Paylaş
“Sadece kitabımın reklamını yapıp hemen kaçacaktım, benim manşetlerim yüzünden haksız yere kimsenin canı yanmamış gibi takılacak değilim, tamam vurmayın artık” diyebilir.
İtiraf, çok önemli bir müessesedir bu yırtma işlerinde. Aman dilercesine ellerinizi havaya kaldırırsanız ihtimal, sıyrılabilirsiniz. Yoksa attığınız operasyonel manşetler çökmemiş, kardan adam senaryolarınız güneş görünce şıpır şıpır erimemiş gibi yaparsanız... Ele böyle gelmişken sağlam dayak yediğinizle kalırsınız.
* * *
İlki buydu ama başka çıkış yolu önerilerim de var Ahmet Altan’a.
Hürriyet’ten Çınar Oskay’a verdiği röportajla hışımları tekrar üstüne çekti.
Her zamanki hırçın enaniyeti içinde burnundan kıl aldırmadı çünkü yine.
“Yaşın yanında kuru da yandı, doğruların içine yanlışlar da katıldı, darbecilerle mücadelenin ardına başka hesaplar da saklandı, bunda benim de vebalim var” demedi, diyemedi...
“Ben de hoyratça kullanıldım, pisi pisine alet oldum tüm bunlara, bilmeden kumpasın medya ayağını oluşturdum, oyuna geldim, aldandım, çok pişmanım” demeye gitmedi dili...
Aksine, paralel tertipleri örtmeye, kendini haklı çıkarmak için ‘Bavul’ gazeteciliğini savunmaya devam etti.
Dün mağdur ettiği muhalif kesimlerle bugün hedefe koyduğu iktidar çevreleri de sağlı sollu çullanıyor kıstırmışken.
Ahmet Altan’ın gözettiği ve çiçek atarak yaranmaya çalıştığı tek mahfil, Cemaat...
İkinci bir önerim, tam da bu noktada gelecek işte:
Diyebilir ki, “Uzun bir süre sükût durduktan sonra yeni bir romanla döndüm. Nasıl satacaktım peki? Onca vukuatın üstüne, bir daha laik beyazlara da muhafazakâr zencilere de zor kitap beğendiririm. Ben de hedef kitleme yaranmasa mıydım bari? Zaman gibi gazeteye bir milyon tiraj yaptıran Cemaat, benim romana kaç baskı yaptırmaz... Tamamen ticari bir strateji yani, kimseyi kızdırmak istemedim...”
Kendisi nasıl Ergenekon ve Balyoz davalarında ortaya çıkan katakullilere gözünü, kulağını kapatıyorsa... Kızdırdıklarından da bu seferlik görmemiş, duymamış gibi yapmalarını beklememeli. Romanını satar satmaz hasılatı toplayıp sessizlik kulesine geri çekileceğine söz verse bile kurtarmaz.
* * *
Yayınlarıyla ‘Operasyon gazeteciliği’ kavramını hayatımıza sokmuş bir gazetenin başıydı. Hem bu ticari yaklaşım, ‘operasyonel’ janrına da uygun düşer Ahmet Altan’ın, tutarlılığına halel getirmez...
Bakın, dün nasıl doğrusunu yalanından, gerçeğini düzmecesinden ayırmadan bavulla gelen her postayı ‘darbecilerin listesi’ diye bastıysa... Bugün de iktidardakilerin hepsine aralarında hiçbir ayrıma gitmeden “Hazineyi ele geçirdiler ve deliler gibi çaldılar” diyor.
Tarz aynı tarz, Ahmet Altan’a her şeyi söyleyebilirsiniz ama tutarlılığına laf edemezsiniz. Romanına bile kusur bulursunuz da iç bütünlüğüne toz kondurmak imkânsız.
Allah’ı var, Cemaat’le bir olup askere vururken ne idiyse Cemaat’le bir olup hükümete vururken de o. Dün neydiyse bugün de o. Cemaat’le ilişkisi değişmiyor.
* * *
Son önerim, kendini asla bozmadan bu kafayla devam etmesidir. Belki de hakkında en hayırlısı budur. Dediği gibi toplum, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’yi bir kenara itmezse önü açılır, bir kenara itilen kendisi olmuş olur. Ki daha fazla kaale alınmamak da kurtulmaya eş bir murattır yerine göre.
NOT: Benim tutarlılığımı mevzu edecek ‘sadık’ okuyucularım çıkacaktır muhakkak. İtiraf ediyorum, roman dilini Orhan Pamuk’un dilinden daha çok beğenirim. Ama kendini beğenmem. Dün öyleydi, bugün de öyle. Ayrıca Taraf’taki son dönem yazıları üslup olarak ayrı berbattı, içerik olarak ayrı. Gazeteciliğin ahlakını bozduğunu o Taraf’tayken de yazardım, bugün de yazmaya devam ediyorum.
Paylaş