Paylaş
PKK’yı, Türkiye’ye demokrasi getirecek bir güç gibi sunanların şeytani ikiyüzlülükleri karşısında şaşkınlık geçiriyordu. Bu garipseyişini garipsemiştim. Çözüm süreciyle kötü bir şey yapılıyormuş gibi, HDP’lilerin neden özür dilercesine üst üste izahat verdiklerini anlayamıyordu.
Herkesin kendi ‘iyi’si vardı, Davutoğlu’nun ise ‘ortak iyi’si. Ve bazılarının ‘iyi’liği için, PKK’nın silah yani cinayet işlemeyi bırakmaması gerekiyordu.
“Böyle bir kötülüğü kim, nasıl ister” yaklaşımındaki ‘insani’ tuhaflıktan ötürü sert biçimde suçlamıştım kendisini. Ki hak etmişti bence.
* * *
Komşum Özkök’ü heyecanlandırmış bu çıkışım. ‘A330 mürettebatında ilk isyan’ın çıktığına yoruyor. Benzer bir ‘tuhaflık’ eleştirisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri için de beklediğini yazıyor ellerini ovuşturarak.
Dilekçesini boş çevirmek olmaz şimdi, sevaptır komşu sevindirmek...
Üç özelliğinden dolayı bunu borçluyum üstelik ona.
Birincisi; küçük şeyleri içinde büyüterek mutlu olmasını bildiği, dervişane bir kanaatkârlık sergilediği için...
İkincisi; devletlu uçaklarında kabin amirliğine kadar yükselmiş eski bir iktidar gazetecisi olduğundan duyargaları ekstra hassaslaştığı... Eskiye özlemle ‘Mürettebat’ mevzularına hemen antenleri diktiği için...
Üçüncüsü; kendi ağzıyla söylüyor ‘biraz haylazlık’ yapacağını. Sanat dünyasından Erol Büyükburç’la edebiyat dünyasından Abdülhak Hamit örneklerinde gördüğümüz üzere ömrü ne kısaltır ne uzatır. Sağlığa herhangi bir zararı yoktur yani yaramazlığın. Heves kırmamak için...
* * *
Komşumun ricasını yerine getiriyorum. Erdoğan’ın, Erol Büyükburç’un vefatıyla ilgili sözleri tuhaf kaçtı, doğru.
79 yaşında kalp ve şeker hastası bir adamın vefatındaki ‘ani’liği, her nasıl ise düşündürücü buldu. “Yarınki konser programı öncesinde evde ölü bulunması düşündürücü. Adli Tıp inceleyecek, neticesini almadık henüz” şeklinde konuştu...
Günlerce sürecek bir şamataya da malzeme vermiş oldu. Ne Erdoğan’ın şimdi de dedektifliğe soyunmadığı bırakıldı ne de geçilmeyen komplo matrağı...
Tuhaf cidden. Hatta tuhaf demekle kalmıyor, komşumun memnuniyetini artırmak için üzerindeki sır perdesini de aralıyorum.
Saray’daki bir malumatfuruşluk kazası olmasın sakın? Macaristan Cumhurbaşkanı Ader’le görüşmeden çıkıp basın toplantısı salonuna yönelen Cumhurbaşkanı’na haberi ilk kim yetiştirdiyse onun yol açtığı bir kaza... Bilgiçlik telaşıyla internette okuduğu doğru-yanlış tüm detayları boca etme gayretkeşliğinden... “Sanatçının bir gün sonra Bursa’da konser vermeye hazırlandığı, akşam bunun için provalara katıldığı, gayet zinde ve sağlıklı göründüğü, menajerinin beyanına göre yatmaya giderken de sapasağlam olduğu, vücudunda ölüme sebebiyet verecek bir darp izine çıplak gözle rastlanmadığı ama gerçeğin Adli Tıp otopsisinde ortaya çıkacağı” gibi detayların hiçbirini atlamadığı için...
Ne anlarsınız bu anlatımdan? Şüphe uyandıran, beklenmedik bir ölüm vakasıyla karşı karşıya olduğunuzu. Ve siz konuk heyetle görüşmedeyken dışarıda herkesin bunları konuştuğunu. Dolayısıyla sizden de bir-iki kelam etmenizin bekleneceğini...
Ama haklısınız, karşıdan ‘bir malumatfuruşluk işgüzarlığı’ diye bakmak yorucu tabii. Çok efor istiyor.
Hem altını üstünü kurcalayıp kim bozacak kafa rahatını? Düzünden Cin Ali fişleri okuyup yazmaya devam varken...
* * *
Zihin konforu böyledir, tembelleştirir. ‘Kötü’ ile ‘iyi’nin yerini değiştirirler, ezbere şeytan taşladığın için terse yatarsın fakat yattığın yerden kalkmaya bile mecalin olmaz, üşenirsin. Bir kere o ‘sabit suçlu’ kolaycılığına düşmeyegör...
PKK’ya “Niye silah bırakıyorsun, zamanı mı şimdi heval” demek ‘iyi niyet’ olur. Erdoğan’ın bir sanatçı için, “Vefatı düşündürücü” demesi ‘kötü niyet’. Farkındayım, bu ‘tuhaf’ sözcüğünde bütün tuhaflık.
Paylaş