Yonca Tokbaş

Seçim sonuçları beni çok üzdü

14 Haziran 2011
Biliyordum böyle olacağını.

“Ne bekliyordun ki Yonca?” dedim durdum.

Evet bunu bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Sanırım beni bu fena yaptı.

 

Ne düşündüğümü, duygularımı her şeyi sindire sindire yazacağım. Uzun uzun yazmak istiyorum.

 

Bu yazıyı doğru düzgün bir zamanda yazmam lazım ama, şimdi değil.

 

Yazının Devamını Oku

Dün bir önceki günden kesin daha iyiydi

9 Haziran 2011
Yani 8 Haziran’ım, 7 Haziran’ımdan çok çok çok daha iyiydi.

Nasıl da şükrediyorum anlatamam.

 

Hatta Allah’a bin şükür, şükretmeyi bilen bir insanım.

 

Bir de size teşekkür ederim. Gece bir oturdum ki bilgisayarın başına, herkes derin uykuya daldıktan sonra, aman Allah’ım, posta kutum taşmış... Nasıl güzel dilekler, mesajlar, niyetler... Çok teşekkür ederim hepinize. İyi ki varsınız, ben kesin çok şanslı bir insanım. Bak yine şükredesim geldi şu anda, yine. J

 

Sanırım kafam da açılmaya başladı. Kendime olan o anlık güvensizlik perdesi azıcık aralandı da içeri cesaretim giriverdi.

Yazının Devamını Oku

Öyle bir geçer günlerim ki...

8 Haziran 2011
7 Haziran 2011 Salı günüme Hoşgeldiniz... <br><br>Yani dünüme...

***

Dün bütün gün nefes almadım. İşe gittim ve saat 14:30’da çıkıp bir yere yetişmek için öyle hızlı çalıştım ki, bir ara ellerimden ayaklarımdan duman çıkacak sandım. Ama çıkmadı.

İşleri hallettim. Patronumun karşısına geçip hayatımın konuşmasını yaptım. Avuçlarımın nasıl terlediğini, bacaklarımın nasıl titrediğini anlatamam. Adam da fena oldu benim yüzümden. Şanslıyım çünkü halden anlayan, aile babası ve gerçekten aile deyince akan suları durduran bir adam benim patron. Çok da hassas. Anladı beni. Hak verdi. “Düşünelim çözümler üzerinde...” dedi. Hatta ben ağlayınca o da ağladı desem, inanır mısınız, şaka gibi gerçekten!

Kafam çalışıyor o yüzden sürekli. Yıllar var kafam kendime bu kadar çalışmadı açıkçası.

Saat zaten ışık hızıyla geçti. Koşarak fırladım gitmem gereken yere gittim. 1 saatim orada geçti. Ecel terleri döktüm sanki o bir saat boyunca. Burası günlüğüm ama, yine de her şeyi yazamıyorum işte. İnsanın ne olursa olsun kendi içinde kendine sakladığı bir mahremiyeti var.

Dışarı çıktığımdaki nem, sıcak ve kavuran güneş bana hiç koymadı. Çünkü sanırım içimdeki yangın 40 dereceden de hayli sıcak, kaynama noktasındaydı. Sonra kendime iyi gelecek bir şey yaptım. 1 saat kendimi bakıma aldım.

Fırladım topladığım o güzel enerjiyle oradan da, üzerimdeki, içimdeki tüm stresi kapıda bıraktım ve girdim eve.

Oğlan parka çıkmış. Yanına koştum hemen. Dökülmüş çiçeklerden gökkuşağı havuzu yapmış. Bana göstermek için başında bekliyormuş meğer!!!

Yazının Devamını Oku

Çalışan annenin klasik içler acısı durumu…

7 Haziran 2011
Evet gittim geldim.

Uçağa atladığımda kızım ateşler içindeydi. Uçağa da en son ben bindimdi zaten. Zor yetiştim. Doktordaydık çünkü. Eşim koşarak iş seyahatini tamamladı geldi. Yetişti. Yokluğumda her şeyi o halletti. Güzelce paslaşıyoruz yani.

 

Paslaşıyoruz ama, hiç kolay değil, hiç. İçimiz paramparça...

 

Her şey süper gibi duruyor ama işte gurbet bunun da adı. Ve zor!

 

Uçak yolculuğum kabus gibi geçti. Yanıma oturan kadın panik ataktı. 10 dakikada bir tuvalete giderek rahatlamaya çabaladı. Hem ona üzüldüm, hem de sıkıldım. Diğer tarafımda oturan ailenin babası ise içimi öyle daralttı ki 4 saat boyunca, bayılmadığıma şaşırdım. Adam dünyanın en karamsar, en şikayetçi adamıydı. Karısının içi geçmiş, bitmiş, hiç konuşmuyordu. Ben size söyleyeyim; o adamın aralıksız şikayet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen, havadaki tozdan nem kapan çatık kaş hali de karısı için bir çeşit ciddi psikolojik şiddetti. Uzaktan beni bile mahvetti adamı dinlemek. Yol boyunca şikayet etmedik şey bırakmadı inanın. Aklıma geldikçe hala fena oluyorum.

Yazının Devamını Oku

İzmir’e geliyorum la la la la laaa :)

1 Haziran 2011
Siz bu satırları okurken ben; dünyanın en hızlı işkadını halimle ofisteki işleri topluyor, son dakika yapılması gereken her şeyi jet hızıyla yapıyor, unutmayayım diye boynuma astığım her türlü şarj aletimle (telefon, bilgisayar fotoğraf makinası, kamera vs...) deli danalar gibi sağdan sola koşturuyor durumdayım.

Üstelik uçak-tren yol hallerim ne olacak tam kestiremediğimden, Cuma yazımı da erkenden yazmak durumundayım. Artık onu uçakta yazacağım.

Perşembe günü facebook ve twitter’dan imkanlarım dahilinde “4 Yapraklı Yonca Hürriyet Hakkımızdır Treni’nde” adlı bir canlı yayın programı yapmayı hayal ediyorum.

Veee...

Dün gece kızımız ateşlendi bir de iyi mi!
Her ne zamanki ben bir yere gidecek olayım benim kuzulardan biri mutlaka ateşlenir. Kader bana mı, eşime mi cilve yapıyor bilmem!
Küçük kuzumun da son sınavı var yarın.

Eşim döndü geldi seyahatten acilen. Bayrağı ona teslim ettim. Elbet üstesinden gelirler. Ama tabi düşünün nasıl bir haldeyim.

Bavulum arabanın bagajında. İçinde koşu şortum filan da var tabi, onlarsız yola çıkmam asla. ne yanıma ne aldığımı biliyorum tam olarak, ne de ne unuttuğumu. Dün gece bu satırları yazarken bi yandan soğuk havlu uygulayıp öte yandan bavula bi şeyler atıyordum. Bi de böyle uzak kalınca memlekete gelirken “Ne giyecem ben şimdi orda yaaa?” stresi oluyor bende. Saçma ama kadınca malum.

Yazının Devamını Oku

Proje proje üstüne...

31 Mayıs 2011
Biliyor musunuz bundan 11 yıl önce...

İlk geldiğimizde Dubai, Çeşme veya Kuşadası’nın kışlık hali gibiydi. Terkedilmiş yazlık mekan görüntüsü vardı. Gayet de hoş bir yer hani. Belli ki çok sayıda zengini var, belli ki hepsinin evleri keyiflerine göre, belli ki yerlisi olmasan da yabancısına vaadedilen ‘expat’ hayatı şahane. Hava yılda 6 ay berbat, 6 ay o da şahane. Şerbet gibi. En sıcak zamanında Allah biliyor onlar her ne kadar 40 derece deseler de, 70 derece, en soğuk zamanında çok nadiren 17-18 derece. Nem abarttı mı -ki çok feci abartıyor- hakikaten çekilmez oluyor, insan kendini akvaryumda balık sanıyor.

Restoranlar, barlar, deniz kenarı mekanlar, kafeler ne isterseniz var. Sadece sanki dönemlik kullanılıyor. Sezonluk yani. Yazları terkediliyor, kışları doluyor.

Ama her ne oluyorsa, mutlaka kocaman upuzun kapkalın duvarlar arkasında oluyor. Kimisi buna “mahremiyet duvarı” diyor, kimisi hapishane. Her şey serbest gibi aslında. Ama sıkıysa kurallara uyma. Sıkıysa sınırı yanlışıkla, dilin sürçüp de zorla. Kalıntını bulamazlar asla. Kaybolursun, unuturlar seni mapusta.

Neyse lafı çok dolandırdım. Diyecek olduğum şuydu;

Biz Dubai’ye geldiğimizde proje filan yoktu. Sonra bir gün Şeyh Muhammed coştu. Nereye gitsek kocaman bir proje sunumu, reklamı, tanıtımı, satışı. Ama öyle böyle değil. Köşe başı gökdelen oldu. Denizi içeri çektiler, çölün içine. Evet resmen yaptılar bunları gözümüzle gördük, yaşadık. Muhteşem oldu. Çeşme’nin kışlık hali gibi, yılda 4 ay terkedilen şehir, 12 ay gece gündüz yaşar oldu.

Göller, mini denizcikler yarattılar: “Olmaz, hayatta olmaz, yapamazlar abi!” derken biz kendi kendimize. Cırt diye hem de. Göz açıp kapayana kadar.

Yetmedi o da, Allah’ın denizine yoktan varedip ada kondurdular. Hatta adalar demeliyim. Üzerinde oteller, evler, villalar, ne isterseniz var. Millet cama yapışıp heyecan duysun gelsin diye zavallı bir köpek balığını yakalayıp hapsettiler Atlantis’e. Olay oldu da, hayvancağız sanırım kurtuldu. Gerçi akıbetini bilemiyoruz kesin bir şekilde.

Plaj 2 taneyken oldu sanırım 22 tane.

Yazının Devamını Oku

Anasını sattığımın duyguları…

26 Mayıs 2011
Sabahları bazen berbat uyanıyorum.

Hani yataktan beni spatulayla kazısanız yeridir. O yataktan kalkıp çocukları kaldırmak mecburiyeti olmasa, bilmiyorum kalkar mıyım hatta...

Öğlene doğru ne oluyorsa bir düzelme oluyor.

Öğleden sonra ise bir uyku bastırıyor ki sormayın. E tabi bastırır, gecede 3-4 saat uyursam ne ala!

Şu anda havalar da korkunç ısındı buralarda. Nem deseniz tavan yaptı. Hani az zorlasam solungaçlarım çıkar koşarken park etrafında. İçime hava değil su kaçıyor. Öylesine nem var. Silecekleri çalıştırmak gerekiyor arabada nemden.

Akşam üzeri işten çıkıp biran önce evime gidebilmek için nasıl deliriyorum anlatamam.

Yalvarıyorum artık okullar kapansın. Yetti gari. Çocuklar da bitti.

Hatta hemen izine çıkayım. Çıkabileyim. Belirsizlikler belirli olsun artık. Hemen.

Yalıkavak’a, evime, ağaçlarıma, denize, esintiye, günbatımına, baykuşuma kavuşayım.

Yazının Devamını Oku

Dört kadınla başetmenin yolları

25 Mayıs 2011
Yooo, dalga geçmiyorum. <br> <br>Ben gayet ciddiyim.

“Tecavüz kaçınılmazsa zevk almayı bileceksin” gibi dünyanın en abesle iştigal atasözü mevcut olan bir kültürde; neden erkeklere hemcinslerimi “cigerlerinden” tanıyan bir kadın olarak rehberlik etmeyeyim ki...
 
Vurun boşboğazlığıma!
 
* * *
 
Kadınlardan şikayetçi ama, “aklını kadınlarla bozmuş” çoğu erkek kadınsız yapamıyor.

Yazının Devamını Oku