Güncelleme Tarihi:
‘Kafesperest’, “İnsan, kalbi durduğunda değil, anlatacak öyküsü kalmadığında ölür” cümlesiyle açılıyor. Sait Faik de “Yazmasaydım deli olacaktım” der. Yazmak, aktarmak, anlatmak sizde nasıl bir duyguyu karşılıyor?
Yazmayı bir evlat gibi seviyorum ben. Ortaya ne zaman iyi bir şeyler çıktığına inansam -ki bu her zaman olmayabiliyor- kızım sınıfını takdirle geçmişçesine, oğlum zorlu bir spor müsabakası kazanmışçasına seviniyorum. Özlemim, onlara beni hatırlatacak, “Bakın, bunu benim babam yazdı” dedirtip kıvandıracak bir maneviyat bırakmak. Hem zaten edebiyat dediğin, içine ne kadar büyük taşlar atarsan at asla dolmayan bir kör kuyu; yeter ki dibinden o ‘culp’ sesinin geldiğini duy, taşının suya kavuştuğunu bil!
Her hikâyede anlatılan mekânın görsel bir çağrışım alanı mutlaka olur. Karakterlerin yaşadığı evi, geçtiği sokakları, L koltuğun üzerinde asılı olan hat soyutlamasının bulunduğu salonu ince işçilikli bir anlatımla okuyucuya aktarıyorsunuz. Sizce, hikayelerinizde kurduğunuz dünyanın bu denli ayrıntılı oluşu galerici kimliğinizle bağdaştırılabilir mi?
Tahliliniz doğru. Evet, bağdaştırılabilir. Benim mesleğimin özü, kariyerinin henüz başındaki gencecik ‘görsel hikâye anlatıcıları’nı keşfetmek ve onlara hikayelerini özgürce, doya doya anlatabilecekleri ortamı sunmak. Onların özgüvenleri arttıkça biricikleşen sanatları, dağarcığıma muazzam bir zenginlik katıyor, yazınımın gönüllü ‘ince gülleri’ oluyorlar. Sizin ‘ince işçilikli’ tabiriyle taltif ettiğiniz betimlemelerimin önemli bir kısmı, hayatımda halihazırda varlık gösteren nesnelerin imgeler toplamından ibaretler. Bu toplam küçük değil belki, ama sınırlı. Dolayısıyla sanatçılarımın bahşettikleri mütemmim muhayyile (tamamlayıcı hayal gücü) benim gibi rüya fakiri, çokluk analitik kafayla yazan biri için büyük şans diyebilirim.
Kitaplarınıza koyduğunuz isimler oldukça ilgi çekici. Çağdaş sanattaki gibi ‘Melek Tokadı’ ve ‘Kafesperest’in kavramsal çerçevesini sorsam...
Çağdaş sanatta sıklıkla vurgulanan ‘kavramsal çerçeve’ klişesini ‘Kafesperest’te ‘İhtira: (Paşam)’ adlı öykümde de kullanmıştım, teşekkür ederim dikkatli göndermeniz için. ‘Melek Tokadı’, yazıldığı dönem epey çalkantılı -ve düşey yönde- seyreden özel hayatımın itkisiyle çok yoğun bir duygulanım içerisinde ortaya çıktı. Bağlam belirgin; insan ruhunun iflah olmaz karanlığı... Bu kötücül karanlık, ama az ama çok, her hikâyede illaki var.
Yeni çıkan ‘Kafesperest’tekilerse uzun uzun düşünülerek tasarlanmış, çok oyunculu, çok katmanlı işler. Her birini ufacık romanlar gibi okunacak şekilde yazdım, “Bu bitti, sonrakine geçeyim” dedirtmesin, evvela şöyle bir soluklandırıp düşündürsün diye... Tabi kurguları da ‘Melek Tokadı’na kıyasla görece karmaşıklar. Ayrıca oldukça belirgin bir de kavramsal çerçevesi var; ömrübillah gönüllü mahpusluğumuzun altı duyumuzun izleğinde dışa vurumu. Her öykünün ana teması duyulardan birine matuf. Altı metin; beşi akli biri kalbi olan altı his...
Öykülerinizde sert konuları, hafif, uçucu ve bir o kadar da içten bir dille anlatıyorsunuz. Bu sert öykülerde kullandığınız alaycı dil sizce okuyucuda kafa karışıklığı yaratır mı?
Sanmam! Baskı altında yaşayan toplumların doğal direnme biçimidir mizah. Ciddi zekâ ister. Zalime verilen edilgen, lakin etkili bir karşılık olmasının yanı sıra mazluma verilen güçlü bir destektir de... Benim hikâyelerimdeki bireyler çokluk bu minvalde toplumlardan. Dayatmalara direnirler. En çok da mizahla yaparlar bunu. Zorlama bir tepkiden bahsetmiyorum. Bilakis içten, dozunda, tam olması gerektiği gibi bir tepki bu! Dolayısıyla ben metinlerimdeki ironinin ağır bir varlık evhamından arınma yöntemi olarak görüleceğini ve yadırganmayacağını düşünüyorum.
Osmanlıca ve Arapça kelimeleri özellikle mi kullanıyorsunuz?
Şüphesiz! Ben dilde mürur-u zamana (zaman aşımına) inanmıyorum. Dil yeni sözcüklerin ilavesiyle büyür, gelişir ve zamanın ruhunu yakalar, bunu kabul ediyorum. Gelgelelim dilin asıl zenginliği kadim sözcüklere sadakattedir.
Sıradaki kitabınızı yazmaya başladınız mı?
‘Kafesperest’teki öykülerin uzunluklarından, kurgularındaki karmaşıklıktan da anlayacağınız üzere yeni kitabım uzun bir novella ya da roman olacak. Henüz başlamadım çünkü halihazırda sinopsisi yazılmış, karakterleri çözümlenmiş iki taslak arasında seçim yapmam lazım. Bunlardan biri kompleks bir bilgisayar yazılımını merkez aldığı için uzman bir arkadaşımın kuracağı algoritmayı bekliyorum. Vaktinde gelmezse konusunu yakın dönem çağdaş sanat tarihinden alan diğerine başlayacağım.