Akif Beki

Arınç mı Gökçek mi?

25 Mart 2015
KİM haklı, kim haksız kısmına girmeden cevap veriyorum.

Çünkü bu yanlış bir eşleşme ve esasen mevzu bambaşka...
Gökçek, ait olmadığı bir minderde güreşiyor. Arınç’ın dengi değil. Müsabakaya çıkacaksa doğrusu, kendi sıkletinde bir muhatap ve kendi klasmanında bir minder seçmesiydi. Her açıdan talihsiz oldu. En başta kendisi için.
Fakat bu talihsizliğin beni asıl alakadar eden yanı, tartışmaya da yazık olması. Türkiye’nin, iktidarıyla muhalefetiyle bu tartışmayı tatlı-tatsız bir sonuca bağlamaya ihtiyacı vardı oysa.
Hâlâ anlamayanlar için: 1- Tartışma, ‘Hükümet-Saray’ çatışması ya da Erdoğan-Davutoğlu ayrışması değil. Hâlâ anlamayanlar için: 2- Onlar, yani hükümetle Saray, Erdoğan’la Davutoğlu zaten aynı taraf. Tartışma, sistem tartışması...Sistemin aksayan aksamını bilmezse millet, değiştirip değiştirmemeye nasıl karar verecek? Erdoğan, büyük ihtimalle kontrollü bir gerilim içinde, sistemin kriz noktalarını bir kriz yangınına vardırmadan göstermek için açık konuşuyordu. Gökçek, başka bir noktada capcanlı bir yangın çıkarana kadar tabii. Dikkatler oraya kaydı şimdi.


* * *


Yazının Devamını Oku

Hükümetle Saray’ın avantajları dezavantajları

24 Mart 2015
HÜKÜMET Kızılay’da, Saray Beştepe’de...

Birinde ‘Hoca’ sakin, diğerinde ‘Reis’...
Güç karşılaştırmaları, ta karargâh yapıları ve karakter analizlerinden başladı madem, mukayeseli üstünlüklerine bakalım:
Reis, AK Parti teşkilatının kurucu lideri, popülaritesi zirve noktasında. Ama ondan sonraki genel başkanlık mührü de Hoca’da...
Reisin taban üzerindeki hâkimiyeti artarak sürüyor ama Hoca da o tabanda az sevilmiyor...
Reis, cumhurun da reisi ama Hoca da hükümetin başı...
Bu durumda kim kazanır; Erdoğan mı, Davutoğlu mu?


Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 10 maddenin neresini kabul edeceğim

22 Mart 2015

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Çözüm Süreci kapsamında yapılan ‘Dolmabahçe açıklaması’nı eleştirerek, “Hükümetin Başbakan Yardımcısı’yla şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini ben şahsen doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik metne gelince, o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. O zaman neyi görüştüler?” dedi.

Türkiye-Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin 4’üncü Toplantısı için Ukrayna’nın başkenti Kiev’e giden Erdoğan, dönüş yolunda uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı ve özetle şunları söyledi:
-Bugün (dün) Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları var ve bu Nevruz’da silahların bırakılmasına ilişkin net bir çağrı bekleniyor. Sizin beklentiniz nedir?
Ben yıllardır bekliyorum, yeni değil. 2005’ten bu yana, Diyarbakır konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim? Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı görmedikten sonra bu konuda bir şey söylemek mümkün değil. Açık açık bir şey söyledim. Ret politikalarını kaldıran iktidar, bizim iktidarımızdır. İnkâr politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Asimilasyon politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hâlâ bu ülkede Kürt sorunu vardır denilebilir mi?
Kürt vatandaşlarımın sorunları olabilir, Türk vatandaşlarımın sorunları olabilir. Ama Kürt sorunu demek suretiyle bu ülkede maalesef adeta bir ayrımcılığa doğru çanak tutanlar, bundan rant elde edenler var. Buradan siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de rant elde ediyorlar. Biz diyoruz ki bu ülkede benim Kürt vatandaşımın elde edemediği ne var? Cumhurbaşkanı mı olamıyor? Başbakan mı olamıyor? Bakan mı olamıyor? Milletvekili mi olamıyor? Genel Müdür mü olamıyor? Müsteşar mı olamıyor? Ne olamıyor?
Devlet dairelerinde göreve mi gelemiyor? Milli Eğitim Bakanlığı’na eleman alınacak, bilgisayarlar çalıştırılıyor, bilgisayarların çalıştırılması neticesinde de bakıyorsunuz yüzlerce, binlerce, belki de on binlerce Kürt vatandaşım değişik yerlerde öğretmenlik kazanıyor, gidiyor orada öğretmenliğini yapıyor. Aynı şekilde KPSS’de olan durumlar böyle. Ve bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz, hâlâ Kürt sorunu diyorlar. Silahların gölgesinde siyaset yapanlar var. Gelinen noktada da tablo ortada: İmralı başka, dağ başka; parti içinde de biliyorsunuz, eşbaşkanları başka, Dolmabahçe’de konuşanlar başka...


Yazının Devamını Oku

Almayacaktın Ukrayna’nın ahını

21 Mart 2015

MANİDAR bir zamanlamayla Kiev’e gidiyoruz; Ukrayna’nın ahı, Almanya üzerinde bir bumerang gibi dönüp dolaşırken...
Cumhurbaşkanı günübirlik bir ziyarette bulunacak. The Uçak, Atatürk Havalimanı’ndan lastik keserken aklımdaki soru şu: “Alman hükümeti, bir yıl önce Kiev’i vuran sokak olayları için ne diyordu, şimdi Frankfurt sokaklarını karıştıranlara nasıl cevap veriyor...”Ortada pişkin pişkin sırıtan ikiyüzlülüğü düşündükçe daha da manidar ve ironik bir hal alıyor vaziyet.

* * *


Bir yılda 6 binden fazla insan öldü, 15 bini yaralandı, bir milyondan fazlası yerinden yurdundan oldu. Kırım gitti. Ülkenin doğusunda hâlâ Rus yanlılarıyla içsavaş devam ediyor.
Hülasası Ukrayna, Yanukoviç’i deviren sokak olaylarından sonra bir daha eski Ukrayna olamadı.

Yazının Devamını Oku

‘Asker millet’in asker kaçağı sineması

20 Mart 2015
UNUTAMADIĞINIZ kaç Vietnam, kaç Pearl Harbor baskını, kaç bağımsızlık savaşı, kaç Kuzey-Güney, kaç dünya savaşı filmi izlediniz Amerikan sinemasından?

Bir de kaç Kurtuluş Savaşı filmi izlediğinizi hatırlayın. Ya da kaç İzmir işgali, kaç Antep’in kurtuluşu, kaç Sakarya Muharebesi, kaç Osmanlı’nın Cihan Harbi, kaç Yemen cephesi, kaç Sarıkamış Harekâtı, kaç Şark-Kafkas cephesi, kaç Trablusgarp savunması, kaç Balkan bozgunu, kaç Çanakkale Deniz Zaferi, kaç Kıbrıs çıkarması filmi?...
En çok savaş filmi çekilen dönemimiz, 1950-55 arası. BM kuvvetleriyle Kore Savaşı’na asker göndermişiz, milli duyguları şahlandırma furyası başlamış, bir rüzgâr esmiş sinemalarda. Kore Harbi’ni mehmetçiğin gözünden anlatan filmimiz yok ama daha.

* * *

Edebiyatımız da savaş kaçkını. Harbi yaşayarak yazmış edebiyatçımız, bir elin parmağını geçmez. Varsa yoksa şiirde Mehmet Âkif, romanda Halide Edip. Gerisi neredeyse firari.
Al savaş sinemacılığımızı, vur harp edebiyatımıza. İlk savaş filmi denememiz, 1923 tarihli ‘Ateşten Gömlek’. Halide Edip ve Muhsin Ertuğrul imzalı bir Kurtuluş Savaşı hikâyesi. Ondan, Russell Crowe’un 2014’te Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz katkılı, Çanakkale fonlu ‘Son Umut’una kadar... Kahramanlık destanlarımız hep cephe gerisinde dolanıyor. Savaş yerine aşk ve fedakârlık hikâyelerine dayanan romantik, hamasi filmler... Tayyaresiz hava taarruzu, fırkateynsiz deniz harbi, topsuz ve toplu kuvvetlersiz kara çarpışması, tabyasız müdafaa hattı, muharebesiz meydan savaşı hikâyeleri. Neyse ki jön süvarilerimiz, civan piyadelerimiz var, candan canandan geçerek kurtarıyorlar pek yaman süngü harbi sahnelerini...

* * *

Uzattım lafı, Özhan Eren’in Çanakkale Zaferi’ni anlatan ‘Son Mektup’ filmini izledim. Umut verici. 1923’ten 2015’e, 92 yılda savaş sinemacılığımızın geldiği son nokta gelecek vaat ediyor. Ama hâlâ vaat...

Yazının Devamını Oku

‘Kürt varsa sorun yok’un sağlaması

19 Mart 2015
“Kürt yok” dendiğinde sorun vardı. Artık Kürt var, kimliği tanınıyor, siyasi kartvizit yerine bile kullanılıyor, öyleyse...

Popüler münakaşamız bu. Şeytanın avukatı, Apo’nun avukatından daha ateşli yalnız, lafa karışmaz mı! Soruyor bitirim ağızlarıyla: Kürt Sorunu yoksa çözüm süreci niye var?...
Dağda silahlı bir örgüt var, ondan olmasın? Varlık sebepleri ortadan kalktı, düz ovada silahsız mücadelenin kapıları herkese ve her talebe açıldı ama örgüt egosu ‘Ben ne olacağım’ derdine düştü, silahlı mücadeleyi geride bırakamıyor ya hani...

* * *

Şeytanın aklına şu da geliyor tabii: Bittiyse, neden Erdoğan’dan başka anlayan çıkmadı?...
Çıkmaz mı? Onun sesi daha yüksek çıkıyor. Diğerlerinin söylediği şeytanın kulağına gelmediyse ya bundandır ya duymak istemediğinden.
Apo’nun kendi bile geçen Nevruz’da “Silahlı mücadele devri bitmiştir” demedi mi?
Avukatları, etrafı nasıl temkinli, şeytanın avukatlarına uyuyorlar mı bakın.

Yazının Devamını Oku

Ahmet Altan nasıl kurtulur?

18 Mart 2015
HÜRRİYET Sosyal’de gizli gizli Akif Beki okurken yakalanınca “Bir yorum yazıp hemen çıkacaktım, yeminle” diyen ‘anti’ okur gibi yaparak mesela.

“Sadece kitabımın reklamını yapıp hemen kaçacaktım, benim manşetlerim yüzünden haksız yere kimsenin canı yanmamış gibi takılacak değilim, tamam vurmayın artık” diyebilir.
İtiraf, çok önemli bir müessesedir bu yırtma işlerinde. Aman dilercesine ellerinizi havaya kaldırırsanız ihtimal, sıyrılabilirsiniz. Yoksa attığınız operasyonel manşetler çökmemiş, kardan adam senaryolarınız güneş görünce şıpır şıpır erimemiş gibi yaparsanız... Ele böyle gelmişken sağlam dayak yediğinizle kalırsınız.

* * *

İlki buydu ama başka çıkış yolu önerilerim de var Ahmet Altan’a.

Hürriyet’ten Çınar Oskay’a verdiği röportajla hışımları tekrar üstüne çekti.

Her zamanki hırçın enaniyeti içinde burnundan kıl aldırmadı çünkü yine.

Yaşın yanında kuru da yandı, doğruların içine yanlışlar da katıldı, darbecilerle mücadelenin ardına başka hesaplar da saklandı, bunda benim de vebalim var” demedi, diyemedi...

“Ben de hoyratça kullanıldım, pisi pisine alet oldum tüm bunlara, bilmeden kumpasın medya ayağını oluşturdum, oyuna geldim, aldandım, çok pişmanım”

Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın sözlerindeki acayiplik

17 Mart 2015
BAŞBAKAN Davutoğlu’nu ağır biçimde eleştirmiştim, ‘Kalbinde hiç fesatlık yok’ diye.

PKK’yı, Türkiye’ye demokrasi getirecek bir güç gibi sunanların şeytani ikiyüzlülükleri karşısında şaşkınlık geçiriyordu. Bu garipseyişini garipsemiştim. Çözüm süreciyle kötü bir şey yapılıyormuş gibi, HDP’lilerin neden özür dilercesine üst üste izahat verdiklerini anlayamıyordu.
Herkesin kendi ‘iyi’si vardı, Davutoğlu’nun ise ‘ortak iyi’si. Ve bazılarının ‘iyi’liği için, PKK’nın silah yani cinayet işlemeyi bırakmaması gerekiyordu.
“Böyle bir kötülüğü kim, nasıl ister” yaklaşımındaki ‘insani’ tuhaflıktan ötürü sert biçimde suçlamıştım kendisini. Ki hak etmişti bence.

* * *

Komşum Özkök’ü heyecanlandırmış bu çıkışım. ‘A330 mürettebatında ilk isyan’ın çıktığına yoruyor. Benzer bir ‘tuhaflık’ eleştirisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri için de beklediğini yazıyor ellerini ovuşturarak.

Yazının Devamını Oku