükten sonra bir arkadaşımın sedef rahatsızlığı nedeniyle çıkılan bir yolculuk oldu benim için. Onun rahatsızlığı tam geçmedi, ama ben yeni bir meslek kazandım.

Yazının Devamını Oku

Sokaktaki dostlarımıza gelin sahip çıkalım

30 Temmuz 2016
ÇEŞME’de yıllardır tartışılan konulardan biri sokak hayvanlarının durumu. Özellikle tatile gelen birçok ailenin yaz bitimi sokağa bıraktığı köpek ve kedilerle daha da derinleşen sorun, ÇESAL ve Funda Arkas gibi hayırseverler sayesinde gündeme taşınarak çözüm üretiliyor. Geçtiğimiz yazdan bu yana bu konuda önemli çalışmalar yapan FD Architecture sahibi Funda Arkas, herkesi 8 Ağustos günü düzenleyecekleri etkinliğe destek olmaya çağırıyor. Sadece İzmir’de değil, İstanbul’da da birçok önemli dekorasyon projesine imza atan Funda Hanım ile Alaçatı’daki Rue 1387 mağazasında sohbet ettik.

OYUNCAK DİYE KÖPEK ALIYORLAR

- Sokak hayvanları sadece Çeşme’nin değil; aslında bu tüm Türkiye’nin sorunudur. Biz nasıl yola çıktınız, özellikle Çeşme’deki ÇESAL’la işbirliğiniz nasıl başladı?
- Normalde ÇESAL üyesi değilim, dışarıdan gönüllü olacak çalışıyorum. Nilgün Özsaruhan’u çok eskiden tanıyorum. Onların bir gün barınak ziyaretleri vardı. “Eşlik eder misin?” dedi, götürdü ve o günden sonra barınakların halini görünce ister istemez gönüllü olarak katıldım. Gördüğünüze ilgisiz kalamıyorsunuz. Maalesef korkunç acı bir tablo vardı orada. Aslında adı barınaktı ama sığınabilecekleri kapalı bir alan yoktu. İmkansızlık nedeniyle yüzlerce köpeğin teller içerisinde aynı yerde, birbirlerine zarar vererek, açlıktan ve sevgisizlikten hırpaladıklarını farkettim. Bu yüzden geçen seneki barınak yemeğini ÇESAL’la işbirliği içinde düzenledik. Yardım yemeğiyle barınağı biraz iyileştirmek, kışlık mamaların temini için kaynak yaratmış olduk. Çünkü kışın çok zorlanıyoruz, oteller ve restoranların çoğu kapalı olduğu için açıkçası yetişemiyoruz. Ayrıca ilaçları, kısırlaştırılmaları için ciddi bir bütçe gerekiyor. Biz kendi içimizde para topluyoruz ama barınağın kendini çevirebilmesi için düzenli bir gelire ihtiyacı var. O nedenle bu yıl tekrar 8 Ağustos’da Sole Mare’de “White Night Party” adıyla bir organizasyon düzenliyoruz. “Biz bağışı yapmıştık bu sene tekrar mı?” diye düşünenler olabilir ama onlar da yaşamaya devam ediyor. Hatta sayıları artıyor.
- Çeşme’de sokaklarda gördüğümüz köpeklerin çoğu cins köpek. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- Haklısınız. Golden var, Cocker var, çok fazla cins köpek var. Çünkü aileler çocuklarına yaz için oyuncak olarak köpek alıyorlar. Yaz sonunda da bırakıyorlar. Biz kaç kez barınağın önüne atıp gittiklerine şahit olduk. Şimdiki planımız barınağı modern hale getirmek; hatta önünü kameralandırıp, köpeği atan araçların ve kişilerin tespitini yapıp bunu ifşa etmek olacak. Hatta köpeklere Amerika’daki gibi çip takabilirsek, köpekleri tekrar sahiplerine geri götürüp “Siz barınağa attınız ama bu köpek size ait” demek istiyoruz. Bir de en önemlisi çoğalmamaları yani kısırlaştırmak. Tabii ki bütün bunların da hijyenik ortamlardada olmalı. Bir şekilde onlara daha iyi imkanlarda, aslında elinden aldığımız yaşam hakkını geri iade etmeye çalışıyoruz ÇESAL olarak.
- ÇESAL ile ilgili başka neler eklemek istersiniz?

Yazının Devamını Oku

Tek arzumuz barışçıl bir dünya

23 Temmuz 2016
HER yıl Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Coventry Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen Küresel Barış Çalıştayı, uluslararası alanda ‘Barış ve Anlaşmazlık Çözümü’ üzerine çalışan insanları biraraya getiriyor. Bu yıl 4’üncüsü düzenlenen Çalıştay’da, ülkemizdeki talihsiz olaylara denk gelmesine rağmen yine de Filistin, Kenya, Kolombiya, Bangladeş, Afganistan, Pakistan, Hollanda, Somali, Nepal, Dominik Cumhuriyeti, Mısır, Gana, Suriye, İspanya, İngiltere gibi 14 farklı ülkeden gelen katılımcılar ‘Barış’ için buluştu. Kendi ülkelerindeki farklı tecrübeleri paylaşarak daha iyi bir gelecek için çalışan Barış Elçileri’nin bazılarıyla sohbet ettim.

DÜNYANIN BARIŞA EN ÇOK İHTİYACI OLDUĞU DÖNEMDEYİZ

LİNA NOWARAH - FİLİSTİN
Filistin Gençlik ve Spor Yüksek Konseyi’nde Uluslar İlişkiler Sorumlusu olarak çalışıyorum. Ayrıca Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nda ve Euro Med Gençlik programında proje koordinatörüyüm. Şu anda ise Jenin’deki Arab-American Üniversitesi’nde Anlaşmazlık Çözümü üzerine master yapıyorum.
Buraya gelmek için yola çıkmadan önce bütün tanıdıklarım arayıp ‘Şu anda orası karışık görünüyor. Gideceğinden emin misin?’ diye sordu. Bense durumun kısa sürede düzeleceğini öngörüyordum. Nitekim öyle de oldu. Buraya gelince de bir sıkıntı yaşamadım. Ayrıca benim ülkemde de bazen yanlış yorumlamalar yapılıyor. O nedenle gelmekten çekinmedim. Filistin’de durum her zamanki gibi biraz karışık. Yapabildiğimiz ölçüde kendimizi güvende tutuyoruz. Bir yerden bir yere gitmek oldukça zor. Benim yaşadığım Ramallah daha iyi ama sınırlara yakın yerlerde maalesef tansiyon yüksek. Burada barış adına düzenlenen bir etkinliğe katılmış olmak benim için çok anlamlı. Farklı ülkelerden insanlarla tanışıyorum ve birbirimizi anlamaya, tanımaya çalışıyoruz. Biz gençlerin barışı korumak ve yaymak adına gücü olduğuna inanıyorum. Farklı ülkelerden barış elçileri olabiliriz. Burada aldığımız eğitimlerle biz de bu konuda çalışabileceğiz. Tam da dünyanın barışa en çok ihtiyacı olduğu dönemde...

TEK ARZUMUZ BARIŞÇIL BİR DÜNYA

Yazının Devamını Oku