“Amerika’yı keşfetmek” değildi elbet niyetim. Batı Trakya Türklerinin eğitim, müftü, etnik kimlik gibi yıllardan beri süregelen sorunlarının hâlâ devam ettiği, buna karşın son 15 yıl içinde günlük yaşamlarının önemli ölçüde kolaylaştığı ve bazı ayırımcı uygulamalara da son verildiği malum. Ben sadece havayı koklamaya çalıştım.
Yanılıyor olabilirim ama bazı “tespitlerimi” sizlerle paylaşmak isterim:
1. Büyük bölümü tarımla geçinen Batı Trakyalı daha bir fakirleşti. Bölgedeki Türk çiftçi de Yunan çiftçi de dertli. Ekonomik krizin etkileri her yerde görülüyor.
2. İki yıl öncesine kıyasla, Türklerin yaşadığı mahallelerde daha fazla türbanlı kadınla karşılaştım. Tesadüf olabilir ama kadınlar sanki daha bir “kapanmış” gibime geldi.
3. Buna karşı, Yunancayı mükemmel konuşan, her halleriyle Avrupalı Türk gençler ile de karşılaştım.
4. Türkler ile Yunanlılar “beraber” değil de sanki “yan yana” yaşıyorlar. Sanki “çanaklar hâlâ ayrı” gibi. Gümülcine’nin merkez meydanında dolaşırken binlerce insan arasında Türkçe konuşanlar iki elin parmaklarıyla sayılacak kadardı. Anlatılanların yalancısıyım, Gümülcine il sınırları içinde yaşayıp ömründe şehrin meydanını bilmeyen Türk varmış. Gördüklerimin tanığıyım, Batı Trakya’nın tatil beldelerinde Türkler ayrı, Yunanlılar ayrı yerden denize giriyor. Fener’de, Meşe’de görünmez bir “kural” var sanki.
5. Türklerin yaşadığı bazı köylerde bazı saçma sapan uygulamalar, kimin işine yarıyor bilmiyorum ama bir türlü değişmiyor. Duyduğum kadarıyla, Gümülcine’nin Şahin bölgesindeki ilkokula 20 yıldır sabahları sadece erkek, öğlenleri de sadece kız öğrenciler gidiyor.
6. Yine duyduğum kadarıyla eski gücünde olmasa bile “aşırı milliyetçilik” ırk ayırımı yapmaksızın bazı çevrelere hâlâ rant sağlıyor.
7. Gümülcine merkez meydanında Ziraat Bankası’nın şubesi hizmet veriyor. Türk-Yunan ilişkilerinde 10 yıldır yaşanan yakınlaşma sürecinin meyvesi. 1999 öncesi kimin aklına gelebilirdi? Ziraat Bankası’nın 8 ayda 2 binden fazla mudisi olmuş. Batı Trakya’dan ayrılırken, bazı şeyler nasıl da değişti ve bazı şeyler nasıl da hiç değişmedi diye düşünüyordum.
NAMMOS EFSANESİ
Hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun, İstanbul’a gidip de Boğaz’ı görmeden dönen, Roma’ya gidip de San Pietro Meydanı’nı görmeden dönen, Paris’e gidip Eiffel Kulesi’ni görmeden dönen veya “günah adası” Mikonos’a gidip de Psarrou Plajı’na ve bu plajın içindeki Nammos bar-restoranını görmeden dönen turistlerin kesinlikle ortak bir yanı vardır.
Psarrou ve Nammos, Mikonos’un “tarihi eserleri” arasında sayılıyor. Dünya jet sosyetesi her hafta sonu buralarda tam 300 bin Euro bırakıyor. Bir diğer deyişle ekonomik kriz Psarrou ve Nammos’a uğramadı. Uğrayacağı da yok. İstediğiniz kadar erken uyanıp, istediğiniz kadar erken gidis Psarrou Plajı’na, kumun denizle buluştuğu, yani ön sıradaki şezlonglara uzanma şansınız yok. Çünkü onlar rezerve. Her yıl nisan ayında yapılan “açık artırmada” sezonluk kiralanıyor. Bu yıl, iki şezlong bir şemsiye 3 bin Euro’dan kiracı buldu. Bedeninizi uzatıp da bir köşede etrafı kolaçan ederken yanınızdan geçen seyyar müzisyeni yabana atmayın. Saksofon çalıyor adam ve “tarife” 20 Euro’dan başlıyor.
FİYATLAR EL YAKIYOR
Denizdi menizdi yoruldunuz, karnınız acıktı. Nammos orada. Sadece fiyatları el değil, gövde, ayak, hatta karaciğer bile yakıyor. Daha geçenlerde Suudi Arabistanlı bir işadamı, dostlarına ziyafet çekmek amacıyla bir öğlen için bu mekânı kapatmış. Fatura 350 bin Euro. Her masada tanesi 3 bin 500 Euro’dan Cristal Magnum şampanyalar.
Kulağıma gelenlere bakılırsa yine geçenlerde çokuluslu bir yabancı firmanın sahibi ise içkiyi fazla kaçırınca, Nammos’a sipariş ettiği şampanyaları denize boşaltmaya başlamış. Sonra de kendini şampanya kokulu serin sulara atmış. Terbiyesiz, mayosunu da çıkarmış. Ama no problem... Nammos’taki bir çalışan elinde havlu ile denize girip, sarhoş ancak zengin turiste yardımcı olmuş. Fatura çok değil 80 bin Euro’cuk.
“Amiral masası”nın rezervasyonu için hem para, hem torpil gerekli. Nammos’un personeli yemek servisi becerilerinden başka podyuma çıkıp mankenlik sınavından da geçiyor. Personelin büyük bir bölümü her yıl değişiyor. Mikonos sakinleri eğlencenin gece-gündüz ayrımı yapmadığı Psarrou ve Nammos’a ad takmışlar: Santiago Bernabeu. Real Madrid takımının stadı futbol, Psarrou ve Nammos da “beach bar-restaurant” dünyasında efsane.