Okumakta olduğunuz öyküyü Helsinki'deki otel odamdan yazıyorum ama tüm anlatacaklarıma bir gün önce İstanbul ve Stokholm'de tanık oldum.
Teknolojideki gelişmeleri yakalayabilmek için çok fazla seyahat etmem gerekiyor. Gazeteci olmak, hele hele Hürriyet gibi bir gazetede teknoloji yazarı olarak çalışmak, tüm gelişmeleri dünyadaki herkesten daha önce öğrenmek isteyen biri için büyük bir şans. Ben de böylesi bir olanağa sahip olmaktan ve sahip olduğum bu avantaj sayesinde edindiğim bilgileri okurlarımla paylaşmaktan büyük bir haz alıyorum doğrusu.
Her neyse, işte yine tüm dünyadan sayılı gazetecinin davetli olduğu bir toplantıya katılmak üzere İstanbul, Atatürk Havlimanı’na geldiğimde denemem için birkaç ay önce gönderilen, ancak kurulumunu bir türlü beceremediğim kablosuz yerel ağ kartını bu kez kullanmakta kararlıydım. Bu kartı dizüstü ya da avuçiçi bilgisayarınıza, bilgisayarınızı ise Atatürk havalimanı terminaline kurulu kabosuz yerel ağa tanıtmayı başardığınızda, rivayete göre hızlı İnternet bağlantısına kavuşuyormuşsunuz. Ancak kartla birlikte herhangi bir kullanım kılavuzu ve kurulum diski gelmediğinden, bu teknolojik sosyalleşme işini İnternet'ten onca kurulum dosyası yüklememe rağmen aylardır beceremedim.
Başarı azmim ve tüm çabalarım başarım için bu kez de yeterli olmadı. Kartı nihayet bilgisayarıma tanıttım ama yerel ağ Nuh dedi peygamber demedi bilgisayarımın yaptığı hiçbir kura cevap vermedi. Ben de fazla üstelemedim, İnternet bağlantısı için cep telefonumum, itaatkar GPRS'sine başvurdum. Tek yapmam gereken ara kablonun bir ucunu bilgisayarıma, diğer ucunu cep telefonuma bağlamaktı. Biraz sonra İnternet'e çıkmış ve gazetedeki odamda duran bilgisayarımla bağlantı kurmuştum. Aceleden yanıma almayı unuttuğum yolculuk programını, dizüstü bilgisayarıma yüklemem birkaç saniyemi aldı.
Stokholm'e indiğimde cep telefonum acılı ekşili çalmaya başladı. Meğer o aceleyle Stokholm'den Helsinki'ye geçiş biletimi almayı da unutmuşum. Bir, iki cep telefonu görüşmesi ve iki, üç kısa mesaj sayesinde cep telefonu öncesi çağda saatler sürecek haberleşmeyi beş, on beş dakika içinde tamamlayarak biletlerime kavuştum. İsveç nev-i şahsına münhasır, muassır bir ülke; sosyalist, kapitalist, demokratik krallık... Oturdukları evin, apartman dairesinin arazisine, arsa payına sahip olamayanların ülkesinde endüstrinin yüzde 90'ının özel sektörün mülkiyetinde olmasının çelişki yaratmadığı bir cennet.
Toplam 12 gazeteci bu ilginç ülkenin, ilginç başkentinin, ilginç bir semtindeki, ilginç bir evine davetliyiz. Göl kenarındaki Gashaga semtinde kurulu villa ve apartmanlardan oluşan sitede oturanlara garaj yerine marinada bir yer veriliyor. Siemens'in kablosuz akıllı evi de işte bu sitede.
Üç katlı kablosuz Siemens villasının misafirleri için İnternet'e bağlanmak çocuk oyuncağı. Tek yapmaları gereken, yanlarında taşıdıkları 'seyyarsayar'lara ufak bir yazılım yüklemek. Beş dakikada yüklediğim bu yazılımla, evin kablosuz yerel ağına bağlanıveriyorum. Artık evin her odasında, kablolardan bağımsız, İnternet'e bağlı dolaşabilirim. Siemens Gigaset 4975 ses ve veri kutusu aynı anda sekiz kişinin, tek bir bağlantı üzerinden İnternet'e çıkabilmesine olanak tanıyor. Cihazın diğer marifetleri arasında bilgisayar yazıcısı, MP3 ve DVD çalar gibi çeşitli donanımlarında evin heryerinden kablosuz olarak paylaşılabilmesini sağlaması.
Bu akıllara seza evde yediklerim bana kalsın size gördüklerimi anlatayım diyeceğim ama yazının sonuna geldim. İşin teknolojik ayrıntılarına da önümüzdeki hafta değinirim artık. O yüzden hadi bana müsade, birazdan bir başka teknoloji devinin basın toplantısına gireceğim. Bakalım onlar hangi şaşırtıcı teknolojilerini tanıtacak.
‘www’leri atalım
CNN-Türk'te bugün saat 19:30'da beşinci bölümü yayınlanacak Üçüncü Kuşak programını hazırlarken '@', 'www' ve 'com' yüzsüz harflerinin tacizine maruz kaldım.
Birkaç ay önce ortaya bir laf atılmış ve 'entel e.cin ziya'mız tartışmaya başlamıştı. 'w' harfi Türkçe alfabeye girmeliymiş. Nedeni ise 'w' harfinin 'www.hurriyet.com.tr', 'www.birlik.com' örneklerinde olduğu gibi İnternet adreslerinde sıkça kullanılmasıymış. Madem ki bu harflerden kaçış yokmuş, o halde kabul etmeliymişiz.
Şimdi belki 'Uyan da balığa çıkalım. Aylar öncesinde kalan tartışmaya atıfta bulunmak yeni mi aklına geldi?' diye hesap soracaksınız ve bir ölçüde haklı da olacaksınız. Ne yaparsınız ki kulunuzun boynu kıldan, yazılarının sıklığı Saatli Maarif Takvim'i yaprağından ince. Her konuya atom saati dakikliğiyle değinmeme olanak yok.
Dakiklik istiyorsanız buyurun CNN-Türk'te her pazar, saat 19:30'da yayınlanmaya başlayan Üçüncü Kuşak programına. Üçüncü Kuşak'ı Milliyet gazetesinden Şükrü Andaç ve Dünya gazetesinden Engin Gedik'le birlikte hazırlıyoruz.
Programı hazırlarken önemli bir sorunla burun buruna geldik. Teknolojideki hızlı gelişmelerin Türkçe'yi zorlaması kaçınılmaz. Dilin gelişim hızı, teknolojinin gelişim hızının giderek gerisinde kalıyor ne yazık ki. Gazeteci olarak sorumluluklarımızın bilincinde olan bazılarımız, yeni bir terimi yazılarımızda kullanmadan önce karşılığını bulmaya ve kullanmaya çalışıyoruz. Bulup, kullandığımız bu karşılıklar, kamuoyunun takdirine sunduğumuz kişisel önerilerden başka bir şey değil aslında.
Buna karşılık bazı kısaltma ve işaretler üzerinde durma şansımız pek olmuyor. Örneğin e.posta adreslerinde kullanılan '@' işareti; elektronik'in kısaltması olarak kullanılan 'e-' karakter tamlaması; İnternet adreslerininin başında kullanılan 'www' ve sonunda kullanılan 'com' kısaltmaları gibi 'yüzsüz harfler', yazarken o kadar da büyük bir sorun yaratmıyorlarmış gibi geliyor. Daha doğrusu geliyordu. Ta ki televizyona bir program hazırlamaya başlayıp, bu imgeleri seslendirmemiz gerekene kadar.
'Elektronik'in kısaltması olarak kullanılan 'e-'yi bu kategori dışında tutmak gerekiyor aslında. Sayın Doğan Hızlan'ın yazılarında 'e-' yerine 'e.' kullanmaya başladığını görüp, bu kullanım üzerinde kısa bir akıl yürütmesinde bulunur bulunmaz ben de 'e.'yı kullanmaya başlamıştım. Çünkü Türkçe'de kısaltmalar '.' ile yapılır '-' ile değil.
İNGİLİZCE TÜRKÇE KIRMASI
CNN-Türk'te yayınlanan Üçüncü Kuşak programının seslendirmesinde ise bizi daha zor bir sınav bekliyordu. '@' işaretini, 'www' ve 'com' kısaltmalarını nasıl okuyacaktık? 'www' kısaltmasını İngilizce okunuşuyla 'dabulyu dabulyu dabulyu' diye okuyacaksak, 'tr' kısaltmasını da İngilizce okunuşuyla 'ti ar' diye mi okumalıydık? Peki 'com' kısaltmasını neden İngilizce okunuşu olan 'kam' diye değil de Türkçe, İngilizce kırması bir şekilde 'kom' diye okuyorduk? 'Nokta' mı diyecektik, 'dat' mı? '@' işaretini 'et' diye okumamız, e.postadan bihaber vatandaşın kafasında nasıl bir çağrışım yapacaktı?
Günlük yaşamımda kolayını buldum. Telefonla arayan ve e.posta adresimi soran sekreterlere 'yurtsan adres işareti hurriyet nokta com nokta tere' diyorum. Karşımdaki ukala sekreter 'yurtsan et hurriyet nokta kom nokta tere' diye düzeltmeye kalkınca da, ukalalıkta hemen üste çıkıyor ve cevabımı basıyorum; 'Evet! yuırtsın et huırriyet dat kam dat tii arrr!'
Şimdi, ikisi de aynı zamanda arkadaşım olan CNN-Türk Program Koordinatörü Başar Başarır ve CNN-Türk Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav'ın başına çöreklenmiş durumdayım. Amacım bu tip kısaltmaların Türkçe okunması konusunda onları da ikna etmek. Bu konuda Hakkı Devrim ve Doğan Hızlan da dahil olmak üzere tüm dil üstadlarına ve Türkçe dostlarına çağrıda bulunuyorum, gelin bu tartışmaya değerli fikirlerinizle siz de katkıda bulunun.
'www' kısaltmasının yarattığı sorunlara dönersek... Atalım gitsin derim ben. Gelin hiç kullanmayalım. İnternet adreslerini 'www' ön eki olmaksızın kullanmanın teknik olarak da hiçbir sakıncası yok. İster 'www.hurriyet.com.tr', ister yalnızca 'hurriyet.com.tr' olarak kullanılsın, iki adres de aynı işi görüyor. Yeterki sunucunun ayarları uygun bir şekilde yapılsın. O yüzden gelin gazetelerden, dergilerden, televizyonlardan, radyolardan, basın bültenlerinden, broşürlerden, reklamlardan, İnternet sunucularından hep beraber kazıyalım kökünü, şu 'www' belasının.