Paylaş
***
Dün bütün gün nefes almadım. İşe gittim ve saat 14:30’da çıkıp bir yere yetişmek için öyle hızlı çalıştım ki, bir ara ellerimden ayaklarımdan duman çıkacak sandım. Ama çıkmadı.
İşleri hallettim. Patronumun karşısına geçip hayatımın konuşmasını yaptım. Avuçlarımın nasıl terlediğini, bacaklarımın nasıl titrediğini anlatamam. Adam da fena oldu benim yüzümden. Şanslıyım çünkü halden anlayan, aile babası ve gerçekten aile deyince akan suları durduran bir adam benim patron. Çok da hassas. Anladı beni. Hak verdi. “Düşünelim çözümler üzerinde...” dedi. Hatta ben ağlayınca o da ağladı desem, inanır mısınız, şaka gibi gerçekten!
Kafam çalışıyor o yüzden sürekli. Yıllar var kafam kendime bu kadar çalışmadı açıkçası.
Saat zaten ışık hızıyla geçti. Koşarak fırladım gitmem gereken yere gittim. 1 saatim orada geçti. Ecel terleri döktüm sanki o bir saat boyunca. Burası günlüğüm ama, yine de her şeyi yazamıyorum işte. İnsanın ne olursa olsun kendi içinde kendine sakladığı bir mahremiyeti var.
Dışarı çıktığımdaki nem, sıcak ve kavuran güneş bana hiç koymadı. Çünkü sanırım içimdeki yangın 40 dereceden de hayli sıcak, kaynama noktasındaydı. Sonra kendime iyi gelecek bir şey yaptım. 1 saat kendimi bakıma aldım.
Fırladım topladığım o güzel enerjiyle oradan da, üzerimdeki, içimdeki tüm stresi kapıda bıraktım ve girdim eve.
Oğlan parka çıkmış. Yanına koştum hemen. Dökülmüş çiçeklerden gökkuşağı havuzu yapmış. Bana göstermek için başında bekliyormuş meğer!!!
Yutkundum.
Uçmasın o yapraklar diye etrafına da kumdan kale yapmış. Görünce ölücem sandım duygulardan. İnanılmaz bir şeydi. Bana: “Gökkuşağı havuzumun içinden istediğin renk çiçek yaprağını seç annecim..” dedi. Seçtim. Şöyle bir baktı onlara ve “Ağaçların, çiçeklerin ölmesine çok üzülüyorum ben..” dedi. “Haklısın” dedim, “Ben de öyleyim. Çok üzülüyorum; ama biz yenilerini ekebiliyoruz, bir sürü tohum var hem. Biz ekeriz, yeniden büyürler...” dedim.
Ne diyim?
Bazen ne diyeceğimi hiç bilmiyorum kendi içimden çıkan, can verdiğim, doğurduğum çocuklarıma. Kalıyorum öylece.
Sonra eve girdik. Duşunu aldırdım. Odasında onunla oynadım. Lego yaptık. Çocuk legocu çıktı. Bense, hayatımda ikincidir oğlum sayesinde lego yapmayı deniyorum. Bu konuda öyle yeteneksiz ve becereksizim ki, “Zekiye Legoyapamazgil” diye bir yazı bile yazmıştım zamanında.
Biz oynarken tam, kızım geldi. Babamız da geldi aynı anda. Nasıl heyecanla daldı odaya kızım, yerimizden sıçradık. Dans gösterisinin dvdsi çıkmış. Yerinde zor duruyordu. Oturduk televizyon karşısında yere, hep beraber ailecek onu seyrettik. O an inanılmaz mutlu oldum. Mutlu olduğumu düşündüğüm anda da kafam çalışmaya başladı, bu anları çoğaltmak için daha ne yapabilirim diye.
Sonra televizyon karşısında sehpada yemek yiyelim bari dedik. Sohbet ettik, yemek yerken. Yemek bitti kalktık.
***
Dolandım durdum klavye başında bir ara, aptal aptal. Elim gitmedi yazmaya. Zorlamadım kendimi. Boş boş baktım açık ekrana uzaktan.
Babası oğlumuzu uyuturken, kızımın ödevine yardımcı oldum. Kızıma sıcak çikolata yaptım. Sonra kızım yeşil kanapeye uzandı. Azıcık gözleri doldu durupdururken. Kalktım yerimden yanına uzandım ben de. Hiç ses etmedim. Benim de doluyor gözlerim arada durduk yerde. O küçük bir kadın, ben büyük...
Beraber öylece durduk. Sonra babası geldi o uzandı onun yanına. Kaşık gibi uyudular karşımda...Onları seyre daldım.
Yazamadım.
Aslında CHP’ye verdiğim oyu filan yazacaktım. İçim almadı.
Aklımda bambaşka şeyler var. Konsantrasyonum sıfır.
Böyle günlerde bundan böyle size yazacak olduğum bir günlüğüm var çok şükür.
Siz yine de ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz.
“Burası senin babanın malı mı, sen ne biçim yazarsın, yuh sana, rezil yazar bozması, Hürriyet seni n’aapsın, sizin kalite zaten bu, bana ne senin gününden günlüğünden pis kadın, memleket bitmiş senin derdine bak...” filan diyebilirsiniz.
Ben hazırım.
Zaten mesele de bu!
Biz kendi ailemizle olan şeyleri yeterince ciddiye alamadık yeterince üzerine düşüp önemseyip ilgilenemedik ki memleket sorunlarına eğilecek gerçek gücü ve cesareti bulalım.
Biz birbirimizin benzer hayatlarına sorunlarına dair empatik duygular hissetmeyi beceremedik ki birbirimizi lanetlemekten, küfürlemek ve dikizlemekten, memleket sorunlarına empati yapalım...
Ben hazırım.
Kızın siz. Küfür edin. Lanet edin. Gıcık gidin. Küçümseyin. Kellemi isteyin.
Ben, sizi de anlarım.
Hazırım.
Yonca
“günlükçü”
Paylaş