Küpeli-dövmeli şarapçı bir belediye başkanı

Kemal Atatürk sokağına yeniden bu ismi verip, üstüne bir de “Türk anıtı dikeceğim” diyerek hem aşırı milliyetçilerin hem de kilisenin tepkisini üzerine çeken Selanik Belediye Başkanı hakkında bilmedikleriniz...

Haberin Devamı

O, 68 yaşında bir delikanlı. Yüzündeki derin izlerden her birinin ayrı öyküsü, ellerinde çizilmiş onca dövmeden her birinin ayrı hatırası var. Kanatlı at (Pegasus), ejderha, kertenkele, kartal...
Kulağında küpesi, spor kıyafetle dolaşır. Filtresiz Camel marka cigara içer, arabası Alfa Romeo’yu da hızlı sürer.
Davullu zurnalı Yunan türkülerini de, Mozart’ı, Bach’ı da dinler zamanına göre. En sevdiği şarkı aykırı müzisyen Lou Reed’in söylediği ‘Walk On Wild Side’ yani doğru yolda ilerle...
O, çok zengin bir adam. İş hayatında çok başarılı. Babasından devraldığı ve Yunanistan’da kırmızı şarabı şişeye ilk koyan Butaris Şarapçılık’ı kardeşi Kostas ile ülkenin en büyük markalarından bir haline getirdi.
Tutkudur, aşktır şarap onun için...
Sonra günün birinde “İnsanlara pazar günleri ya da bayramlarda kutlamalarda içecekleri kaliteli neşeli ve ucuz olmayan şaraplar sunmak istiyorum” diyerek yolunu ayırdı kardeşiyle.
Şaraptan kazandığını şaraba yatırdı. Kendi üzümlerini, kendi bağlarında yetiştirmeye başladı. Koskoca Butaris imparatorluğuna sırtını çevirip kendi markasını kendi efsanesini kurdu. ‘Kir Yani’ yani ‘Yani Bey’ şaraplarını üretti.
Birkaç yıl önce işi iki oğlu Mihalis ile Stelyos’a devretti. Ancak hala bağlarına gidiyor muntazaman üzümlerini teftiş ediyor. Aile en son Çin’de, Pekin’in batısında büyük bağlar satın aldı.
O, zengin olduğu kadar mütevazı biri. Öyle lüks pahalı mekanlarda boy göstermez. Dostlarıyla salaş yerlerde eğlenir hep.
Yaşadığı şehirde onu herkes tanır. Daha birkaç gün önce yolda yürürken motosikleti biri, “Yaşa bre berduş” deyiverdi kendisine.
Gülüp geçti!
O, çok hızlı yaşadı. Çok şey gördü geçirdi. 20 yaşında iken “Almazsam ölürüm” diyerek evlendiği eşi Athina’dan uzun yıllar sonra boşandı. Bir süre gezdi tozdu sonra yine barıştı. Ne var ki çiftin ikinci baharı uzun sürmedi. Kansere yenildi Athina. Eşinin, “Beni toprağa gömmeyin, yakın, küllerimi dört bir yana savurun” vasiyetini Yunanistan’da yerine getiremedi. Neymiş? Kilise “Olmaz!” demiş. O da evine çağırdığı bir papaza okuttu eşini, sonra Bulgaristan’a götürüp yaktırdı.
İflah olmaz bir alkolikti. Sarhoş dolaşırdı yollarda ve eve döndüğünde yığılıp kalırdı. Günün birinde tak demiş olsa gerek canına, “İçimi temizleyeceğim” deyip ABD’ye gitti. Aylar sonra da tertemiz döndü. Yıllardır tertemiz.
O, çok sevdiği şehri Selanik ile ilgilenmeye başladı 10 yıl önce.
Aşırı milliyetçilerin hop oturup hop kalkmasına ve topyekün üzerine yürümesine aldırmadan, 1955’e kadar Selanik’teki ‘Kemal Atatürk’ sokağına yeniden bu adın verilmesini önerdi.
Yine aşırı milliyetçi Selanik Metropoliti Anthimos’a, “Oğlum git sakalını traş et de sonra parti kur” demekten çekinmedi.
Ve daha göreve başlamadan (1 Ocak) Selanik’e Türk Anıtı dikeceğini ilan etti.
O Selanik’in yeni belediye başkanı Yiannis Butaris.

Haberin Devamı

Artık hayatımda İra var

Haberin Devamı

Ema’dan ayrılalı üç buçuk yıl geçmişti. Gözlerini de, bakışlarını da, tenini de unutmuştum. Hani yolda görsem tanımayacaktım.
Ne birliktelikler gördüm-yaşadım da unutuldu gitti, sadece sekiz buçuk günlük bir ‘ilişki’ yaşadığım Ema’yı mı hatırlayacaktım? Ne mi kaldı aklımda o dişiden? Biraz koklaştık, biraz okşadık birbirimizi hepsi bu...
Yeni bir ‘ilişki’yi ne istiyordum ne de hazırdım. Yeni bir dişinin hayatıma girmesine gerek yok bu aralar.
Üstelik hani illa da olacaksa kesinlikle ‘aristokrat’ olmalıydı. Ema soyluydu, asildi. Bir sonrakinin daha çok vasfı-meziyeti olmalıydı.
Geçen haziran ayıydı. Sıcak mı sıcak bir hava...
Hiç beklemediğim bir anda İra ile tanıştım. İlk kez Atina Havaalanı’na üç kilometre mesafedeki Pikermi kasabasında gördüm onu. Esmerdi, bakışlarıyla sanki serseri olduğunu söylüyordu bana.
“Bak güzelim aşk meşke niyetim yok. Ha bir de kırmızı çizgilerim vardır ona göre” dedim.
Yüzüme baktı, cevap vermedi.
Hazirandı ağustos oldu, yaz bitti. Sonbahar geldi gitti. Kış gülümsüyor şimdi ve ben hala İra (Hera) ile birlikteyim. Hani uzun ilişkiler yorardı?
Gözleri çok güzel ya da bana öyle geliyor. Anlaşıyoruz da üstelik her geçen gün. Birbirimizin kırmızı çizilerini ihlal etmiyoruz. Ettiğimiz olursa da ben farklı o farklı özür diliyoruz.
Ha bu arada benim “Aristokrat olsun” inadım da maziye karıştı.
İra anadan babadan sokak kızı.
Üç buçuk yıl önce o zamanlar ergenliğine karşı ‘bağımsızlık mücadelesi’ verdiğim kızım Marianna’nın zoruyla bir servet ödeyip Labrador cinsi Ema’yı almıştım. Olmamıştı, başaramamıştım.
Artık akıllı uslu üniversite öğrencisi (matematik) genç kadın Marianna yaklaşık altı ay önce bir hayvan koruma derneğinden alıp getirdiği yeni doğmuş karabaş İra’yı gösterdi.
Olur mu baba?
-Olur...
Oluyor da!

Yazarın Tüm Yazıları