Yerimde olsa o da mutlaka birkaç kareyle ölümsüzleştirmek isterdi bu anıyı.
Arabistan çöllerinde deveye binemedim, sırtında poz veremedim gerçi. Ama gitmişken naçizane ben de Kâbe’yi çevreleyen revakların kubbesine bir tuğla, bir parça da harç koydum. Ve aleykümselam...
* * *
Umre, Kâbe’nin taşına ve harcına değil, Kâbe’de taşa ve harca dönüşen manaya, o mana âleminin merkezindeki Allah’a yöneliştir.
Umre yolculuğu da sadece Hz. Muhammed’in çağı asrısaadete bir kutsal yolculuk değildir. İlk peygamberden son peygambere, gelmiş geçmiş diğer peygamberler ve kavimler tarihine de arkeolojik bir yolculuktur aynı zamanda.
Allah’ın yeryüzündeki evini ilk inşa eden Âdem’dir çünkü. İbrahim ikincisi. İsmail... Tahribatlar, tadilatlar, tekrar inşalar derken... Son taş Hacerül Esved’i yerine koyansa son peygamber...
Komşum iyi bilir, zira böyle bir yolculuğa çıkmış, İslam’ın kıblesine yönelmiş, Beytullah’ın etrafında tavaf etmişti.
Cumhurbaşkanı
Ama kendini öyle sanıyor ki ateş püskürmüş.
Cemaat’in Bugün gazetesi, “Akif Beki’nin aşağılık iftirasına cevap” diye veriyor internette.
Son yazım “Cemaat’in ‘uzun adam’ menkıbesi” üzerineydi. Onu yalanlıyor sayın avukat.
Şia mezhebinin İmamiyye anlayışında varmış öyle şeyler, getirip Ehl-i Sünnet çizgisindeki Cemaat’e yakıştırmam aşağılık bir iftiraymış.
Cemaat mecraları, Gülen’i Mehdi, Erdoğan’ı da onun düşmanı Süfyan olarak tasvir etmiyor, ahir zaman menkıbeleri pompalamıyormuş yani. Ben uydurup Cemaat’in üstüne atıyormuşum.
Saçmalamanın zirvesine çıkmışım hatta, yazımı destekleyecek tek bir delil bile getiremezmişim filan festekiz...
Süfyan, hadislerde geleceği haber verilen İslam deccalının adı. Bir ahir zaman fenomeni. Mehdi’nin zıddı, kötü adam, anti-kahraman. Hıristiyanların anti-Mesih karakteri gibi...
Mesih, Deccal’ın zındıkasına karşı savaşacak ve onu alt edecek. Mehdi de Süfyan’ın dehşetli fitnesiyle mücadele edecek ve sonunda galip gelecek.
‘Göksel kurtarıcı’dır Mesih, Deccal’le aynı zaman diliminde Hıristiyanlar arasında çıkacak. Mehdi ise ‘müjdelenmiş kurtarıcı’dır, Süfyan zamanında Müslüman dünyasında zuhur edecek.
Süfyan’ın Deccal’den en büyük farkı, ‘dehşet münafık’ bir zat olmasıdır. Yani kendini suret-i haktan gösteren bir ‘süper kâfir’...
* * *
Mersin’de bir savcının, bir rivayete göre taş ve molotof attıkları, bir rivayete göre yüzlerini örttükleri, bir rivayete göre sadece izinsiz gösteriye katılıp ‘dağılın’ ihtarına uymadıkları, bir diğer rivayete göre ise bunların hepsini birden yaptıkları için 4 çocuğa müebbet hapis istediği söyleniyor.
Peşinden de deniyor ki daha İç Güvenlik Paketi geçmeden 15 yaşındaki çocuklar ömür boyu hapisle yargılanıyorsa varın geçtikten sonrasını siz düşünün. Bir de o maddeler yasalaşıp yürürlüğe girerse kim tutar artık polisi, savcıyı, hâkimi... Gösteri ve yürüyüş özgürlüğünün vay haline, protesto hakkı sizlere ömür, mevta olur gider.
Muhalefeti haklı çıkaran, paketle ilgili kaygıları doğrulayan bir durum.
* * *
İddialar, rivayetler, spekülasyonlar havada uçuşuyor.
Ortalıkta bir tek akıl süzgecinden, sağlıklı bilgiden, mantık ve muhakemeden, izandan, insaftan eser yok.
Yok, çünkü zaten maksimumu ağırlaştırılmış müebbet hapisse molotofun, maskenin, polise mukavemetin cezası daha nasıl artırılacak?
PeKeKe, KaCeKa, HePeGe,YeDeGe derken AKePe çıktı şimdi de...
Bin bir surat Carlos gibi, bin bir harf kombinasyonu var terör örgütünün. Üç harfliler serisine son eklenense bu AKePe...
BeDePe’den sonra gelen HeDePe’liler ilk ağızdan yayıyor bilgiyi. Kaynağımız, içeriden iyi haber alan, güvenilir bir kaynak üstelik.
* * *
Peki nedir bu AKePe terörünün kanlı bilançosu?
HeDePe eşbaşkanları, kamuoyunu düzenli olarak bilgilendiriyor bu hususta.
İşte azılı terörist AKePe’nin birkaç eylemi...
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve benzeri tüm askeri müdahalelerin ortak parolasıdır çünkü.
Demokrasiye her müdahale çağrısı, bu cümleyle başlar. Darbecilerin, antidemokratik siyasetin ve siyasete sokaktan gazel okuyan devrimci güçlerin besmelesi gibidir.
***
Menderes’in suçu neydi? Onu deviren, sonra da darağacında ipe çeken cuntacıların cevabı: Ülkeyi felakete sürüklüyordu...
Nasıl yapıyordu peki bunu? Yasa çıkararak...
Kontrolü düşmana kaptırmamak için önleyici bir askeri hamle yaptı Türkiye. Suriye içlerinde, açık hedef halindeki Süleyman Şah Türbesi’ni, sinsi bir saldırıya uğramadan önce ateş çemberinden dışarı taşıdı.
Savunmada kalmadığı, proaktif davrandığı, geriden değil önden gittiği... Ve bunu da duymaması gerekenlerin ruhu bile duymadan yaptığı, harekete geçmek için en doğru anı kollayıp akşamdan sabaha bir gecede oldu-bittiye getirdiği için... Bu sınır ötesi harekâtın emrini veren hükümet ile planlayan ve icra eden TSK’ya bin tebrik. Göğsümüz kabardı, iftihar ettik. Hükümetin siyasi aklına ve iradesine, ordunun kabiliyet ve kapasitesine güvenebileceğimizi de gördük, eyvallah...
Fakat Sezar’ın hakkı yine de Sezar’a...
***
Asıl gizli kahramanı göz ardı etmeyelim. Alkışın, tebrik ve takdirin büyüğü Meclis’teki muhalefete gitmelidir.
SGK, fizik tedavi masraflarını büyük ölçüde kapsam dışına çıkarmış. Aynı hastalıklarda ameliyata ise tıkır tıkır ödeme yapmaya devam edecekler...
Uzun bir haberdi. Fakat, o uzun haberin satır arasına sıkışan öyle bir ayrıntı vardı ki çok fena takıldım.
SGK yetkililerinden ikisi ortopedistlikten geliyormuş, yani cerrahi tıp meşrebinden, yani ameliyatçı gelenekten...
* * *
Yaşayanlar bilir; gövdeniz, içinden can çekilmiş gibi iki seksen uzanmıştır yatağa. Ne kaldırabilirsiniz yerinden ne de sağa sola milim oynatabilirsiniz. Nedeni, omuriliğinize saplanan bir hançer acısıdır.