Zeynep Bölükbaşı

Erken Akıllan Geç Yaşlan

1 Ocak 2007
Erken Akıllan Geç Yaşlan adlı ikinci kitabını çıkaran yoga uzmanı Elvan Demirkan ile yaptığım röportajın ikinci bölümüyle merhaba diyorum 2007’ye! Mini rahatlamalar adını verdiğiniz pratikleriniz var. Okuyucularımıza birkaç örnek verir misiniz?

- Tabii... Trafikte araba kullanırken düşüncelerinize dalmış gitmişsiniz, sürekli kendinizi konuşuyorsunuz. Bu arada omuzlarınız kasılmış, dişlerinizi muhtemelen sıkıyorsunuz, nefesi ancak yaşayacak kadar alıyorsunuz. Vücudunuzda toparlanan bu tip bir gerginliği bırakabilmeniz için de önce fark etmeniz gerekir öyle değil mi? Ancak bu farkındalığı kazandığınız anda rahatlayabilirsiniz. Bu da kendimizi daha iyi hissettirir.

Günümüzde pek çok insan antidepresanlarla ’normal’miş gibi gözüken günlük hayatlar yaşamaya çalışıyor. Sizce bu çözüm mü?

- Antidepresanların kullanılmasına karşı değilim ama alışkanlık haline getirilip, strese karşı tepkimizi belirleyen dominant tek yol olarak görülmesine karşıyım. Çünkü kısa sürede bir kurtuluş sağlasalar da uzun vadede stres faktörüne ve yaşantımızdaki değişimlere gereği gibi adapte olabilmemize engel oluyorlar. Netliğimiz bulanıyor. Daha dengeli ve kendimize karşı verimli bir şekilde yaşamamıza engel oluyorlar.

Kitabınızda meditasyonu bir çözüm olarak sunuyorsunuz...

- Evet. Meditasyon, farkında yaşam pratikleri ve şartlarınıza otomatik tepki göstererek yaşamak yerine farklı bakış açıları öneriyorum. Amaç, düşüncelerimizi tarafsız fark edebilmek ve gerçeği sadece alıştığımız perspektifle değil, farklı yönleriyle görebilme yeteneğini geliştirmek.

Meditasyon için güzel bir tanımlamanız var: Medeniyet, insanı, tabiri caizse dışta ’yontuyor’, meditasyon ise içte yumuşatıyor. Nasıl yani?

- Medeniyet adına, materyal varlığa, duygusal ve ruhsal varlığımızı ezerek yatırım yapıyoruz gibi geliyor. Amerika’da şu aralar çok popüler bir politikacı var: Barack Obama. Güvenilir, gerçek, otantik karakteriyle 2008 seçimlerinde ilk siyahi başkan olabileceği şansını görüyorlar. Onun bir lafı var; "Bütçe açığımız var, bu önemli. Ancak Amerika’da beni daha da çok düşündüren açık, ’empati’ açığı!" diyor. Medeni toplumlarda başkalarının nasıl hissettiğine verdiğimiz önem gittikçe azalıyor, şefkat hissimiz köreliyor. İşte meditasyon bunu geliştiriyor.

Kendimize soracağımız en önemli sorunun ’haklı olmak mı, mutlu olmak mı’ olduğunu söylüyorsunuz. Neden?

- Çünkü haklı olduğumuzu ispatlamak için çok zaman ve zihinsel enerji harcıyoruz. Çoğunlukla da üstünde durduğumuz konular öyle hayati önem taşıyan konular bile olmuyor. En büyük stresimizin çoğu genelde en küçük, en önemsiz olaylara gösterdiğimiz tepkilerden, haklı olma ihtiyacımızdan kaynaklanıyor. Söylemek istediğim, savunduğunuz konudan vazgeçmeniz değil tabii ama kendi kendimize yaptığımız baskıyı ve bundan gördüğümüz zararı fark etmek, gerçekten neyin önemli olduğunu görebilmek ve ciddi sorunlarla, günlük problemlere aynı ağır tepkiyi göstermemeyi öğrenebilmek gerekiyor. Üstelik hiç, haklı olduğunuzu ispat ettiğinizde, karşınızdakinden "bana ne kadar hatalı olduğumu, senin ne kadar haklı olduğunu gösterdin, teşekkür ederim" gibi bir söz duydunuz mu? Savunmaya çalıştığımız pek çok konunun ölüm kalım meselesi olmadığını, egolarımızın çatışması olduğunu hatırlamakta fayda var...
Yazının Devamını Oku

Erken Akıllan Geç Yaşlan

25 Aralık 2006
Şahane bir teklif! Amerika’da yaşayan yoga uzmanı Elvan Demirkan, mucize değil, kabullenmesi daha kolay, ayakları yere basan bir değişim vaat ediyor. Eğer hazırsanız, bu hafta ve yeni yılın ilk günü olan önümüzdeki hafta, yeni çıkan "Erken Akıllan Geç Yaşlan" adlı kitabında hayatınızda yürümediğine inandığınız ve sizin elinizde olan birçok soruna rehber olacak. Mutlu yıllar!

Hayatla Mücadeleden Yaşamaya Geçiş adlı kitabıma almış olduğum ilgi çok memnun ediciydi benim için.. İlk kitabımda düşünce beden ilişkisinden bahsetmiştim. Her şey önce düşüncede başlıyor, vücudun bu düşünceye gösterdiği fiziksel tepkiyle de duygularımız ortaya çıkıyor. Öfke, kıskançlık, endişe, gibi... Bu kontağı/bağı hissetmeye başladığımda kendimle ilişkimi değiştirmemi sağlayan çok önemli bir şeyi fark ettim: Öfke ve şiddetle kendimi ispat etme, dediğimi kabul ettirme ihtiyacım, huzur ihtiyacımdan daha büyük olamazdı" diyor yoga ve stresle uyumlu yaşam uzmanı Elvan Demirkan... Ve ikinci kitabında 40 yaşına girmesinin de verdiği aydınlıkla hayatımızı sakin ve huzurlu hale getirmenin yollarını gösteriyor.

2007’yi karşılamamıza birkaç gün kala, yeni yıl kararları almadan önce Elvan’a kulak verin; inanın, tecrübe konuşuyor! 

İkinci kitabınız "Erken Akıllan Geç Yaşlan"... Nereden aklınıza geldi böyle bir kitap yazmak? Bu kitapla ne söylemek istiyorsunuz?

- Stresle baş etmek icin pek çoğumuz kendimize uzun vadede daha çok zarar verecek yollar seçiyoruz. Hisleri bastırmak, işkoliklik, alkol, sigara bunlardan birkaçı.. Vücudun esnekliğini ve direncini kaybetmesini, ağrı ve sızıların artmasını, yaşlılığın kaçınılmaz sonucu olarak görüyoruz. Bu görüş şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor. Yüksek tansiyon, kalp hastalığı, romatizma sadece yaşlılığın belirtileri değil. Aslında yıllarca vücudun ihtiyaçlarını, bakımını, vücut ve düşünce bağını ihmal etmiş olmanın sonuçları bunlar. Hayatınızda bu noktalara (çok erken!) gelmemeniz için, pek çok bakış açısı, strateji ve teknik var. Kitabımda bunu vermeye calışıyorum.

40 yaş sizin için dönüm noktası mı oldu? Nasıl?

- Yaşlanmaya karşı bilincim artmaya başladı. Hayatımda aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar beklememeyi öğrenmeye başladım. Yediklerime, vücudumun sesine, stres faktörüne nasıl tepki verdiğime, şartları kontrol etme ihtiyacıma karşı çok daha duyarlıyım. Bu yaşıma kadar dış görüntüme çok önem verirken, artık içteki kaynaklarımı da doldurmam gerektiğini anladım, çünkü hayatımın geri kalan zamanını elde edemediklerim, hayal kırıklıklarım ve korkularımla geçirmek istemiyorum. Bir de düşünüyorum da 20’li 30’lu yaşlarımda mutlu olmak için beklentilerim aslında beni gerçekten mutlu edecek şeyler değildi (Bu pek çoğumuz için geçerli). Çözümü dışarıda aramaktansa, kendi potansiyelimi kullanmayı öğrenmeye başladım. Bu insanı çok daha tatmin ediyor.

Telaşlı yaşamlarımızda, içimizde gerçekten de rahatlamaya, huzura karşı bir toleranssızlık mı var? Bu nasıl oluşuyor?

- Hayat tarzımız, bilincimiz dışında bizi fiziksel ve zihinsel olarak bitkinleştiriyor olabilir. Mesela en ufak bir baş ağrısında, bir burun çekmede, biraz mideden rahatsız olmada hemen sadece semptom giderici ağrı kesicilere ve yatıştırıcılara sarılmak pek çok kişinin alışkanlığı. Vücudunuz yaşam şeklinizde bazı değişiklikler yapmanız gerektiğinin haberini veriyor, ama siz alıştığınız şekilde yaşamaktan ödün vermek istemediğiniz için, vücudun verdiği sinyalleri de görmezden gelen bir hayat yaşıyorsunuz. Sürekli sıkıntılı ve depresif olmanızın sebebi fiziksel olduğu kadar zihinsel açıdan da yorgun olmanız. Vücudun olduğu gibi düşüncenin de o telaşlı rutinden ara ara uzaklaşması şart. Tek gereken vücuda biraz daha güvenip, sinyallerine açık olmayı öğrenebilmek; nerede durulacağını veya değişiklik yapılması gerektiğini bilebilmek.

Otomatik pilotta yaşamaya nasıl karşı koyabiliriz? Enerjimizi efektif olarak nasıl kullanabiliriz?

- İlk adım, şimdiki durumunuzun ne olduğunu fark etmek... Değişebilme süreci, yaşama bugüne kadar nasıl yaklaştığınızı net bir şekilde görebilmekle başlar. Mesela yaşantınızın birçok yönünde, kontrolünüz altında olmayan şeyler için bile ne kadar boşa kürek çektiğinizi ve enerjinizi tükettiğinizi fark etmezseniz, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemeye devam edersiniz. En önemlisi tepki gösterme alışkanlığından kurtulup, yeni perspektif alışkanlıklarınızı oturtmak...

Devamı haftaya...

NOT:
2006’ya girerken yeni yıl hediyesi olarak "Cevaplar Kitabı"nı önermiştim; 2007’ye girerken ise "Erken Akıllan Geç Yaşlan"ı öneriyorum. Şahane bir yeni yıl ve iyi bayramlar diliyorum şimdiden!
Yazının Devamını Oku

Oo piti piti karamela sepeti!

18 Aralık 2006
Yılın sonuna doğru parça pinçik bir Çekirge hazırladım size; istediğinizi seçin beğenin! GİDİN

İçinizde bir sahne yaratın ve hayatınız izleyin... Hayatınızı izleyin ve ’oyun’u değiştirin! Aykut Tankuter tarafından gerçekleştirilen Lotus çalışmasını kendinize yeni yıl hediyesi olarak verebilirsiniz.

Neden Lotus?

Bu çiçeğe Uzakdoğu’nun bilgeleri "cennetin çiçeği" derler ve oralarda kutsal sayılır. Biyolojik özelliğidir onu kutsallaştıran.

Bütün bitkiler önce çiçek açar ve sonra meyve verirler. Ama Lotus farklıdır; o aynı zamanda çiçek açar ve meyvesini de çiçek açtığı anda verir. Yani bugünü ve yarını aynı anda temsil eder. Tibet’in Lama’ları, Hindistan’ın Budistleri, Yogiler bunun için meditasyon sırasında bir Lotus çiçeği pozisyonundadırlar.

Meditasyon

Lotus çalışmasında meditasyon yol göstericidir. Çeşitli meditasyon teknikleriyle katılımcılar içsel yolculuklarını başarıyla yaparlar. Meditasyonlar aynı zamanda kişinin kendi gücünün farkına varmasını ve hayatı yeniden yaratabilme potansiyelini keşfetmesini sağlar.

Grup çalışması

Tüm grup çalışmalarında olduğu gibi Lotus çalışmasında da katılımcıların bir grup enerjisi yaratarak kişisel paylaşımlarda bulunmaları sağlanır. Grup çalışması diğer yanıyla, başka realitelerin kavranması ve başka realitelerin onaylanması bakımından deneyimler sunar.

Oyun

Lotus çalışması çeşitli dramatizasyonlarla desteklenen bir ruhsal çalışmadır. Amaç, kişinin kendi yaşamını bir "seyirci" gibi izlemesini, yaşam oyununda yaptığı hataları görmesini ve korkularıyla yüzleşmesini sağlamaktır. Oyun eğlenceli ve öğreticidir.

19 Aralık: 09.30-17.00

26-27 Aralık: 09.30-17.00

Bilgi için: Ay Danışmanlık ve Eğitim Merkezi; (0212) 352 93 50

DENEYİN

LaleAnnem’den bir mail geldi. Doğal terapiler uzmanı Haluk Otman, hepimizin günlük yaşantısında karşılaştığı stres, yorgunluk, beden ağrıları konusunda kolaylıkla uygulayabileceğimiz basit ama etkili bilgiler vermiş. Günlük hayatımızda işimize yarar diye düşündüm!

Tuzlu su mucizesi

Denize girdikten sonraki dinlenmişlik ve arınmışlık halini hepimiz biliriz. Havuza girdiğimizde ise bunu hissetmeyiz. Sebebi sudaki tuzdur. Tuzlu su bedende birikmiş negatif elektriği iletkenliği sayesinde sizden alır götürür.

Sizler de akşam eve geldiğinizde bütün günün üzerinizde bıraktığı ağır etkiler ve stresten kurtulmak için ya da toplantı, sınav gibi üzerinizde gerilim yaratan durumlardan önce ellerinizi bir miktar tuzlu suyla yıkadığınızda bu birikmiş olan negatif elektrikten kurtulur ve arınırsınız.

Benim uyguladığım yöntem, her akşam eve geldiğimde sabunlamadan önce ellerimi, banyomda lavabo başında hazırlayıp bıraktığım bir miktar tuzlu su ile yıkamak oluyor. Belirtmeliyim ki reiki ve şifa ile uğraşan dostlarımın, seans öncesi ve sonrası bunu uygulamaları kendilerini ve uygulatıcıyı korumada büyük yarar sağlıyor.

Kulak masajı

Kulak, ceninin ana rahmindeki duruşunun şematik olarak aynısıdır. Ve tüm akupunktur noktaları kulak üzerinde bu esasa göre yer almıştır. Başınız, boynunuz, beliniz, sırtınız, bacaklarınız, kalçanız, ayaklarınız, omzunuz ağrıdığında yapacağınız tek şey, kulaklarınıza masaj yapmak. Kulağınızı baş ve işaret parmaklarınızın arasına alıp kulak kepçesinden başlayarak, dayanabildiğiniz kadar güçlü ve sıkarak masaj yapın. İlk anda bazı noktalar acıyacaktır. Kısa bir süre sonra bu ağrılar kaybolacaktır. 2-3 dakika bu masajı yapmanız yeterli olur. İsterseniz uzatabilirsiniz de...

Hiçbir yan etkisi olmayan bu uygulamayı her zaman her yerde kendinize ve ağrısı olan yakınlarınıza uygulayabilirsiniz. Yorulduğunuzda, uzun otobüs ya da araba yolculuklarında oturmaktan ağrılara maruz kaldığınızda, çok üşüdüğünüzde ve bedeninizi dengeye kavuşturmak için bu uygulamayı kullanabilirsiniz. Önemli olan; kulağın her noktasına dokunun. Kulağınız size hemen yanıt verecektir. Kulaklar bedeni hisseder, görür ve duyar.

Vizyon çalışması

Gözlerinizi kapatın. Çeşitli görüntülerle kendinizi temizlediğinizi, müspet enerjilerle dolduğunuzu düşleyin. Beyin hayal gücüyle gerçeği ayırt etmez. Bunlara tepki verir. Tıpkı kabuslardan nefes nefese ya da ağlayarak uyanmamız gibi.

Ben, bu vizyonlarda kendimi tropik bir adada, ağaçların çevrelediği, dibi görünen berrak bir suya sahip olan güvenli bir göle daldığımı düşünürüm. Suyun içinde yüzdüğümü, ferahlatıcı hissi olan suyu teneffüs ettiğimi ve bu suyun bütün hücrelerimin içinden geçtiğini, geçerken bedenimdeki bütün kirliliği, tortuları ve negatif birikintileri alıp götürdüğünü düşlerim. Temizlendiğimi ve arındığımı hissederim.

Siz de kendinize ait vizyonlarınızı oluşturun. Kural yok, belli şekiller yok, özgürsünüz. Bilin ki bedeniniz ve beyniniz buna tepki verecektir. Bunu sıklıkla yapın ve inanın. Problemlerinize odaklanmak yerine içinizdeki o muazzam şifaya odaklanın. Sizi her an yakalanabileceğiniz amansız hastalıklardan koruyan, tıbbın çare bulamadığı kadar güçlü ve karmaşık hastalıklardan daha güçlü olduğu için sizi koruyan şifayı düşünün. Ve ona teşekkür edin.

ALIN

Atlas’tan özel kitap: Doğal Güzellik

Domatesin daha parlak yanaklara sahip olmayı kolaylaştırdığını biliyor muydunuz? Peki elmayla vücut nemlendiricisi yapabileceğimizi? Türkiye’nin keşif ve coğrafya dergisi Atlas, aralık sayısında herkese "Doğal Güzellik" kitabı veriyor. Deneyimli botanikçi Cenk Durmuşkahya’nın hazırladığı özel kitap, güzellik bitkilerini tanıtıyor, kolayca hazırlanabilen tariflere yer veriyor. "Doğal Güzellik" kitabı mutfağımıza giren bitkilerin şimdiye dek bilmediğimiz özelliklerini tanıtıyor, güzelliği korumaya nasıl yardımcı olabileceklerini gösteriyor. Güzelliğe doğal bir bakış için hemen bir Atlas alın.
Yazının Devamını Oku

Buluttaki Küçük Melek

4 Aralık 2006
Önce kuş tüylerinin sırrının peşine düştük, şimdi de Buluttaki Küçük Melek’le tanışıyoruz. Yıl sonuna yaklaşırken Çekirge’de ilginç şeyler oluyor! Geçtiğimiz hafta Çekirge’de Bahar Korçan’ın bana anlattığı ve "Kuş tüylerinin sırrı" başlığıyla yayınladığım yazımla ilgili olarak Zerrin Türe Sütçü’den ilginç bir mail aldım. O da bana kendi hayalini anlatıyordu. Çekirge aracılığıyla bu hayalini gerçekleştirme imkanı bulacağına inanarak kaleme almış düşüncelerini. Umarım bu hayali gerçekleşir.

Zerrin, Atatürk Havalimanı’nda Personel Geliştirme Müdürü olarak çalışıyor. Eşi de Türk Hava Yolları (THY) pilotu. Ona evlilik günü hediyesi olarak çevirip bastırdığı bir kitabını gönderdi bana. Buluttaki Küçük Melek adlı bu kitapta, bir pilotun bulutların arasındayken uçağın kanadında tanıştığı küçük melek sayesinde hayatla ilgili keşiflerini okuyoruz. Tabii bir taraftan da dünyanın pek çok yerine uçuyoruz. 54 sayfalık minicik bir kitap, ama bana kalırsa tıpkı Richard Bach’ın ünlü kitabı Martı gibi bir etki bırakıyor insanda. Kısa ve öz. Zerrin, bu kitabın özellikle anneler tarafından çocuklarına uykudan önce okunmasını arzu ediyor. Olabilir tabii, ama bence önce kanatlarını epey önce yitirmiş yetişkinler okumalı bu kitabı. Kitabı anlamalı ve çocuklarına aktarmalılar... Zerrin, bugüne kadar çocuklarla ilgili pek çok sosyal sorumluluk projesine maddi katkıda bulunmuş, ama en büyük dileği, Buluttaki Küçük Melek’i Unicef ya da Kardelen projesi için bastırıp bütün gelirini bağışlamak. Umarım bir yayınevi bu dileğini gerçekleştirir. Bu hafta da hayalle gerçeğin buluşmasını yaşayacağız Çekirge’de! İnanın, hayat böyle çok güzel!

İşte o mail

"Köşenizi severek okuyan bir okurum. Bahar Korçan’ın ’Kuş tüylerinin sırları’ hikáyesini severek okudum. Yıllar önce eşime evlenme günü hediyesi olarak Almanca’dan çevirdiğim ve özel olarak bastırdığım bir kitap var: Buluttaki Küçük Melek. Bu kitabı size ve Bahar Hanım’a göndermem gerektiğini düşündüm. Kısa bir hikáye, ama benim en kötü anlarda bile insanlara olan inancımı ayakta tutmama yardımcı oldu. Bu hikaye, tüylerin nasıl önümüze düştüğünü, kimler tarafından atıldığını sizlere (ve tabii ki Bahar Hanım’ın kızı Lal’e) de açıklamış olacak.

Kitabı, annelerin çocuklarına uyku öncesi okumalarını hayal ediyorum... Son sayfaya gelince de çocuklarının yanına uzanıp ’Bak, sen bana yukarıdan gönderilen, kanatları düşmüş bir meleksin bebeğim. Ben, baban, arkadaşların, komşular hepimiz birer meleğiz. Sadece bazılarımız bunu unutuyor; içimizdeki ve karşımızdaki meleği göremiyor. Bunu hep hatırlatalım birbirimize...’ deyip sonra da onları öpüp uykuya yatırsalar ve onlar da rüyalarında uçup yolcu uçaklarının kanatlarına konsalar...

Bizim ülkemizde bu inanca, sıcaklığa ve maneviyata çok ihtiyaç var. Ben bir 7/24 eğitimcisi olarak görüyorum kendimi. Her yerde birilerinden bir şey öğrenip bir şeyler verebiliyorum onlara. Ama bunun asıl başlaması gereken yer, evde ve minik çocuklarımızla olmalı, öyle değil mi? İnanın kaptırdım kendimi ve içim pırpır oldu birden. İnşallah güzel şeyler olacak!

Tesadüflere inanmam

Hayalim, bu kitabı bir gün faydalı bir amaç için kullanmaktı. Bu konuda bugüne kadar harekete geçememem, hem biraz çekingenliğimden hem de basından uzak olmamdan ve nereden başlamam gerektiğini bilmemden ileri geliyor galiba.

Ben dindar ve baskıcı olan aileme karşı çıkarak eğitim hayatımı sürdürdüm. Bu nedenle Kardelenler projesine her zaman elimden geldiğince maddi destekte bulundum. Fakat bunların, sıcak bir taşın üzerine düşen küçük bir damla sudan fazla olmadığını da düşünmeden edemedim. İçeriğini ve insanlara vermeye çalıştığı mesajını beğendiğim bu kitabı, tüm gelirlerini bu projeye dahil ederek, bastırmak isterdim. Kitap basım ücretlerinin ne durumda olduğundan emin değilim, ama bu konuda sponsor bile bulabilirim diye düşünüyorum.

Ben hayatta tesadüflere inanmam. Yaşanan her şeyin bize iletmek istediği bir mesaj, bir olanak, bir yol içerdiğini düşünürüm. Sizin köşe yazılarınızı okumam, Bahar Hanım’ın hikáyesinin burada yer alması, bende yarattığı çağrışım ve sonunda size yazmam... Bunlar tesadüf değil bence. Belki artık bu küçük meleğin kitaptan çıkıp, dünyada bir iyilik yapma zamanı gelmiştir. Belki de ben ve siz sadece bunun için bir aracı olacağız... Kim bilir...

Çekirge’nin Notu

Ben de tesadüfe inanmıyorum Zerrin. Ama yine de hayat içinde ’tesadüf’ olarak adlandırdığımız ve bize mutluluk veren olayların evrenin, yaradanın bize küçük oyunları olduğuna inanırım. Bahar Korçan’ın, senin, benim, küçük meleğin ve Çekirge okuyucularının buluşması da böyle oldu sanırım. Bundan sonra olacakları da o tesadüfler belirleyecek!
Yazının Devamını Oku

Kuş tüylerinin sırrı

27 Kasım 2006
Ünlü moda tasarımcısı Bahar Korçan, spiritüel yanı oldukça güçlü bir kişidir. Doğamızın gerektirdiği hız sınırını aştığımız büyük şehir yaşamında, hálá iç sesini duyabilen nadir insanlardan da denebilir. Onun kuş tüyleri uçuşan masalı, pazartesi için epeyce iç ferahlatıcı!

Başka bir zaman, başka bir mekan... Yani ne Çekirge yazısı için röportaj ne de planlanmış bir buluşmaydı bizimkisi Bahar Korçan’la... Ama ne çok şey konuşuverdik bir anda! "Eh, demek ki böyle olması gerekiyormuş" dedim yoğun bir Nişantaşı trafiğinde evime gitmeye çalışırken.

Sonra arabamın camına sarı bir yaprak düştü, irkildim. Bir anda Bahar Korçan’ın anlattıklarını mutlaka yazmam gerektiğini fark ettim; herkesin bilmesini istedim! Hayatın bu kadar çabuk ve anlamsız geçip gitmemesini diledim. Ben, onun kuş tüylü masal koleksiyonundan çok etkilendim! Bakalım siz de beğenecek misiniz?

Hayatın içindeki sırlar

Bahar Korçan, sadece elbise çizen bir moda tasarımcısı değil. Koleksiyonları, tasarım-şiir-kıyafetler-felsefe barındırıyor! Bunun nedenini, nasılını hep merak etmişimdir. Sordum, "Öyle geldi. Hani ben bunu böyle yapayım demedim inanın" dedi ilk tepki olarak.

"1992’de ilk kez yurtdışına tasarımlarımı sunduğumda şiirleri, hikayelerimi de anlattım ve herkes çok şaşırdı" diyen Bahar Korçan, bunun üzerine "Niye herkes şaşırıyor? Zaten herkes böyle yapmıyor mu?" diyerek şaşırmış! "Nasıl bir kelimesi, duygusu, felsefesi olmadan koleksiyon yapılır ki? Kendimle çok dalga geçmiştim sonra! Neticede hayata, insana dair bir şey yapıyorum ben. İnsan o kadar derin ve kocaman ki evren gibi, ben ucundan bir parçayı tutup o hikayenin içine koyuyorum. Tabii ki onun bir bağlandığı yer olacak. Bu kumaşlar, dokular birleşiyor ama kelimeleri de var, işin duygusu, dayandığı felsefesi de var. Benim böyle bir bütün görme olayım var. Bu mesleki yolculuğum için şahane, ama bazen her şeyi böyle gördüğüm için insanlara bunu anlatmakta zorlanıyorum. Kendimi çok yalnız hissettiğim anlar oluyor" diye toparlıyor hem işine hem hayata yaklaşımını...

Peki her sezon için bu kadar derin içerikli koleksiyonlar hazırlamak zor olmuyor mu? Nelerden ve nerelerden besleniyor Bahar Korçan?

"Hayattan ve hayatın oluş şeklinden. Beni spiritüel derinlikler ve felsefeler etkiliyor. Çünkü orada her şeyi buluyorum. İnanılmaz bir sistem kurulmuş. Bunu anlama ve çözme yolundaki her şey beni çok etkiliyor. Hayatın içinde bazen küçük sırlar var."

Yan yana güzel kelimeler bunlar, ama içeriğine biraz daha dahil olmamız için açıklamaya ihtiyacımız var. Gülümsüyor Korçan ve başlıyor anlatmaya:

"Bir önceki kış koleksiyonumdan örnek vereceğim. Koleksiyona başlamadan öncesiyle ilgili bir dönem vardır. Zamanı belli değil, ama kafanızın içinde bir sepet var, devamlı orayı dolduruyorsunuz. O sıralarda da hep Galata Kulesi beni çok çekiyordu. Bir anda kalkıp gidiyordum. Bu arada eşim ve kızım da şahittir, buralara giderken yolda hep kuş tüyü buluyordum. İlk günden itibaren alıp cebime koyuyor, yola devam ediyordum. Sonra onları eve getirip bir kasede biriktirdim. O tüyler hep önüme düşüyor, inanamıyorum!"

Hakikaten inanılacak gibi değil zaten! Zaten kızı Lal de "Anne, yukarıdan birisi atıyor herhalde" demiş haklı olarak!

"O sıralar koleksiyonun hikayesini yazıyordum. Bir masal yazmaya karar verdim. Pera ile Sultanahmet Tepesi arasında olan çok romantik bir masal yazdım. Geçmişte de İstanbul’un bu iki tepesi birbiriyle pek anlaşamazmış, çünkü Müslüman tepesi olarak bilinen Sultanahmet’e karşın Pera, Levantenlerin tepesiymiş. Benim masalımdaki kız, Sultanahmet, çocuk Pera tepesinden. Bir şekilde Galata Kulesi’nde buluşuyorlar. Ama tüylerin bir işe yaraması lazım, çünkü masalın içinde o tüyler kızın önüne düşüyor! Masalın sonunu eşim getirdi: ’Hani aradığın melek var ya, o atıyor tüyleri’ dediği anda bana göre masal bitti! Hakikaten ben bunu üç ay boyunca yaşadım, o tüyleri topladım ve sistemde öyle bozukluk var ki, insanlar sevgiden o kadar uzaklaşmış ki, masal bu ya, bütün bunun başındaki melek, kendini görenlere üzüntüden tüylerini döküyor."

Hem gerçekçi hem hayalgücü dolu bir koleksiyon oluyor böylece geçen sezon... Ama Bahar Korçan için çok daha değerli: "Bir mucizeydi açıkçası. Böyle bir sürü şey var hayatımda. Koleksiyonlarımı böyle dipten yaşıyorum işte" diyor. Çok hoşuma gidiyor...

Şu an Galata’da bir hayat kurmuş durumda Bahar Korçan. Bunda da mistik bir yön buluyor: "Galata bizi çağırdı sanki. Evimiz, atölye ve eşimin işi Galata’da. Hatta daha ileri giderek derneğin bir projesini de Beyoğlu Belediyesi’yle birlikte orada gerçekleştireceğiz. Tıpkı New York’taki Soho gibi Serdar Ekrem Sokak’ı, tasarımcıların mağazalarını açtığı bir bölge haline getireceğiz. Orada çok önemli birkaç proje var. Bir tanesi, Kamondo Han bitiyor. Çok özel bir bina, altında küçük dükkanlar olacak. Tasarımcılar olarak orada kendimize mekanlar seçtik. Oraya ilk giden Ümit Ünal’dı. Bizi hep çağırıyordu. Şimdi hepimiz o yoldayız. Kendi masalımızı yazmaya karar verdik!"
Yazının Devamını Oku

4 günlük sessizlik

20 Kasım 2006
Büyükada’daki Naya Retreats, kendi konularında uzman eğitmenler eşliğinde 4 günlük sessizlik programına davet ediyor. Eğer kendinizi uyuşuk, depresif, baskı altında, takatsiz, hastalığa meyilli hissediyorsanız, derinizde açıklayamadığınız lekeler oluşmuşsa, sindirim, dikkat toplama sorunlarınız, sık sık ruh haliniz değişiyorsa, o zaman büyük olasılıkla zehir yüklenmesine uğramışsınızdır.

l Zehirler nereden gelir?

Her yıl 5 bin yeni kimyasal maddeye maruz kalmaktayız. İşlem görmüş yiyecekler ve kötü beslenme, bedende zehir birikimine neden olur. Modern tarımda kullanılan böcek zehirleri yine bedende birikerek hasara yol açar. Günlük yaşamda kullandığınız birçok diş macunu, şampuan, ev temizleme maddesi vb. ürünler. kanser yapıcı olarak bilinen kimyasal maddeler içerir. Kirlilik, şimdiye kadar olan bütün zamanların en yüksek düzeyine ulaşmış durumda.

l Zehirleri nasıl atacaksınız?

1- Bir arınma ya da oruç tutma programına katılarak bedeninizin zehirleri atmasına olanak tanıyın.

2- Yeme ya da diyet alışkanlıklarınızı değiştirip bedeninizin ılımlı bir tarzda arınmasını sağlayın.

Şimdi size kısa bir arınma programı tavsiye edeceğim. Hem İstanbul’da hem değil! Yani Büyükada’da... 22 Kasım Çarşamba akşamı başlayıp 26 Kasım Pazar akşamı sona erecek 4 günlük bir içsel sessizlik... Bu inziva çalışması, Aya Nikola ve Naya’da gerçekleştirilecek. Program dahilinde neler yapılacağını da sıralayayım:

1- Mary Garner ile detox: Meyve suları, lavman, şifalı otlar vb. ile arınma, beslenme ve sağlıklı yaşam üzerine dersler...

2- Bhanu Foxley ile bireysel duygusal kinesiyoloji: Kişisel başarı ve mutluluk, profesyonel iş yaşamında başarı, zihinsel ve duygusal denge ve sağlık, bereket ve para, enerjinizi artırmak, korkular, endişeler ve fobiler, şiddetli arzular ve bağımlılıklar, kilo kontrolü, sigarayı bırakma...

3- Ludwing Lehner ile meditasyon eğitimi:
Eski bir Vedic meditasyon tekniğine inisiye ederek hakiki içsel doğanızı size hatırlatıyorum" diyen Ludwig ile içsel sessizliği ve genişlemiş bir bilinci deneyimleyeceksiniz.

4- Gonca Gürses ile sesle şifa: Kendi sesinizi öz dönüşüm ve şifa için nasıl kullanacağınızı öğreneceksiniz.

5- Ekin: Maria Isabel Stadel ile renkler, resim: Bu yaratıcı süreç, resim yapmanın biricik bir formunu ortaya çıkarır ve resim yapmak duyusal bir deneyime dönüşür. www.ekinart.com

6) Nazım Hodo ile dikşa (deeksha):
Bu enerji, beynin huzursuz bölümlerini sessizleştirir ve diğer bölümlerini aktive eder.

Yerinizi (0216) 382 45 98 numaralı telefondan ya da www.onenessuniversity.org adresinden ayırtabilirsiniz.

Yogilates eğitmeni olmak ister misiniz?

Pilates ve yogayı birleştirdiği ve "Yogilates" adını verdiği tekniğin yaratıcısı Jonathan Urla, ilk Türk yogilates eğitmenlerini yetiştirmek için OWO’nun organizasyonu ile İstanbul’a geliyor. Urla, New York’taki merkezinde birçok işadamı ve sanatçıya eğitim veriyor. Eğitimin birinci bölümünü bitirenler uluslararası pilates sertifikası, üç bölümünü de bitirenler Yogilates eğitmenlik sertifikası alacaklar. 1-4 Aralık tarihleri arasındaki eğitimin fiyatı 650 $... Ayrıntılı bilgi ve kayıt için: (0212) 287 99 98
Yazının Devamını Oku

Ne yerseniz o olursunuz!

13 Kasım 2006
Detoks, bir çılgınlık mı yoksa kirli dünyamızı arındıracak bir mucize mi gerçekten? Bu sorunun yanıtını, 24 Kasım’a kadar Türkiye’deki detoks kampını yönetecek Amerikalı beslenme koçu Jennifer Hnat ile aradım. Sonuç mu? Aşağıda efendim...

Sizin bir beslenme uzmanından farkınız nedir?- Felsefem farklı. Ben periyodik olarak detoks yapmanın, saf ve taze gıdalarla beslenmenin, kişiyi iyileştirdiğine ve şifalandırdığına inanıyorum. Çok ciddi hastalıklarını diyet yaparak ve yaşam şekillerini değiştirerek tedavi eden birçok insan tanıyorum. Geneneksel diyetisyenler sağlıklı beslenmenin bu açısıyla çok ilgilenmiyorlar.

n Aldığınız vejetaryen ve doğal gıdalar eğitimi sonrası hayatınız nasıl değişti?

- Beslenme düzenimi çiğ sebze-meyveye yönlendirdikten sonra, ilk olarak kariyer ve ilişki stresi nedeniyle aldığım 8 kiloyu verdim. Çalışmak, yaratıcı olmak için daha çok enerjim ve motivasyonum olmaya başladı. Ve bunlar hiçbir ilaç kullanmadan beni depresyondan çıkardı. Bedenimi toksinlerden temizledikçe daha net düşünmeye, bir probleme odaklanmak yerine çözüm odaklı olmaya başladım. Sezgilerim ve içsel rehberliğim güçlendi. Gerçek hayat amacımın ne olduğunu sorgulamaya ve araştırmaya başladım. İnsanlar bana "Neler yapıyorsun da böyle harika görünüyorsun" diye sorar oldular.

n Siz kimsiniz? Kişisel tarihinizden biraz bahseder misiniz?

- Sağlık ve beslenme konularının önemini 20 sene kadar önce ortaokul çağlarında algılamaya başladım. İlaç kullanmayı sevmiyordum. O dönemler alternatif sağlık kitapları okur, üzerimde deneyler yapardım. Daha sonra Georgia Üniversitesi’nde Tüketici Gıdaları ve Nutriton üzerine eğitim aldım. Ardından master çalışmamı vejetaryen ve çiğ beslenme nutritionisti Gabriel Cousens’in yanında, Arizona’da tamamladım. Sonunda NEWtrition adındaki gıda danışmanlık şirketimi Atlanta’da kurdum. Özellikle Amerika’da sık sık detoks kampları düzenliyorum. Energy of Life’ın sahibi Banu Can ve OWO’nun sahibi Fulya Eyilik beni Türkiye’ye davet ettiği için de Richmond Nua Otel’de detoks kampı düzenlemek üzere Türkiye’ye geldim.

n Evde detoks yapmanın yolu var mıdır?

- Ne yaptığınızı tam olarak bilmeden evde detoks yapmanızı tavsiye etmem. Sağlık durumunuzu daha kötüye götürebilir, hatta kendinize zarar verebilirsiniz. Ben kişilere profesyonel bir detoks programına katılmalarını öneririm.

n Sebze ve meyveleri nasıl tüketmeliyiz?

- En ideali, meyve ve sebzeleri pişirmeden tüketmek. Çiğ gıdalar tüm enzim, mineral ve vitaminleri üzerinde tuttukları için pişirilmiş hallerinden çok daha faydalı olurlar. Bunun için taze sıkılmış meyve ve sebze suları içebilir, çiğ salata yiyebilir, meyve tüketebilirsiniz. Eğer pişmiş yemek yemek istiyorsanız, çok hafif bir şekilde ve mümkünse buharda pişirmek veya hindistancevizi yağı gibi sağlıklı yağlar ile pişirmek daha sağlıklı olacaktır.

n İşlenmiş ya da hormonlu dediğimiz gıdaları tüketmekten nasıl korunabiliriz? Bilmeden tükettiğimizde ne olur?

- Bunları yemeyi bırakarak üretici firmaları desteklememiş olursunuz. Çünkü hormonlar, hayvanların daha çabuk kilo alması için, hayvanların ürettikleri süt miktarını artırmak, tükettikleri yemleri ise azaltmak, yani çabuk yoldan para kazanmak için kullanılıyor. Sentetik hormonlar kanser riski taşımaktadır. O yüzden gıdalar konusunda çok bilinçli olmamız gerek. Çok sık söylenen bir söz vardır, "Her ne yiyorsan osun" diye. Bu sözü unutmamak gerek.

n Siz bir gün içinde nasıl beslenirsiniz?

- Günde en az 1 litre su tüketirim. Acıktığımda evde yaptığım en favori karışımım, suda bekletilmiş kabak, karnıbahar tohumları, altın üzümler, hindistancevizi ve bir miktar deniz tuzu karışımıdır. Bitkisel çaylar içmeyi severim. Aynı zamanda organik süper yiyecekler diye adlandırdığımız takviye gıdalar tüketirim. Şeker yerine stevia tüketirim, deniz tuzu ve bağışıklık sistemini destekleyici baharatlar kullanırım. Genelde akşamüstü geç saatlerde büyük bir salata yerim. Eğer yemeğe çıktıysam daha çok salata veya buharda pişmiş sebze yerim. Ayrıntılı bilgi için: www.antiagingqueen.com

DOĞAL ANTİDEPRESANLAR

n Nasıl beslendiğimiz nasıl hissetiğimizi de belirler diyorsunuz. Mutlu olmak için neler yemeliyiz?

- Hazmetmek bedenimizden talep ettiğimiz en stres verici görevlerden birisidir. Çiğ sebze ve meyveye odaklanarak, hazmetmek için daha az enerji yakarsınız. O zaman aldığınız gıdaların enerjisi size tüm gün boyunca yeter. Eğer sadece bedeninizin ihtiyacı olan gıdaları tüketirseniz, bedeniniz enerji depolamaya başlar ve bu size canlılık ve motivasyon verir. Kendinizi depresif hissediyorsanız, bir avuç dolusu balkabağı tohumu yiyin, daha iyi hissetmeye başlarsınız. Bunlar doğal Prozac’tır aslında!

n Neleri yemek bizi mutsuz eder?

- Kızarmış gıdalar, yapay tatlandırılmış olanlar, kimyasallar dolu gıdalar... Bu tip ürünler bedende stres yaratır. Gereğinden fazla yemek de toksik madde oluşturur.
Yazının Devamını Oku

Bir aşk hikayesi

5 Kasım 2006
Mucizelere inanır mısınız. Ya da sizin mucize tanımınız nedir, bilemem. Ama Aysun ile Jarmo’nun hikayesini dinleyin derim!

Yazının Devamını Oku