Beton yığını başkent ATİNA yazın koskoca bir tatil köyü

Atina’nın 60 kilometrelik sahil şeridi her gün yüzbinlerce bikinili, mayolu insanla dolup taşıyor. Bir beton yığını olan Atina kışın sakinlerinden aldıklarını, sahilleri sayesinde yazın geri veriyor adeta.

Yaz geldi iyiden iyiye buralara. Güneş hep tepede, hep cömert. Atina şehir merkezinden sadece 7 kilometre mesafede başlayan ve ta 60 kilometre uzanan sahil şeridi, bedenlerini güneşe ve denize teslim eden yüzbinlerce ziyaretçinin akınına uğruyor hergün.
Erken saatlerde ev hanımları, emekliler, başıboş gezenler. Öğleden biraz sonrasında da paydos eder etmez soluğu deniz kenarında alan çalışanlar.
Ah ne kadar da şanslı bu diyarın sakinleri. Hem başkentte yaşıyorlar, hem de koskoca bir tatil köyünde.
Ankara’nın coğrafi konumu müsait değil ama İstanbul’u, hatta İzmir’i bir düşünün. Merkezin birkaç kilometre ötesinde, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce bikinili, mayolu, şortlu vatandaşın deniz kenarında serpildiğini.
Hani daha temiz suları, hani daha bir köy havasını isteyenler için deniz sefası turları da düzenleniyor bu şehirde.
Ulaşım aracı olmayanlar ya da kitle ulaşım araçlarını dert sayanlar için hemen her semtten otobüsler kalkıyor. Kimi 50, kimi 80 kilometre mesafedeki sahil kasabalarına gidiyorlar. Gece 9-10 gibi dönüyorlar. Hem de 6 gazete, 3 paket sigara parasına. 10 Euro’ya.
“Ekmek turizmden, ticaret gemicilikten, tuz da AB’den... Ne dertleri var bu adamların” diyeceksiniz...
Hiç de öyle değil.

HER DERDE DEVA SAHİLLER

Elbette günlük sorunları, elbette geçim zorlukları, elbette bir sürü sıkıntıları var Atina sakinlerinin. Bikinili, şortlu halleriyle de siyaset konuşuyorlar, hastanelerde, devlet dairelerinde çektikleri çileyi anlatıyorlar.
Ama deniz, ama güneş, ama birkaç metre ötede kuma uzanmış bir beden, unutturuveriyor bir nebze de olsa dertleri, kederleri. Bir beton yığını olan Atina kışın sakinlerinden aldıklarını, sahilleri sayesinde yazın geri veriyor adeta.
Geceler de bir başka Perikles’in diyarında. Kafeler dolup taşıyor, barlar, konserler, yazlık sinemalar. Biliyor musunuz, yüzlerce yazlık sinema var. İsteyen çekirdeğini çitlesin, isteyen keyifle uzo’sunu, viskisini yudumlasın.
Daha pazartesi gecesi Likavitos tepesindeydim. Hafif bir rüzgâr esiyordu. Benimle birlikte şehrin yüzlerce sakini de oradaydı. Yunan müziğinin tartışmasız 1 numarası Haris Aleksiu’yu dinliyor, izliyorduk. “Dolunay var bu gece ve çok güzel. Ancak sen yoksun yanımda” diyordu.

GÜMÜŞ, OT VE KASAP HAVASI

Daha çarşamba gecesi Kalamos kasabasındaydım. Ayağımı uzatsam dalga ile buluşacak. Sarı, kırmızı, mavi ampuller, ahşap masa, ahşap sandalye. Tabakta mis gibi gümüş balığı, yanında ot. Akordeon çalan seyyar bir çalgıcı selam veriyor. Eğlenceli bir şey istiyorum. Kasap havası olsun...
Onca yıl, onca dert sardı başıma bu şehir. Ne vardı da geldim buralara diye binlerce kez pişman olduğum anlar...
Ama yaz geldi mi dişi bir cazibesi var işte Atina’nın, ter kokmayan bir kokusu.
Bu yüzden de seviyorum.

BAŞSAĞLIĞI:
Anadolu Ajansı Atina muhabiri Eda Demirören biricik babası Ruhi Demirören’i geçtiğimiz günlerde kaybetti. Sevgili dostum Eda’ya ve Demirören Ailesi’ne başsağlığı ve Allah’tan sabır diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları