Gözlerimi kamaştıran parlaklığını kıskanarak güne “merhaba” derken ilkbaharın kapıyı çaldığını duydum. Bayram sabahında harçlık ve şekerle ceplerini dolduracağının bilincindeki çocuklar gibi öyle bir neşeyle doldum ki!
İçimdeki sevinç kırıntısı birden çoğalıp ağzımdan, burnumdan, kulaklarımdan taştı neredeyse! Bugün bir köşeyi ödünç (ç)alacaktım!
Odamın duvarlarına baktım. Gazetelerde, dergilerde çıkan köşe yazılarım, secret manyaklığına kapılıp bilgisayarda hazırladığım hayali kitap kapaklarım, genel yayın yönetmenlerine gönderdiğim dosyaları simgeleyen kargo takip numaralarım…
Sonunda dolaylı da olsa Hürriyet’teydim!
Çünkü öğretmenleriniz, bana sizin ne kadar mükemmel çocuklar olduğunuzu anlatırken, ben size layık ana-babalar olamadığımızı, size verebilecek daha milyonlarca güzel şey varken veremediğimizi, size yetemediğimizi düşünüyorum kendi iç dünyamda. Öyle çünkü!
Öğretmenler sizlerin nerelerde zorlandığınızı anlatırken, ben nasıl da size gerektiği kadar yardımcı olamadığımı fark ediyor, anlıyor, mahçup oluyorum aslında. Onlar, sizin nasıl da inanılmaz sorumluluk sahibi çocuklar olduğunuzu anlatırken, ben, sizler bu kadar küçük yaşta sorumluluk nedir bildiğiniz için ağlamak istiyorum mesela! Bunca irili ufaklı sorumluluk size ağır geliyor mudur acaba? Yoruluyor musunuz gereğinden fazla bu küçücük yaşınızda? Nasıl bileceğim ben bunları mesela? Yaşaya yaşaya göreceğiz diyorlar ya, doğru galiba. Bu da, anne babalığın en büyük bilinmeyeni ya...
Öğretmenleriniz bana; “O sınavda aslında daha iyi yapabilirlerdi...” dediklerinde, kendimi paralamak istiyorum o dakika! Çünkü size hiç yardımcı olamamaştık biz o hafta. Antalya’da ihtiyacı olan bir sürü başka çocuğun eğitimine destek olmak için 10km asfalt tepiyorduk babanızla taban tabana...
Öğretmenler bana arkadaş ilişkilerinizin kuvvetli olduğunu, sosyal, neşeli, eğlenceli, saygılı çocuklar olduğunuzu anlatırken; ben sürekli gidip gelip sizden şikayet edecek kadar utanmaz bir kadın olduğumu da hatırladım bu arada.Yüzüm kızardı inanın bana.
Sıkıcı.
İnsanın bin satırda anlattığını bir karikatür tek karede anlatıyor, iyi yapılmış bir reklam 1 dakikada…
İyi yazılmış bir cümle, tek nefeste.
Bu ara çok ileti aldım. Posta kutum taşmış durumda. Bu çok güzel bir duygu zerre kadar şikayet etmiyorum. Sadece herkese zamanında cevap veremiyorum, anında okuyamıyorum yazılanları diye dert ediyorum kendime.
Doğru.
Hayat devam ediyor.
Doğru.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Nitekim gayet de güzel bir dolu iyi haber bulup sizinle paylaşıyorum. Ben böyle yaptıkça da, sihirli bir değnekle sağa sola mutluluk tozu saçılmışcasına iyi haberler geliyor bana. İyi haberler iyi haberleri çekiyor, mutluluk mutluluk getiriyor, buna gerçekten inanıyorum. Şu anda elimde biriken bir sürü umut dolu mutluluk dolu paylaşacak haberim var. Var ama... beklesinler hele iki dakika.
Buket’in tramvay kazasından sonra gidişatı hakkındaki tüm haberleri sessizce okudum. Sessiz sessiz seyrettim akşam haberlerde hakkında anlatılanları; ailesinin, arkadaşlarının yaptıklarını, kaza öncesi ve sonrası hallerini. Buket’in görüntülerine, fotoğraflarına sessiz sessiz baktım.
“Vah vah!” bile diyemedim, öylesine tıkandım ben de sizler gibi.
Bütün o sessizliğim boyunca da çalışmakta olduğum şirketin “insan” a nasıl değer verdiğini, nasıl da “sıfır hata –sıfır kaza” hedefi ile çalıştığını, sırf bir kişinin kılına zarar gelmesin diye milyon dolarlar harcadığını düşünüp durdum.
Ardından,
Size haber, görüntü, fotoğraf, yazı yetiştirmek için resmen nefes almadan, durmadan, göz kırpmadan çalıştım. Bacaklarım bu sefer antremanlı olduğum için, bir önceki koşularımdaki gibi de ağrımadığından herhalde, bunları nasıl yaptığımın hiç farkına varmadım. Yumoşcacık, havada yavaaaş yavaaaş sağdan sola, hooop azıcık yukarı oradan aşağıya dalgalanarak süzülen, nazlı nazlı süzülerek bir yerlere uçar konar kuş tüyü gibiyim.
İyiyim.
Şehirler ve ülkeler arası uçup az da olsa saat farklarına pas vermeyip hasretlikten nefes almadan konuşan çocuklarıma kulak kabartıp, çocuk teri kokularını içime derin derin çekip;
GİZEM GİRİŞMEN FOTOĞRAFLARIGİZEM GİRİŞMEN KARŞILAMA FOTOĞRAFLARIHayatımda ilk defa bir röportaj yaptım. Sonra da korktum. Bilmediğim bir işi yaparak Gizem’e hakkını verememekten korktum. Hemen röportaj ustamız Ayşe’ yi aradım! “Ayşe ben bir iş karıştırdım, İmdat!” dedim. Ayşe bana sakin sakin nelere dikkat ederek röportaj çözmem gerektiğini bir güzel anlattı. Ayşe anlatmasına anlattı da, bilmiyorum benim kafam ne kadarını uygulamayı başardı. Hata varsa, bilin ki benimdir.
Seyhan Girişmen Gizem’ in annesi, Recep de abisi.
Gizem’in annesi hayran olunacak, önünde saygıyla eğilinecek, elleri öpülecek bir kadın. Abisini Derya kapmış valla! J Yoksa “Hala böyle adamlar da var mı?”dedirten bir insan Recep.
Gizem ise, hani tanısanız sarılıp içinize sokarsınız öylesine sıcacık ve öylesine şeker bir kadın.
Soruları Seyhan Anneye sorarken hop arada daldım Gizem’e de sordum, oradan Recep’e atladım. Düzene sokana kadar çatladım. Tam ben usülü daldan dala zıplayarak röportaj yapmışım.
Ama sonuçta bu güzel ailenin anlattıklarını bir anne olarak çoğu zaman yüzüm kızararak bir solukta dinledim. Umarım siz de bir solukta okur, saçma sapan şikayetleri bir kenara bırakır, olanla bitene değil de, geleceğe asılırsınız.
YONCA TOKBAŞ’IN RUNTALYA KOŞUSU – FOTO GALERİYONCA TOKBAŞ KENDİ REKORUNU KIRDI – WEB TV Öyle!
Itır Erhart lösemili çocuklar için hazırlanmış bu afişi Amerika’da bindiği bir otobüste görüyor.
“You think marathon is hard, try chemotherapy!”
O kadar etkileniyor ki, lösemili çocuklara yardım toplayarak koşmak için başvuruda bulunuyor. “Hayatımda hiç maraton koşmadım; ama çalışır denerim!” diyor. Itır hayatında koşacak olduğu ilk maratonuna hazırlanmaya başladıktan 6 ay sonra, lösemili çocuklar için koşuyor. Sıkı durun şimdi 42km’yi tam 6 saatte koşuyor!!!