Paylaş
OYUNCAK DİYE KÖPEK ALIYORLAR
- Sokak hayvanları sadece Çeşme’nin değil; aslında bu tüm Türkiye’nin sorunudur. Biz nasıl yola çıktınız, özellikle Çeşme’deki ÇESAL’la işbirliğiniz nasıl başladı?
- Normalde ÇESAL üyesi değilim, dışarıdan gönüllü olacak çalışıyorum. Nilgün Özsaruhan’u çok eskiden tanıyorum. Onların bir gün barınak ziyaretleri vardı. “Eşlik eder misin?” dedi, götürdü ve o günden sonra barınakların halini görünce ister istemez gönüllü olarak katıldım. Gördüğünüze ilgisiz kalamıyorsunuz. Maalesef korkunç acı bir tablo vardı orada. Aslında adı barınaktı ama sığınabilecekleri kapalı bir alan yoktu. İmkansızlık nedeniyle yüzlerce köpeğin teller içerisinde aynı yerde, birbirlerine zarar vererek, açlıktan ve sevgisizlikten hırpaladıklarını farkettim. Bu yüzden geçen seneki barınak yemeğini ÇESAL’la işbirliği içinde düzenledik. Yardım yemeğiyle barınağı biraz iyileştirmek, kışlık mamaların temini için kaynak yaratmış olduk. Çünkü kışın çok zorlanıyoruz, oteller ve restoranların çoğu kapalı olduğu için açıkçası yetişemiyoruz. Ayrıca ilaçları, kısırlaştırılmaları için ciddi bir bütçe gerekiyor. Biz kendi içimizde para topluyoruz ama barınağın kendini çevirebilmesi için düzenli bir gelire ihtiyacı var. O nedenle bu yıl tekrar 8 Ağustos’da Sole Mare’de “White Night Party” adıyla bir organizasyon düzenliyoruz. “Biz bağışı yapmıştık bu sene tekrar mı?” diye düşünenler olabilir ama onlar da yaşamaya devam ediyor. Hatta sayıları artıyor.
- Çeşme’de sokaklarda gördüğümüz köpeklerin çoğu cins köpek. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- Haklısınız. Golden var, Cocker var, çok fazla cins köpek var. Çünkü aileler çocuklarına yaz için oyuncak olarak köpek alıyorlar. Yaz sonunda da bırakıyorlar. Biz kaç kez barınağın önüne atıp gittiklerine şahit olduk. Şimdiki planımız barınağı modern hale getirmek; hatta önünü kameralandırıp, köpeği atan araçların ve kişilerin tespitini yapıp bunu ifşa etmek olacak. Hatta köpeklere Amerika’daki gibi çip takabilirsek, köpekleri tekrar sahiplerine geri götürüp “Siz barınağa attınız ama bu köpek size ait” demek istiyoruz. Bir de en önemlisi çoğalmamaları yani kısırlaştırmak. Tabii ki bütün bunların da hijyenik ortamlardada olmalı. Bir şekilde onlara daha iyi imkanlarda, aslında elinden aldığımız yaşam hakkını geri iade etmeye çalışıyoruz ÇESAL olarak.
- ÇESAL ile ilgili başka neler eklemek istersiniz?
- Ben ÇESAL’ı herkesin desteklemesini rica ediyorum, çünkü çok ciddi çalışıyorlar, 5 tane kadın, hepsinin kendi işleri olmasına rağmen bu işe gönül vermişler. Buradan çağrıda bulunuyorum. Hayvanseverlerin hepsi ÇESAL’a üye olmadan da gönüllü olarak çalışmalılar.
8 AĞUSTOS’TA ÇESAL İÇİN BULUŞUYORUZ
- Peki, nasıl bir organizasyon olacak 8 Ağustos’ta?
- Aslında 8 Ağustos’da Sole Mare’de gerçekleştirilecek “White Night Party” i herkes tamamen benim düzenledidiğimi sanıyor. Bu benim tek başıma organize ettiğim bir davet değil. Sole Mare’nin ortağı Hürrem Kaplan sokak hayvanları için bir şey yapmak istediğini söyledi. Kendisi de bir hayvansever ve köpekleri var. Yardım partisi 8 Ağustos’ta Sole Mare’de 23.00’te başlıyor, sabah 4.00’e kadar devam edecek. Programda Mehmet Erdem var. 4 ayrı DJ gecede olacak. Şu ana kadar 1600 kişinin geleceği kesinleşti, ama biz 2000-2500’ü hedefliyoruz.
- Destek olmak isteyenler nereden davetiye bulabilir?
- RUE 1387 / Alaçatı’dan temin edebilir. ÇESAL’ın hesabına para yatırabilirler, adres verirlerse davetiyelerini yollayabiliriz. Ayrıca Aya Yorgi’de Sole Mare’den, Alaçatı’da Alphan Veryeri’den ÇESAL’a bağış karşılığı davetiye temin edilebilir. Geçen yıl Lucien Arkas Bağları’nda güzel bir etkinlik yaptık. 300’ün üzerinde kişi katıldı geceye ve güzel bir bağış toplandı. ÇESAL’ın bütün sene nefes almasını sağladık. Hem barınak iyileştirildi, hem de Mamur Baba’da bir yer kiralandı. 3-4 köpekle başladık, 80 köpeğe çıktık şu anda.
GÖRDÜĞÜMÜZ İLGİ ÜZERİNE MAĞAZA AÇTIK
- Siz dekorasyon anlamında İzmir’e mağazanızı açtıktan sonra da ciddi anlamda bir fark getirdiniz. Eklektik bir tarzınız var. Hem çok bohem, hem çok klasik, hem çok zarif denebilecek ama hepsi bir araya gelince güzel bir harman oluyor. Sizin genelde hayat tarzınız mı böyle, bakış açınız mı böyle? Bu eklektik tarz gerçekten sizin hayata bakışınızı mı yansıtıyor?
- Aslında yaptığınız işte; sizin ruhunuzu, karakterinizi, kimliğinizi belirleyen işler seçiyorsunuz. Çok klasikçi ya da çok modernci değilim. Eski değerlere sahip çıkıyorum. Hepsinin hikayeleri, yaşanmışlıkları var. O nedenle RUE 1387 vintage bir mağaza. Ama ödüller almış, tasarım ve fotoğraf sanatçılarının eserleri de var. New York’ta, Paris’te ödül almış sertifikalı fotoğrafçıların da eserleri var. Yeni ama yanların eski parçalar da var. Herkesin tercih ettiği Fornasetti ve McKenzie gibi popüler markalar da var. Klasik bir dresuvar, klasik bir ahşap sehpa, ama yanında vintage ayak üzerine tasarladığımız güzel bir mermer ve farklı tasarımlar... Biz aslında mağazacı değil, bir mimarlık şirketiyiz, FD Architecture. Anahtar teslim işler yapıyoruz, yaptığımız mekanları döşeyerek teslim ediyoruz. O nedenle müşterilerim için stokladığım güzel parçalar vardı. O stoklarla kuruldu önce RUE 1387... Alsancak’ta adres değiştirdiğimizde kendimizi tamamen dekore ettik. Önce kafe sandılar, sonra ev sandılar, restoran sananlar oldu. Mimarlık ofisi mi, mağaza mı müze mi anlamaya çalışıldı. Satış var mı diye soran çok olunca da, biz perakende satışa döndük. Böylece RUE 1387 ilk olarak Alsancak’ta kuruldu, Alaçatı’yı da geçen sene açtık. Mağaza açma planım yoktu. Çok zor bir iş. Ürünleri tek tek toplamak, bulmak, getirtmek, gümrükten çıkarmak gerçekten çok zor. Biraz klasik, biraz bohem, biraz modern; hepimiz gibi... İnsan ruhu farklıdır ve değişkendir.
2. DÜNYA SAVAŞI ASKERLERİNİN BAVULLARI
- Sizi en heyecanlandıran, peşine düştüğünüz parça ne oldu?
- İngiliz askerlerin valizleri, sandıkları var dükkanda. İkinci Dünya Savaşı zamanında özel eşyalarını koydukları gerçek sandıklar var. Çok yaşlı bir İngiliz adamın elinden, iyileştirilmiş, tekrar temizlenmiş, yırtılan derileri tamir edilmiş ama baktığınızda gerçekten hikayesi olan üstünde tarihleri olan çok eski sandıklar, valizler vardı. Beni onlar çok heyecanlandırmıştı. Çünkü 85 yaşında bir beyefendiydi, hikayesini anlattığında gözleri doldu. Çoğu ölmüş savaş sırasında. Ölmeyenler valizlerini, sandıklarını evlerinde muhafaza etmişler ve sonra gelip torunları satmış, şu anda bu bavullar bu dükkanda mevcut.
- Her birinde bir ruh var aslında. Nerelerden topluyorsunuz?
- Belçika, Fransa, İtalya, Almanya, Amerika’dan ürün geliyor ama Londra ağırlıklı, Londra’nın dışından da çok mal topluyoruz. Belçika’dan, İspanya’dan İtalya’dan Paris’ten topluyoruz. Maison&Obje’den de gidip yeni parçalar da alıyoruz. Adressistanbul, Mudo gibi hepimizin ortak çalıştığı firmalar da var ama onun dışında benim tek tek topladığım devamı olmayan parçalar da var. Duvardaki ahşabın üzerine yapılmış resimler mesela İspanyol bir sanatçıya ait. Kendisi tek tek yapıyor artık çok yaşlı üretemiyor. Onlar benim için çok kıymetli parçalar.
- Müze gibi burası. Tek tek siz bunları salon gibi koysanız tek tek gezip hikayelerini okuyabilirsin aslında.
- Tabii. Hepsinin senesi ve hikayesi var. Bir ruhu var yani. Yeni resimlerin de sertifikaları var. Biz sertifikalı satıyoruz. Paris’te ve New York’ta çok çok iyi sergilere katılmış sanatçılar bunlar. Eski şamdanlar var, ne masalar ne yemekler gördüler kimbilir. Chanel’in kendi mağazasından vintage olarak aldığımız Coco Chanel’in en yakın dostlarından biri olan Fransız bir kadına ait ayakkabılar ilk üretilen Chanel’lerden mesela. Üstlerinde isimleri ve yılları yazan Eski Louis Vuitton Çantalar, valizler var.
TARZIMA UYGUN OLMAYAN İŞ BENİ YANSITMAZ
- İnsanlar bazen ne istediklerini de bilmeyip akımlara kapılabiliyorlar, ama aslında çok uygun olmayabilir. Zor bir iş aslında. Sanat, psikoloji giriyor işin içine, çok şey giriyor. Nasıl yapıyorsunuz?
- Biz genelde müşterilerimzii tanıyoruz, biraz vakit geçiriyoruz, yemek yiyoruz. Yaşadıkları evleri görmek istiyorum. Benim görevim yönlendirmek ve alternatif sunmak. Ama tarzınızın dışında bir işse iyi, doğru bir iş çıkmaz elimizden. Oyle durumlarda açıkça da söylüyorum ben size uygun bir firma değilim, diye. Yaptığımız işleri dergilerde görüyorlar, yaptıklarımız referans oluyor. Ben bir sene boyunca Home Art’ta yazı yazdım. Yaptığım işlerin hepsi orada çıktı. Genelde hep ahşap ağırlıklı doğal taş gibi sıcak malzemeleri; son zamanlarda çelik konstrüksiyonlar ve brüt betonla karıştırarak bir konsept geliştiriyoruz. Taş binaların sıvalarını soyarak başlıyorum işe çünkü o karakteri ve ruhu o taşı göstermek zorundasınız. Çok modern işler de yapıyorum ama mutlaka vintage bir parça da koyuyorum.
TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DE DİKTİ
- Bugüne kadar nerelerde dekorasyon yaptınız? İzmir, Alaçatı çevresi tamam ama onun dışında?
- Alaçatı’da çok yapıyoruz, İstanbul’da da yapıyoruz. Balat, Bebek, Karaköy, Arnavutköy... Balat’ta çok güzel işler yaptık. Eski köşkler, konaklar, onların restorasyonu, güçlendirilmesi ve döşenmesi çok keyifliydi. Bebek’teki çok modern bir işti. Çok ilginç bir şekilde çok talep var, yetişemiyorum ve seçerek almak zorunda kalıyorum. Ben çok Alaçatıcıyım. İzmir firmasıyız biz ve burada kalmalıyız, burdan çıkmamalıyız. Çok eski taş evler alıp güçlendirip restore edip hatta taşlarını numaralandırıp söküp tekrar aynı binayı inşa ediyoruz.
- Terzi kendi söküğünü dikebilmiş bence. O nasıl oldu? Çok da kolay bir şey değil.
- Başak burcuyum ben. Benim eşim de, başak burcu; iki başak aynı evdeyiz. Uzun yıllar terzi kendi söküğünü evet dikemedi. Fakat 4 sene önce yeni bir ev aldıktan sonra bir anda işi gücü bir tarafa bırakıp kendi söküğümüzü dikmeye karar verdik. Zaten dediğim gibi elimde stoklanmış ürünlerim vardı.
EN ÖNEMLİSİ DOĞRU EŞLEŞTİRME
- Son olarak, dekorasyon her zaman çok büyük paralar ister mi? Ne tavsiye edersiniz?
- Doğru eşleştirme önemli. İllaki çok pahalı bir parça kullanmak zorunda değilsiniz. Bir kadın düşünün baştan aşağı marka giyinmiş. Ben hep o örneği veririm. Üstünde Dior’lar vardır, Chanel’ler vardır ama taşımasını bilmiyordur. Ya da Alaçatı pazarından bir elbise alırsınız; doğru çantayla, doğru ayakkabıyla, doğru saç ve makyajla o elbise muhteşem bir parça haline gelir. Bizim işimiz de öyledir. Ben çok markacı değilim. Bir çok meslektaşımla da tartıştığımız konu da budur. Ben genelde insanların ellerindeki eşyaları ilk başta değerlendirmeyi seviyorum, çöpe atmak değil. Benim için en önemli olan konfordur; sonra görsellik gelir. Çünkü evinizde rahat etmeniz gerekir. Oturduğun koltuk, yattığın yatak, kitap okuduğun bir köşe, yemek masan, sandalyen rahat olmalı.
Paylaş