5 Aralık 2010
Yine bir ekonomik kriz, yine bir mali denetçi, 117 yıl sonra yine bir aşk hikayesi
Takvimler 1893’ü gösterirken dönemin Başbakanı Harilaos Trikupis, parlamento kürsününe çıkıp, “Distihos eptohefsamen” sözünü söyledi. Yani “Maalesef iflas ettik…” Yunanistan, Trikupis’in bu tarihe geçen sözü söylediğinden ancak yedi yıl sonra piyasalardan borçlanabildi.
O zamanlar Yunanistan’a borç veren alacaklı ülkeler durumu denetlesin diye Edward Lo adlı bir İngiliz’i Atina’ya gönderdiler.
Edward Bey, Trikupis hükümetine vergi ve zamlarla dolu ‘reçeteler’ sunmakla meşguldu dolayısıyla adını öğrenemediğim kızının ne yaptığıyla pek ilgilenemiyordu.
Ne alışveriş merkezleri ne güzellik salonları var o dönemde. Eh, Matmazel Lo da vaktini Atina sosyetesinin davetlerinde geçiriyordu. Bu davetlerden birinde tanıştığı bir Yunan milletvekiline kaptırmış gönlünü.
Adam evli, çoluk çocuk sahibi ama umurunda değil matmazelin. Kalbinin sesine teslim olmuş bir kere.
“Boşanacaksın, benimle Londra’ya geleceksin” demiş milletvekiline ama ikna edememiş. 19. yüzyılda Atina sosyetesinde çok konuşulan bu aşkın sonu hüzünle bitmiş. Matmazel Lo tek başına Londra’ya dönmüş, zamanla Yunan milletvekilini unutmuş ve dönemin çok zengin bir İngiliz bankacısının kucağında teselli bulmuş. Babası Atina’da kalmış. Yunan başkentindeki bir sokağa Erward Lo’nun adı verildiğine göre sevilmiş olsa da gerek.
Tarih tekerrürden ibarettir misali tam 117 yıl sonra Yunanistan belki iflas etmedi ama eşiğine kadar geldi.
Yazının Devamını Oku 28 Kasım 2010
Kemal Atatürk sokağına yeniden bu ismi verip, üstüne bir de “Türk anıtı dikeceğim” diyerek hem aşırı milliyetçilerin hem de kilisenin tepkisini üzerine çeken Selanik Belediye Başkanı hakkında bilmedikleriniz...
O, 68 yaşında bir delikanlı. Yüzündeki derin izlerden her birinin ayrı öyküsü, ellerinde çizilmiş onca dövmeden her birinin ayrı hatırası var. Kanatlı at (Pegasus), ejderha, kertenkele, kartal...
Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa Romeo’yu da hızlı sürer.
Davullu zurnalı Yunan türkülerini de, Mozart’ı, Bach’ı da dinler zamanına göre. En sevdiği şarkı aykırı müzisyen Lou Reed’in söylediği ‘Walk On Wild Side’ yani doğru yolda ilerle...
O, çok zengin bir adam. İş hayatında çok başarılı. Babasından devraldığı ve Yunanistan’da kırmızı şarabı şişeye ilk koyan Butaris Şarapçılık’ı kardeşi Kostas ile ülkenin en büyük markalarından bir haline getirdi.
Tutkudur, aşktır şarap onun için...
Sonra günün birinde “İnsanlara pazar günleri ya da bayramlarda kutlamalarda içecekleri kaliteli neşeli ve ucuz olmayan şaraplar sunmak istiyorum” diyerek yolunu ayırdı kardeşiyle.
Şaraptan kazandığını şaraba yatırdı. Kendi üzümlerini, kendi bağlarında yetiştirmeye başladı. Koskoca Butaris imparatorluğuna sırtını çevirip kendi markasını kendi efsanesini kurdu. ‘Kir Yani’ yani ‘Yani Bey’ şaraplarını üretti.
Yazının Devamını Oku 21 Kasım 2010
Mikonos’ta bugünlerde herkes Mimis cinayetini konuşuyor. Yaşadıkları bahar sayısı hayli fazla olan çapkınlar ürktü korktu. Çünkü Mimis sadece yaşlı ve zengin değildi. Aynı zamanda fena halde çapkın ve uzun bacak düşkünüydü.
Mimis Zuganelis, yaş 70 (artı üç) ama iş hiç mi hiç bitmemiş bir adamdı. Gündüzleri rüzgarların, geceleri günahların adası Mikonos’ta yaşardı. Tanımayan yoktu Mimis’i. Adaya
yanaşan her lüks teknenin işlemleri, ihtiyaçları onun işiydi. Ayrıca kardeşi Makis ile Mikonos gecelerinin prensi Remezzo barını işletirdi.
Zengin adamdı Mimis... Adanın en güzel sahillerinden Ornos burnunda villası vardı. Bankalardaki parası ne kadardı Allah bilir ama söylenenlere bakılırsa evinin kasasında tam 1 milyon Euro nakit dururdu. Belki geceyarısı nakite ihtiyaç çıkar, üstelik ekonominin hali malum memlekette, bankaların mankaların durumu belli olmaz diyerekten...
Bekardı Mimis... İstisnalar vardır mutlaka ama genel olarak yaşıtları gibi geçirmezdi günlerini, gecelerini. Çok çapkındı. Uzun bacaklı genç kadınlardı zaafı.
Margarita Piatec, daha iyi bir gelecek için dört yıl önce Polonya’dan Yunanistan’a göç etmişti. Atina’da bir süre mantar gibi türeyen striptiz barlarda çalışmıştı. 28 yaşındaki dilber, üç yıl önce Mikonos’a gitti ve bir ‘hot bar’da sahne aldı. Margarita’nın Tanrı vergisi bir özelliği vardı. Bacakları çok uzundu.
Kesişti yolları işte. Aradaki 45 yaş farka rağmen birlikte oldular. Yazları Mikonos’ta, kışları Tayland’da, Atina’da geçti çiftin. Margarita’ya kuş sütünü bile eksik etmedi Mimis ama söylenenlere bakılırsa kızcağızın gözü bir türlü doymuyormuş. Mikonos’a gelen zengin Arap turistler ağırlıklı olmak üzere ‘ekstralar’ yapıyormuş arada bir.
Aşkından mı yoksa boş mu bulundu Tanrı bilir; Mimis bir gün kasada sakladığı 1 milyon Euro’dan bahsetti Margarita’ya.
Yazının Devamını Oku 14 Kasım 2010
Yunanistan’da geçen pazar günü yapılan yerel seçimlerin ilk turuyla ilgili bir siyasi analizin başlığı pekala ‘Dam üstünde Saksağan vur beline kazmayı’ veya ‘Bahçelerde maydanoz bu ne biçim lavicert?’ hatta ‘Madem yüzme bilmiyordun neden çıktığı ağaca?’ olabilir Ne hikmetse herkesin memnun kaldığı, herkesin ‘kazandık’ dediği bir seçim yaşadık buralarda.
Öncelikle, yeni yerel yönetim yasası çerçevesinde 13 bölge valisi ve 325 belediye başkanını seçmek için 9 milyon 809 bin 177 kayıtlı seçmenin yaklaşık yüzde 40’ı sandık başına gitmedi, yüzde 10’u da geçersiz-boş oy kullandı. 14 ay öncesindeki genel seçimlere kıyasla 1 milyondan fazla oy eksik.
Dolayısıyla, Yunan seçmen sandık başına gitmeyerek iflasın eşiğine gelen ekonomi politikaları için hükümeti (Pasok Partisi) ve ondan önceki hükümeti (Yeni Demokrasi Partisi) cezalandırdı demek mümkün.
Ne var ki geçen yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de hatta dört yıl önceki yerel seçimlerde de katılım oranı ve geçersiz-boş oy oranı üç aşağı beş yukarı aynıydı.
Seçim öncesi felaket tellalı anketlerden endişeye düşen Başbakan Yorgo Papandreu, “Eğer ağır bir yenilgi alırsak erken genel seçime giderim” diyerek işi siyasi arenaya çekti.
Daha 14 ay önce tarihinin en ağır yenilgisini alan ana muhalefet partisi Yeni Demokrasi’nin tepkisi “Hodri meydan” oldu.
Bıçaklar çekildi, yerel yönetimin sorunları (lafı gelmişken İstanbul Atina’dan kat ve kat temiz) başka seçime bırakıldı ve “Sen ne yaptın, ben ne yaptım” geyiği başladı.
Papandreu için muhtemel bir ağır yenilginin çıtası neydi? Başbakana yakın Lambrakis medya grubunun gazeteleri Ta Nea ile To Vima’ya göre, 14 ay önceki genel seçimlere (yüzde 45) kıyasla 10 puan oy alması ve o seçimlerde 10 puan geçtiği ana muhalefet partisi Yeni Demokrasi ile farkın beş puana düşmesi.
Yerel seçimlerin ilk turunda Pasok’un desteklediği adaylar yüzde 34-35 aldı. Yani 10 puan uçtu gitti. Yeni Demokrasi Partisi ile fark iki puana düştü.
Daha ne ağır yenilgi olsun?
Ama gariptir Papandreu sonuçtan memnun. Televizyon kanallarına çıkıp, “Halk politikamızı desteklediğini gösterdi” deyiverdi. Erken merken genel seçim de yok tabii.
Pasok’un hala ilk parti konumunda kalması, Yeni Demokrasi partisinin ‘kaleleri’ sayılan Atina ve Selanik gibi büyükşehirlerde ilk turda adaylardan hiçbirinin yüzde 50 artı bir oy alıp seçilememeleri, Atina Bölge Valiliği için de Pasok adayı Yiannis Sguros’un sürpriz yapıp ilk turda birinci çıkması ‘halkın güvenoyu’ olarak değerlendirildi.
Siyasetin ruhunda elbette blöf de var.
“Erken genel seçim kozunu ortaya atıp blöf yaptı Yorgo” diyenler de çok.
Blöf tuttu mu, tutmadı mı?
Bence tutmadı.
Bence Papandreu blöfünden biraz da pişman. Dolayısıyla, seçim sonuçları açıklandığında iflasın eşiğindeki bir ülkenin başbakanı olarak iki kötü seçenek arasından (erken seçime gitmek ve yerel seçim öncesi yükselttiği çıtayı mecburen alçalmak) Yunanistan için da az kötü olanını tercih etti.
Yunan yerel seçimlerin ilk turunda ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi’nin desteklediği adayların yüzde 32 civarında oy topladıkları düşünülürse pek ahım şahım bir çıkış yaptığı söylenemez. Oylarını artıran yani tepki oylarını toplayan tek parti Yunanistan Komünist Partisi (yüzde yediden yüzde 11) oldu.
Batı Trakya’ya gelince: Türklerin oy potansiyeli Gümülcine’de yüzde 35, İskeçe’de yüzde 25 civarında. Bağımsız listelerle Gümülcine Belediye Başkanlığına aday olan Sibel Mustafaoğlu’nun yüzde 8.5, İskeçe’de aday olan Ahmet Hüseyinoğlu’nun da yüzde 6.5 civarında oy toplayabilmeleri bence düşündürücü.
Parlamento kütüphanesi
Şehrin tam göbeğindedir Atina’daki parlamento binası. Kütüphanesi de bir bilgi yuvası, bir servettir. En az 650 bin kitabın süslediği raflar, yasa uyarınca her yıl dört-beş bin Yunanca ve bin kadar yabancı dillerde yazılmış eserle zenginleşir. Parlamento bütçesinden yılda 285 bin Euro kitap satın alımı için harcanırdı. Malum ekonomik kriz diz boyu her şeyden kesinti yapılıyor ya, 2011 yılında sadece 100 bin Euro harcanacakmış bu işe.
Felsefe, edebiyat, sanat, tarih, ekonomi, hukuk, din ağırlıklı kitaplarla dolu kütüphane. Yunan halkının 300 temsilcisi çalışmaları çerçevesinde sık ziyaret edip danışır raflardaki kitaplara.
Buraya kadar her şey normal de kütüphanedeki bazı ‘öteki’ kitaplar medyanın dikkatini çekti. Mesela ‘Kama Sutra’.
Diyeceksiniz ki bu Hint aşk sözlüğü dünya klasikleri arasında. Tamam kabul ama neden parlamento kütüphanesinde dört nüshası var ‘Kama Sutra’nın bilemiyorum...
En az beş bin yıllık geçmişi olan Tantra seksi esaslı, Kate Taylor’un yazdığı ‘Trantrik seks için hayat çok kısa’ kitabı kimler okudu da meçhul. Bu kitap bazı teknikler sayesinde belki de her erkeğin seks bir maratondur kabusunu bitiriyormuş.
Parlamento kütüphanesinde, 19. yüzyılda romatizma bel ağrıları gibi hastalıklar için keşfedilen vibratörün günümüze kadar gelişini konu alan ‘Kadınların Cinsel Tatmini, Histeri ve Vibratör’ adlı kitap da var.
‘Seks? Kendin Yap’, ‘Seks Hakkında Bildikleriniz Yanlış’ ve ‘Büyük Orgazm’ da raflarda.
‘Bit’in Birleşmeden Önceki Heyecanı - Seksle İlgili 36 Soru’ adlı kitapta ise şu kritik sorulara cevap veriliyormuş:
1. Seks yaparken partner neden ısırılır?
2. Cücelerin penisi normalden büyük mü?
3. Spermin cilde yararları nelerdir?
Proto Thema gazetesine göre, onlarca öyle kitap varmış kütüphanede. Parlamento kütüphanesini 1845 yılında hakim ve yazar Yorgo Terçenis kurdu. Adamcağızın kemikleri sızlıyor mudur acep?
Yazının Devamını Oku 7 Kasım 2010
Maraton Savaşı’nın 2 bin 500’üncü yılında binlerce Yunanlı ve dünyanın tam 88 ülkesinden böylesi tarihi anlam taşıyan bir etkinlikte “Ben de oradaydım” demek için gelenler Maraton Koşusu’nda buluştu Takvimler MÖ 490’ı gösterdiğinde 25 bin askerli Pers ordusu Maraton ovasında 10 bin askerli Atinalılara karşı savaştı. İnsanlık tarihinde Doğu ile Batı arasındaki en eski boy ölçüşmelerinden biri olan Maraton Savaşı’nı Atinalılar kazandı.
Bir rivayete göre, Fidipidis adlı bir asker zaferin müjdesini Atinalılara duyurmak için tam teçhizat Maraton ovasından ta Atina’ya kadar koştu. Mesafe 40 küsur kilometre. Atina’ya vardığında, “Sevinin, kazandık” dedi Fidipidis ve oracıkta verdi son nefesini.
Bu rivayet, Olimpiyat Oyunları’nın babası sayılan Pierre De Cubertin’in 42 kilometre 195 metrelik maraton koşusunu oyunlar kapsamına almasında ilham kaynağı oldu. Bir başka rivayete göre de Atinalılara müjdeyi vermek için Maraton ovasından koşan askerin adı meçhul. Fidipidis, Atinalıların Perslere karşı savaşta Spartalılardan yardım istemek için gönderdikleri ve gidiş-dönüş 240 kilometre koşan askerin adı... Tam 2 bin 500 yıl geçti Maraton Savaşı’nın üzerinden. Geçen pazar günü de o zafer, Atina’ya yakışır şekilde kutlandı.
Bir yandan ekonomik kriz, bir yandan bugünkü yerel seçimler için yapılan ardı arkası kesilmez tartışmalardan bıkan binlerce insan dünyanın tam 88 ülkesinden böylesi tarihi anlam taşıyan bir etkinlikte “Ben de oradaydım” demenin nasıl bir haz olduğunun bilincindeki daha binlerce insanla buluştu Maraton Koşusu’nda. 58 yaşındaki Başbakan Yorgo Papandreu 1.03.29’luk dereceyle tamamladı yarışı. Gözlükleri ve kıyafetiyle siyahlar içindeydi Yunan başbakanı. Yakışmış mı? Bence çok.
Yunanistan'da kurye terörü
Terör belası bu defa kuryeyle geldi Yunanistan’a. Kendilerini ‘iktidar karşıtları’ ya da ‘şehir gerillaları’ diye adlandıran düpedüz teröristler, kırtasiyeciden, oyuncakçıdan ve elektrikçiden temin ettikleri malzemelerle maliyeti 10 Euro kadar olan bombaları paketlere ve zarflara yerleştirdiler önce.
Adresler çok ve çeşitli. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, yabancı büyükelçilikler...
Büyük bir cüret göstererek yolcu dolu otobüslere binip yanlarında taşıdıkları bombalı paket ve zarfları çeşitli kargo şirketlerine teslim ettiler. Bazıları patladı, bazıları imha edildi bombalı paket ve zarfların. Bazıları adreslerine ulaştı, bazıları da daha ulaşmadan bulundu... İki şüpheli yakalandı. Beş-altı kişiyi daha arayan polise göre, bu işlerin failleri öyle fazla profesyonel değil. Üç-dört gün içinde 14 bombalı paket ve zarfa rastlandı. Bir o kadar ihbar da asılsız çıktı. Sözgelimi İran Büyükelçiliği önünde bulunan şüpheli paketin içinde takma damak, Arjantin Büyükelçiliği dışında bulunan zarfta boş bir cüzdan vardı. Anlaşılan birileri fırsattan istifade kafa buluyor.
Yunanistan, uluslararası alanda terör yüzünden bir kez daha zor durumda. Failler kim derseniz, bence, eğer iki buçuk yıl önce Atina’da eşi görülmemiş dehşet ve yağmalama eylemlerini gerçekleştirenler değilse bile en azından onların ‘yakın akrabaları’. Taşla sopayla başlıyor, molotof kokteylleriyle idman yapıyor, tüpgazlarla kundaklamadan geçiyor ve bombalı saldırılara terfi ediyorlar. Durum çok ciddi.
Yazının Devamını Oku 31 Ekim 2010
Yunanistan Yüksek Mahkemesi 88 yıl önce ‘Yunan ordusunun birliklerini düşmana teslim etmek’ ve ‘Yunan ordusunun yeniden örgütlenmesini engellemek’ gibi suçlarla ölüm cezasına çarptırılan beş siyaset adamı ve bir askerin beraatini kararlaştırdı Geçen yıl 6 Aralık’ta ‘Suyun Öte Yanından’ Yunanistan’da açılan bir davadan bahsetmişti. Kısaca hatırlatalım: Yunan tarihinde ‘Küçük Asya Felaketi’ olarak bilinen Kurtuluş Savaşı yenilgisi üzerine o dönemin başbakanlarından Petros Protopapadakis’in torunu Mihalis, Yüksek Mahkeme’ye başvurup vatana ihanet suçundan ölüm cezasına çarptırılan ve 15 Kasım 1922’de kurşuna dizilen dedesi için iade-i itibar talebinde bulunmuştu.
Nikos Protopapadakis’in yanı sıra daha iki başbakan (Dimitris Gounaris ile Nikos Stratos, iki bakan (Nikolaos Theotokis ile Yorgo Baltacis) ve bir general (Yorgo Hacıanestis) tarihe ‘Altılar Davası’ olarak geçen davada ölüm cezasına mahkûm edilmişti.
Yunanistan Yüksek Mahkemesi (Arios Pagos) geçen hafta ikiye karşı üç oyla 88 yıl önce ‘Yunan ordusunun birliklerini düşmana teslim etmek’ ve ‘Yunan ordusunun yeniden örgütlenmesini engellemek’ gibi suçlarla ölüm cezasına çarptırılan beş siyaset adamı ve bir askerin beraatini kararlaştırdı.
İki hakim, ‘Altılar Davası’ ile ilgili tutanaklarını bulunmadığı ve o davada dinlenen tanıkların da artık hayatta olmaması sebebiyle yeniden davaya bakılamayacağını savunarak 1922’deki ölüm cezası kararının bozulmamasını istedi.
Buna karşı çoğunluk, yani diğer üç hakim, “Dedem vatan haini değildi” diyen Mihalis Protopapadakis’in gerekçelerini haklı buldu. İnfaz edilen başbakanın torunu, “Yunan ordusunun İzmir’den ayrılışı 30 Ağustos 1922’de başlayıp 5 Eylül’de tamamlandı. Altılar Davası’nın ilk duruşması aynı yılın 31 Ekim’inde yapıldı. Bu kadar kısa bir süre içinde mahkemenin altı sanığı ölüme mahkûm edecek belge ve kanıtları olamazdı” görüşünü savundu. 88 yıl sonra gelen beraat kararında eski başbakanlardan Elefterios Venizelos’un “Onlar vatan haini değil. Cezaları infaz etmeyin” diyen bir telgrafı ve parlamentodaki bir konuşması da etkili oldu.
TARİH KİTAPLARI DEĞİŞSİN
Karar açıklandıktan sonra mutluydu torun Protopapadakis. “Oğlum bir gün okul dönüşü büyükbabasının vatan haini olup olmadığını sormuştu. Okulda öyle söylemiş öğretmen. Tarih kitabı öyle yazıyormuş” diyor.
Mihalis Protopapadakis şimdi tarih kitaplarında da dedesiyle ilgili yazılanların değiştirilmesini isteyecek.
ATİNA’DAN ERDOĞAN GEÇTİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Akdeniz’de İklim Değişikliği Konferansı için geçen hafta geldiği Atina’da Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu ile iki saat süren görüşmesinden sonra 1999’da başlayan Türk-Yunan yakınlaşması süreci yeni bir döneme girdi. Artık ‘Ege’de barış-dostluk havası’ yerini ‘Ege’de çözüm havası’na bırakıyor. Sorunlar halının altına saklanmıyor. Karasularıydı, hava sahasıydı, kıta sahanlığıydı, oydu, buydu çözüm zihniyetiyle ele alınıyor. Atina’da da Ankara’da da çözüm için siyasi irade var. Ev sahibi Yunanistan ve Türkiye’den başka bir tek Malta’nın başbakan düzeyinde temsil edildiği göz önüne alınırsa sanırım Akdeniz İklim Değişikliği Konferansı Erdoğan ile Papandreu’nun ‘derin sularda’ yüzmeleri için herhalde bahaneydi. Beklentilerin aksine Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ın Atina’ya gelmemesi ise doğal olarak kafalarda “Acaba havayı bozmasın diye mi?” sorusu yarattı. Erdoğan Atina’dan ayrıldığında hava birazdan kararacaktı. Masmavi denize baktım. Sakin çok sakindi.
LADY GAGA’NIN ZİYARETİ HAKKINDA HER ŞEY
Uzatmalı sevgilis Luc Carl ile evlendiği haberlerini doğrulatamadım. Buna karşılık asil bir babalık görevi olarak hemen bütün şarkılarını bildiğim Lady Gaga’nın Girit-Santorini-Atina-Mikonos turu hakkında epey ‘istihbarat’ topladım.
Bir kere helikopterle geldiği Girit adasında kaldığı Elunda sahilinde Lady Gaga’yı sevgilisi Luc ile öpüşürken görmeyen kalmadı. Öğrenciler ve garsonlar da buna dahil.
Santorini’de ‘raki’ yani ‘rakı’ tavernasında dostları ve korumalarıyla birlikte akşam yemeği yedi. Deniz ürünlerinden ve beyaz şaraptan oluşan yemeğin sonunda rakı-bal karışımı ‘rakomelo’ içti (onca yıldır bu zevksiz şeyi nasıl ve neden içerler bir türlü anlayamam).
Atina’da Akropolis mabedini görmek istedi ama o saatte kapalı olduğundan ziyaret edemedi. No problem! Akropolis eteklerindeki Dionisos restoranında da başka kimle olacak? Lec ile birlikteydi. Ziyaretçi defterine “S’agapo (seni seviyorum) Akropolis” diye yazdı. Rujlu dudaklarıyla da deftere bir öpücük kondurdu.
Mikonos adasındaysa, güneş batımı vakti bir başka olan Cavo Tagoo otelinde kaldı. Yaz bitti ya; dünya çapındaki restoranı Nammos kapalıydı. Araya eş-dost koyup bir geceliğine açtırmayı denedi ama ı-ııh olmadı. Mikonos’tan ayrılırken de ağzında kocaman bir puro varmış.
Yazının Devamını Oku 24 Ekim 2010
Tarihi Parnassos Konser Salonu’na konser veren Antakya Medeniyetler Korosu Yunanistan’da Türkiye’nin sanatını ve kültürünü tanıttı Öncelikle yer çok iyi seçildi. Atina’nın merkezinde 1800’lü yıllarda inşa edilen bir bina. İçi de dışı da tarih kokuyor. Ta 1800’lü yıllardan beri orada. 2. Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’ı işgal eden Almanlar askeri mahkeme olarak kullanıyordu binayı. Savaş sonrasında Atina’nın en seçkin sanat evlerinden biri oldu. Parnassos Konser Salonu’na girdiğimde el emeği göz nuru işlenmiş yüksek tavanları görünce bir garip oldum. Bir an için çocukluğumda gittiğim Beyoğlu’ndaki Emek Sineması’ndayım sandım. (Söz açılmışken Emek Sineması, İnci Pastanesi asla yıkılmasın!)
Tıka basa da doluydu salon. İzleyicilerin çoğu tanıdık İstanbullu Rumlar. Birinci zil, ikinci zil ve sahne...
Üç semavi din (İslam, Hristiyanlık, Musevilik) ve bu dinlerin farklı kültürlerine mensup Alevi, Sünni, Katolik, Ortodoks, Musevi müzisyenlerden oluşan Antakya Medeniyetler Korosu’nun konseri, ‘Kardeş Olun Ey İnsanlar’ ile başladı. Şef Şeyda Koyaş yönetiminde 17 şarkı ve ilahi okudular. ‘Sarı Gelin’ mi istesiniz, ‘Hava Nagila’ mı istersiniz, hepsini söylediler. Finalde de ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’.
Konser bitince Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Hasan Göğüş, Ortodoks din adamı İgnatios Yapıcıoğlu, Atina Musevi Cemaati Başkanı Veniamin Albalas ve Yunanistan Müslümanlar Birliği Başkanı Naim Elgandur’u sahneye davet etti. Üç dine mensup din adamı, Türk büyükelçisiyle birlikte dinler arası kardeşliği ve hoşgörüyü yansıtarak ellerini birleştirdiler. Sonra hepsi koroya katıldı ve Yahudi türküsü ‘Hava Nagila’yı ikinci kez seslendirdiler.
Şef Şeyda Koyaş ile sohbet ediyoruz, “Antakya Medeniyetler Korosu’nu dinleyenler, bu barış, dostluk ve dayanışmadan etkilenerek adeta koromuzun üyesi oluyor. Bugün de Atina’da birkaç yüz koro üyesi daha kazandık. Ne mutlu bize” diyor.
Parnassos Konser Salonu’ndan çıkarken keyifliydim.
Türkiye sanatını, kültürünü tanıtma yolunda Yunanistan’da iyi işler yapıyor.
En büyük kahraman
Yunanistan’da onca yıldır onca yerde onca balık yedim “Bir numara kim” diye sorsanız, Atina-Selanik karayolu üzerinde Lamia şehrinden biraz ötede, Karavomilos sahil kasabındaki Andonopulos Tavernası derim.
Denize sıfır masaların dizili olduğu bu salaş lokantada, plastik leğenler içinde bekleyen canım balığı seçiyorsunuz. Mutfaktaki usta pişiriyor. Balık çeşidi her zaman çok ve her zaman taze. Ilık patates salatası, pancar ve közleme biber gibi mezeleri de var. Yunanistan’ın eski başbakanlarından ve cumhurbaşkanlarından Konstantin Karamanlis (1907-1998) de hayattayken o kadar sık gittiğine göre muhtemelen Andonopulos için benim gibi düşünüyordu.
Türkiye’deki dostlarıma da anlatırım ballandıra ballandıra bu lokantayı. Ancak, son İstanbul ziyaretimde beni Rumeli Kavağı’nda Kahraman’a götürdüler. O ne salata, o ne lakerda, o ne balık kokoreç, o ne hamsi... Izgarası da tavası da!
Andonopulos büyük ama Kahraman daha büyük.
Üstelik kalkan mevsimi gidersem daha bir başkaymış.
Bir ilkbahar başı mutlaka...
Yazının Devamını Oku 17 Ekim 2010
Sesi, fiziği, sahnede duruşu, dinleyenlerle diyalogu dört-dörtlük. Yunanca şarkıları da Türkçe şarkıları da neredeyse aynı rahatlıkla icra ediyor. Eğer illa da eleştireceksem illa da bir eksik bulacaksam Yunanca şarkılar söylerken h harfine biraz daha dikkat etmeli Ne yalan söyliyeyim uzun yıllar once Fedon’u, birkaç yıl once de Ziynet Sali’yi dinlediğim İstanbul’daki Zorba Taverna’ya girerken bu kadar hoş vakit geçireceğimi tahmin etmemiştim.
Amasya Gümüşhacıköy doğumlu, ilk, orta ve lise öğrenimini Amasya’da tamamladıktan sonra 2004 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı ses eğitimi bölümünden mezun olan Göknur, Arnavutköy’deki Neşe Tavernası ile birlikte Yunan müziğini yaşatan Zorba’da kendisini dinlemeye ve izlemeye gelen herkesi mest etti.
Sesi, fiziği, sahnede duruşu, dinleyenler-izleyenlerle diyalogu dört-dörtlük sanatçının. Abartmıyor, saygılı ve sevecen. Yunanca şarkıları da Türkçe şarkıları da neredeyse aynı rahatlıkla icra ediyor. Yunan danslarını da iyi öğrenmiş. Eğer illa da eleştireceksem illa da bir eksik bulacaksam Yunanca şarkılar söylerken h harfine ve iki sesli harfin yanyana geldiği sözcüklerde diksiyonuna biraz daha dikkat etmeli.
Göknur eğlendirmeyi de pek iyi biliyor. O gece gittiğim o mekanda sadece iki-üç Rum vardı ama Yunanca şarkılarla onlarca müşterinin pistte kurtlarını dökmesini başardı. Hani yaşıma başıma bakmadan ben bile piste çıkıp zeybekiko oynadım. Bir de güzel kadın refakat etti dansıma... Mutlu olmayı, mutlu etmeyi bildiği her halinden belli bir kadın.
ATİNA’DA İYİ İŞ YAPARDI
Bir ara, ‘Atina’da olsaydı Göknur ne yapardı’ diye düşündüm. Vallahi de billahi de çok iş yapardı. Tabii yanıbaşındaki büyük usta buziki Hasan’ın hakkını yememek gerek. Adamın, Yunan buzuki ustalarından kıskanacağı hiçbir şey yok. Sezen Aksu’nun ‘İstanbul’ şaheserini klarnetiyle icra eden arkadaşı da unutmuyorum.
Eğer Yunan müziğini seviyorsanız Göknur’u mutlaka izlemeye gidin. Eğer zor beğenenlerdenseniz o zaman da önce DVD-CD’sini alın, mutlaka dinlemeye gideceksiniz.
İstanbul’daki dostlarım “Yahu Atina’dasın ama her gelişinde Rum tavernalarına gidiyorsun” diye takılırlar. Beyoğlu’ndaki Adalar gazinosunda, Tünel’deki Hristaki gazinosunda geçti onca güzel yıl. Hatırlayan var mıdır bilmem, Rişar ve Kupa Dörtlüsü, Henri ve Valisaki çifti, Cimi Alpako, Yorgo Vaporidis ve halen karşılaştığımızda o günleri andığımız Londra’da yaşayan Buzuki Çiço sahne alırdı İstanbul tavernalarında. Memleketime her gelişimde nasıl Balık Pazarı’ndan, İnci Pastanesi’nden, Apik İşkembecisi’nden, okulum Zoğrafyon Lisesi’nden geçmek önemliyse, benim için Rum tavernalarını teftiş etmek de bir görev.
Yazının Devamını Oku