Yalnız adamın düşleri

Güncelleme Tarihi:

Yalnız adamın düşleri
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2023 10:37

‘Tren Düşleri’ bir demiryolu işçisinin büyük kısmını yalnız geçirdiği hayatından kesitler sergileyen kısacık bir roman. Denis Johnson, rastgele seçilmiş gibi görünen bu karakteristik kesitlerle insan-doğa ilişkisini, insanın hayata tutunma arzusunu ve direnme gücünü anlatıyor; Robert Grainier’ın uzun hayatını ustalıkla destanlaştırıyor.

Haberin Devamı

Türkçeye çevrilen ‘Melekler’, ‘İsa’nın Oğlu’ ve ‘Fiskodor’ romanlarıyla tanıdığımız Amerikalı yazar Denis Johnson, 1949’da Münih’te doğmuştu. CIA’de görevli babasının işi nedeniyle çocukluk ve gençlik yılları Filipinler, Japonya ve Washington DC banliyölerinde geçti. Iowa Üniversitesi’nin İngilizce bölümünden mezun oldu. Raymond Carver’dan yazarlık dersleri aldı. Şiirlerinden oluşan ilk kitabını (‘The Man Between Seals’) 19 yaşındayken yayımladı. İlk romanı ‘Melekler’, 1983’te yayımlandığında büyük beğeni topladı. Ancak asıl başarısını 1992’de The New Yorker’da çıkan öykülerinin derlemesinden oluşan ‘İsa’nın Oğlu’ ile kazanacaktı. New York Times Book Review anketinde ‘İsa’nın Oğlu’, son 25 yılda yayımlanan en iyi Amerikan kurgu eserleri arasına girmişti. Johnson, toplamda -çok sayıda ödüle değer görülen- dokuz roman, bir novella, iki öykü kitabı, üç şiir derlemesi, iki oyun derlemesi ve bir röportaj kitabı yazdı. Oyunları San Francisco, Chicago, New York ve Seattle’da sahnelendi. 2017 yılında 67 yaşındayken karaciğer kanserinden yaşamını yitirdi.

Haberin Devamı

HATIRLAMASI ZOR YILLAR
“Robert Grainier, 1917 yılının yaz aylarında Idaho Panhandle’da, Spokane Beynelmilel Demiryolları’na ait kumpanya depolarında hırsızlık yaparken yakalanmış ya da en azından böyle itham edilmiş Çinli bir amelenin hayatına kastedilen bir teşebbüse dahil olmuştu.”
Bu giriş cümlesi ile tanışıyoruz roman kahramanıyla. Sert, kabadayı sınfından bir adam olduğunu düşünebilirsiniz. Ama tersine, hikâye boyunca duyarlı bir adamın hayatına tanık olacaksınız. Nitekim tesadüfen karıştığı bu olay hayatı boyunca ona hiç rahat vermeyecek:
“Kararmaya başlayan havada eve yürürken Çinli neredeyse her yerden Grainier’ın karşısına çıkıyordu. Çinli yoldaydı. Çinli ormandaydı. Çinli yavaşça yürüyordu; elleri kollarından ip gibi sallanıyordu. Çinli dereden bir örümcek gibi oynaşarak çıkıyordu...”
1917’de 30’lu yaşların başında Grainier. Gerçek anne ve babasını küçük yaşta kaybettiğini hatırlıyor. Sonra Idaho’nun Fry kasabasında yaşayan halasının evine sığındığını. 30 yıllık bekârlık hayatına Gladys ile evlendiğinde son verdiğini, bir kızları olduğunu. Sonra 1920’de Robinson Gorge Köprüsü’nün onarımına yardımcı olmak için Kuzeybatı Washington’a gittiğini. Karısı ve kızına dönerken bütün vadiyi tüketen yangının dumanını soluduğunu, yaşadığı kasabanın ve evinin küle dönüşünü, karısını ve kızını boş yere arayışını... Ve iyisiyle kötüsüyle daha pek çok şey hatırlıyor Grainier...

Haberin Devamı

Elbette doğrusal bir zaman çizgisi izlemiyor Grainier’ın hatıraları. Üstelik bu hatıraların ne kadarının gerçek ne kadarının zihin oyunlarından mamul olduğunu da bilemiyoruz. Zira; bu kadar üst üste gelen macera ve olay çok şeyi unutmasına yol açmıştır. İşte bu nedenle Grainier’in hatıraları hatırlaması en kolay olaylara, ölümlere, yıkımlara, karısı ve kızının hayaletlerine, ormanda dolaşan kurtkıza, ona eşlik eden köpeğine, renkli karakterlere ve bastırılan cinsel arzulara odaklanacaktır. Gerisi mi?
“Grainier’ın kendisi seksen yıldan fazla yaşadı, 1960’ları bile gördü. Gençliğinde batıya, Pasifik’e 15-20 mil bir mesafeye kadar gitti gerçi ama okyanusu hiç görmedi; doğuda da Montana’nın 40 mil içlerindeki Libby isimli kasabaya kadar gitmişti. Tek bir sevdiği, yani karısı Gladys, yarım hektarlık bir arazisi, iki atı ve bir arabası olmuştu. Hiç sarhoş olmadı. Hiç ateşli silah almadı, hiç telefonda konuşmadı...”

Haberin Devamı

‘VAHŞİ BATI’YA AĞIT
Denis Johnson romanı okumayalı çok zaman olmuş. Neredeyse 15 yıl. Sanıyorum ilk kez 2005’te Ayrıntı Yayınları ‘Yeraltı Dizisi’ içinde ‘Melekler’ romanını yayımlamış, edisyon ‘İsa’nın Oğlu’ ve ‘Fiskadoro’ ile sürmüştü. Bu üç romanda da benzer temaları farklı -ama hepsi de hareketli- hikâyelerle anlatıyordu Johnson. Roman ve hikâyelerin kahramanları sıradan, hatta toplumun en diplerinden gelen insanlardı. Hayatları pırıltısızdı belki ama bellekleri karmakarışık olmuş bu insanların hayatta kalmak için verdikleri mücadele dikkat çekiciydi. Ve Denis Johnson romanlarından en çok aklımda kalan hikâyelerine hareket ve şiirsellik katan diliydi.
‘Tren Düşleri’ ilk olarak Paris Review dergisinin 2002 Yaz sayısında biraz farklı bir biçimde yayımlanmış. O haliyle 2002 Ağa Han Kurgu Ödülü’nü ve 2003 yılında O. Henry Ödülü’nü kazanmış. 2011’de yayımlandığında da ilgi toplayan kitap, aynı yıl New York Times’ın en çok satan romanlar listesine girmiş ve 2012 Pulitzer Kurgu Ödülü’nün finalisti olmuş.
Eleştirmenlerden “Johnson’ın ‘İsa’nın Oğlu’ndaki destansı duyarlılığının minyatür bir sentezi” tarzında yorumlar aldığını görüyoruz. Aslında diğer romanlarında da gördüğümüz bir duyarlılık bu. ‘Tren Düşleri’nde daha kısa ama daha yoğun. Johnson, Robert Grainier’ın uzun hayatını kısa bir romanda ustalıkla destanlaştırıyor. Destanın arkasında ABD’nin mitleştirilen kuruluş hikâyesinden -özellikle 19. ve 20. yüzyıl Amerikan edebiyatında sıklıkla kullanılan yolculuk, arayış, yurtsuzluk gibi- izlekler, motifler var. Bir anlamda yazarın geleneğe gönderdiği bir selam. Öte yandan, “Klasik Amerikan söylencesi üzerine zengin, muhteşem bir kitap olsa da kendi mitolojisine inancını yitirmiş bir ülke için yazılmış”. Johnson, anlattığı hayatın, insani değerlerin çok gerilerde kaldığının bilgisiyle Grainier’ın hikâyesine trajik bir boyut katıyor. ‘Tren Düşleri’nde zamanın ve tarihin akışını Grainier’ın bulanıklaşmış zihninden izliyoruz.

Haberin Devamı

“Roman yazmaktan hoşlanıyorum” demiş bir söyleşisinde Johnson, “Okyanus gibi. Bir tekne inşa edip yola çıkabilirsiniz”. Belki bu nedenle romanlarında -özellikle ‘Tren Düşleri’nde- yolculuk ön planda. Kentlerde de dolaştırıyor kahramanını ama anlatısınına güzellik ve görsellik katan, Grainier’i insan eli değmemiş doğaya, ıssız mekânlara gönderdiği bölümler. Kanada sınırındaki iklimi sert bir kasabanın, insan dokusunu beyazlar, yerliler ve Çinlilerin oluşturduğu bir bölgenin atmosferi biraz karanlık, efsaneler ve hayaletlerle biraz gotik. Ormanların, madenlerin, kereste sanayisinin ve demiryollarının etrafına kurulmuş küçük kasabaların atmosferini vermeyi başarmış. Kimileri Hemingway’e benzetiyor ama bana kalırsa çok kendine özgü diliyle yapıyor bunu. Sanki yarım bırakılmış izlenimini veren cümleleri, bildirimsel durumlarda serbest dolaylı söylem kullanışı, şiire kaçan imgeleriyle çok ekonomik ve estetik bir üslup yakalıyor.

Haberin Devamı

Yalnız adamın düşleri
Tren Düşleri
Denis Johnson
Çeviren: Çiğdem Erkal
Holden Kitap, 2023
88 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!