Ayçe Bükülmeyen

Kınamak yeterli değil güven duygusu sağlanmalı

8 Ocak 2017
AYLARDIR terörün, çatışma ve şiddetin kucağında yaşıyoruz.

Daha doğrusu yaşamaya, her türlü terör taktiğine maruz kalmamıza rağmen olabildiğince normal bir şekilde hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. İzmir’de yaşanan terör saldırısı sonucu bizler de terörün kokuşmuş nefesini ensemizde hissettik. Kahraman trafik polisi Fethi Sekin kendini feda etmeseydi bugün çok daha fazla aileye ateş düşmüş olacaktı. Birçok insan bir gün, bir şekilde terörle yüz yüze gelmenin korkusu ya da tamamen yok sayarak geliştirdiği savunma mekanizması arasında gidip geliyor. 

 

Peki, terörle ve yarattığı korku imparatorluğu ile nasıl başetmeli? Gerçekten ölmemeyi nasıl başarmalı? Yaklaşık 20 yıldır Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Nijerya, Filipinler, Sierra Leone, Solomon Adaları, Sri Lanka gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkeler üzerinde çalışmış olan İngiltere Coventry Üniversitesi Güven, Barış ve Sosyal İlişkiler Merkezi’nin Eş-Başkanı Prof. Alpaslan Özerdem bakın bu konuda neler söylüyor...

TOPLUMUMUZ DİRENÇLİ AMA HEPİMİZ İNSANIZ
- Terör hem ülkemizin hem de tüm dünyanın ilk gündem maddesi olmuş durumda. İnsanlar bundan nasıl etkileniyor olabilir?
- Terörden geçmişte ve günümüzde başka ülkeler de etkilenmiş ve etkileniyor, ancak Türkiye’nin yaşadığı travmalar hem boyut hem de yaşanılan süre olarak diğerlerinden çok farklı. Adeta yoğunlaştırılmış bir terör saldırısıyla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, yakın zamanlarda Avrupa’da Fransa, Belçika ve İngiltere’de ve dünyanın diğer bir çok ülkelerinde de terör saldırıları yaşandı ve bunlar büyük travmalar oluşturdu. İngiltere’de yaşayan biri olarak Avrupa’daki toplumların terörden ne kadar etkilendiğini kendi tecrübelerimle yaşadım. Ancak, öteki Avrupa ülkelerindeki terör tecrübesinin hiç biri Türkiye’nin yaşadığı kanlı süreçle karşılaştırılamaz. Sadece bu nedenle bile halkımızı gösterdiği direnç ve dayanışma için kutlamak gerekir. Ancak, şunu da hatırlamalıyız ki, bu tür toplumsal travmaların açtığı yaralar hemen hissedilmeyebilir. Çünkü şu an her saldırı sonrası kızgınlık, korku, endişe, umutsuzluk ve elden çok fazla bir şey gelmemesinden kaynaklanan karışık duygular içinde toplumsal ve bireysel boyutta yaşanılan psikolojik travmaların derinliği tam olarak hissedilemeyebilir. Bu nedenle her ne kadar çatışmalara, afetlere ve krizlere dirençli bir toplumda yaşıyor olsak da bu korkunç saldırıların hepimizi derinden etkilediğini göz önüne almalıyız.


Yazının Devamını Oku

Agora 821 sokağın sanatçı çocukları

1 Ocak 2017
AGORA 821 Sokak’ta bulunan Konak Belediyesi Kent Tarih Birimi, aynı sokakta oturan çocuklar için çok farklı eğitimler ve atölyeler düzenliyor.

Bunlardan biri de fotoğrafçılık üzerine. Teodora Hacudi, fotoğraf sanatçıları Sinan Kılıç ve Serra Akcan yürütücülüğünde gerçekleştirilen atölyenin sonunda çocuklar, yaşadıkları sokakları kendi bakış açılarıyla fotoğrafladılar. Çocukların çektikleri fotoğraflar ‘Bunu Ben Çektim, 821. Sokak’ adıyla sergilendi ve büyük beğeni aldı. Serginin en büyük özelliği ise, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın da dediği gibi bu sokağın ve İzmir’in kültürel zenginliğini görünür kılması...

 

ATÖLYELERLE ÇOCUKLARA DOKUNUYORUZ
TEODORA HACUDİ
Konak Belediyesi Kent Tarih Birimi
Kent Tarihi Birimi Konak Belediye Başkanımız Sema Pekdaş’ın kurduğu bir birim. Buradaki görevimiz kent tarihi ile ilgili araştırmalar yapmak. Bulunduğumuz yer çok özel, çünkü neredeyse 2000 yıllık Roma Dönemi’nden kalan bir tünelin girişi de burada. Ayrıca bulunduğumuz mahallede 100 yıl önce Rumlar, Türkler ve Yahudiler birlikte yaşıyordu. Burada Türkçe, Rumca, Ladino, İbranice konuşuluyordu. Çok kültürlü bir mahalleydi. Günümüzde ise yine o çok kültürlülük devam ediyor çünkü Türkçe, Arapça, Romanca ve Kürtçe konuşuluyor. Farklı etnik gruplar birlikte yaşıyor, iç göçle gelenler var, Suriye’den gelenler, Roman vatandaşları ve eski İzmirli dediğimiz aileler de var. Biz kent tarihini araştırırken farkettik ki aslında geleceğin de tarihini yazıyoruz. Bu mahallenin bir başka özelliği de çok fazla çocuk olması. Buna duyarsız kalamadık ve kapılarımızı çocuklara açtık. Projenin çıkışı da Sema Başkan ile oldu. Geldiğinde çocukları görünce ‘Burada çocuklarla ilgili bir şeyler yapalım’ dedi. Kültür sanat ekibimizle yazdan itibaren birçok atölye yaptık. Son atölyemiz fotoğraf oldu. Bu çocukların hayatını değiştirmek mümkün değil ama onlara dokunduğumuzu görüyorum. Konuşma şekilleri değişti, daha az küfür ediyorlar. Farklı etnik gruplar daha kolay kaynaşabildiler ve her zaman danışabilecekleri bir kapıları, hocaları var. Bizimle çok özel paylaşımlar yapıyorlar ve farklı bir dünyayı yaşıyorlar.

 

Yazının Devamını Oku

2 aylık bebekler yüzme öğreniyor

25 Aralık 2016
BEBEKLER için 2 aylıktan itibaren yüzme eğitimi veren Aquababies, ilk kez İzmir’de açıldıktan sonra şimdi 11 ilde faaliyet göstermeye başladı.

Doğuştan nefes tutma refleksi sayesinde bebeklere suyun içinde güvende olmasını öğretmek ve motor becerileri ile kas gelişimlerine yardımcı olmayı amaçlayan Aquababies’in eğitmenlerinden Melike Okyay Solakoğlu, kızı Mirel ile tanıştığı eğitimin faydalarını anlatıyor.

SUYLA İLK TANIŞMAM 3 YAŞINDA OLDU
- Nasıl bir eğitim aldınız? Yüzmeye ilginiz nasıl başladı?
- Bilkent Üniversitesi İngilizce-Fransızca-Türkçe mütercim tercümanlık bölümünü bitirdikten sonra Fransa’da Strasbourg Üniversitesi’nde yine İngilizce-Fransızca Profesyonel Çeviri alanında yüksek lisansımı tamamladım. Ailem beni 3 yaşındayken yüzme kursuna başlatmış. Su ile ilgili windsurf ve dalış gibi diğer spor dallarına da uzun yıllardır ilgi duyuyorum, 1 yıldız SSI açık deniz dalgıçlık lisansım var, ikinci yıldızım için çalışmalara başladım.
- Bebeklere yüzme öğretme fikri nasıl gelişti?
- Aquababies İzmir ile tanışmam kızım Mirel 2 aylıkken derslere katılmam sayesinde oldu. Yüzmenin çocuğumun fiziksel ve sosyal gelişiminde olumlu etkilerini fark ettikten sonra çok keyif alacağımı bildiğimden dolayı Aquababies İzmir ailesine dahil olmaya karar verdim. Kızım Mirel, 2016 yazında 21 aylık iken su üzerinde durabilmeye başladı.

32 YIL ÖNCE İNGİLTERE’DE UYGULANMAYA BAŞLADI

Yazının Devamını Oku

Batı bizim varlığımıza bizden çok sahip çıkıyor

18 Aralık 2016
İZMİR ve çevresi her daim ilgi odağı olmuş. Buraların adına şiirler, kitaplar yazılmış, besteler yapılmış güzelliği ve kültürel zenginliğini anlatmaya yine de yetmemiş.

İşte bu noktadan yola çıkan Nis Productions/IQ firmasının ortakları yapımcı Filiz Emre ve yönetmen Çağatay Karaçizmeli Urla’yı anlatan bir belgesel çekme fikri ile işe başlamışlar. “İmbatın derin toprakları, Urla” projesi kapsamında oldukça yol kateden Emre ve Karaçizmeli, gerekli destek sağlandıkça ortaya tüm dünyaya hitap edecek müthiş işler çıkabileceğini anlatıyor.

- Urla ile ilgili bir belgesel çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
- Uzun zamandır Anadolu, Trakya, Balkanlar üzerinde yoğuruluyorduk. Bir çok farklı zamanda okumalar, incelemeler, araştırmalar gerçekleştirdik. Bizim coğrafyamızda sayısız değerli bölge var Belli metotlarla dağınık düşüncelerimizi bazı bölgelerimizde yoğunlaştırdık. Bunlardan önem verdiğimiz dört tarih ve coğrafya diğerlerinden daha öne çıktı. İstanbul, Antakya, Urfa ve Urla... Ancak bunlardan iki tanesi ayrı bir öneme sahip. Urfa, Mezopotamya kültürünü, Urla ise batı kültürünü doğuran yerler... Biz; “martının gözüyle İstanbul” olarak bilinen imaj filmimizle anlatmak istediğimiz yapıyı ilgili insanlara ve dünyaya ispat etmiştik. Şimdi, proje ortağımız Yeşim Mançe’nin Urla’da zeytin ve üzüm kültürleri üzerine yaptığı incelemeler, belgeler bizi Urla projesine yönlendirdi. Ayrıca biz de İzmir’i ve çevresini yaşamış insanlardık.
Urla, eski adıyla Klazomenai, diğer İyon kentlerinin; Kolophon, Miletos, Myus, Priene, Ephesos, Lebedos, Teos, Erythrai, Phokala, Samos, Chios’un başkenti... Adı geçen bu İyon kentleri aynı zamanda Dodekapolis Birliği’ni oluştururlar. Urla (Klazomenai) bilinen tarihin ilk liman kentlerinden... İyon, Persçe Yunan demek... Bu bölgede müthiş bir uygarlık yeşertmişler ve bugün Batı uygarlığı dediğimiz bir kültürün başlangıcını yaratmışlardır. Ayrıca bizim araştırmalarımızda; tarih boyunca ve bugün de bölgedeki kültürel zenginliği yaratan etkenin bir meltem olduğunu farkettik. Evet dünyada bir çok yerde meltem mevcut. Ancak hiçbiri denizden karaya esmiyor. Tek esen meltem burada ve buna “imbat” deniyor. Çağlar boyunca bölgede kültürü besleyen asıl gıda bu meltem (imbat). Biz de bu kültürel zenginliği var eden doğa harikası için filmimizin ismini “İmbatın derin toprakları, Urla” koyduk... İmbatı, bir nevi Atlas Okyanusu’ndaki Gulf Stream olarak düşünebilirsiniz...
- Bu konuda şimdiye kadar neler yapıldı, nasıl bir yol alındı?
- Kent filmleri çekmek zor iştir. Üzerinde meşakkatli çalışma gerektirir. Filmlerde ifade edeceğiniz tarih düz bir doğru olarak değil dikine bilgileri, duyguları aktarabileceğiniz şekilde işlenmelidir. Bu da donanım, deneyim ve aşk gerektirir. Projemizin “fikir annesi” Yeşim Mançe’nin gayretleriyle bu bölgedeki entelijansiya ile yoğun ilişkiler kurduk. Urla Belediye Başkanı, Kaymakamı, bu bölgedeki donanımlı insanlar projemize hem inandılar hem de fiziki desteklerini sağladılar. Projemizdeki önemli katkı ise derin bilgisi ve pratiği ile Prof. Hayat Erkanal’ındır.

Yazının Devamını Oku

Kamerayı barakıp bıçağı aldı binlerce takipçiye ulaştı

4 Aralık 2016
İZMİRLİ Özgür Aşçıoğlu, uzun yıllar televizyon sektöründe savaş kameramanı olarak çalıştıktan sonra daha fazla bu görüntüleri yansıtmak istemediğine karar vererek sevdiği bir diğer uğraş olan yemek yapma üzerine eğitim almaya karar vermiş.

 

Çeşitli aşamalardan sonra şef olan Aşçıoğlu, Nişantaşı’nda kurduğu Mutfak Atölyesi’nde herkese açık çalışmalar yapmakla kalmamış, prodüksiyon şirketiyle bunları program haline getirerek paylaşmaya başlamış. Kısa sürede binlerce takipçiye ulaşan Özgür Aşçıoğlu, kamerayı bırakıp bıçağı almanın cesaret işi olduğunu, ama hayallerinin peşinden gitmenin muhteşem bir şey olduğunu anlatıyor.

 

YABANCI AJANS VE TELEVİZYONLARDA ÇALIŞTIM
- Şu anda birçok insan sizi ‘Şef’ olarak tanıyor ama sizin bir televizyonculuk geçmişiniz var değil mi?
- İletişimciyim aslında. Ege Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü mezunuyum. İzmir’de Yeni TV’de başladım gazeteciliğe. Sonra NTV İzmir’de muhabir ve kameraman olarak çalıştım. Haber aşkı o zaman başladı. Aslında üniversiteye savaş kameramını olmak için girmiştim. Çok uzun yıllar savaş bölgelerinde çalıştım.

Yazının Devamını Oku

Kendi gerçekliğinizi yaratın

24 Kasım 2016
İÇİNDE bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağı, insanın potansiyelini olabilecek en üst seviyede kullanmasını da gerektiriyor. Günümüzün ‘Yaşam Tarzı’ için “Yeni Gün Meditasyonları”, “Bir Dakikalık Meditasyonlar” ve “iş başında” yapılabilecek Zap Meditasyonları çok kısa bir sürede çok büyük etki yaratıyor.Bu yönde bir çok eğitim veriliyor, özellikle de İzmir’de...

Psikolog dostum Gülgün Sharafat İzmirlilerin bu yöndeki istek ve başarılarının dikkate değer olduğunu anlatıyor.

Bu yöntemlerden biri olan ve yine İzmirlilerin yoğunlukla katılım gösterdiği Silva Metodu 50. yıl kutlamaları kapsamında, yaşayan bir efsane olan Laura Silva ile ‘Silva Metodu Tezahir Ettirme Semineri’ni Türkiye’de ilk kez düzenleyecek.
Silva Metodunun kurucusu Jose Silva’nın kızı Uluslararası Silva Metodu Başkanı Laura Silva, seminerini vermek için 3-4 Aralık’ta İstanbul’a geliyor.
Yaşamınızı değiştirecek kalıpları yaratmak için eski bilinçaltı programları ve kalıpları temizlemenin yollarını öğreten ve kendi gerçekliğinizin yolunu açarak kendi “Gerçeklik Mimarı” olmanız yolunda önemli bir eğitim olan bu seminere katılmak için 464 43 64’den Pozitif Psikoloji Danışmanlık ve Beyin Aktivite Merkezi’ni arayabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

İzmirli kadınlardan Hollanda’ya köprü

20 Kasım 2016
İZMİR İş Kadınları Derneği (İZİKAD) ile IWEE Vakfı (Uluslararası Kadın İşbirliği ve İstihdamı) arasında “Bridge to Bridge” (Köprüden Köprüye) isimli işbirliği anlaşması imzalandı.

 

Anlaşma kapsamında Hollandalı ve İzmirli iş kadınları iki ülke arasındaki ticareti geliştirmek için işbirliği yapacak. İZİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Huriye Serter bu alandaki Hollanda Büyükelçisi Kees Van Rij’in de katılımıyla gerçekleşen işbirliğinin ülkenin her alandaki dayanışmasına faydalı olacağına inandığını anlatıyor.

KEES VAN RIJ
Hollanda Büyükelçisi


- Köprüden Köprüye nasıl bir proje?

Yazının Devamını Oku

İkisi de hayata kırmızı bakıyor

13 Kasım 2016
Nobel Edebiyat Ödülü adayı olmuş, Arap edebiyatının yaşayan en önemli şairlerinden Adonis ile Türkiye sanatında kendine özgü, önemli bir yere sahip olan ressam Habip Aydoğdu; Folkart Sanat Galerisi’nin Genel Direktörü Fahri Özdemir’in projesiyle bir araya geldi, ortaya “Kan Kırmızı” adlı muhteşem bir sergi çıktı.

 

Dünyanın her yerinde karışıklık olduğunu anlatan sanatçılar, her şeye rağmen Kırmızı’yı ‘Hayatın Rengi’ olarak tanımlıyorlar. 25 Aralık’a kadar Folkart Sanat Galerisi’nde açık olacak serginin yaratıcıları Adonis ve Habip Aydoğdu ile sohbet ettik.

 

ADONİS
HİSSETTİKLERİMİ DOĞRU YANSITABİLME ENDİŞESİ YAŞARIM


Yazının Devamını Oku