Erken Akıllan Geç Yaşlan adlı ikinci kitabını çıkaran yoga uzmanı Elvan Demirkan ile yaptığım röportajın ikinci bölümüyle merhaba diyorum 2007’ye!
Mini rahatlamalar adını verdiğiniz pratikleriniz var. Okuyucularımıza birkaç örnek verir misiniz?
- Tabii... Trafikte araba kullanırken düşüncelerinize dalmış gitmişsiniz, sürekli kendinizi konuşuyorsunuz. Bu arada omuzlarınız kasılmış, dişlerinizi muhtemelen sıkıyorsunuz, nefesi ancak yaşayacak kadar alıyorsunuz. Vücudunuzda toparlanan bu tip bir gerginliği bırakabilmeniz için de önce fark etmeniz gerekir öyle değil mi? Ancak bu farkındalığı kazandığınız anda rahatlayabilirsiniz. Bu da kendimizi daha iyi hissettirir.
Günümüzde pek çok insan antidepresanlarla ’normal’miş gibi gözüken günlük hayatlar yaşamaya çalışıyor. Sizce bu çözüm mü?
- Antidepresanların kullanılmasına karşı değilim ama alışkanlık haline getirilip, strese karşı tepkimizi belirleyen dominant tek yol olarak görülmesine karşıyım. Çünkü kısa sürede bir kurtuluş sağlasalar da uzun vadede stres faktörüne ve yaşantımızdaki değişimlere gereği gibi adapte olabilmemize engel oluyorlar. Netliğimiz bulanıyor. Daha dengeli ve kendimize karşı verimli bir şekilde yaşamamıza engel oluyorlar.
Kitabınızda meditasyonu bir çözüm olarak sunuyorsunuz...
- Evet. Meditasyon, farkında yaşam pratikleri ve şartlarınıza otomatik tepki göstererek yaşamak yerine farklı bakış açıları öneriyorum. Amaç, düşüncelerimizi tarafsız fark edebilmek ve gerçeği sadece alıştığımız perspektifle değil, farklı yönleriyle görebilme yeteneğini geliştirmek.
Meditasyon için güzel bir tanımlamanız var: Medeniyet, insanı, tabiri caizse dışta ’yontuyor’, meditasyon ise içte yumuşatıyor. Nasıl yani?
- Medeniyet adına, materyal varlığa, duygusal ve ruhsal varlığımızı ezerek yatırım yapıyoruz gibi geliyor. Amerika’da şu aralar çok popüler bir politikacı var: Barack Obama. Güvenilir, gerçek, otantik karakteriyle 2008 seçimlerinde ilk siyahi başkan olabileceği şansını görüyorlar. Onun bir lafı var; "Bütçe açığımız var, bu önemli. Ancak Amerika’da beni daha da çok düşündüren açık, ’empati’ açığı!" diyor. Medeni toplumlarda başkalarının nasıl hissettiğine verdiğimiz önem gittikçe azalıyor, şefkat hissimiz köreliyor. İşte meditasyon bunu geliştiriyor.
Kendimize soracağımız en önemli sorunun ’haklı olmak mı, mutlu olmak mı’ olduğunu söylüyorsunuz. Neden?
- Çünkü haklı olduğumuzu ispatlamak için çok zaman ve zihinsel enerji harcıyoruz. Çoğunlukla da üstünde durduğumuz konular öyle hayati önem taşıyan konular bile olmuyor. En büyük stresimizin çoğu genelde en küçük, en önemsiz olaylara gösterdiğimiz tepkilerden, haklı olma ihtiyacımızdan kaynaklanıyor. Söylemek istediğim, savunduğunuz konudan vazgeçmeniz değil tabii ama kendi kendimize yaptığımız baskıyı ve bundan gördüğümüz zararı fark etmek, gerçekten neyin önemli olduğunu görebilmek ve ciddi sorunlarla, günlük problemlere aynı ağır tepkiyi göstermemeyi öğrenebilmek gerekiyor. Üstelik hiç, haklı olduğunuzu ispat ettiğinizde, karşınızdakinden "bana ne kadar hatalı olduğumu, senin ne kadar haklı olduğunu gösterdin, teşekkür ederim" gibi bir söz duydunuz mu? Savunmaya çalıştığımız pek çok konunun ölüm kalım meselesi olmadığını, egolarımızın çatışması olduğunu hatırlamakta fayda var...