Ne 7, ne 5 ne de 4 yıldızlıdır anlatacağım oteller. Ne yüzme havuzları vardır, ne tenis kortları ne de spor salonları. Oda ücretine kahvaltı dahil değildir. Çünkü ne geceleyen vardır ne de kahvaltı servisi. Restoran, bar, toplantı salonu filan da ne gezer...
Girişleri, koridorları, odaları tertemizdir. Banyo, klima ve TV standartlar arasında.
Müşteriler hep iki kişidir. Bir kadın, bir erkek. Ender durumlarda iki erkek ya da iki kadın.
Resepsiyondaki görevli işini iyi bilir. Müşteri acelecidir. Bu yüzden soru moru sormaz, kimlik mimlik istemez. Diyalog çok kısadır:
-“Oda lütfen”.
-“Şu katta, şu numara.”
Anahtar ve TV kumanda aleti teslim edilir müşteriye.
Tarih der ki, Osmanlı bu savaşta gemi ve asker sayısı açısından dezavantajlı olmasına rağmen Barbaros Hayrettin Paşa’nın taktiği sayesinde Haçlı donanmasını dize getirdi...
Bu savaştan tam 471 yıl sonra Preveze sahilinde Yunan pop müziği çalan bir kafede hem buz gibi frappe kahvemi yudumluyor, hem de birkaç dakika sonra buluşacağım iki kadına ne soracağımı düşünüyordum. “Preveze’de iki Türk” ile randevum vardı.
Ülkü Gündoğdu (51) ile Ayşegül Aslan (26) karşımdalar. Ülkü, İstanbul’da Saint Benoit Lisesi’ni bitirdikten sonra yükseköğretim için Paris yerine Londra’ya gitmiş. Dil kursunda Yunanlı eşi ile tanışmış ve 1983’te Preveze’ye gelmiş. Büyük aşkın meyvesi Türkçeyi çatır çatır konuşan 16 yaşındaki oğlu Aleksandros. Büyük aşkın sonu ise iki yıl önce ayrılık. Elişi ev aksesuvarı işiyle uğraşıyor Ülkü. Dikkatimi “Dream in Istanbul” yazan tişörtü çekiyor.
Anadolu Üniversitesi’nde okurken tatil için geldiği Selanik’te tanışmış Yunanlı eşiyle Üsküdarlı Ayşegül. Evlendikten sonra bir süre İstanbul’da yaşamışlar. Damat alışamamış İstanbul’a, kalkıp Preveze’ye göçmüşler. Küçük bir dükkân işletiyor, gecelik ve iç çamaşırı satan.
İSTANBUL’DA SİNEMA VAR MI?
“Preveze’ye ilk geldiğimde insanlar farklıydı. Daha sıcaktı, daha samimiydi. Şehir büyüdü insanlar daha çıkarcı, daha kaba oldu” diyor Ülkü. “İstanbul’daki arkadaşlarımı çok arıyorum” diyor Ayşegül.
Türk olmanın bir sıkıntısını çekmemiş ikisi de. Ancak, bazen kör olası önyargıların şahidi olmuşlar. Ayşegül’ün dükkânına giren bir kadın nereli olduğunu sormuş. “Türk” deyince “Olsun zararı yok” demiş... Ha bir gün de “İstanbul’da sinema-tiyatro var mı?” diye sormuş biri.