Paylaş
Bir de kaç Kurtuluş Savaşı filmi izlediğinizi hatırlayın. Ya da kaç İzmir işgali, kaç Antep’in kurtuluşu, kaç Sakarya Muharebesi, kaç Osmanlı’nın Cihan Harbi, kaç Yemen cephesi, kaç Sarıkamış Harekâtı, kaç Şark-Kafkas cephesi, kaç Trablusgarp savunması, kaç Balkan bozgunu, kaç Çanakkale Deniz Zaferi, kaç Kıbrıs çıkarması filmi?...
En çok savaş filmi çekilen dönemimiz, 1950-55 arası. BM kuvvetleriyle Kore Savaşı’na asker göndermişiz, milli duyguları şahlandırma furyası başlamış, bir rüzgâr esmiş sinemalarda. Kore Harbi’ni mehmetçiğin gözünden anlatan filmimiz yok ama daha.
* * *
Edebiyatımız da savaş kaçkını. Harbi yaşayarak yazmış edebiyatçımız, bir elin parmağını geçmez. Varsa yoksa şiirde Mehmet Âkif, romanda Halide Edip. Gerisi neredeyse firari.
Al savaş sinemacılığımızı, vur harp edebiyatımıza. İlk savaş filmi denememiz, 1923 tarihli ‘Ateşten Gömlek’. Halide Edip ve Muhsin Ertuğrul imzalı bir Kurtuluş Savaşı hikâyesi. Ondan, Russell Crowe’un 2014’te Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz katkılı, Çanakkale fonlu ‘Son Umut’una kadar... Kahramanlık destanlarımız hep cephe gerisinde dolanıyor. Savaş yerine aşk ve fedakârlık hikâyelerine dayanan romantik, hamasi filmler... Tayyaresiz hava taarruzu, fırkateynsiz deniz harbi, topsuz ve toplu kuvvetlersiz kara çarpışması, tabyasız müdafaa hattı, muharebesiz meydan savaşı hikâyeleri. Neyse ki jön süvarilerimiz, civan piyadelerimiz var, candan canandan geçerek kurtarıyorlar pek yaman süngü harbi sahnelerini...
* * *
Uzattım lafı, Özhan Eren’in Çanakkale Zaferi’ni anlatan ‘Son Mektup’ filmini izledim. Umut verici. 1923’ten 2015’e, 92 yılda savaş sinemacılığımızın geldiği son nokta gelecek vaat ediyor. Ama hâlâ vaat...
Hiç değilse Nusret mayın gemisini, suya nice mayın döşendiğini, tabyalardan İngiliz zırhlılarını döven topların nasıl patlatıldığını, dönemin üstü açık, pırpırlı savaş uçaklarını, manevralarını, bir hava bombardımanının ve düşman jetleriyle dalaşın o zamanlar neye benzediğini filan gösterdi. Az başarı değil. Hatta bugüne kadarki örneklerin en iyisi. Fonu, kostümü, makyajı ve efektleriyle devrin savaş şartlarını, görsel atmosferini canlandırma konusunda tam puan alır.
Tek kusuru, senaryo zaafları. Hikâye dokunaklı, detaylar etkileyici ama sürprizlerinde yoğun bir sürpriz duygusu uyandıramıyor. Çok germiyor, fazla sarsmıyor ve belli bir anda kabarıp patlayamıyor. Gereksiz uzamasa, doruklarda da kolayından arabeske bağlamasa belki olmuştu...
Daha önce Sarıkamış’ı, Kafkas cephesini çalışmış titiz bir sanatçı Özhan Eren, şimdi Çanakkale... Çok yaklaşmış bu sefer. Senaryosunu, müziğini, yapımcılık ve yönetmenliğini birden üstlenmezse belki bir dahakine...
* * *
Bizim de bir savaş filmi yapmamıza ramak kaldı yani. Beklerken arada şu eski savaş filmi afişlerine bir göz atın. Türker İnanoğlu’nun ‘Afişlerle Türk Sineması’ ve Abdurrahman Çelik’in ‘Sinemada Bir Asır’ antolojilerinden aldım. İkisi Halide Edip romanlarından uyarlama. Yanılmıyorsam üçer kez çekildiler. ‘Ateşten Gömlek’ ilk kez Muhsin Ertuğrul, ‘Vurun Kahpeye’ ise Lütfi Akad tarafından. Epik tasvirlere dikkat...
Paylaş