6 Şubat depremleri nedeniyle bu yıl ülkece yastaydık. Yaza doğru canlanmaya başlayan kültür-sanat ve spor etkinliklerinde bir arada olmak bir nebze de olsa iyi geldi. Sinemaya gittik; ‘Hayat’, ‘Tanrının Unuttuğu Yer’ gibi başyapıtları izledik. Konserlere, festivallere katıldık; Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı için özel bir şov hazırlayan Edis’le coştuk. Tiyatroyu da ihmal etmedik, Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay’ın 20 yıl sonra ‘Kel Diva’da buluşmasına tanık olduk. Brieflyart’taki sergisini gezerken değerli sanatçı Şenol Yorozlu’nun kısa bir süre sonra aramızdan ayrılacağı aklımıza bile gelmedi. Canımız evde oturmak istedi, açtık Murathan Mungan’ın ‘995 km’sini okuduk, Mert Demir’in ‘Ateşe Düştüm’ şarkısıyla hüzünlendik. Akşam olunca Gallada’da güzel bir yemek yiyip arkasından Frankie’de müzik dinledik. İstanbul Modern’in önünden geçerken Renzo Piano imzalı binasını hayranlıkla inceledik. Bu arada spordaki başarılarımız bizi mutluluktan ağlattı. Antalya yine tatil için ilk tercihimiz oldu. Barbie çılgınlığı modayı esir alırken herkesin dilinde iklim değişikliği vardı… Ve elbette bir de şu soru: “Yapay zekâ dost musun, düşman mısın?”
#Melis YılmazChuck Palahniuk’in basit bir ağaç üzerinden fantastik bir olay örgüsü kurduğu, çizimleri renklendirmeyi ise okurlarının hayal gücüne bıraktığı sıradışı ve muzır novellası 'Miras', Düşbaz Kitaplar’dan çıktı! Yeraltı klasiği olarak anılan 'Dövüş Kulübü’nün yazarı Palahniuk, ölümsüzlüğü dert edinerek kaleme aldığı bu kısa novellada da tüketim kültürüne, durup düşünmeden yaşayanlara, büyük resmi göremeyenlere lafını esirgemiyor.
#Chuck Palahniuk‘Tren Düşleri’ bir demiryolu işçisinin büyük kısmını yalnız geçirdiği hayatından kesitler sergileyen kısacık bir roman. Denis Johnson, rastgele seçilmiş gibi görünen bu karakteristik kesitlerle insan-doğa ilişkisini, insanın hayata tutunma arzusunu ve direnme gücünü anlatıyor; Robert Grainier’ın uzun hayatını ustalıkla destanlaştırıyor.
#Tren DüşleriAysu Altunay imzalı ‘Aristo’nun Rüyası’ uyumsuz bir bireyin içindeki boşlukla yüzleşmesini konu edinen, felsefi açımlamalarıyla dikkat çeken bir novella. Kadim filozoflardan modern filozoflara, hatta çağımız düşünürlerine kadar geniş bir yelpazede günümüz toplumunu irdeleyen felsefi bir teatral metin.
#Aristo'nun RüyasıBaşyapıtı ‘Kuzeye Göç Mevsimi’yle tanıdığımız Tayeb Salih, ‘Zein’in Düğünü’nde şaşırtıcı bir düğün haberinin basit bir Sudan köyünün günlük hayatına yaptığı etkileri anlatıyor. Mutlaka okuyun Tayeb Salih’in romanlarını, sadece Sudan’ı ya da Arap dünyasını değil, bizim hikâyemizi de anlatıyor.
#Zeyn’İn DüğünüRomanlarıyla geniş okur kitlelerine ulaşan Nermin Yıldırım, bu kez öyküleriyle okurlarının karşısında. Derdin peşinde koşan fakat ona bir hayat aralığı da bırakan, hayat gibi öyküler ‘Bavula Sığmayan’da bir araya gelenler. Yıldırım, “Bu öyküler yan yana başka bir hikâye anlatıyordu. Birbirlerini çağırdılar. El ele tutuştular. Ben de ayırmadım onları. Hiçbirinin önündeki, yanındaki tesadüf değil” diyor.
#Nermin YıldırımGeleneksel olarak, çoğu İtalyan'ın bir azize karşılık gelen bir adı vardır. Campania gibi bazı bölgelerde, o azizin isim günü sanki doğum günüymüş gibi kutlanır. Ortak isimler için, bir azizi kutlamak için yıl içinde birden fazla gün olabilir, ancak İtalyanlar genellikle kutlamak için yalnızca bir gün seçerler. Bu İtalyanların isimlere verdiği önemi göstermektedir. İşte, İtalyan isimleri hakkında merak edilen tüm detayları derledik.
#İtalyan İsimleriŞiir ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanan, aynı zamanda exlibris sanatçısı olan Yudum İşbecer, ilk öykü kitabı ‘Ömrümü Yedi Kadınlar’da bir tür novella sunuyor okura. Odağına aşkı alan öyküler ve karakterler kitap boyunca iç içe geçiyor, okurun ilgisini hep diri tutuyor.
#Yudum İşbecerSait Faik Hikâye Armağanı sahibi Melisa Kesmez’in yeni kitabı ‘Küçük Yuvarlak Taşlar’, birbirine bağlı üç öyküden oluşan bir novella. Üç kişilik ailenin bireyleri, kendi merceğinden aynı olaylara bakıyor ve ipin ne zaman koptuğunu, çekirdek ailenin ne zaman dağıldığını sorguluyor. Kahramanlarının yaşamlarını ayrıntılarla oya gibi işleyerek anlatan; aşklar, ilişkiler, ayrılık, yalnızlık, aile ve en önemlisi annelik ve babalık üzerine etkileyici bir kitap.
#Küçük Yuvarlak TaşlarArapçada inşa kelimesi, bir şeyi sıfırdan var etmek anlamına gelir. Edebiyatta ise, daha önce bir benzeri ve örneği olmayan bir eser meydana getirmek demektir. Bu kelimeden türetilen münşi ise, yapan, üreten ve inşa eden manasında kullanılır. Münşi kelimesinin sözlük ve terim anlamını örnek cümlelerle derledik.
Bir duygu ya da düşünceyi okura aktarmak için kaleme alınan ve kendi içinde konu bütünlüğü taşıyan yazılara metin denir. Metinler, sanatsal ve öğretici metin olarak ikiye ayrılır. Felsefe yazıları, denemeler, makaleler ve fıkra türündeki eserler, öğretici metinlere örnek olarak gösterilebilir. Roman, hikaye, fabl ve masal ise sanatsal metinler arasında yer alır. Yazılı anlatım türleri ve özellikleri nelerdir detayları ile derledik.
“Hızlıca uzaklaştın oradan. Elinden gelseydi kendinden de uzaklaşacaktın, yapamadın. Herkes kendi kuyusunu kalbinde taşır, biliyordun.” Tarık Tufan’ın yeni kitabı ‘Geç Kalan’, sadece gidenin ardından yakılan bir ağıt değil, aynı zamanda insanın kendini arayışına vurgu yapan uzun ve lirik bir şiir.
#Tarık TufanPandemi sezonu, yaz rehaveti derken durağan bir dönem geçiren yayın dünyası sonbaharla başlayan yeni sezona heyecan verici kitaplarla giriyor. Hürriyet Kitap Sanat’ın her sene hazırladığı yeni sezon dosyasında bu kez 29 yayınevinin, önümüzdeki üç ay içinde raflara çıkaracağı yerli-yabancı, edebiyat ve edebiyat dışı kitapları sizi bekliyor. Kitaplığınızı gözden geçirip yeni okumalara alan açmanın tam sırası...
#Yeni SezonRoman, anı, senaryo ve radyo oyunları yazarı; ayrıca aktör, gazeteci, görsel sanatçı, sanat eleştirmeni ve sanat koleksiyoncusu Gregor von Rezzori, ilkgençlik yıllarını ve delikanlılık çağını kapsayan ‘Sadakat’ adlı anlatı kitabında -kendi deneyiminden yola çıkarak- ötekine duyulan nefretin dinamiklerini ortaya koyuyor.
#Gregor Von Rezzoriİlhami Algör’ün ‘Hisli Kirpi’si, bir Ege kasabasında yaşayan yalnız bir yazarın yazma sancıları üzerine bir novella. Kendine has keyifli, yani Algör’ün “Dağınık görünen bir bilinçakışı” tanımlamasına uyan sevdiğimiz tarzı bu kitapta da var. Kısacık anlatı bir solukta bitiyor ve geriye hem varoluşsal sorular hem de kıyıya vuran cesetler kadar somut güncel meseleler bırakıyor.
#İlhami Algör