Güncelleme Tarihi:
Son zamanlarda Latin Amerika’dan, özellikle de Arjantin’den birbirinden etkileyici romanlar okuyoruz. Latin Amerika edebiyatı denilince akla büyülü gerçekçilik gelir. Son yıllarda bu havadan çıkılıp daha sert, daha doğrudan anlatımlı gerçekçi romanlar yazılıyor. Abartmayan, düz, sade anlatımlarla, kısa metinlerle etkileyici eserler ortaya çıkıyor. Anlatım biçiminden çok ele alınan konularla gerçekçiliğe fantastik bir yan da ekleniyor.
Dolores Reyes, Arjantinli bir yazar, 2019’da çıkan ve kısa sürede birçok dile çevrilen ilk romanı ‘Toprakyiyen’de Buenos Aires’in en yoksul mahallelerinden birinde geçen fantastik gerçekçi bir öykü anlatıyor. Saliha Nilüfer’in çevirisinden okuduğumuz 176 sayfalık, kısa bölümlerden oluşan bir novella bu.
‘Toprakyiyen’, “Kadın cinayetlerinin kurbanlarına ve kurtulmayı başaranlara” adanmış. Anlatının kahramanının adını bilmiyoruz. Ona “Toprakyiyen” diyorlar. Aslında yaptığı toprak yemekten çok yutmak. Zaten bir süre sonra bedeni o toprakları çıkartıyor, kusuyor. Ama toprak karnında olduğu, tadını damağında hissettiği sürede o toprakla bağı olan kişi hakkında görüntüler beliriyor belleğinde. Bir düş gibi o görüntüleri izliyor. Kısacık bir parça da olsa o görüntülerden bir bilgiye ulaşıyor.
Toprağı ilk tatmasında annesinin ölümünün ardındaki korkunç gerçeği öğreniyor. Annesi babasının yumruklarıyla ölmüştür. “Babamı görüyorum, benimkilere benzeyen ellerini, yumruklara güç veren kollarını, ellerini kanca gibi onun kalbine, tenine gömüyor. Ve oradan nehre benzeyen bir şey başlıyor çağıldamaya.”
Anne yoksullar mezarlığına gömülüyor. Tabut alacak bile paraları olmadığından paçavraya benzer bir beze sarılı olarak toprağa veriliyor. Ne mezar taşı, ne de pirinç bir süs var diye anlatıyor.
Anne ölmüş, baba ortadan kaybolmuştur. İki kardeş, Toprakyiyen ve abisi, halalarıyla yaşamaya başlarlar. İlk başlarda her şey normal gibidir. Sıradan bir hayat, ev ve okul arasında geçen günler. Ta ki öğretmeni Bayan Ana kaybolana ve Toprakyiyen öğretmeninin cesedinin nerede olduğunu anlatan bir resim çizene dek. Polisin onca aramaya rağmen bulamadığı öğretmeni Toprakyiyen bir avuç toprak yuttuktan sonra belleğinde beliren görüntülerle çizdiği resimle bulunmasını sağlamıştır.
O günden sonra her şey değişecektir. Hala iki kardeşi yalnız bırakıp gider. Toprakyiyen okula gitmeyi bırakır. Abisi Walter bir kaportacıda iş bulur ve evleri mahallenin gençlerinin uğrak yeri olur. İki şişe birayı kapan gelir. Birlikte
PlayStation’da oynarlar, aynı aletten müzik dinlerler. İlkgençliğin heyecanıyla bir aşk ilişkisine girer. Bu yanıyla anlatı, genç bir insanın sevgiyi, dostluğu öğrenmesinin, büyümesinin hikâyesidir.
Gençler arasında ilişkiler, dostluk ve düşmanlıkları, her köşe başında gizlenmiş bekleyen ve ilk fırsatta hemen ortaya çıkan şiddeti betimler. Buenos Aires’in en yoksul mahallelerindeki yaşamı küçük dokunuşlarla birinci tekil kişi ağzından samimiyetle anlatır yazar. Şiddet her yerdedir ve cinsiyete dayalıdır. Erkek egemen dünyada kadınlar ya dışlanır, ezilir ya da yoğun şiddete uğrarlar.
Toprakyiyen sakin bir yaşamı sürdürüp ergenlik çağını tamamlamaya çalışırken bu şiddetin kurbanlarını simgeleyen toprak dolu şişeler bahçelerinde çoğalmaya başlar. Toprakyiyen’in kayıpları bulma yeteneği kulaktan kulağa yayılmaktadır. Kaybolan genç kızların, kadınların sayısının çokluğu, ailelerin çaresizliği abartmayan bir dille, sanki sıradan birer olaymış gibi anlatılır. Bu kadar çok kayıp normaldir. Şiddet toplumun içine işlemiştir ve birçok suç genellikle cezasız kalmaktadır.
Toprakyiyen hiç istemese de bu çaresizlik içinde son bir umut diyerek kapısını çalmış insanlara yardım etmeye başlar. Ama bu iş ruhsal durumunu etkileyecek, kâbuslar görmesine neden olacak, sonuç olarak da kendi geleceğini belirlemek için kararlar alacaktır. Abisi, kız arkadaşı ve kendisinin birlikte buldukları çözüm okura biraz acele edilmiş, erken gibi gelse de anlatılması gereken zaten anlatılmıştır. Gittikleri yerde farklı bir şey bulamayacakları ise pek meçhul değil bence.
Dolores Reyes, ‘Toprakyiyen’de şiddet dolu bir ortamda kayıplarla belirlenen hayatları kadın kahramanının bakış açısıyla anlatmış. Bir solukta okunan, çok şey düşündüren bir anlatı.