Kendi hikâyesinde misafir bir adam

Güncelleme Tarihi:

Kendi hikâyesinde misafir bir adam
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2022 11:19

Şükran Yiğit’in ‘Bir Kış Yolculuğu’ isimli novellası, kaybettiği karısının son günlerini fotoğraflar vasıtasıyla deneyimlemeye çalışan bir adamı konu ediniyor. Zaman-mekân-eşya üçgenini irdeleyen kitabın en vurucu yanı sadeliği.

Haberin Devamı

Kitabın kahramanı karısını altı sene önce bir trafik kazasında kaybetmiş, 40’lı yaşlarda, botanik sahasında bir akademisyen. Ancak Zuhal’in yokluğunu kabullenemediği, onun yokluğuna alışamadığı için yaşamdan tat alamaz halde. Kahramanın bu tekdüze hayatı bir gün Leh bir meslektaşından (Antoni) aldığı teklifle hareketleniyor. Akademik çalışmalarına odaklanmak, İstanbul’dan uzaklaşmak ve de Zuhal’in son defa kaldığı şehirde zaman geçirmek için bu teklifi kabul ediyor. Teklifin ilginç yanı Krakow’da sadece iki müsait dairenin olması. Bunlardan biri de Zuhal’in kaldığı daire. Böylelikle kaybettiği eşinin dairesine yerleşen kahraman bir fotoğraf dosyası buluyor. Oradaki fotoğraflardan hareketle de Zuhal’in Krakow’da sürdüğü hayatı bire bir deneyimlemek istiyor: “Tarihin ya da manzaranın bütün ihtişamı ya da acısıyla gelip kareye yerleştiği fotoğraflar değil de zamanın elinden kayıp gidiveren, uçucu, bir daha tekrarlanması mümkün olmayan ve en önemlisi çekenin varlığını o anla birleştiren fotoğraflardı beni en çok ilgilendiren.”
Başka bir deyişle, kayıp zamanın izine düşüyor kahraman. Fotoğraflarda gördüğü yerleri tek tek gezerken bir gece, yine dosyada gördüğü kedi, terasından içeriye giriyor. Bu sefer de kedinin sahibinin peşine düşen kahraman, komşusu Mila ile tanışıyor. Bu tanışmadan sonra anlatı farklı bir boyuta evriliyor...
Anlatıya paralel olarak kahraman ile Zuhal’in geçmişleri de tahkiye edilmekte. Çocuk yaştan beri birlikte büyüyen çift, birtakım mecburiyetler yüzünden ayrı düşseler de fişlerle okumayı söktükleri zamandan itibaren her daim birlikte olmayı başarmış. Pek tabii, çiftin geçmişi anlatılırken 80 döneminden kesitler de var. Binlerce kitabın SEKA fabrikalarına yığılıp imha edilmesi gibi... Bu şekilde paralel ilerleyen novellanın belki de en vurucu yanı sadeliği. Dozunda betimlemelerle, duru ifadelerle olayları aktarıyor yazar. Böylelikle, yalnızlığa alışamamış bir insanın ince hassasiyetleriyle hemhal oluyor okur: “Yalnız insanlara Zuhal’in gidişinin ardından daha çok dikkat etmeye başlamıştım. Artık bir yere girdiğim zaman ilk onları fark ediyor, mesela klasik müzik konserine yalnız gelen insanlarla aramda bir bağ olduğunu ve onların hikâyelerinde ya da kendilerinde farklı bir yan olduğunu düşünüyordum.”

ÇİFT ZAMANLI ZİHİN...
Kahramanın korkuları da okura sunulmuş. En büyük korkusu ise Zuhal’in fotoğraflarında gördüğü ve kendine benzeteceği adam. Polonya’nın çetin kışında geçse de ılık bir dille akan novellanın bir diğer karakteri de Gülçin. Gülçin, anlaşıldığı üzere Zuhal’le ayrı düştükleri vakit kahramanın sevgilisi. Onun hikâyeye dahil oluşu ise novellaya çarpıcı bir son katmakta. Tüm bunlarla beraber zaman-mekân-eşya ilişkisine de değinmekte yarar var. Anlatı, geçmiş ve şimdi arasında gidip geliyor çünkü kahramanın zihninde iki zaman da aynı anda yaşanmakta. Bu çift zamanlılığın inşa sürecinde de başta fotoğraflar olmak üzere Zuhal’in eşyaları ve Krakow şehrinin mekânları rol oynuyor. Böylelikle hayatın üç ayaklı karmaşık yapısını metinde geçtiği gibi ‘hâlâ kendi hikâyesine misafir’ olan kahraman vasıtasıyla okura aktarıyor yazar.

BİR KIŞ YOLCULUĞU

Kendi hikâyesinde misafir bir adam

Şükran Yiğit
İletişim Yayınları, 2022
99 sayfa.

BAKMADAN GEÇME!