Yaklaşan CeBIT-Bilişim Avrasya fuarının düzenleyicisi İnterpro bu sene yepyeni bir uygulamaya imza atıyor. CeBIT-Bilişim fuarında 1500 metrekarelik bir alanda kurulucak e.devlet adasında, kamu kurumları bugüne kadar geliştirdikleri İnternet temelli hizmetlerini tanıtacaklar.
E.devlet adasında stand kuracak kamu kuruluşlarının bir kısmı, stand alanlarının kirasını kendi bütçelerinden karşılarken, bir kısmı da özel sektörden iş ve çözüm ortaklarının sponsorluğuyla fuara katılıyorlar. İnterpro fuara katılan kamu kurumlarına, giderlerini azaltmaya yönelik kimi kolaylıklar da sunuyor.
Açıkçası fuara katılacak kamu kuruluşlarının, bir iki süper proje hariç, bu yıl sergileyecek fazla bir marifetleri olduğunu düşünmüyorum. Ama bu bir başlangıç. Bu yıl için kamu kuruluşlarının, fuar ziyaretçisi son kullanıcılara fazla bir şey sergilemesi şart değil. Bu yılki fuarın, daha çok kamu ile özel sektörü bir araya getirmeye yönelik çöpçatan rolünü oynamasını bekliyorum. Bu da az buz değil. Bence çok büyük bir adım ve e.devlet yolunda verilecek cesur kararlara çok büyük bir teşvik...
O yüzden e.devlet adasını ben bu yıl pembe bir hoşgörü gözlüğüyle gezeceğim. Size de tavsiye ederim. Ama peşinen söyleyeyim, önümüzdeki yıl hoşgörü gözlüğünü herkes çıkartmış olacak. Kamu kuruluşlarının ve onlara ürün satacak özel şirketlerin önünde koca bir yıl olacak. Bilişim fuarındaki yeni uygulamanın sunduğu fırsatları değerlendirmek için önlerinde koca bir yıl var. Eğer önümüzdeki yıl CeBIT-Bilişim fuarında, e.devlet adasında dişe dokunur en az 20 proje görmezsek, özel şirketler ve kamu kurumları bu seneki çöpçatanlığı sadece gönül eğlemek için kullanmışlar deme hakkımız olacak.
E.Türkiye e.devletin muhabbet tellálı
Eski ve kronik bir hataya yeniden düştük ve dereyi görmeden paçayı sıvayıverdik. Hem dereye kadar bacaklarımızı otlar daladı, hem de''Yahu bu dereyi, bundan böyle biz her gün geçeceğiz. Paçayı sıvayacağımıza bir köprü yapsak'' diyerek dereye kadar olan yolda köprü planı yapma fırsatını kaçırdık''.
E.Türkiye; Türkiye sınırları dahilinde yaşayan herkesin İnternet'e erişiminin sağlanmasına yönelik eylem planına verilen isim. E.devlet ise kamu kurumlarının verdikleri hizmet ve servisleri İnternet üzerine taşıyarak verimlilik, kolaylık ve şeffaflık sağlaması. Yani önce E.Türkiye olmalı ki, e.devletin bir anlamı olsun. Yoksa yanlızca az sayıda vatandaşın İnternet'e bağlanma olanağı bulabildiği bir ülkede, devlet hizmetleri İnternet üzerinden verilse ne olur, verilmese ne olur?
Aynı hataya Milli Eğitim Bakanlığı'nın çuvalladığı ve alınan milyonlarca dolarlık krediyi heba ettiği Bilgisiyar Destekli Eğitim (BDE) projesinde de düşmüştük. Bilişim sektörümüzün güzide şirketleri düzgün yürütülen bir projeyle pazarı inanılmaz ölçüde büyütebilecek bu fırsatı, okullara birkaç bin bilgisayar satabilmek uğruna gözleri faltaşı gibi kapalı tepme yolunu seçmişlerdi. Öncelik tüm okulları İnternet'e bağlamaya verilmesi gerekirken, okullara bilgisayar satılmasına verilmiş, ve üç yılda eskiyen kişisel bilgisayar teknolojisine yatırım yapılarak okullar bilgisayar çöplüğüne dönüştürülmüştü.
Korkarım ki yine öyle oluyor. E.Türkiye'ye verilmesi gereken öncelik, özel şirketlerin günü kurtarma endişeleriyle e.devlet'e veriliyor. Neyse ki e.devlette durum BDE'den biraz farklı. Yapılan yatırım içeriğe yapılıyor olduğundan, e.Türkiye eylem planıyla paralel olarak yapılmasında fazla sakınca yok. Yeter ki projeler günü kurtarmak amacıyla değil Türkiye'nin geleceğine yapılan birer yatırım olarak planlansınlar. Ve e.Türkiye, e.devlet'in önünde koşsun...
Geçen hafta notu: Geçen haftaki yazımın ardından Köylünün Milenyum Çilesi başlıklı bir e.mesaj aldım. İlgilenenlerpekiyi.com/ milenyumcilesi.htm adresinden okuyabilir.
Kağıt ekranlar geliyor
Elektronik kağıt olarak da adlandırılan elastik ekranlar günlük yaşama girmek üzere
1995'den beri hemen hemen her yıl en az bir kere yazdım. Kağıt gibi kıvrılıp, bükülebilir özellikte ekranlar yakın bir gelecekte yaşantımıza girecek dedim. Teknolojisinin bulunduğunu ancak kitlesel üretime geçişi ekonomik kılacak şekilde geliştirilmesi gerektiğini belirttim. Elektronik kağıt, teorik olarak ağaç cesedi olan kağıda olan bağımlılıkları birkaç nesil içinde yok edecek ve kültür için çevre katliamı yapmak zorunda kalmayacağız diyerek ölü ağaç fetişistlerinin şimşeklerini üzerime çektim.
Ben bunları yazdıkça, kağıt ekran teknolojisi de gelişti ve son olarak Toshiba geçtiğimiz mayıs ayında dünyanın ilk büyük, renkli, elastik sıvı kristal ekranını (LCD) ürettiğini açıkladı. Araya çok yoğun bir gündem girdi ve bu müjdeyi gazete sayfasına taşımakta geciktim. İngiliz PC Format dergisinin ağustos sayısındaki haberi görünce, geç kalmak hiç yapmamaktan iyidir dedim. Toshiba'nın ürettiği elastik ekran yanlızca 0.4 mm kalınlığında ve 20 gram ağırlığında. Kıvrıldığında 10 santim yarıçapında bir rulo haline geliyor. Araştırmacıların nihai hedefi birkaç santim çapında rulo yapılabilen, hatta katlanabilir ekranlar üretmek.
Elastik ekran üretmede Toshiba'nın kullandığı teknoloji mikroskobik incelikte bir cam tabaka üzerine yerleştirilen özel transistörlerin elastik bir film tabakasıyla kaplanmasına dayanıyor.
Elastik ekranların geliştirilmesi yönünde yapılan diğer araştırmalarda ise farklı bir yaklaşım kullanılıyor. Bu yaklaşımda transistörler direkt elastik bir film tabakasının üzerinde oluşturuluyor. Bu ikinci teknoloji üretim için aşırı düşük ısılar gerektirirken, Toshiba'nın teknolojisinde üretim normal oda sıcaklıklarında yapılabiliyor. Bu da maliyeti düşürüyor.
www.toshiba.com
Kağıt ekranlar ne işe yarayacak?
Teknoloji son aşamasına geldiğinde yanınızda bir dergi gibi taşıyacağınız ekranı, cep telefonunuza bağlayarak dilediğiniz gazeteyi, dergiyi, kitabı okumak üzere kullanabileceksiniz. Böylece gazete, dergi ve kitaplar çok ucuzlayacak, hatta büyük bir bölümü ücretsiz olacak.
Ekranlar kazandıkları elastikiyetle giyilebilir olacak. Üzerinize giydiğiniz tişörtten naklen maç yayını gösterebilecek, renk ve desenini sürekli değiştirebilecek, bir klavye aracılığıyla alt yazı geçebileceksiniz.
Elastik ekranlardan yapılan kaplama malzemelerinin kullanıldığı, istendiğinde renk ve desen değiştiren mobilyalara sahip olabileceksiniz.
Taşınabilir bilgisayarınız da artık bir dergi kadar hafif ve esnek olacak.
Karvizitinizde, şirketinizle ilgili video görüntüler gösterebileceksiniz.
Dizüstünde cepsiz cep
Cep telefonunuzla dizüstü bilgisayarınızı konuşturup, GPRS ile İnternet bağlanıtısı yapmaya kalkıştınız mı? Ben kalkıştım ve her seferinde bir sürü ayarla boğuşmak zorunda kaldım ve bazı modellerde asla başarılı olamadım da... Novatel Wireless'ın Türkiye distribütörü olan Yaman Bilişim tarafından yakında piyasaya sürülecek olan Merlin GPRS modemler ayarlarla boğuşmak sorununu tamamen ortadan kaldırmasa da oldukça kolaylaştırıyor. Türkiye'deki mevcut dört GSM şebekesinde denenen ve sorunsuz, yüksek performansla çalıştığı tespit edilen Merlin G201 GPRS modem, dizüstü ya da avuçiçi bilgisayarların PCMCIA yuvalarına takılarak çalışıyor ve 53.6 kbps GPRS bağlantı hızı sağlamasının yanı sıra, uygun bir kulaklık/mikrofon setiyle GSM telefonu olarak da kullanılabiliyor.
www.nvtl.com
www.yaman.com.tr
Cepler plajlara taştı
Yoksa biçlere mi demeliydim. Sayın Doğan Hızlan bir yazısında ''plaj''ın da aslında yabancı kökenli bir kelime olduğundan yola çıkarak acaba ''beach'' de Türkçemize girdi mi diye sormuştu. Bence hálá ''beach'' diye yazma ihtiyacı duyuyorsak girmemiş demektir. Yok eğer ''biç'' diye yazabiliyorsak Türkçeleşmiştir. Ama o zaman da başka bir sorun ortaya çıkıyor; Türkçeleşen ''biç''in, ''sun of a beach''in biçi olduğunu nasıl anlayacağız.
Neyse konumuz ''cep''lerin plajıydı, ona dönelim. Simens'in gezgin bölümü, yani Siemens Mobile, adındaki ''gezgin''e uyup kendini plajlara attı, eğlence ve şıklığı ön planda tutan M50 modelini plajlarda tanıtmaya başladı. Siemens'in uğradığı plajlarda kurulan itiraf kabinlerine giren tatilciler en yaratıcı, en ilginç ve en eğlenceli itirafı yaparak hediye kazanıyorlar.
Siemens itiraf kabini 27-28 Ağustos'ta Bodrum Bitez, 30-31 Ağustos'ta Çeşme Ilıca, 2-3 Eylül'de ise Ayvalık Sarımsaklı plajlarında olacak.
www.siemens.com.tr
Türk dilinin İnternet kalesi
İnternet'te Türk dili ve kültürüne sahip çıkan sağlam bir kale olduğunu biliyor muydunuz? Ahmet Çelebi tarafından tam üç yıldır yayınlanan Türk Dili ve Kültürü Dergisi'nin Ağustos 2002 sayısında birbirinden ilginç makale, deneme, eleştiri, öykü, şiir ve tanıtım yazısı yayınlanıyor. Çetin Altan'ın 'Sürrealist ve sanal bir politika', Sevim Gündüz'ün 'Hababam Rıfat debabam Ilgaz üstüne çeşitlemeler', Celal Üster'in 'Elma dersem çık', Yağmur Atsız'ın 'Nasıl yazsak? Yahut Yahya Kemal'de buluşmak' başlıklı yazıları zengin içeriğin yanlızca bir bölümü. TDvK'da Türkiye'nin yedi hárikasını belirlemek üzere bir soruşturma da başlatılmış.